MERHABALAR, KİTAPLARIM OLMADAN ASLA BLOGU DEĞERLİ TAKİPÇİLERİ;
“Büyük eserler,
büyük ruhların enginliğinde yoğrulur ve doğar” (Kitaba başlarken…)
ARKA
KAPAK
Darülelhan'ın
(Konservatuvarın) alaturka kısmında ud eğitimi alan Neriman, mensup olmakla
iftihar ettiği Doğu kültürünü çok seven babası Faiz Bey'le on beş yaşından beri
Fatih semtinde oturmaktadır. Yine bu semtte tanıştığı, babasına çok benzeyen ve
Darülelhan'da kemençe eğitimi alan Şinasi ile yedi yıldır nişanlıdır. Bütün
mahalle, tahammül sınırlarını zorlayan bu nişanlılık ilişkisinin evlilikle
bitmesini beklemektedir. Ancak Neriman'ın Darülelhan'da tanıştığı Macit, onun
içinde yer etmiş Batılı bir hayat yaşama isteğini uyandırır. Neriman,
Beyoğlu'nda, Harbiye'de yaşanan ışıltılı hayat tarzına imrenerek yaşadığı
muhitten, evlerinden, babasından, Şinasi'den ve hatta doğuyu temsil ettiğini
düşündüğü kedisinden bile nefret etmeye başlar. Tramvay yoluyla birbirine
bağlanan ama birbiriyle bağdaşması mümkün olmayan iki semt, Fatih ve Harbiye,
aynı coğrafyada yaşanan bir kültür ve zihin geriliminin cepheleridir. Türk
edebiyatının en üretken kalemi Peyami Safa, televizyon dizilerine de konu olan
Fatih-Harbiye romanında toplumumuzun yaşadığı asrîleşme (çağdaşlaşma) sancılarına
eşyalar, şahıslar, kurumlar ve mekânlar üzerinden ayna tutmaktadır
ÖZET
127
Sayfadan oluşmakta olan romanımızın özeti arka kapakta büyük ölçüde
verildiğinden dolayı, uzun uzadıya özet yapmadan kitap hakkındaki görüşlerime
geçmek istiyorum.
“Annesi babası ona halis bir şarklı
itiyatları vermişlerdi; anadolu’da, bir çok memuriyetlerde gezen Faiz bey,
Neriman’ı yedi yaşına kadar saf Türk muhitlerinde büyütmüştü. fakat İstanbul’a
yerleştikten sonra, Neriman’ın akrabalarından, bilhassa büyük dayısının
ailesinden aldığı tesirler bambaşkadır. Galatasaray’dan çıkan ve tahsilini
Avrupa’da bitiren büyük dayısı ve kızları, Neriman’da garp hayatına karşı
incizap uyandırmışlardı. Bu iştiyak, ekseriya Neriman’ın da haberi olmadan,
ruhunda gizli gizli yaşamış ve memleketteki asrileşme cereyanlarından gıda
almış, fakat ne şuur, ne de irade halinde ortaya çıkmak için fırsat
bulamamıştı. Lozan sulhundan sonra, resmi Türkiye’nin de kanunla herkese kabul
ettirdiği bu asrileşme, Neriman’ın ruhunda gizli gizli yaşayan bu iştiyaka en
kuvvetli gıdasını vermişti.” (
Sayfa 58)
KİTAPTAN
NOTLAR
Kitapta
olaylar kitabın başkahramanı Neriman, üzerinden anlatılmaktadır. Neriman,
Darülelhan'ın (Konservatuvarın) alaturka kısmında ud eğitimi almaktadır.
Yaşadığı semt Fatih, eğitimini aldığı Ud ve babası Faiz Efendi’nin hayata bakış
tarzından yola çıkarak, eskiyi alaturkalığı temsil etmektedir. Ancak
Nerima’nın gönlünü hayatına giren Macit
ile birlikte alafranga yaşam çelmiştir.
“Fakat uyuyamadı. Hep dalıp
dalıp uyanıyordu. Ara sıra, uykusu derinleştiği halde, yattığı yerden
fersahlarca uzak bir yere gitmiş de iki dakikada geriye dönmüş gibi, baş döndürücü
bir sürat hissiyle gözlerini açıyor ve küçük seslere dikkat ediyordu.”( Sayfa
17)
Neriman Fatih ve Harbiye kadar farklı
iki semt arasında iki farklı yaşamın arasında kalmıştır. Bu arada kalmışlık
etkisini zaman zaman kendinden bile nefret etmeye kadar gitmektedir. Yazarın kitapta kullandığı ruh tahlillerine
bakacak olursak Neriman’ın hal, tavır ve sinir nöbetlerini öylesine güzel anlatmış
ki, insan Neriman’ı tanımakta zorluk çekmediği gibi anlamaya da başlıyor.
“Türk musikisi her şeyden evvel
Avrupalılaşmaktan sakınmaya mecburdur.” ( Sayfa 118)
Diğer
tarafta Faiz Bey ile birlikte Doğu’yu temsil eden Neriman’ın nişanlısı Şinasi
de vardır. Şinasi de Fatih’te yaşamaktadır. O da Darülelhan’da müzik eğitimi
almaktadır. Kemençe çalmaktadır. Yazarın davranış tahlilleri ve ruh dünyasını
yansıtması bakımından Şinasi’ye de bolca
yer vermiş, seven ve sevdiğini de kaybetmek üzere olan bir gencin
duygularını başarılı bir biçimde aktarmıştır.
“Kimi adam vardır ki sabahtan
akşama kadar oturur ve düşünür. Onun bir hazine-i efkarı vardır, yani fikir
cihetinden zengindir; kimi adam da vardır ki sabahtan akşama kadar ayaküstü
çalışır, mesela bir rençper, fakat yaptığı iş dört tuğlayı üst üste koymaktan
ibarettir. Evvelki insan tembel görünür velakin çalışkandır, diğer insan
çalışkan görünür velakin yaptığı iş sudandır. Zira birisi maneviyat ile zihin
gayretiyle yapılan iştir; öbürü vücut ile bedenle yapılan iştir. Maneviyat
daima alidir, vücut sefildir. Yapılan işlerin farkı da bundandır.” (
Sayfa 49)
Kitapta
Batı’yı temsil etme anlamında karşı taraf olsa da Macit’ e diğer karakterler
kadar yer verilmemiştir. Macit bir süre Darülelhan’da müzik eğitimi almış ve
keman çalan biridir. Neriman’ın Şinasi’den uzaklaşmasına yol açan kişidir.
Ancak Macit’in Neriman’a karşı hisleri Şinasi kadar yoğun değildir. Belki de
yazar Macit’e kitapta fazla yer vermeyerek ve Nerman’ı kitabın sonunda
Macit’ten uzaklaştırarak sadece Şinasi’den yana değil Doğu’dan yana da
yapmıştır.
Yazarın
Neriman’ın ağzından yaptığı benzetmeleri de çok beğendiğimi söylemeden geçemeyeceğim.
Şark toplumlarını “kedi” garp toplumlarını ise “köpek” ile özdeşleştirmesini
beğendim.
“Hristiyan evlerinde köpek ve Müslüman evlerinde kedi bolluğu şundandı: Şarklılar kediye, garplılar köpeğe benziyorlar..! Kedi yer, içer, yatar, uyur, doğurur ; hayatı hep minder üstünde ve rüya içinde geçer; gözleri bazı uyanıkken bile rüya görüyormuş gibidir; lapacı, tembel ve hayalperest mahluk çalışmayı hiç sevmez. Köpek diri, çevik, atılgandır. İşe yarar ; birçok işlere yarar. Uyurken bile uyanıktır. En küçük sesleri bile duyar, sıçrar, bağırır.” ( Sayfa 46)
Kitapta
analizler ve konuyu beğenmiş olsam da bana biraz kısa geldi. Olayı Macit
açısından değerlendirmemiş olması da bir eksiklik gibi geldi bana. Eğer Macit
üzerinden Batı kültürüne özentiyi kötülemek gibi bir amacı varsa yazarın
Macit’in davranışlarının altını biraz daha çizmesi gerektiği kanısındayım.
Bir de
yazarken bile beni etkisine alan dile gelelim. Kitapta bolca eski kelime
bulunmakta. Kelimelerin günümüze göre karşılıkları da sayfa altında verilmiş.
Yayınevinin kitabın aslına sadık kalma özeni elbette takdir edilesi.
“Ah efendim, dedi, bizi bizden
daha iyi biliyorlar; Mesnevi'yi de, Rubaiyat'ı da, Gazali'yi de, Farabi'yi de
bizden daha çok okuyorlar; bizim bizden daha büyük düşmanımız yoktur efendim,
yoktur.” (Sayfa 119)
Ancak bazı
sayfaların altında çok fazla kelime açıklaması olması okumayı sıkıcı hale
getirebiliyor. Okuduğum bir paragrafı kelimelerin anlamlarını da koyarak
defalarca okumak sıkıcı bir hal alabiliyor. Kitaba yönelik yapabileceğim tek
olumsuz eleştiri bu diyebilirim. Aynı yorumu Halide Edib’in Mor SalkımlıEv’i için de yapmıştım.
“Evet, ölüme mahkûm olduğu için, her şey boştur. Bu cihanın kaşanesi, kum üzerine yapılmıştır.” ( Sayfa 127)
YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE...
SEVGİLER...
harika tanıtım teşekkürler
YanıtlaSilFatih Harbiye, benim beğenerek okuduğum bir kitaptı.
YanıtlaSilDün Fatih Harbiye arasındaki kültürel ve iktisadi temeller üzerinden ayrışan toplumumuz bugün farklı nedenlerle ayrışıyor.
KİTAPTA DOĞU VE BATI MUKAYESESİ ÇOK GÜZEL YAPILMIŞ; ÇAĞDAŞLAŞMA GAYRETLERİ DE BİR O KADAR GÜZEL ANLATILMIŞTIR. BU ÇOK KAPSAMLI TANITIMINIZ NEREDEYSE KİTABI OKUMUŞ GİBİ BİR HİS VERDİ BANA. ÇOK TEŞEKKÜRLER EMİNE HANIM EMEĞİNİZE SAĞLIK SEVGİLERLE...
YanıtlaSilEski blogları görünce çokk mutlu oluyorum. Eski bir mahalleye taşınmış gibi hissediyorum. Hep yazın. Bu arada ben de Peyami Safa'yı orta okulda okumuştum sanırım. Son zamanlarda hep güncel kitapları okuyorum.
YanıtlaSilKitabı lisede ödev olarak okumuştum sanırım :)) Kelimelerin açıklamalarına bakmak okuma hızını da kesiyor aynı zamanda, bir de bazen kitabın sonuna koyuyorlar ya hiç hoşlanmıyorum. Her seferinde en sona git, bak, kaldığın yere dön...
YanıtlaSil