MERHABALAR,
Türkiye'nin gelmiş geçmiş en güçlü kalemlerinden Yaşar Kemal'in "DAĞIN ÖTE YÜZÜ" üçlemesini paylaşmak istiyorum sizlerle... İlk olarak üçlemenin ilk kitabı "ORTADİREK" ile başlayalım.
“Bu üçlü benim yaşantım ve tanıklığımdır.”
YAŞAR KEMAL
ARKA
KAPAK
Başı dara düşenler,
yarattıkları düş dünyasında bulurlar yollarını. Ayakta kalabilmek için
sığındıkları bu dünya bir yandan onları yaşatırken, bir yandan da hikâyelerini
örer. Dağın Öte Yüzü üçlüsü darda kalanların yarattıkları düş dünyasının büyük
ve görkemli hikâyesidir.
Üçlünün ilk kitabı Ortadirek’te uzun ve zorlu yolda yürüyenler anlatılır. Bir
çile yürüyüşüdür bu; varacakları yerde sadece ayakta kalmak mücadelesi onları
bekliyor olsa da, her yürüyüş bir umuttur. Pamuklar toplanmadan Çukurova’ya
ulaşmak, çileye ve umuda da ulaşmaktır.
“Türk romancısı Yaşar
Kemal in Ortadirek romanı edebiyatın büyük insan manzaralarından biridir. Bu
roman aslında Savaş ve Barış ve Moby Dick boyutlarında bir yapıttır.” Michel Cournot, Le Monde, (Fransa)
“Buna dikkat çekici
bir eser değil, bir şaheser demek daha doğru olur.”
Bulletin Critique du Livre Français, (Fransa)
“Yaşar Kemal in romanı
Tolstoy un çapına ve Dickens ın canlılığına sahiptir.” Lena Jeger,
Manchester Guardian, (İngiltere)
“Sofokles in
trajedilerini besleyen o çok görmüş geçirmiş yaşlıların deneylerle dolu sesidir
bu. Anadolu’nun sesi.” Ceyhun Atuf
Kansu, Varlık
“Bugüne kadar okuduğum en mükemmel Türk romanıdır Ortadirek.”
Fethi Naci, Bir romancı: Yaşar Kemal
Fethi Naci, Bir romancı: Yaşar Kemal
ÖZET
“Döngele
geldi kapıya dayandı. Al götür döngeleyi.”
“Yok”
dedi kendi kendine, “yok. Bu döngele şaşkın döngele. Çukurovada pamuğun
açmasına daha çok var. Bu yıl döngelelerin kökünde bir şey var. Köklerini kurt
yemesin zıkkımların? Sıçan yemesin? Kopup kopup geliyorlar.” (Sayfa 9)
Yalak köyü köylüleri
geçimini pamuk zamanı Çukurova’ya inerek, pamuk toplayarak sağlarlar. Pamuk
zamanını köylülere eski bir at hırsızı olan Koca Halil verir. Koca Halil döngele
dikeninin köküne bakarak, köyün Çukurova’ya inme tarihini söyler. Koca Halil’in
döngeleyi Muhtar Sefer’e götürmesinden üç gün sonra köylü yola koyulur.
Çukura
inen köylüler Muhtar Sefer’in kendilerine bulduğu tarlalarda çalışırlar.
Kazandıklarıyla bir yandan Adil’in borcunu öderlerken bir yandan da kış için alışveriş yaparlar. Bu düzen yıllarca böyle
sürüp gider. Köylüler, kasabada Adil Efendi diye bir tüccardan alışveriş
yapmaktadırlar. Muhtar köylüleri alış verişe Adil Efendi’ye götürdüğü için de
pay almaktadır. Tüccardan veresiye mal alan köylüler, borçlarını pamuktan
dönüşte kazandıkları paralar ile yapmaktadırlar.
Her ne kadar Koca
Halil döngeleyi görse de muhtara götürmez. Çok yaşlı olan Çukurova’ya giderken
üstüne bineceği bir atı ya da eşeği de olmayan Koca Halil köylünün kendisini
köyde bırakıp gideceğinden korkar. Çukurova’ya gidiş yolu yayadır. Çok fakir
olan köyde sadece dört kişide at vardır. Bunlardan biri de Uzun Ali’dir.
Bu esnada Uzun Ali,
Taşbaşoğlu önderliğinde Öksüzoğlan’ın evinde köylüler toplanır. Taşbaşoğlu, Çukurova’ya pamuk toplamaya inecek köylüsünü
Muhtar Sefer’e karşı uyarır. Muhtarın kendi çıkarları için çiftlik sahiplerinden
rüşvet alarak, köylüyü verimsiz tarlalara sürdüğünü, diğer köylüler günde yüz
kilo pamuk toplarken kendilerinin yirmi beş kilo pamuk topladığı için ancak
Adil borcuna yetiştiğini söyler. Bu sene muhtarın bulduğu tarlaya değil de
kendi buldukları daha verimli tarlalara girecekler ve daha çok para
kazanacaklardır. Köylüler bunun için anlaşır yemin ederler. Her ne kadar
anlaşma yapılmış olsa da Taşbaşoğlu, Uzun Ali ve Öksüzoğlu köylüye
güvenemezler.
Çok
geçmeden Koca Halil,
Uzunca Ali’den yardım ister. Koca Halil’in niyeti Ali’nin babasından kalma cılız
ve yaşlı bir ata binerek Çukura inmektir. Ali’nin yanına gelip defalarca dil
döker. Ancak Uzunca Ali’nin annesi Meryemce hem at yaşlı ve cılız olduğu hem de
geçmişte kocası İbrahim’i yoldan çıkarttığını, ona kötülük ettiğini düşündüğü
için buna şiddetle karşıdır. Her ne kadar Uzun Ali yufka yürekli olsa da
annesine karşı gelmek de istemez.
Göç hazırlıkları
başlar. Denkler hazırlanır. Köylü yola düzülür. Ali annesi Meryemce’yi ata
bindirir. Daha yolun başında at halsiz düşmeye ot yememeye başlar. Uzun Ali
Koca Halil’e kıyamaz. Annesinin tüm karşı çıkmalarına rağmen Halil’i ata
bindirir. Meryemce öfkesinden çılgına döner. Atın üzerindeki
Halil’e öfkesini kinini kusar. Koca Halil, Meryemce’nin söylediklerini duymazlıktan
gelmek zorunda kalır.
Zaten yükün altında
ezilen zayıf ve yaşlı at büsbütün tökezler ve çok geçmeden yere yığılır. Her ne
kadar atlardan iyi anlayan Yemen Ağa, atın öleceğini söylese de; Meryemce
ve Ali atın iyileşeceğini umudunu
taşırlar. Taşbaşoğlu Ali’ye geride kalmaması için yalvarır. Ama Uzun Ali annesi
Meryemce’nin atın başında bekleme inadını kıramaz ve köylüden ayrılırlar. Çok
geçmeden at ölür. Ali’nin yükünün üstüne bir de annesinin inat ederek,
Çukurova’da sattırmak için yüzdürdüğü atın derisi de eklenir.
Uzunca Ali ve ailesi
için asıl yol bundan sonra başlar. Uzun Ali ve karısı önce yükleri götürdükten
sonra Ali geri dönüp yolun gerisinde bıraktığı annesini sırtına alarak yüklerini
bıraktıkları yere yetiştirmeye çalışır. Yani aynı yolu üç kere kat eder. Hatta
oğlu ve gelinin kendisini ölüme terk ettiğini sanan Meryemce’nin köye doğru
gitmesiyle aynı yolu beş defa kat eder. Meryemce köyde bir başına kalmaktan,
bir başına ölmekten korksa da köylünün ermiş mertebesinde gördüğü Ahmet’in onu
koruyacağı düşüncesiyle köye doğru yol alır. Ali onu yolda yorgun düşmüş
bulur.
Annesini alarak
ailesine yetişir Uzunca Ali. Çocukları annesiyle bıraktığı zaman karısını,
karısıyla çocuklarını götürüp geri döndüğü sürede de annesini yalnız bırakarak
yol almaya devam ederler. Bir taraftan annesinin inadıyla, bitmeyen bedduaları
ve atı öldürdüğü suçlamalarıyla uğraşırken bir yandan yara içinde kalan sırtı
ve ayaklarının ağrısına dayanamaz ve yalnız bıraktığı karısının başına bir şey
gelmesinden korkar. Ali sırtında taşısa da bir türlü annesine yaranamaz.
Meryemce’nin inadı, kini tükenmek bilmez.
Yürü bre fıkaralık elinden
Dolanıp belime kuşak olmuşsun
GÜNDEŞLİOĞLU
KİTAPTAN
NOTLAR
Yaşar Kemal gibi büyük bir usta ile ilgili yorum yapmak benim haddime değil elbette. Sadece kitap ile ilgili izlenimlerimi paylaşmak istiyorum sizlerle.
Dağın Öte Yüzü üçlemesinin ilk kitabı Ortadirek’te Yalak
köylülerinin pamuk toplama amacıyla Çukurova’ya inişleri ve bu iniş sırasında
yaşanan sıkıntılar Uzun Ali annesi Meryemce, Karısı Elif ve çocukları Hasan ile
Ummuhan üzerinden anlatılır.
Ortadirek on sekiz bölümden oluşmaktadır. İlk bölümden
itibaren yol hikâyesi anlatılmaktadır.
Anlatıcı, kronolojik olarak ilerleyen eserin on üçüncü
bölümünde, Koca Halil ile İbrahim’in askerliğine ve sonrasına yer verir. Burada
Meryemce’nin Halil’e duyduğu nefretin
cevabını buluruz.
Halil ve Meryemce’nin kocası İbrahim, Yemen’de asker ocağındadır. Yedi yıldır askerlik görevini yapan Halil ve İbrahim, zorlu savaş şartlarına dayanamayarak firar etmeye karar verirler. Köye dönen ikili yakalanmaktan dolayısıyla ölüm cezasından kurtulmak amacıyla Aslan Ağa isminde bir çete reisine sığınırlar. Aslan Ağa, adamlarını boğaz tokluğuna çalıştırır. Vatana ihanet suçuyla yargılanacak olan firariler asılmaktan korktukları için Aslan Ağa’nın himayesinden çıkmak istemezler. Zaman ilerledikçe Aslan Ağa’nın nüfuzu azalmaya başlar. Gâvur Dağları’nda jandarmaya yakalanan kaçaklar tutuklanır. Halil, mahkemede bütün suçu İbrahim’e atar. Fakat hâkim, Halil’i suçlu bulur. Halil, Dursun ve İdris ikişer yıl hüküm giyer. Adana Hapisanesi’nde yatarlar. Halil’in bütün yaptıklarına rağmen İbrahim, ceza evindeki Halil’e sürekli yardım eder.
Aradan zaman geçer. Başından geçen olayları köylülere anlatan ikilinin anlattıkları birbirini tutmaz. Halil’in İbrahim hakkında anlattıkları övgü dolu hikâyeler İbrahim’in hoşuna gider. Bundan dolayı İbrahim, Halil’in anlattıklarını sessizce dinler, onu yalanlamaz. İbrahim, Koca Halil’in aklına uyarak yine Aslan Ağa’ya sığınmış, Adana’da iki yıl boyunca hapisteki arkadaşına bakmıştır. Yedi yıl sonra kocasına kavuşan Meryemce bu sebeplerden ötürü eşinden tekrar uzun bir süre ayrı kalmıştır. Koca Halil’in İbrahim’i her zaman ayarttığını ve kendisinden uzaklaştırdığını düşünen Meryemce,Halil’den nefret eder.
Halil ve Meryemce’nin kocası İbrahim, Yemen’de asker ocağındadır. Yedi yıldır askerlik görevini yapan Halil ve İbrahim, zorlu savaş şartlarına dayanamayarak firar etmeye karar verirler. Köye dönen ikili yakalanmaktan dolayısıyla ölüm cezasından kurtulmak amacıyla Aslan Ağa isminde bir çete reisine sığınırlar. Aslan Ağa, adamlarını boğaz tokluğuna çalıştırır. Vatana ihanet suçuyla yargılanacak olan firariler asılmaktan korktukları için Aslan Ağa’nın himayesinden çıkmak istemezler. Zaman ilerledikçe Aslan Ağa’nın nüfuzu azalmaya başlar. Gâvur Dağları’nda jandarmaya yakalanan kaçaklar tutuklanır. Halil, mahkemede bütün suçu İbrahim’e atar. Fakat hâkim, Halil’i suçlu bulur. Halil, Dursun ve İdris ikişer yıl hüküm giyer. Adana Hapisanesi’nde yatarlar. Halil’in bütün yaptıklarına rağmen İbrahim, ceza evindeki Halil’e sürekli yardım eder.
Aradan zaman geçer. Başından geçen olayları köylülere anlatan ikilinin anlattıkları birbirini tutmaz. Halil’in İbrahim hakkında anlattıkları övgü dolu hikâyeler İbrahim’in hoşuna gider. Bundan dolayı İbrahim, Halil’in anlattıklarını sessizce dinler, onu yalanlamaz. İbrahim, Koca Halil’in aklına uyarak yine Aslan Ağa’ya sığınmış, Adana’da iki yıl boyunca hapisteki arkadaşına bakmıştır. Yedi yıl sonra kocasına kavuşan Meryemce bu sebeplerden ötürü eşinden tekrar uzun bir süre ayrı kalmıştır. Koca Halil’in İbrahim’i her zaman ayarttığını ve kendisinden uzaklaştırdığını düşünen Meryemce,Halil’den nefret eder.
Bu bölümler kitap boyunca kitabın geçtiği dönemi gözler önüne sermek bakımından güzel bir fon oluşturmuş bence. Meryemce'nin İnce Memed ve Hürü Ana'dan bahsettiği satır aralarından yola çıkarak serinin İnce Memed ile aynı dönemlere ve çok yakın bir coğrafyada yaşandığını söyleyebiliriz.
Kitap boyunca okuduğumuz hikayesinde insanın doğa ile müthiş mücadelesi vardır. Bu mücadeleyi okurken kah umutlandım, kah Uzun Ali'nin korkusunu, öfkesini hissettim. Muhtar Sefer'in oyunları karşısında köylülerin çaresizliklerine yeri geldi acıdım, yeri geldi öfkelendim. Ancak kitapta Muhtar Sefer kadar öfkelendiğim diğer karakter de Meryemce oldu. Uzunca Ali'nin tüm gayretine rağmen bitmek bilmez inadı, "Sana Demiyorum... " diye başlayan öfke kusan uzun monologları bana İnce Memed'teki Hürü Ana'yı hatırlattı. Bazen bu bölümleri okurken sıkılmadım desem yalan olur.
Bir de Arka kapakta yer alan "En Mükemmel Türk Romanı" tanımı bana biraz abartı geldi. Elbette yazar ve kurgu anlamında bir eleştiri yapmak mümkün değil ama İnce Memed kadar da etkilemedi beni.
Yine de son derece etkileyici, akılda kalıcı karakterleri ve muhteşem diliyle harika bir seri diyebilirim. Henüz okumamış, okumak isteyen kitap dostlarına şiddetle tavsiye edebilirim.
Serinin devamı ile en kısa sürede görüşmek üzere...
SEVGİLER.
Merhaba,
YanıtlaSilYorumumu buraya yazıyorum; ama aslında Katzenbach'ın Psikoanalist kitabına yazdığınız yorumla alâkalı yorumum. Orada kitabın ortalarında kitabın sonunu tahmin ettiğinizi ve kitabın aynen tahmin ettiğiniz gibi bittiğini yazmışsınız, bunu da çok gerilim kitabı okumanıza bağlamışsınız. Ayrıca bir de beni şaşırtan bir kitap okurum diye bir dileğiniz var.Sorum şu: bugüne dek hiç bir böyle bir kitap okudunuz mu? Önerebilir misiniz? Okumadınızsa bile %100 öneririm dediğiiz gerilim polisiye kitaplar ya da yazarlar söyleyebilir misiniz?
Selâmlar.
merhabalar cem bey, zaman problemim ile ilgili olarak geç yanıt yazabiliyorum bu nedenle sizden özür diliyorum öncelikle... grange'nin ilk kitaplaının sonunu tahmin etmek daha zor oluyordu ilk dönem kitaplarından daha çok etkileniyordum. ama gerilim anlamında %100 kim derseniz grangeseverim diyebilirim.
YanıtlaSil