12 Nisan 2019 Cuma

STEFAN ZWEİG – LYON’DA DÜĞÜN

MERHABALAR, KIZIMIN CİCİLERİ TAKİPÇİLERİ;


Blogumu takip edenlerin bildiği üzere Alman Edebiyatı'ndan en sevdiğim üç yazardan blogumda en çok yer verdiğim Stefan Zweig'dir. Kendine has kalemini, ruhsal çözümlemelerini keyifle okurum. Yazara ait pek çok kitaba blogumda yer vermeye çalışıyorum. Sırada Lyon'da Düğün var... 



ARKA KAPAK

Lyon’da Düğün Fransız Devrimi sırasında yaşanan kargaşa ve zulüm günlerinde ölüme yaklaşan insanlara umut veren bir aşkın hikâyesidir. 1793’te kentte kurşuna dizilmeyi bekleyen karşı devrimcilerin toplandığı hapishane tuhaf bir nikâha sahne olur. İki Yalnız İnsan, acı çeken iki çaresiz insanı buluşturur. Birinin yüreğinden kopan çığlık diğerininkinde karşılık bulurken, farkında olmadan birbirlerinin yıllar süren yalnızlığına son verirler. Wondrak ise yazarın savaş karşıtı yapıtlarından biridir. Bohemya’nın küçük bir kentinde çirkinliğiyle sürekli alaya maruz kalan bir kadın tecavüze uğradıktan sonra doğurduğu çocuk sayesinde yaşama tutunmuştur, ama patlak veren Birinci Dünya Savaşı yüzünden oğlunu askere alarak ondan koparmaları söz konusudur. Zweig bu öykülerde toplum dışına itilmiş karakterleri üzerinden insanlık durumunu analiz eder. Karakterlerinin başlarından geçenler “yazgı” değil, insanlığın iflasının sonucudur.



LYON’DA DÜĞÜN



“Hayır,o mutluydu,sonsuzca mutluydu,çünkü sevdiğiyle aynı saat öleceğini biliyordu ve biri diğeri için yas tutmak zorunda kalmayacaktı.Mutluluğunu gölgeleyen tek bir şey vardı,Tanrı katına sevdiğinin ismiyle,onun eşi olarak çıkmayacaktı.” (Sayfa 8 )

“Fakat hayat mucizeleri sevse de, gerçek mucizeler konusunda cimri davranır.” (Sayfa 12)


ÖZET
12 kasım 1793’te Barére, Fransız Ulusal Meclisi’nde sadakatsiz ve nihayet kuşatılrk ele geçirilmiş Lyon kentini yok edecek öldürücü önergeyi verir. Önergenin son cümlesi “Lyon özgürlüğe karşı savaş açmıştır. Lyon artık yoktur” cümlesidir. Bu önerge ile direnen halk kurşuna dizilerek idam edilmektedir.
İdam edilmeden önce hükümlüler mahzende bekletilmektedir. Mahzende çok ilginç bir olay gerçekleşir. Mahzene yeni gelen bir genç kız öldü sandığı, daha öncesinde evlenmek üzere olduğu nişanlısı ile mahzende karşılaşır. Genç kız sevdiği erkek ile tanrının huzurunda evli olarak ölmek istemektedir. Genç adamın arkadaşının da çabasıyla, mahzende bulunan papazın nikâhlarını kıyması için hazırlıklar yapılır…
DEVAMI KİTABIMIZDA…



YALNIZ İKİ İNSAN
“Kusurlarını görmeden birbirlerini anlamanın kör duygusu bu iki yalnız insanın gönlüne bir mutluluk gibi inmişti.” (Sayfa 19 )

“Şimdiye kadar kimseye söyleyemediklerini, hatta kendilerine bile itiraf edemedikleri şeyleri birbirlerine anlatıyordu bu iki yalnız insan, oysa birbirlerini doğru dürüst tanımıyorlardı bile. Fakat birinin yüreğinden kopan çığlık diğerinde karşılık buluyordu, çünkü onların acıları akrabaydı” (Sayfa 19 )



ÖZET
Fabrika işçileri akın akın büyük kapıdan çıkarlarken; kalabalığın ardından bir işçi tek başına yürümektedir. Ötekilerin hızına ayak uyduramayan işçinin sakat ayağı yürümesine engel olmaktadır. Sakatlığı nedeniyle yalnız kalmaya alışan işçi içine kapanık bir filozof gibi yaşamaktadır.
Yürüyüşü esnasında tarlaların yanına geldiğinde bir hıçkırık sesi duyar ve dikkat kesilir. Önce çekip gitmeyi düşünse de çok geçemeden genç kızı tanır. Onunla aynı fabrikada çalışan “çirkin” lakaplı Julia’dır bu kız. Adam sorduğunda fabrikadakilerin kendisi ile dalga geçtiklerini söyler. Çileden çıkan genç kız üstelik bir de haksız yere dayak yemiştir.
Adam kendi yaşantısını örnek göstererek kızı sakinleştirmeye çalışsa da kız yaşadıklarını anlatıp büsbütün öfkelenir.  İkisi de çocukluklarında yaşadıklarını birbirlerine anlatırlar. O güne kadar kendilerine bile itiraf etmediklerini itiraf etmek onları birbirine yaklaştırır.
DEVAMI KİTABIMIZDA…



WONDRAK

“Fakat doğa bizi yasalarındaki ahenge , uyuma öyle bir alıştırmıştır ki , onun görmeye alışık olduğumuz uyumundaki en ufak bir kayma bizi tiksindirir , korkutur.” (Sayfa 22)

“Daha da kötüsü tiksindiğimizi onu özensiz yaratana değil , hiçbir suçu günahı olmayan eserine yöneltiriz : Sakat ve biçimsiz varlık yeterince sıkıntısı , derdi yokmuş gibi sağlıklı ve kusursuz varlıkların nahoş davranışlarına da katlanmak zorunda kalır. Bu nedenle şaşı bir göz, yamuk bir dudak , yarılmış bir ağız gibi doğanın bir kereliğine yaptığı bir hata , bir insanın gittikçe artan acısına , ruhunda onarılmayacak bir yaraya dönüşebilir ; etrafımızı saran , dünya dediğimiz ve inanmakta güçlük çektiğimiz gezegendeki anlam ve adalete olan inancımızı şeytani bir felakete dönüştürür.” (Sayfa 23)

“Kendisi gibi tiksinti ve nefret uyandırmayan, tam tersine yaşıtlarının çoğundan daha akıllı ve hayat dolu olan oğlu Karel' i tertemiz giysiler içinde, önünde eğri tahtası, diğer çocuklarla okula giderken bir köşede gururla seyretmek için tüm gece sekiz saat yürüyordu. Sadece bu sahneyi görmek için sekiz saatte geliyor, sekiz saatte dönüyordu. Ormandan kente yumurta, tereyağ getiriyor, sırf oğluna yeni bir giysi diktirebilmek için her geçen gün daha büyük bir hırs ve hevesle çalışıyordu.”(Sayfa 30 )
“Her yer sessizdi, hiç kimse nefes almıyordu sanki öyle sessizdi.” (Sayfa 49 )



ÖZET
Her yerde “Kurukafa”diye tanınan Ruzena Sedlak’ın 1899 yılının sonbaharında bir bebek dünyaya getirmesi, Bohemya’nın güneyinde küçük bir kent olan Dobitzan’da büyük şaşkınlığa ve neşeye sebep olur. Yüzündeki doğuştan gelen bozukluk nedeniyle Ruzena yıllarca toplumdan dışlanmış, yok sayılmıştır. İnsanların onu görmek istememesi nedeniyle konta ait evde bekçilik yapmaktadır. Bu ev kasabaya uzun bir yürüme mesafesindedir. Ruzena bu ev ile kasaba arasında gidip, gelirken gezici çingeneler tarafından tecavüze uğramış ve hamile kalmıştır.
Kadının aksine doğan çocuk çok güzel ve sağlıklıdır. Çok geçmeden Ruzena, çocuğu vaftiz ettirip, kaydını kendi üzerine yaptırır. Ruzena Karel adını verdiği oğluna tutku seviyesinde bağlanır. Onun için yapmayacağı şey yok gibidir. 1914 yılında savaşın patlaması Ruzena ile oğlunu ayıracak mıdır?
DEVAMI KİTABIMIZDA…




KİTAPTAN  NOTLAR
Lyon’da Düğün yazarın kısa üç öyküsünü barındıran 50 sayfalık bir öykü kitabı. Öyküler kısa olmakla birlikte bir o kadar da vurucu. Zweig’in genel tarzının hâkim olduğu karakterler.
Tüm öykülerde içimi burkan taraflar oldu. Lyon’da Düğün adlı öyküde gerçek aşkın ölüme giderken bile insana yaşattığı güzel duygular çok güzel vurgulanmış.  Ancak insanlar idama giderlerken de yazarın çoğu eserinde hakim olan melankolik hava yerine son satıra kadar umut vaat eden bir öykü olmuş bence.

Yalnız İki İnsan, fiziksel özelliklerinden dolayı dışlanan, küçümsenen iki insanın birbirlerini bulmaları ve birbirilerinin hayatlarındaki boşluğu doldurmaları çok güzel anlatılmış yine. Öyküdeki kadın karakterin diyalogları toplumun acımasızlığını anlatması bakımından çok da anlamlı.

Wondrak’da fiziksel özelliğinden dolayı çirkin bulunan, toplumdan dışlanan bu çirkin kadın bana yine yazarın daha önce okuduğum öyküsü Leporella’nın ana karakteri Crescenz Anna Aloisia Finkenhuber’i hatırlattı. Her iki kadın da bir dönem tutkuyla bağlanacakları amaçlar bulmuş olsalar da sonları hüsranla bitiyor nihayetinde…Kitaptaki karakterlerden özellikle Ruzena, beni en çok etkileyen karakter oldu.

Ancak 3. Öyküye öyküdeki Belediye Katibi “Wondrak”ın adının verilmesi bence çok da uygun olmamış. Her ne kadar öyküde önemli bir karakter olsa da Ruzena ve Oğlu Karel üzerine kurulmuş öyküye daha anlamlı bir isim verilebilirdi diye düşünüyorum.

Bunun dışında kitabın yazı karakteri, kapak tasarımı anlamında da başarılı olduğunu düşünmekteyim. Ayrıca sayfa sayısının az olmasının bir avantajı da çabuk bitmesi ve gün içinde bir ya da daha fazla kitabı okumaya olanak tanıması.

YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE…



12 yorum:

  1. Bu kitabını kaçırmışım ben, Zweig' ın. Güzel bir sürpriz oldu bana.. teşekkürler tanıtıma :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zweig serisini okuyup paylaşıyorum ara ara... Keyifli bir okuma oldu benim için... Tavsiye ederim... :)

      Sil
  2. Bu öyküsünü hiç bilmiyordum Zweig i çok seviyorum hemen listeme aldım. Paylaştığınız için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İş Bankası Kültür yayınları sayesinde ben de pek çok Zweig eseri ile tanışmış oldum. Tavsiye ederim. :)

      Sil
  3. Insanlardaki hırs açgözlülük maalesef dünya çekilmez hale getiriyor Çok teşekkürler tanıtım için.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle...İnsanı en çirkinleştiren duygular hırs ve açgözlülük bence de...ve insana en çok hata yaptıranlardan... :(

      Sil
  4. Çok güzel bir kitap... Klasikler kesinlikle okunmalı! 🙂

    YanıtlaSil
  5. Ben bu aralar ne okusam diye karar veremediğimde Zweig okuyorum. En sevdiğim kalemlerden...

    YanıtlaSil
  6. Zweig in bu kitabini bilmiyordum. Hemen kütüphane listeme alayım 😊

    YanıtlaSil
  7. Merhabalar,


    Avusturyalı roman, tiyatro, biyografi yazarı Stefan Zweig'i ilk olarak ''Satranç'' kitabıyla tanımıştım. ‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romanını da dün itibariyle bitirdim. ”Olağanüstü Bir Gece”, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimini anlatmaktadır. Romanda beni en çok etkileyen cümle şu iki cümle olmuştu:


    -Kendisini bulmuş olan insan dünyada hiçbir şeyi kaybetmeyecektir. Kendi içindeki insanı kavramış olan insan ise bütün insanlığı anlayacaktır.

    -Ne var ki bu satırları zaten sadece kendim için yazacaktım ve kendime bile tam açıklayamadığım bir şeyleri başkaları için anlaşılır kılmak gibi bir niyetim hiç yoktu.


    ‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romandan altını çizdiğim, en sevdiğim yirmi alıntıyı okumanız için sizinle de paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/olaganustu-bir-gece-romanindan-muhtesem-20-alinti/

    Umuyorum ilgiyle okursunuz,
    edebiyatla ve sağlıkla kalın.

    YanıtlaSil

Yorum yazmak için zaman harcadığınız için Teşekkürler...

Blog sahibi olmayan ziyaretçiler Anonim'i işaretleyip, yorum bırakabilirler.

ARGO İÇEREN YORUMLAR YAYINLANMAZ.

Yorumunuz blog sahibininin onayından sonra görünecektir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...