KİTAPLARIM OLMADAN ASLA TAKİPÇİLERİ...
Okuduğum ilk Halikarnas Balıkçısı kitabı, Aganta Burina Burinata;Halikarnas Balıkçısı’nın ilk kitabıdır. İlk baskısı 1946 yılında yapılmış roman, denizci bir aileden gelen Mahmut'un çocukluğundan başlayarak, gemicilik serüvenlerini anlatmaktadır.
“Ne
olacak, toprak insanı topraktan, deniz insanı da sudan yaratılır. Topraktan
olanlar toprağa dönerler, sudan olanlar akıp denize karışırlar.” (Sayfa 7)
ARKA
KAPAK
Balıkçılar,
sünger avcıları, dalgıçlar, gemiciler... Halikarnas Balıkçısı hikâye ve
romanlarında deniz insanlarını bize tanıtırken, “denize bağlı olarak güzelliği,
özgürlüğü, başkaldırıyı, insanoğlunun geçmişteki ve gelecekteki arayışlarını,
kayıplarını, bunalımlarını, korkularını; ışığı kırar gibi kendiliğinden,
alabildiğine etkin bir anlatımla ortaya koyarak, çağdaş insancıl bakışla eski
uygarlıklar arasındaki bağları da göstermiştir.”
Balıkçı'nın ilk romanı olan Aganta Burina
Burinata, yazarın şiirli ve müzikli dilinin, doğa ve insan sevgisinin, tanıtım
ve duygusal gücünün en güzel örneklerinden biridir.
“Bunların
sahipleri olanlar artık oralardan hiç kımıldamayacaklar. Köpeklerin
boğazlarından tasma ile bir yere bağlı kaldıkları gibi bunlar da barsaklarıyla
boğazlarından topraklarına bağlı kalacak, hep yanlarındaki komşuların mallarına
göz dikerek hırlayacak, hep malıma göz diktin diye komşularına havlayacak,
malım var diye ölünceye kadar mallarının kulu kölesi olarak evim var diye dört
kuru duvarın içine mezara gömülmüş gibi gömülerek yaşayacaklar. Buna yaşamak mı
denir, uzun ölüm bu.” (Sayfa 25)
Denizci bir aileden gelen Mahmut; sokaklarının
tamamının denize çıktığı bir deniz kasabasında yaşamaktadır. (Bodrum)Her ne
kadar babası Süleyman Kaptan; Mahmut’un dedesi, amcaları ve babası gibi denizci
olmasını istemese de; Mahmut’un yüreğine deniz ateşi düşmüştür bir defa. Oyun
oynarken denizcidir o. Bulduğu çalı çırpıdan gemiler yapar. Ama bu gemiler de
babasının hışmına uğrar. Babasının amacı birkaç dönüm arazi alabilmek ve kara
insanı olmaktır. Denize küskündür. Mahmut bu küskünlüğün sebebini sonradan öğrenecektir.
Mahmut, babası Süleyman Kaptan ile Milas'a gider.
Burada eski denizci ahbabı Bakkal Fehmi’nin yanına gider. Her ne kadar karada
düzen kursa da denize özlem duyan Fehmi’ye denize küskünlüğünü anlatır
Süleyman:
Bir süre önce kardeşi Davut, Süleyman Kaptan'ın
kayığına tayfa olarak yazılmıştır. Denizde çıkan fırtınada yeterince sıkı
bağlanmayan rando maçosu, rüzgârda savrularak Davut'un kafasını uçurur.
Davut'un başsız vücudu Süleyman Kaptan'ın üzerine düşer.
“Derler
a, kaptanın iyisi fırtınada, dostun gerçeği de fıkaralık, hastalık ve
hapishanede belli olurmuş, diye mırıldandı.” (Sayfa
73)
Her ne kadar Süleyman Kaptan kardeşinin bir
mezarı olmasını istese de; deniz izin vermediği ve Davut’un cesedi koktuğu için
denize atmak zorunda kalırlar. Süleyman Kaptan, bu kazadan dolayı kendisini
suçlar, denize küser. Mahmut amcası Davut’un kendisini için yaptığı oyuncak
geminin de sırrı çözülmüş olur. Bir gün
sonra Bodrum'a dönerler.
Süleyman Kaptan, oğlunu Kirpi Halil'in yanına
çırak olarak verir. Denizde sakatlanan Kirpi Halil'in de kendisi gibi denizden
alacaklı, küskün olduğunu düşünür Süleyman Kaptan. Oğlunu buraya denizcilikten
uzak tutmak için vermiştir. Mahmut’un çalıştığı dükkan oldukça kasvetli,
karanlık, dar bir mekândır. Ama işler istediği gitmez. Kirpi Halil’in içinde
deniz aşkı bitmemiştir ve sürekli denizden bahsetmektedir.
Mahmut bu sırada mahalle mektebine de gider. Mektebi
ve hocayı hiç sevmemekte, onun ezberletmek istediği metinleri ezberlememekte,
bu yüzden hep azar işitmekte, çoğunlukla da dayak yemektedir. Babasından gizli
gizli Ateşoğluve kızı Fatma ile denize çıkmaktadır. Fatma Mahmut’un ilk
aşkıdır.
“Elvedalar bile salon mobilyaları gibi, ancak
dünyalığı yolunda olanların kendilerine peşkeş çekebilecekleri bir lükstür.” (Sayfa
117)
Mahmut bir kez daha onlarla balığa çıkınca
denizin onun için vazgeçilmez olduğunu anlar. Mektebi bırakır. Babasının uzun
süreliğine sefere çıkmasından yararlanarak, Küçük amcası, cimri Hakkı Reis'in
gemisine yazılır. Özlediği açık denizlere doğru yol almaya başlar. Babası ile
uğradıkları bir limanda karşılaşırlar. Babası ona kırılır ancak bir şey de
yapamaz. Mahmut’un bu ilk seferi babasının son seferidir. Babası tek serveti
gemisi ile denizde batarak kaybolmuştur. Bundan sonra annesinin nafakasını
kazanmak da Mahmut’un görevidir. Çok geçmeden Mahmut annesini de kaybeder.
“İnsan
bir mevsimde bir ağacın muayyen bir dalında bir yemiş buluyor. Yiyor ve hoşuna
gidiyor. Bir iki mevsim sonra yine aynı dalda aynı yemişi arıyor; ya yemiş o
dalda bulunmuyor ya da bulunursa hoşa gitmiyor.Belki de yemişi arayan değişmiş
oluyor.” (Sayfa 124)
Denizin haşin yüzüyle tanışan Mahmut, memlekete
dönüp Erkek Fatma ile evliliği hayal etmeye başlar. Memleketine döndüğünde, ilk
işi Ateşoğlu'nun evine gitmek olur. Ama hiçbir şey bıraktığı gibi değildir.
“Felaketin
bazen kendine ait bir havası vardır. Onun yaklaşmakta olduğunu insan yüreğinde
soğuk soğuk duyar; şen ve güneşli bir gün, güneşin üzerinden bir kara bulutun
geçmesiyle, dünyanın benzinin solup kül oluvermesi gibi...” (Sayfa
125)
DEVAMI
KİTABIMIZDA…
Öncelikle
kitaba başlarken en çok merak ettiğim kitabın adının ne anlama geldiğiydi. “AGANTA BURİNA BURİNATA” denize
açılırken söylenen bir terimmiş ve anlamı da
“serenlerin üstündeki üst ve alt yelkenleri tut” anlamına gelmekteymiş. (Google sağ olsun
öğrenmiş oldum.)
Kitabın
adından başlamışken; kitabın içerisinde bolca denizcilik terimi geçtiğinden;
ara ara TDK sözlüğünden yararlandığımı söylemeden geçmeyeyim. Anlamını bulmama
rağmen kafamda tam canlandıramadıklarım da oldu elbet. Aynı durumu İhsan Oktay
Anar’ın “AMAT” ında da yaşamıştım. Yeni sözcükler öğrenme bakımından
verimli bir okuma oldu benim için. Ancak kitabın sonunda
terimlerle ilgili bir sözlük olsa fena mı olmazdı.
Aganta Burina Burinata benim okuduğum, ilk
Halikarnas Balıkçısı kitabı. Üç tarafı denizlerle kaplı güzel ülkemiz
edebiyatında deniz, kara topraklar kadar yerini almasa çağdaşlarına bakıldığında
denizi anlatan ki, bu denli sevdayla anlatan sayılı yazarlardan olmayı başarmış
yazarımız.
Aganta Burina Burinata’yı Ernest Hemingway’ın
“Yaşlı Adam ve Deniz” ile arka arkaya okuyunca, ister istemez bir kıyaslama da
söz konusu oldu. Sonuç olarak halk arasında söylenen “balık yiyeni doyurmaz,
tutanı ondurmaz” deyiminin haklılığı ortaya çıkmış oldu sanki.
İnsanın deniz ile mücadelesi her zaman çetin
geçmiş, mücadeleyi kazanıp, karaya ayak basan bir daha denize çıkmayacağına
yemin etse de; deniz sevdası içine işleyen denizci yine dümeni denize
çevirmiştir.
Çok sevmiştim bu kitabı . İçinde yaşamış gibi hissediyor insan okurken.
YanıtlaSilBenim ilk Halikarnas Balıkçısı okumam. çok sevdim kitabı ben de. yazarın duyguları okuyucuya geçirmedeki başarısı tartışılmaz...
SilYazarın dili sade ve okuması keyifli. Bu anlamda ve konu seçiminde Sait Faik ile benzerlikleri var elbette. İyi okumalar...
YanıtlaSilKeyifle okumalar... Sevgiler... :)
YanıtlaSilNe güzel kitaptir Aganta Burina Burinata . Yillar olmus okuyali simdi olsa tekrar okurum 😊
YanıtlaSilİyi ki karşıma çıkmış da okumuşum dediğim kitaplardan oldu benim de... keyifle okudum ve kalemini çok sevdim yazarın.
SilÇok okumak istiyorum :))
YanıtlaSilKesinlikle tavsiye ederim... :)
SilÇok derin anlamlar barındıran bir kitaptır Aganta Burina Burinata. Ben de bunun bir denizcilik terimi olduğunu kitabı okuduktan sonra öğrenmiştim. Öğrenilecek o kadar çok şey var ki, çok teşekkürler.
YanıtlaSilÇok keyifli bir okuma oldu benim için de. Kesinlikle öğrenilecek çok şey var... Yeni bir şey öğrenmeden geçirilen gün ziyan bence...
SilAynı kanaatteyim, çok teşekkürler.
Silben de okumuştu gençliğimde ama unutmuşum konusunu tekrar hatırladımşimdi..teşekkürler...
YanıtlaSilÇok teşekkürler... Sevgiler... :)
Silokuduum çok sevdiim bi de azra erhat oku baaak nefis yaaa :)
YanıtlaSilBen de henüz hiçbir kitabını okuyamadım bu yazarın. Hep okuyacağım dediğim halde. Hatırlatmış oldunuz, teşekkürler.
YanıtlaSilnasıl okumak istiyorum bu kitabı da işte ah o işteler ...
YanıtlaSilBen bu kitabı okudum mu, adımı tanıdık geliyor bilmiyorum. O nedenle listemde yeniden:)
YanıtlaSil