11 Ocak 2016 Pazartesi

YAŞAR KEMAL – ORTA DİREK – DAĞIN ÖTE YÜZÜ – 1

MERHABALAR,

Türkiye'nin gelmiş geçmiş en güçlü kalemlerinden Yaşar Kemal'in "DAĞIN ÖTE YÜZÜ" üçlemesini paylaşmak istiyorum sizlerle... İlk olarak üçlemenin ilk kitabı "ORTADİREK" ile başlayalım. 

“Bu üçlü benim yaşantım ve tanıklığımdır.” YAŞAR KEMAL


ARKA KAPAK

Başı dara düşenler, yarattıkları düş dünyasında bulurlar yollarını. Ayakta kalabilmek için sığındıkları bu dünya bir yandan onları yaşatırken, bir yandan da hikâyelerini örer. Dağın Öte Yüzü üçlüsü darda kalanların yarattıkları düş dünyasının büyük ve görkemli hikâyesidir.


Üçlünün ilk kitabı Ortadirek’te uzun ve zorlu yolda yürüyenler anlatılır. Bir çile yürüyüşüdür bu; varacakları yerde sadece ayakta kalmak mücadelesi onları bekliyor olsa da, her yürüyüş bir umuttur. Pamuklar toplanmadan Çukurova’ya ulaşmak, çileye ve umuda da ulaşmaktır.


“Türk romancısı Yaşar Kemal in Ortadirek romanı edebiyatın büyük insan manzaralarından biridir. Bu roman aslında Savaş ve Barış ve Moby Dick boyutlarında bir yapıttır.”          Michel Cournot, Le Monde, (Fransa)

“Buna dikkat çekici bir eser değil, bir şaheser demek daha doğru olur.” 

                                                    Bulletin Critique du Livre Français, (Fransa)


“Yaşar Kemal in romanı Tolstoy un çapına ve Dickens ın canlılığına sahiptir.”                                 Lena Jeger, Manchester Guardian, (İngiltere)

“Sofokles in trajedilerini besleyen o çok görmüş geçirmiş yaşlıların deneylerle dolu sesidir bu. Anadolu’nun sesi.”  Ceyhun Atuf Kansu, Varlık

“Bugüne kadar okuduğum en mükemmel Türk romanıdır Ortadirek.”
                                                               Fethi Naci, Bir romancı: Yaşar Kemal


ÖZET

“Döngele geldi kapıya dayandı. Al götür döngeleyi.”
“Yok” dedi kendi kendine, “yok. Bu döngele şaşkın döngele. Çukurovada pamuğun açmasına daha çok var. Bu yıl döngelelerin kökünde bir şey var. Köklerini kurt yemesin zıkkımların? Sıçan yemesin? Kopup kopup geliyorlar.” (Sayfa 9)

Yalak köyü köylüleri geçimini pamuk zamanı Çukurova’ya inerek, pamuk toplayarak sağlarlar. Pamuk zamanını köylülere eski bir at hırsızı olan Koca Halil verir. Koca Halil döngele dikeninin köküne bakarak, köyün Çukurova’ya inme tarihini söyler. Koca Halil’in döngeleyi Muhtar Sefer’e götürmesinden üç gün sonra köylü yola koyulur. 

Çukura inen köylüler Muhtar Sefer’in kendilerine bulduğu tarlalarda çalışırlar. Kazandıklarıyla bir yandan Adil’in borcunu öderlerken bir yandan da kış için alışveriş yaparlar. Bu düzen yıllarca böyle sürüp gider. Köylüler, kasabada Adil Efendi diye bir tüccardan alışveriş yapmaktadırlar. Muhtar köylüleri alış verişe Adil Efendi’ye götürdüğü için de pay almaktadır. Tüccardan veresiye mal alan köylüler, borçlarını pamuktan dönüşte kazandıkları paralar ile yapmaktadırlar.  


Her ne kadar Koca Halil döngeleyi görse de muhtara götürmez. Çok yaşlı olan Çukurova’ya giderken üstüne bineceği bir atı ya da eşeği de olmayan Koca Halil köylünün kendisini köyde bırakıp gideceğinden korkar. Çukurova’ya gidiş yolu yayadır. Çok fakir olan köyde sadece dört kişide at vardır. Bunlardan biri de Uzun Ali’dir.

Bu esnada Uzun Ali, Taşbaşoğlu önderliğinde Öksüzoğlan’ın evinde köylüler toplanır. Taşbaşoğlu,  Çukurova’ya pamuk toplamaya inecek köylüsünü Muhtar Sefer’e karşı uyarır. Muhtarın kendi çıkarları için çiftlik sahiplerinden rüşvet alarak, köylüyü verimsiz tarlalara sürdüğünü, diğer köylüler günde yüz kilo pamuk toplarken kendilerinin yirmi beş kilo pamuk topladığı için ancak Adil borcuna yetiştiğini söyler. Bu sene muhtarın bulduğu tarlaya değil de kendi buldukları daha verimli tarlalara girecekler ve daha çok para kazanacaklardır. Köylüler bunun için anlaşır yemin ederler. Her ne kadar anlaşma yapılmış olsa da Taşbaşoğlu, Uzun Ali ve Öksüzoğlu köylüye güvenemezler. 


Çok geçmeden Koca Halil, Uzunca Ali’den yardım ister. Koca Halil’in niyeti Ali’nin babasından kalma cılız ve yaşlı bir ata binerek Çukura inmektir. Ali’nin yanına gelip defalarca dil döker. Ancak Uzunca Ali’nin annesi Meryemce hem at yaşlı ve cılız olduğu hem de geçmişte kocası İbrahim’i yoldan çıkarttığını, ona kötülük ettiğini düşündüğü için buna şiddetle karşıdır. Her ne kadar Uzun Ali yufka yürekli olsa da annesine karşı gelmek de istemez.

Göç hazırlıkları başlar. Denkler hazırlanır. Köylü yola düzülür. Ali annesi Meryemce’yi ata bindirir. Daha yolun başında at halsiz düşmeye ot yememeye başlar. Uzun Ali Koca Halil’e kıyamaz. Annesinin tüm karşı çıkmalarına rağmen Halil’i ata bindirir. Meryemce öfkesinden çılgına döner. Atın üzerindeki Halil’e öfkesini kinini kusar. Koca Halil, Meryemce’nin söylediklerini duymazlıktan gelmek zorunda kalır. 

Zaten yükün altında ezilen zayıf ve yaşlı at büsbütün tökezler ve çok geçmeden yere yığılır. Her ne kadar atlardan iyi anlayan Yemen Ağa, atın öleceğini söylese de; Meryemce ve  Ali atın iyileşeceğini umudunu taşırlar. Taşbaşoğlu Ali’ye geride kalmaması için yalvarır. Ama Uzun Ali annesi Meryemce’nin atın başında bekleme inadını kıramaz ve köylüden ayrılırlar. Çok geçmeden at ölür. Ali’nin yükünün üstüne bir de annesinin inat ederek, Çukurova’da sattırmak için yüzdürdüğü atın derisi de eklenir. 


Uzunca Ali ve ailesi için asıl yol bundan sonra başlar. Uzun Ali ve karısı önce yükleri götürdükten sonra Ali geri dönüp yolun gerisinde bıraktığı annesini sırtına alarak yüklerini bıraktıkları yere yetiştirmeye çalışır. Yani aynı yolu üç kere kat eder. Hatta oğlu ve gelinin kendisini ölüme terk ettiğini sanan Meryemce’nin köye doğru gitmesiyle aynı yolu beş defa kat eder. Meryemce köyde bir başına kalmaktan, bir başına ölmekten korksa da köylünün ermiş mertebesinde gördüğü Ahmet’in onu koruyacağı düşüncesiyle köye doğru yol alır. Ali onu yolda yorgun düşmüş bulur.   

Annesini alarak ailesine yetişir Uzunca Ali. Çocukları annesiyle bıraktığı zaman karısını, karısıyla çocuklarını götürüp geri döndüğü sürede de annesini yalnız bırakarak yol almaya devam ederler. Bir taraftan annesinin inadıyla, bitmeyen bedduaları ve atı öldürdüğü suçlamalarıyla uğraşırken bir yandan yara içinde kalan sırtı ve ayaklarının ağrısına dayanamaz ve yalnız bıraktığı karısının başına bir şey gelmesinden korkar. Ali sırtında taşısa da bir türlü annesine yaranamaz. Meryemce’nin inadı, kini tükenmek bilmez.


Yürü bre fıkaralık elinden
Dolanıp belime kuşak olmuşsun
                     GÜNDEŞLİOĞLU 


KİTAPTAN NOTLAR

Yaşar Kemal gibi büyük bir usta ile ilgili yorum yapmak benim haddime değil elbette. Sadece kitap ile ilgili izlenimlerimi paylaşmak istiyorum sizlerle. 

Dağın Öte Yüzü üçlemesinin ilk kitabı Ortadirek’te Yalak köylülerinin pamuk toplama amacıyla Çukurova’ya inişleri ve bu iniş sırasında yaşanan sıkıntılar Uzun Ali annesi Meryemce, Karısı Elif ve çocukları Hasan ile Ummuhan üzerinden anlatılır.
Ortadirek on sekiz bölümden oluşmaktadır. İlk bölümden itibaren yol hikâyesi anlatılmaktadır.


Anlatıcı, kronolojik olarak ilerleyen eserin on üçüncü bölümünde, Koca Halil ile İbrahim’in askerliğine ve sonrasına yer verir. Burada  Meryemce’nin Halil’e duyduğu nefretin cevabını buluruz. 

Halil ve Meryemce’nin kocası İbrahim, Yemen’de asker ocağındadır. Yedi yıldır askerlik görevini yapan Halil ve İbrahim, zorlu savaş şartlarına dayanamayarak firar etmeye karar verirler. Köye dönen ikili yakalanmaktan dolayısıyla ölüm cezasından kurtulmak amacıyla Aslan Ağa isminde bir çete reisine sığınırlar. Aslan Ağa, adamlarını boğaz tokluğuna çalıştırır. Vatana ihanet suçuyla yargılanacak olan firariler asılmaktan korktukları için Aslan Ağa’nın himayesinden çıkmak istemezler. Zaman ilerledikçe Aslan Ağa’nın nüfuzu azalmaya başlar. Gâvur Dağları’nda jandarmaya yakalanan kaçaklar tutuklanır. Halil, mahkemede bütün suçu İbrahim’e atar. Fakat hâkim, Halil’i suçlu bulur. Halil, Dursun ve İdris ikişer yıl hüküm giyer. Adana Hapisanesi’nde yatarlar. Halil’in bütün yaptıklarına rağmen İbrahim, ceza evindeki Halil’e sürekli yardım eder. 

Aradan zaman geçer. Başından geçen olayları köylülere anlatan ikilinin anlattıkları birbirini tutmaz. Halil’in İbrahim hakkında anlattıkları övgü dolu hikâyeler İbrahim’in hoşuna gider. Bundan dolayı İbrahim, Halil’in anlattıklarını sessizce dinler, onu yalanlamaz. İbrahim, Koca Halil’in aklına uyarak yine Aslan Ağa’ya sığınmış, Adana’da iki yıl boyunca hapisteki arkadaşına bakmıştır. Yedi yıl sonra kocasına kavuşan Meryemce bu sebeplerden ötürü eşinden tekrar uzun bir süre ayrı kalmıştır. Koca Halil’in İbrahim’i her zaman ayarttığını ve kendisinden uzaklaştırdığını düşünen Meryemce,Halil’den nefret eder. 

Bu bölümler kitap boyunca kitabın geçtiği dönemi gözler önüne sermek bakımından güzel bir fon oluşturmuş bence. Meryemce'nin İnce Memed ve Hürü Ana'dan bahsettiği satır aralarından yola çıkarak serinin İnce Memed ile aynı dönemlere ve çok yakın bir coğrafyada yaşandığını söyleyebiliriz. 


Kitap boyunca okuduğumuz hikayesinde insanın doğa ile müthiş mücadelesi vardır. Bu mücadeleyi okurken kah umutlandım, kah Uzun Ali'nin korkusunu, öfkesini hissettim. Muhtar Sefer'in oyunları karşısında  köylülerin çaresizliklerine yeri geldi acıdım, yeri geldi öfkelendim. Ancak kitapta Muhtar Sefer kadar öfkelendiğim diğer karakter de Meryemce oldu. Uzunca Ali'nin tüm gayretine rağmen bitmek bilmez inadı, "Sana Demiyorum... " diye başlayan öfke kusan uzun monologları bana İnce Memed'teki Hürü Ana'yı hatırlattı. Bazen bu bölümleri okurken sıkılmadım desem yalan olur. 

Bir de Arka kapakta yer alan "En Mükemmel Türk Romanı" tanımı bana biraz abartı geldi. Elbette yazar ve kurgu anlamında bir eleştiri yapmak mümkün değil ama İnce Memed kadar da etkilemedi beni. 

Yine de son derece etkileyici, akılda kalıcı karakterleri ve muhteşem diliyle harika bir seri diyebilirim. Henüz okumamış, okumak isteyen kitap dostlarına şiddetle tavsiye edebilirim. 

Serinin devamı ile en kısa sürede görüşmek üzere...

SEVGİLER. 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...