MERHABALAR, KİTAPLARIM OLMADAN ASLA BLOGU TAKİPÇİLERİ,
"YAKMAK BİR ZEVKTİ."
Distopya türü ile Jose Saramago’nun Körlük’ü tanışmış oldum. Ardından yine Saramago’nun Görmek’i geldi. George Orwell’in 1984’ünden sonra Ray Brandbury’nin Fahrenheit451’i, Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sı ve Ursula L.Quin’in Mülksüzler sıradaki kitaplardı.
Tercihimi Fahrenheit 451’den yana kullandım. Fahrenheit 451 Ray Brandbury tarafından 1953 yılında kaleme alınmış distopya türünden bir romandır ve yazıldığı tarihten 500 yıl sonrasını anlatmaktadır.
“Mutluluğunu
maske gibi takıyordu, o kız da maskeyi kapıp çimenlikte koşarak gitmişti ve
onun kapısını çalıp maskeyi geri istemenin yolu yoktu.” (Sayfa
32)
“Sen
orada değildin, görmedin,” dedi Montag. “Bir kadının yanan bir evde kalmasına
yol açtıklarına göre, kitaplarda bir şeyler olmalı. İnsan bir hiç uğruna
kalmaz.” (Sayfa 72)
ARKA
KAPAK
“Yazılmış en iyi bilimkurgu romanı. İlk okuduğumda,
yarattığı dünyayla kâbuslar görmeme sebep olmuştu.” -Margaret Atwood
Hugo En İyi Roman Ödülü,
Hugo En İyi Roman Ödülü,
Prometheus Şeref Kürsüsü Ödülü
Amerikan Ulusal Kitap Ödülü,
Pulitzer Onur Ödülü
Ray Bradbury sadece bilimkurgunun değil fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından biri. Bilimkurgunun “iyi edebiyat” da olabileceğini kanıtlayan belki de ilk yazar. 1953’te yayımlanır yayımlanmaz klasikleşen, türü kökten etkileyen distopya edebiyatının dört temel kitabından biri olan Fahrenheit 451 ise bir başyapıt.
Guy Montag işini seven bir itfaiyeciydi. Televizyonun hüküm sürdüğü bu karanlık dünyada okuma eylemi ise yok olmak üzereydi zira itfaiyeciler yangın söndürmek yerine ortalığı ateşe veriyordu. Montag’ın işi ise yasadışı olanların en tehlikelisini yakmaktı: Kitapları.
Montag yaptığı işi tek bir gün dahi düşünmemişti ve tüm gününü televizyonla kaplı odalarda geçiren eşi Mildred’la beraber ömrünü geçiriyordu. Ancak yeni komşusu Clarisse’le tanışmasıyla tüm hayatı değişti. Kitapların değerini kavramaya başlayan Montag artık tüm bildiklerini sorgulayacaktı.
İnsanların uğruna canlarını feda etmeyi göze aldığı bu kitapların içinde ne var? Gerçeklerin farkına vardıktan sonra bu karanlık toplumda artık yaşanabilir miydi?
Fahrenheit 451, yeryüzünde tek bir kitap kalacak olsa, o kitap olmaya aday.
Ray Bradbury sadece bilimkurgunun değil fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından biri. Bilimkurgunun “iyi edebiyat” da olabileceğini kanıtlayan belki de ilk yazar. 1953’te yayımlanır yayımlanmaz klasikleşen, türü kökten etkileyen distopya edebiyatının dört temel kitabından biri olan Fahrenheit 451 ise bir başyapıt.
Guy Montag işini seven bir itfaiyeciydi. Televizyonun hüküm sürdüğü bu karanlık dünyada okuma eylemi ise yok olmak üzereydi zira itfaiyeciler yangın söndürmek yerine ortalığı ateşe veriyordu. Montag’ın işi ise yasadışı olanların en tehlikelisini yakmaktı: Kitapları.
Montag yaptığı işi tek bir gün dahi düşünmemişti ve tüm gününü televizyonla kaplı odalarda geçiren eşi Mildred’la beraber ömrünü geçiriyordu. Ancak yeni komşusu Clarisse’le tanışmasıyla tüm hayatı değişti. Kitapların değerini kavramaya başlayan Montag artık tüm bildiklerini sorgulayacaktı.
İnsanların uğruna canlarını feda etmeyi göze aldığı bu kitapların içinde ne var? Gerçeklerin farkına vardıktan sonra bu karanlık toplumda artık yaşanabilir miydi?
Fahrenheit 451, yeryüzünde tek bir kitap kalacak olsa, o kitap olmaya aday.
“Mutlu olmamız için gerekli her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik. Etrafa bakındım. Ortadan kaybolduğunu kesinlikle bildiğim tek şey, on-on iki yıldır yaktığım kitaplardı.”
ÖZET
Guy Montag; dedesinden itibaren itfaiyecilik yapan bir
ailenin yine itfaiyeci olan mensubudur. İşini severek yapar. Ancak kitabın
geçtiği zamanda itfaiyecilerin görevi yangınları söndürmek değil, yanmayan
evlerdeki yasaklı kitapları –aslında tüm kitapları- yakmaktır.
“Kitaplar aptal, salak olduğumuzu bize
hatırlatmak için var. Onlar gösteri alayı caddeden gürültüyle geçerken Sezar’a
“Fani olduğunu hatırla Sezar” diyen muhafız kıtası gibiler.” (Sayfa
108 )
Çünkü kitaplar insanların düşünmelerine,
eleştirmelerine ve sorgulamalarına neden olduğu için mutsuzluk
kaynaklarıdır. Montag, yıllarca gecenin gelen
ihbar ile yola çıkışını, alevlerin kitapları yutuşunu hiç sorgulamadan işine
devam eder. Çünkü kitapları yakmakla toplumun mutlu olmasını sağladığını
düşünüyor ve bundan da zevk alır. Çünkü şiirler acıdır, romanlar insanı
düşünmeye zorlar. Oysa düşünmeyen eğlenen insanlar mutludur.
Montag’ın evine döndüğü esnada 17 yaşındaki Clarisse adlı genç kızla karşılaşana dek yaptığının
aslında nasıl bir yıkım olduğunun farkında değildir. Komşusu olan kız ile
sohbet ederler. Clarisse ona mutlu olup olmadığını sorar. Ve bir de yaktığı
kitapları okuyup okumadığını…
“Güneş
her gün yakıyordu.Zaman'ı yakıyordu. Dünya hızla çember çiziyor ve kendi ekseni
etrafında dönüyordu, zaman da Montag 'dan yardım almadan seneleri ve insanları
yakıyordu zaten.Yani Montag itfaiyecilerle birlikte nesneleri yakarsa,güneş de
Zaman'ı yakarsa bu her şeyin yanması anlamına gelirdi.” (Sayfa
168)
“İyi bir iş.
Pazartesi günleri Milly, Çarşamba Whitman, Cuma Faulkner, yak kül olsun, sonra
küllerini yak. Bu bizim resmi sloganımız”(s.29)
Clarisse ile tanıştıktan sonra Guy Montag, hayatını sorgulamaya
başlar.
DEVAMI
KİTABIMIZDA…
KİTAPTAN
NOTLAR
Fahrenheit 451 kağıdın yanma derecesidir. Yazar kitabını yazdıktan sonra isim olarak
kağıdın özellikle de kitap kağıdının yanma derecesini kitabına isim olarak
seçmiştir. Kitap 3 bölümden oluşmaktadır. Şömine ve Semender, Elek ve Kum, Işıl Işıl Yanan...
"Demek yürüyorsunuz?" dedi polis memuru,
"Sadece yürüyor musunuz?"
Başımla onaylayarak açık gerçeği hazmetmesini bekledim.
"Pekala," dedi polis memuru, "Bir daha yapmayın!"(Yazarın
Önsözünden)
Kitaba Neil Gaiman tarafından Önsöz, ve yazarın kendisi tarafından da bir Sonsöz yazılmıştır. Kitabı anlamak ve spolier olmaması bakımından yazarın sonsözünün kitabın bitimine eklenmesi doğru bir karar olmuş bence.
“Şimdi
uygarlığımızın azınlıklarını ele alalım, tamam mı? Nüfus arttıkça azınlıkların
sayısı artar. Köpek sevenleri, kedi sevenleri, doktorları, avukatları,
tüccarları, şefleri, Mormonları, Baptistleri, Üniteryenleri, ikinci kuşak
Çinlileri, İsveçlileri, İtalyanları, Almanları, Teksaslıları, Brooklynlileri,
İrlandalıları, Oregonlu veya Meksikalı insanları sinirlendirmeyeceksin. Bu
kitaptaki, bu oyundaki bu televizyon dizisindeki insanlar herhangi bir yerdeki
gerçek ressamları, haritacıları, makinistleri temsil etmemektedir. Pazarın ne
kadar büyürse ihtilaflarla başa çıkma gücün o kadar azalır.” (Sayfa
78)
Yazıldığı zamandan 500 yıl sonrasında geçen kitabımızda,
mekanik tazılar, duvarları kaplayan televizyonlar, uyku hapları bulunmaktadır. Aile
ve çocuk kavramı yozlaşmış, aile bağları neredeyse yok olmuş gibidir.
1984 ile kıyaslayasacak olursak, her iki kitapta da Totoliter
ve baskıcı yönetimler söz konusudur. Her iki kitapta da baskı açıkça
hissedilmektedir. Sistemi kabul edip, uyum sağlayanlar varken, sisteme isyan
etmeyi düşünenler de vardır. Fahrenheit 451 nispeten daha olumlu bir son ile
biter. 1984’ü okuduğumda daha fazla etkilemiştim. Özellikle sürekli izlenme
duygusu beni huzursuz etmişti.
“Özenle,
bir çiçeğin taçyapraklarını tutar gibi. Birinci sayfayı yak,ikinci sayfayı yak.
Bölüm bölüm, o sözcüklerin bütün saçma anlamlarını, bütün o boş vaatleri, bütün
o papağan gibi tekrarlanan fikirleri ve zamanın eskittiği felsefeleri.” (Sayfa
98)
Fahrenheit 451’de de kitapların yakıldığı
sahneler ve kitaplarından ayrılmamak adına kitaplarıyla yanan kadının olduğu
sahne çok etkiledi beni. Bir de Guy Montag'ın kendi evini yakmak zorunda kaldığı ve ihbarın da karısı Mildred tarafından yapıldığı sahne kitabın etkileyici sahneleriydi.
Montag’ın eski bir akademisyen olan Faber’in yanına giderken
kurtarmış olduğu kitaplardan “İncil” i seçmesi bence ironik olmuş. acaba yazar
toplumdaki yozlaşmanın din ile mi çözüleceğine dikkat çekmek istemiştir.
Kitaptaki yozlaşan aile vurgusu da bence çok dikkat çekici. Bir
evde yaşayan iki yabancı eşler, sadece doğurulmuş ve ne olduğu önemsenmemiş
gibi görünen çocuklar. Bu kısımlarda sarsıcı öngörüler bence. Distopyaların aile
yozlaşmasına vurgusu insanı dehşete düşürüyor elbette.
“Anayasanın
dediği gibi, herkes hür ve eşit doğmaz ama herkes eşit hale getirilir.” (Sayfa
79)
Ayrıca kitap ilki 1966'da ikincisi 2018 'de olmak üzere iki defa filme çekilmiştir. Her iki filmi de izlemeyi düşünüyorum en kısa sürede...
YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE....
SEVGİLER...
Fahrenayt 451 hakkında çok kapsamlı bilgiler öğrendim. Yine tanıtımınız çok harika olmuş; özellikle kitapların insanları mutsuz ettiğine dair bilgiler çok enteresandı. Çok teşekkürler Emine Hanım bu güzel tanıtım için.
YanıtlaSilOkumanızı tavsiye ederim. her ne kadar ayrıntılı bilgi vermeye çalışsam da kitabın hissettirdiği duygu eksik kalıyor.
SilTavsiyeleriniz için çok teşekkür ederim Emine Hanım. Gerçekten de okunacak o kadar çok kitap var ki, bunlara nasıl yetişeceğiz bilemiyorum? Okudukça okuyasım geliyor. Okuma isteği okuduklarımı hayatıma tatbik etmeme bile fırsat vermiyor. Zira bazen hiçbir şey okumadan kendimi dinlemek ve öğrendiklerimi uygulamak istiyorum ama buna şu ana kadar muvaffak olamadım. Çok teşekkürler.
Silçok deniyorum ama distopya okuyamıyorum, üzülüerek söylüyorum ki yarım bıraktığım kitaplardan
YanıtlaSilBen de her distopyayı okuyamayabilirim. Mülksüzler'e başladım pek sarmadı doğrusu. Körlük ve Görmek daha akıcıydı. İnsanı sarsması ve düşündürmesi bakımından seviyorum ben bu türü.
SilEtkilendiğim bir kitap olmuştu. Hatta, Guy Muntag benim kitaplara kaçan kahramanlarımdan biri olduğu için bloğumun ilk yazısına (Kitaplara Kaçanlar başlıklı yazı) konuk olmuştu.
YanıtlaSil1966 yapımı filmi izledim. Dönemin çekim şartlarını da düşünerek beğendiğimi söyleyebilirim. Özellikle, yaşlı bir kadının kendini kitaplarla birlikte ateşe vermesi oldukça önemli bir sahneydi. Filmle, kitap arasında da hayli farklılıklar içeriyor.
Ben de 1966 yapımı filmin bir bölümünü izledim. Kafamda oluşturduğum karakterlere daha yakın geldi. Dönemin şartlarına göre güzel bir film olmuş. Beni de sizin gibi en çok yaşlı kadın etkiledi. bir de kendi evini yakmak zorunda kalması.
SilKibritlerle fotoğraf çekimi yapmak da harika bir fikirmiş. Yeni kitaplarda görüşmek dileğiyle...
YanıtlaSilÇok teşekkürler... Tesadüfen alışveriş esnasında kibrit görünce fotoğraf çekimi için aldım. Uzun zamandır kitap blogu yazınca fotoğraf çekimi insanın zihnini gerçekten meşgul ediyor. özgün işler çıkarmak da zor oluyor. yeni kitaplarla görüşmek üzere...
SilInstagramda takip ettiğim sayfalarda surekli karsima çıkıyor. Distopya pek tarzım değil aslında ama sanırım bu kitabı okumalıyım.
YanıtlaSilBen de sıklıkla karşılaştıktan sonra okumaya karar verdim. Ama distopya okumaya başlamak için uygun bir eser diye düşünüyorum.
SilKitabın ingilizce versiyonu var ama içimden okumak bir türlü gelmiyor :( teşekkürler bu güzel yazı için ama :))
YanıtlaSilKeşke ben de orjinal dilinde okuyabilecek kadar bilsem... yorum farklılıkları olabilir belki...
SilSize kesinlikle katılıyorum.
YanıtlaSilsüpersiniz harika bir yorum olmuş yine bu kitap ne zamandır elimde bekliyor okumak istedim hemen:)
YanıtlaSilÇok teşekkürler... okuma sonrası yorumunuzu da merak ediyorum...
SilKitabı çok sevmiştim, favori distopyalarımdan :))
YanıtlaSilBenim de severek okuduklarımdan oldu... :))
Silawesome article.
YanıtlaSilthanks for sharing
thanks for comment... Loves...:)
SilGerçekten güzel, okunası ve okutulası bir kitap. Ayrıca kibritli fotoğraflar da zekice...
YanıtlaSilÇok teşekkürler... :)
Sil