Merhabalar Kitaplarım Olmadan Asla Blogu Değerli Takipçileri….
Haruki Murakami’nin 2017 yılında ilk baskısı çıkan ve 2018
yılında Türkçeye çevrilen 14. kitabı “Kumandanı Öldürmek”i okumak bana 2019
Nisan ayında kısmet oldu. Yazarın okuduğum ilk kitabının son kitabı olması
biraz manidar oldu. Murakami severlerin tersine sondan başa doğru okuyacağım
galiba yazarı. Bir de kitapları bu kadar pahalı olmasa…Gelelim kitaba…
ARKA
KAPAK
Hepimiz hiç
kimseye açamayacağımız sırlarla yaşıyoruz...(Sayfa 824)
Dünya edebiyatının tartışmasız en büyük yazarlarından olan Haruki
Murakami’den gerçek bir şaheser… İlmek ilmek örülmüş bir gizem
hikâyesi…
Kumandanı Öldürmek yalnızlığı bir yük olarak görmeyen, yeri
geldiğinde yalnızlığını bir madalya gibi göğsünde taşıyanlar için yazılmış
bir roman. Tıpkı bir dağ başında yalnız bir hayat süren, bu yalnız
varoluşuyla gizemli bir şeyleri hayatına davet eden roman kahramanı gibi.
Bu muhteşem romanı okurken yol
arkadaşımız yine müzik olacak… Mozart’ın Don Giovanni’sini,
Strauss’un Güllü Şövalye’sini başucu müziğimiz yapacağız.
Kumandanı Öldürmek’in gizemli labirentlerinde kaybolurken
Fitzgerald’ın Muhteşem Gatsby’sine selam gönderecek,
Orwell’ın 1984’ü yazarken inzivaya çekildiği o adayı merak
edeceğiz… Ve hepsinden önemlisi “büyülü bir dünya”da yaşadığımızı bir kez
daha anlayacağız.
ÖZET
Adını bilmediğimiz ve kitap boyunca da öğrenemeyeceğimiz portre ressamı karakterimiz 12 yaşındayken kaybettiği kız kardeşine benzeterek
evlendiği karısı Yuzu’nun isteği ile karısından ayrılır. Karısının hayatında
başka biri vardır. Ardından resmi boşanma işlemleri başlatılır ve ressamımız
kendini aylarca yollara vurur.
“Rüyalar
kişiye özeldir.” (Sayfa 30)
İki ay boyunca yüzlerce, binlerce kilometre gittikten,
Japonya’nın çeşitli şehirlerini gezip, bazen de günübirlik aşklar yaşadıktan
sonra arkadaşı Masahiko Amada’nın teklifi ile bakımevinde kalan, bunamış
babasının evini kiralar. Evin sahibi Tomohiko Amada isimli ünlü bir ressamdır.
Tomohiko Amada önceden modern resim yapan ama daha sonra savaş travmasının
ardından kendini geleneksel Japon resmine vermiş ve şimdilerde ölümü bekleyen
ünlü bir ressamdır. Bu ev aynı zamanda
Tomohiko Amada’nın inzivaya çekildiği ve atölye olarak da kullandığı evidir.
Ressamımız eve yerleşir. Tomohiko Amada’nın atölyesini de kullanmaya başlar.
“İyi
tarafından bakacak olursak o yalnız bir kurttu; kötü tarafından bakacak olursak
da sürüden kopuk bir kargaydı.”(Sayfa 80)
Kitabın kahramanı Ressamımız aslında portreleriyle para
kazanmaktadır. Klasik portre ressamlarından farkı müşterisinin poz vermesini
istemeden portre çizmesidir. Evin içerisinde duyduğu ses üzerine tavan arasına
çıkan Ressamımız, tavan arasına saklanmış bir baykuş ile Tomohiko Amada’ya ait
bir tablo bulur.
Tablo sarılıp sarmalanmıştır. O tabloyu atölyeye indirir.
Resmin adı “Kumandanı Öldürmek”tir. Mozart’ın meşhur operası Don Giovanni’nin
meşhur kanlı açılış sahnesinin 7. YY. Japon kahramanları tarafından
canlandırıldığı alegorik bir yorumudur. Resimden Tomohiko Amada’un oğlu bile
habersizdir.
Ressam uzunca bir süre resmi inceler ve o resmin etkisinden
çıkamaz. Tomohiko Amada Japon Geleneksel Resim sanatı ile, yaşadığı bir olayı
metaforlar yardımıyla anlatmıştır resminde. Aynı dönemde Ressamımız para kazanmak
için yakındaki şehirde resim öğretmenliği de yapmaya başlar. Yine aynı
dönemlerde komşulardan biri ona kendisinin portresini yapması teklifi ile
gelir. En yakın komşunun bile kilometrelerce uzak olduğu ıssız bölgede pek az
komşu vardır. Komşusu Menşiki’dir. Menşiki hakkında pek fazla bir şey
bilinmeyen gizemli bir insandır.
“Bir yüze bakmak bir anlamda el falına bakmaya
benzer. Bir insanın yüzü doğduğu zamandakiyle aynı değildir. Zamanın akış
içinde çevresel faktörlerle gitgide şekillenir; öncesi ve sonrası birbirinden
farklıdır” (Sayfa 103)
Menşiki Ressamımızın tekniği dışında portresinde kendisi poz
vermek ister. Bu nedenle resmin yapılması esnasında sıklıkla Ressamın evine
gidip gelemeye başlar. Aralarında bir arkadaşlık da doğmaya başlar.
Ressamın uykuya dalmak üzere olduğu bir gece, Ressamımız gece evi saran çan sesi ile
uyanır. Ses bir süre devam ettikten sonra kendiliğinden kesilir. Ertesi
günlerde Çan sesi aşağı yukarı gece yarısı aynı saatlerde tekrarlanır.
Ressamımız bu olayı Menşiki Vataru ile paylaşır.
“Sessizlik
açtırdı gözlerimi. Bazen olur bu. Hani ani bir ses o ana dek süregelen
sessizliği yırtıp insanın gözünü açtırır ya, bazen de ani bir sessizliğin o ana
dek süregelen sesi yırtıp insanın gözünü açtırdığı olur.” (Sayfa
155)
Menşiki de olayla ilgilenir.
Evin bulunduğu orman içerisinde eski bir tapınak vardır. Onun yanında da kapalı
bir kuyu… Menşiki’nin yardımıyla kuyuyu açarlar. Kuyu içerisinde bir çan
bulurlar. Ressam çanı eve getirir. Ardından olağanüstü olaylar gelişmeye başlar.
DEVAMI KİTABIMIZDA…
KİTAPTAN
NOTLAR
Kumandanı Öldürmek, benim okuduğum ilk Haruki Murakami
kitabı oldu. Yazarın kalemi ile ilk tanışma kitabım. Genel hatları ile bakacak
olursam uzun bir süreden sonra ilk defa bitmesini istemediğim bir kitap okumuş
oldum. Her ne kadar ilk elime aldığımda sayfa ayısından dolayı gözümü korkutsa
da su gibi akıp gitti kitap. Ancak kitabın tanıtımını yaparken şiddetle tavsiye
ederim diyemeyeceğim. Her ne kadar kitabı ve yazarı beğensem de herkese hitap
edecek türden bir kitap değil diyebilirim. Bol metaforlu, büyülü gerçeklik
havasında anlatımı ile bazen tekrar tekrar okunması gereken cümleleri ve
ardından verdiği okuma zevki ile okunmak için verilen zamana değen bir kitap.
“Ağaçların
sessizliği içinde zamanın akışının, yaşamın değişip gidişinin sesini duyuyordum
sanki. Bir kişi gidiyor, başka biri geliyordu. Bir düşünce gidiyor, başka bir
düşünce geliyordu. Bir şekil gidiyor, başka bir şekil geliyordu. Ben bile, her
gün azar azar bozulup yenileniyordum. Hiçbir şey olduğu gibi kalmıyordu. Zaman
da kaybolup gidiyordu. Ardımda bıraktığım zaman birbiri ardına ölü kum
taneciklerine dönüşüyor, yok olup gidiyordu. Ben o kuyunun başında durup
zamanın ölüp gitme sesine kulak verdim.” (Sayfa 281)
Kitabı okumadan evvel arka kapak tavsiyesine uyarak Mozart’ın Don Giovanni’sini, Strauss’un Güllü Şövalye’sini
telefonuma indirdim ve okurken zaman zaman bu eserleri dinleyerek okudum.
Özellikle Ressamın resim yaptığı sahnelerde Güllü Şövalye sanki fırça darbeleri
ile çok uyumlu geldi bana ve okuma keyfimi arttırdı. Üniversite yıllarımda ara
ara belli başlı klasik müzik eserlerini dinlesem de bu konuda geniş bir bilgiye
sahip değilim. Murakami ile bu iki güzel eserle tanışma fırsatı bulmak da güzel
oldu. Kitabı okuyacak olan kitap dostlarına müzikler de tavsiye edilir.
“Şimdiye
dek benim yolum budur deyip normal bir şekilde yürümüşsün, sonra birden yol
ayaklarının altından gıcırtılar çıkararak yok oluveriyor, önünde bir boşluk
var, ne yöne gideceğini bilmiyorsun, sadece aynı tempoda adım atmaya çalışıyorsun,
bunun gibi bir his.” (Sayfa 417 )
Uzun süredir Amerika’da yaşamasından dolayı Amerikan
kültüründen etkilendiği eleştirilerini bolca alsa da yazarın Japon kültürüne kitabında
sıkça yer vermesi yabancısı olduğumuz kültüre bir kapı açması bakımından da
keyifli bir okuma oldu benim için. Bu
arada küçük bir ayrıntıyı da söylemeden geçemeyeceğim. Japonya’da da poşet
ücretliymiş. Ana karakter market alışverişinde bu durumu dile getiriyor.
“Zaman
bizden bir şeyler çalsa da başka şeyleri de veriyor. Zamanı yanına almak en
önemli iştir.” ( Sayfa 438)
Kitabın başlarında karısı Yuzu ile Ressamın ayrılık
konuşmasında bir rüya gördüğünü söylüyor. Bu rüyanın da ayrılık kararında
etkili olduğunu söylüyor. Kitabın sonlarında yazarın karısı ile karısının izni
olamadan birlikte olduğu bir rüyadan bahsediliyor. Bu kısımda her ikisinin de
aynı rüyayı gördüğü hissettiriliyor, ardından karısının hamile olduğu ve bu
rüyada hamile kaldığı hissettiriliyor. Bu kısım kitabın ilginç kısımlarındandı.
Bir de Marie ile Ressamın 12 yaşındayken ölen kız kardeşi,
ve hatta Yuzu ile benzerliği üzerinde de sıklıkla görülüyor. Bu kısımda sanki
ölen kız kardeşin farklı insanların bedenlerinde yeniden beden mi bulduğu
algısı oluştu bende.
Kız kardeşinin mağarada yaptığı yolculuk ile Ressamın kuyu
içerisinde yaptığı yolculuğun benzerliği de dikkat çekici idi. Sanki herkesin
hayatında geçmesi gereken bir tünelden geçmesi gerekiyormuş gibi. Ressamın Kız
kardeşinin tünel sahnesi benim için
klostrofobik oldu. Tünel içi çok ayrıntılı anlatılmasa da kafamda canlandırmak
beni rahatsız etti. Bu kısmı hızlı hızlı okudum.
“Duvarların
ilk baştaki yapılma amacı insanları korumaktı. Dışarıdaki düşmanlardan, yağmur
ve rüzgardan korumak için. Ancak zamanla insanları içeri kapatmak için de
kullanılmaya başlandı. Yüksek, güçlü duvarlar, insanı güçsüz kılar. Görsel
olarak da, ruhsal olarak da. Amaç da buydu zaten.” (Sayfa
608)
Karakterlere gelince idea olarak Ressamın karşısına çıkan
Kumandan benim en ilgimi çeken karakter oldu. Kitabı okurken nereden çıkacak
acaba bekledim durdum.
Kitapta geçen ve “Kumandanı Öldürmek” tablosuna da ilham
olan Kristal Gece, Anschluss, Nanking olaylarını araştırmak istediğim olaylar.
Kitapta anlamadığım kısımları daha anlaşılabilir olacaktır diye düşünüyorum.
Kitapta yer verdiği bu olaylardan dolayı yazarın ülkesinde bolca
eleştirildiğini de yazmadan edemeyeceğim.
Kitap ile ilgili değinmek istediğim diğer bir nokta da;
tamamlanmamışlık duygusu oldu. Bir de kitabı olduğu gibi kabullenip okumak,
olağanüstülükleri okumak keyifli. Ancak metaforlar acaba ne anlama geliyor diye
düşünerek okumak yorucu bir hal alabilir. Ama İhsan Oktay Anar’dan alışık
olduğum bu tarzı sevdiğimden benim için
keyifli oldu diyebilirim.
“Zaman
her şeyi çözer. Şekli olan her şey için zaman önemli bir şeydir. Zaman sonsuza
dek sürmez ama var olduğu müddetçe oldukça etkili bir şeydir. Bu yüzden,
geleceği dört gözle bekler sizler.” ( Sayfa 806 )
Bir de satır aralarında en sevdiğim yazarlra Franz Kafka ve
George Orwell’e yaptığı göndermeleri de sevdim gerçekten. 528
Yazarın kitaplarını sondan başlayarak okuyan bir okur olarak
sırada “SAHİLDE KAFKA” var.
YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE…
NOT: Kitaba ait çizimler Pinteres'ten alıntıdır. Yazarın tanıtım fotoğrafı netten alıntıdır.
Hiç okumadığım bir yazar ama merakım arttı, paylaşım için teşekkürler :)
YanıtlaSilBenim de bu kitaba kadar henüz okumadığım bir yazardı. iyi ki okudum... Size de tavsiye ederim.
SilSelam, en sevdiğim yazarlardandır Mrakami. Okumadığım bir kaç kitabı kalmıştır.
YanıtlaSilSahilde Kafka müthişti, anlatılanlar, o aşk hikayesi...
Kumnadanı Öldürmek henüz okumadım.
İyi bayramlar sevgiler.
Merhabalar, Sahilde Kafka'yı da okudum ancak henüz yorumlamadım. Keyif aldığım bir okuma oldu... İyi bayramlar... sevgiler... :)
SilPaylaşıma teşekkürler...
YanıtlaSilRica ederim... sevgiler...
SilBİLGİLENDİRME İÇİN TEŞEKKÜRLER, RAMAZAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.
YanıtlaSilÇok teşekkürler...Sevgiler.
SilOkumadığım bir kitaptı, detaylı anlatım için çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilRica ederim... SEvgiler...
SilMurakami kitaplarini çok sevdim şimdiye kadar. Bu kitabi da okuma listemde 😊
YanıtlaSilBenim de Murakami okumalarm devam edecek. Sahilde Kafka'yı paylaşacağım en kısa zamanda... SEvgiler...
SilMerhaba Meltem ben Haruki Murakami'nin bir kaç kitabını okudum 1Q84, Sahilde Kafka İmkansızın Şarkısı ve Kumandanı öldürmek hepsi de çok iyi ve keyifle okunan kitaplar öyle ki artık başka; bazı kitaplara burun kıvırır oldum. Şiddetle tavsiye ediyorum çok güçlü bir hayal gücü ve kaleme sahip sayın Murakami
YanıtlaSil