MERHABALAR;
Kitabı okumadan çok uzun zaman önce filmi izlemiş, çok da etkilenmiştim. Sonra filmin kitabının varlığını unuttum ta ki, okula kitap satmak için gelen kitap tezgâhında görünceye dek... Hemen alıp okuyayım istedim.
ARKA KAPAK
Alman edebiyatının şimdiden efsaneleşmiş münzevisi Patrick
Süskind, koku romanıyla artık klasikler arasında…
XVIII. yüzyıl, Fransa. Kitabın
kahramanı Jean-Baptiste Grenouille, tüm insancıl duygulardan yoksun, yalnızca kokulara
karşı görülmedik ölçüde duyarlı, istediği kokuları üretebilmek için cinayet
işlemekten çekinmeyen biridir. Herkesin, her şeyin kokusunu alma, dilediği tüm
kokuları üretme konusunda gerçek bir dahi olan bu genç adamın, kendi kokusunun
olmadığını, bu nedenle insanların kendisinde koku alamadıklarını anladığı gün
dünyası başına yıkılır. Tek çıkar yol, başkalarına varlığını hatırlatacak
kokular sürmektir.
Toplum içinde bir birey olarak var olamamış; ama kendi benliği dışında her
istediğini yaratabilmiş, bir dahiyi sergileyen bu görkemli alegorinin
olağanüstü akıcılıkla erişilen son bölümü, benzeri herhalde Kafka'nın eserinde
görülebilecek bir insanlık tragedyasının anlatısıdır.
ÖZET
“Onsekizinci yüzyılda Fransa’da,
dahi ve iğrenç kişiler yönünden hiç de yoksul olmayan bu dönemin en dahi ve en
iğrenç kişilerinden birisi sayılması gereken bir adam yaşadı. Burada onun
hikayesi anlatılacak. Adı; Jean Baptiste Grenouille.” (Sayfa 9)
Kitabımız günümüzde dünyanın
parfüm başkenti olarak da kabul edilen Paris’te geçmektedir. Tabi ki o dönemde
Paris kötü kokuların hükmü altındadır.
Ve Paris’in en kötü kokan yeri Rue Aux
Fers’deki semt pazarıdır.
Krallığın en
kötü kokan yerinde 17 Temmuz 1738 günü Rue Aux Fers’de bir balıkçı tezgahında
balıkları temizlemekte olan yirmilerindeki kadının sancısı tutar. Ve oracıkta
ölen diğer beşi gibi altıncı çocuğunu dünyaya getirir. Öncekileri ya ölü ya da
yarı ölü doğmuştur. Kadın yeni doğan bebeği elindeki bıçakla kendinden ayırıp,
çöp yığının üzerine bıraktıktan sonra bayılır. Polis gelir. Bebeğin ağlaması
üzerine bebek çöpten çıkarılır. Polis tarafından sorgulanan kadın; bebeği
önceki beş bebeğini de benzer şekilde ölüme terk ettiğini itiraf edince idam
cezasına çarptırılır. Bebek de manastır tarafından sütanneye verilir.
"On sekizinci yüzyılda Fransa’da, dâhi ve iğrenç kişiler yönünden hiç
de yoksul olmayan bu dönemin en dâhi ve en iğrenç kişilerinden biri
sayılması gereken bir adam yaşadı. Burada onun hikâyesi anlatılacak. Adı Jean- Baptiste Grenouille; eğer bu ad, de Sade,Saint-Just, Fouché,
Bonaparte vb. mendebur dâhi adlarının tersine bugün unutulmuşsa, bu
kesinlikle Grenouille’un, kendini beğenmişlik, insan saymazlık, ahlaksızlık, kısacası
allahsızlık bakımından bu ünlü ve karanlık adamlarla boy ölçüşemeyeceğinden değil, dehası ve tek hırsı, tarihte iz bırakmamış bir alanla kısıtlı kaldığı içindir: o, varla yok arası kokular dünyası." (Sayfa 9 )
Çok geçmeden Grenouille
sütanne Jeanne Bussie tarafından, Saint Merri Manastırına getirilir. Kadın
çocuktan kurtulmak istemektedir. Grenouille diğer bebeklerden farklıdır, normal
bir bebek gibi kokmamaktadır. Daha doğrusu hiç kokmamaktadır. Sütanne çocuğun
içinde şeytan olduğunu söyleyerek bebeği Papaz Terrier’ye bırakır. Bebeğin
kokmadığını anlayan ve sütannenin söylediklerine inanmaya başlayan Peder de
çocuktan çarçabuk kurtulmak ister. Papaz Terrier çocuğu Madam Galliard adında
bir sütanneye verir ve geri gelmemesini garantilemek için bir yıllık ücreti de
peşin öder.
“Tabii gerçi o gün, önünde açık olan ikinci şıkkı
seçip susabilir ve doğumla ölüm arasındaki yolu, hayat üzerinden dolaşmadan
geçebilirdi, hem böylece gerek dünyayı gerek kendini bir sürü uğursuzluktan
korumuş olurdu.” (Sayfa 27)
“Yaşamaya sırf
inat, sırf kötülük olsun diye karar vermişti.” (Sayfa 28)
Grenouille artık Madam Galliard’ın evinde
büyümektedir. Grenouille ne madam ne de orada kalan diğer çocuklar tarafından
pek sevilmez. Hatta çevresindenki herkes ona karşı çekinmeyle karışık bir
nefret bile hisseder. Öte yandan Grenouille
de tüm insani duygulardan yoksundur. Kokusu
olmayan bu ilginç çocuğun en önemli özelliği çok iyi koku almasıdır.
Grenouille genç
bir çocuk olduğunda Madam tarafından bir dericinin yanına çırak olarak verilir.
Çok zeki bir çocuk değildir ama çok çalışkandır. En zor işleri bile çok rahat
yapabilmektedir. Onu derici çırağı olarak en değerli yapan da hastalıklara
karşı direncidir. Çünkü çalıştırıldıkları ağır koşullar nedeni ile derici
çırakları kolayca hasta olmak da hatta ölmektedirler.
“İkinci kural der ki:
Parfüm zaman içinde yaşar; gençliği,olgunluğu,yaşlılığı
vardır.Ve ancak hayatının üç çağında da aynı hoş biçimde koku veriyorsa
başarılı olmuş denebilir.” (Sayfa 70)
1 Eylül 1753’de kralın tahta çıkması şerefine
kutlamalar yapılırken; ırmağın sağ kıyısında oturan Grenouille bir koku duyar
ve kokuyu takibe başlar. Paris sokaklarında burnunun rehberliğinde dolaşır.
Daha önce hiç böyle bir koku duymamıştır. Kokunun sahibi, kızıl saçlı güzel bir
genç kızdır. Bir süre sonra kıza ulaştığında panik içinde kızı boğar. Grenouille burada kızın her yerini koklayarak güzelliğin ve ölümün
kokusunu içine sindirir.Her ne kadar ölen kız bulunsa da
katili hiç bulunamaz.
Bir gün patronu Bay
Grimal tarafından, işlenmiş derileri teslim etmek için Guiseppe Baldini’nin parfüm
dükkânına gönderilir. Burada kokular konusundaki marifetini gösterir. Parfümcü
tarafından işe alınmak ister. Baldini iyi bir para karşılığında Grenouille’yi
dericiden alır. Parfümcü şehrin en iyi parfümcüleri arasındadır. Ancak eski
popülaritesini yitirmiş, işleri de bozulmaya başlamıştır. Artık iyi kokular üretemediği için iflas etmek
üzerededir. Rakibi Pelissier yeni parfümü ile gözde durumundadır. Çok geçmeden
Baldini; Grenoille sayesinde, eski şaşalı günlerine döner çok para kazanır.
“Çünkü insanlar büyüğe karşı, korkunca, güzele
karşı gözlerini yumabiliyor, ezgilere ya da gönül çelici sözlere kulaklarını
tıkayabiliyorlardı. Ama kokudan kaçamıyorlardı. Çünkü koku, soluğun kardeşiydi.
Onunla birlikte insanların içine giriyordu, yaşamak istiyorlarsa karşı
duramıyorlardı. Hem de tam orta yerlerine gidiyordu koku, doğrudan kalplerine
ve orada akla karayı ayırır gibi ayırıyordu ilgiyle aşağılamayı, iğrentiyle
zevki, aşkla nefreti. Kokulara egemen olan, insanın kalbine egemen olurdu.” (Sayfa 165 - 166)
Bu arada Grenouille’yi
iyi bir para karşılığında parfümcüye veren derici, Bay Grimal bu karlı
alışverişi bir yerde içki içerek kutlar. Fakat sarhoş olmuştur ve evine gitmek
isterken nehire düşer ve boğulur.
Ancak Grenouille’nin
artık bir hedefi vardır. Her şeyin kokusunu esir edebilmek. Baldini’den damıtma tekniğinin inceliklerini öğrenir.
Baldini'den bunu ona öğretmesini ister. Güllerden imbiklerle koku üretimini
gören Jean her şeyin kokusunu bu sayede çıkarabileceğini düşünür. Ama
canlıların kokusunu esir etmek çiçeklerin kokusunu esir etmek gibi kolay
değildir. İmbikte kaynatıp damıtmayı denediği cam ve kedinin kokusunu alamaz.
Baldini'nin yanında onun teknikleri ile bu kokuları elde
edemeyeceğini anlayan Jean ondan Grasse'e doğru yola çıkar. Grenouille’nin ayrıldığı gün Baldini elim bir kazada karısı ile birlikte
ölür.
DEVAMI KİTABIMIZDA....
“Dirençli bir bakteri kadar inatçı, sessizce
bir ağaçta bekleyip yıllarca önce ele geçirdiği küçücük bir damla kanla geçinen
kene kadar kanaatkardı.” (Sayfa 27 )
Kitabı okumadan önce filmini izlemiştim. Filmde
anlatılan kafamda soru işareti olarak kalmış olan pek çok ayrıntı kitap
sayesinde aydınlanmış oldu. Karakteri daha iyi çözümlemiş oldum. Tabi ki
anladım derken karaktere olan olumsuz duygularım azalamadı. Karakteri acıma ile
iğrenme arasında bir yerlerde konumlandı. Bu denli duygusuz “koku” duyusunun
esiri bir adamı sevmek de pek mümkün değil maalesef.
Kitabın ana karakteri belki de edebiyat tarihinin en ilginç,
en duygusuz katillerinden biri. Görüntü ve karakter olarak da bir o kadar
ilginç.
Kitap
boyunca Grenouille’in her ne kadar habis bir antikahraman olsa da hayatına
giren herkesin onu maddi ve manevi kullandığına ve ona bunun karşılığında sevgi
bile vermediklerine şahit oluyoruz. Her kes ona başta annesi olmak üzere kötü
ve acımasız davranıyor. Bununla birlikte Grenouille’nin ilişkisinin
bittiği insanların bir şekilde öldüğünü görüyoruz. Annesi doğumdan sonra
asılır. Süt annesi sefalat içinde ölür, yanında çalıştığı derici boğularak
ölür, Daha sonra Baldini’den koku yapımı ile ilgili bütün bilgileri ve kalfalık
belgesini de alıp yola çıktıktan sonra Baldini’nin evi yıkılır. Hatta Duruot da
suçlarının üstüne kaldığı kişi olarak idam edilerek öldürülür. Yani kimin
hayatına girerse; lanetini de beraberinde götürür.
Romanda
karakter dışında özellikle kokular ile ilgili betimlemelerde yazarın başarısını
kabul etmemek mümkün değil. Paris’in kötü kokusundan çiçek kokularına, suyun
hatta taşların kokuları bile çok iyi betimlenmiş. Her ne kadar elde ediliş
biçimi genç kızların ölümü olsa da son ürettiği kokuyu merak ettim doğrusu.
Bir
de aklıma gelmişken eklemeden geçmeyeyim. Jean Baptiste Grenouille annesinin
altıncı doğumu, ve süt anneleri onu şeytana benzetiyor. Yazar bu sayıyı acaba
hissettirmek istediği düşüncenin altını çizmek için özellikle mi seçmiştir.
Okumaktan
keyif aldığım ve tarzını beğendiğim bir yazar ile daha tanışmış oldum kitap ile
birlikte.
Yorumumu Jean-Baptiste Grenouille'yi çok iyi tanımlaya bir alıntı ile tamamlamak istiyorum.
“...yaşamın kendisine hep sürüp giden bir kışlamadan başka bir şey vermediği, ağaçtaki o kene gibi. Dış dünyaya olabilecek en
küçük yüzeyi göstermek için kurşuni gövdesini küre biçimine sokan, dışarıya bir şey sızdırmamak, kendinden bir damla ter bile yitirmemek için derisini düm- düz, kaskatı yapan küçük, çirkin kene. Kimse görmesin de ezmesin diye özellikle küçülen, gösterişsizleşen kene. Kendi içine toplaşıp ağacına çöreklenmiş, kör, sağır, dilsiz, yalnız havayı
koklayan, yıllarca, fersah fersah öteden geçen, kendi gücüyle hiçbir zaman erişemeyeceği hayvanların kan kokusunu alan,
yalnız bir kene. Kendini bırakıp düşebilirdi de. Ormanın örtüsüne düşüp minicik altı bacağıyla birkaç milimetre şu yana bu yana sürünüp yaprakların altında
ölmeye yatabilirdi; yazık olmazdı keneye, Allah için olmazdı. Ama inatçı, dik kafalı, iğrenç kene, yapışır ağaca, yaşar ve bekler. Bekler ki,
o en olmayacak rastlantı, kanı bir hayvan biçi- minde doğruca ağacın altına sürüsün. İşte ancak o zaman bırakır çekingenliğini, düşer, geçirir tırnaklarını, ısırır, burgu gibi dalar
yabancı ete...
Böyle
bir keneydi işte Grenouille çocuk. Içine kapanmış
yaşıyor,daha iyi zamanları bekliyordu. Dünyaya dışkısından başka bir şey
verdiği yoktu; ne bir gülümseme, ne bir bağırış, ne bir göz ışıldaması, ne de
kendi kokusu” (Sayfa 28)
YENİ
KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE SEVGİLER...
Ben de yeni okudum ama sevmedim.. Rahatsızz oldum okurken
YanıtlaSilİnsanda iğrenme yaratan bir anti kahraman...karakter beni de rahatsız etti ama yazarın kurgusunu ve kalemini beğendim.
SilGeçen yıllarda çalıştığım okulda Almanca öğretmeni öğrencilere okuturken tanımıştım bu kitabı. Sonra filmini izledim. Farklı, ilginç bir konu...
YanıtlaSilGerçekten ilginç bir konu... yazar böyle bir kahramanı nasıl kurguladı nelerden esinlendi doğrusu çok merak ettim okurken. sık rastlanacak bir karakter değil.
Silokumadım bu romanı denk gelirse bir göz atarım,
YanıtlaSilsevgiler....
tavsiye ederim.. sevgiler... :)
SilBu kitabı 16-17 yaşlarımda ablamın evimize almasıyla okumuştum. 25 sene geçmiş üstünden ama hala hatırlıyorum. Etkileyici bir kitap, sevgiler.
YanıtlaSilben de etkisinden uzun süre çıkamadım. ilginç bir karakter..
SilÇok farklı bir kitap gerçekten 10 yıl ara ile iki kez okudum bu yıl da filmini izledim itici yani çok olduğu için çekici buldum kısaca.
YanıtlaSilTakipteyim sevgiler.
Bu kitabı çok kişiden duydum. O zaman listeye alalım. Teşekkürler.
YanıtlaSilFilmini izledim ve çok etkilendim. Sırada kitap var. Paylaşıma ve ayrıntılara teşekkürler...
YanıtlaSilKitap filmden daha ilgi çekici ayrıntılara sahip. Filmi beğendiyseniz eminim kitabı daha çok seversiniz...:)
Silİzlediğim en değişik filmlerdendi..
YanıtlaSil