MERHABALAR;
İngiliz Edebiyatı'nın önemli isimlerinden Brontë Kız Kardeşler'den Emily Brontë'nin tek romanı Uğultulu Tepeler'i paylaşmak istiyorum sizlerle...
EMİLY BRONTË'nin portresi...
ARKA
KAPAK
Bütün dünya onun bir zamanlar yaşadığının, benim
de onu kaybettiğimin korkunç hatıralarıyla dolu sanki!”
ÖZET
Yıl 1801. Bay Lockwood, zengin bir insandır şehrin
kalabalığından bıkıp ıssız bir kasabada kafasını dinlemek ister ve bir
yıllığına Yorkshire'ın uzak bir köşesindeki Thrushcross Grange’yi kiralar.
Buraları çok güzel diye düşünür. Beşerden uzak kalmak isteyen birinin arayıp da
bulamayacağı bir yerdir onun için. Bay Heathclif, Bay Lockwood’un ev sahibidir. Soğukkanlı, asık suratlı
sakin tabiatlı bir adamdır. Uğultulu Tepeler’deki Malikânenin de sahibidir.
Malikâne adını Kuzey rüzgârlarından almaktadır. Malikane iklim göz önünde
bulundurularak yapılmıştır. Bay Lockwood, ana giriş kapısının üzerinde
“1500 yazısı ile “Hareton Earnshaw” adını görür. Evin tarihini merak etse de ev
sahibine sormaya cesaret edemez.
Bay Lockwood Bay Heathcliff ile şarap
içer, sohbet ederler. Bay Lockwood ertesi gün yine Uğultulu Tepeler’e gitmek
için yola çıkar. Ama tipiye yakalanır. Uğultulu Tepeler’e ulaştığında kimse
sesini duymaz. Artık umudu kesmişken; sonradan adının Hareton Earnshaw olduğunu
öğrendiği delikanlı gelir onu, oturma odasına alır. Orda bir de genç bayan
vardır. Evin hanımı diye düşünür. Konuşmak istese de pek ilgi göremez. Bay
Heathcliff sahibi gelince yemeğe otururlar. Yemekte evin hanımı diye düşündüğü
kişinin Bay Heathclif’in gelini olduğunu öğrenir. Ölmüş oğlunun eşi Cathy’dir.
Hareton Earnshaw evin asıl sahibi olması gerekirken Heathclif
tarafından evin yanaşması haline gelmiştir. Tipi nedeniyle eve dönemeyince;
Uğultulu Tepeler’de mecburi bir gece misafirlik geçirir. Ev sahibi de onu
evinde misafir etme konusunda isteksizdir. Ertesi gün Malikanesine geri döner.
Yanında çalışan kahya kadın Nelly’den onlar hakkında bilgi edinmek ister. Kahya
kadında bildiği her şeyi kendisine anlatır. Böylece Pandora’nın kutusu açılır.
“1801. Ev sahibimi – sonradan epey canımı
sıkacak şu münzevi komşumu- ziyaretten şimdi döndüm. Hakikaten istisnai bir
mekândayım. Bütün İngiltere’de beşerin telaşesinden, vesvesesinden uzak başka
bir mevkii bulma şansımın olduğunu da sanmam. Beşer sevmezlerin cenneti burası
ve dahası Bay Heathcliff’le yalnızlığımızı pay edecek öyle uygun bir çift
oluyoruz ki! Esaslı bir adam bu Bay Heathcliff! İlk karşılaşmamızda kaşlarının
altındaki o kara gözlerinde beliren şüpheye ve atımın terkindeyken adımı zikretmem
üzerine parmaklarını yeleğinin ceplerine sokup kibirli edayla bana karşı siper
alışına kanımın kaynadığını eminim pek hissetmedi” (Kitaba başlarken;
Sayfa 5)
Uğultulu Tepeler Malikanesi’nin sahibi Bay
Earnshaw, Liverpool gezisinden beraberinde 6 yaşlarında bir çocuk ile döner.
Çocuk kimsesizdir, çingene gibi de esmerdir. Çocuk adını da bilmediğinden Bay
Earnshaw, çocuğa, Heathcliff adını takar. Çocuğun soyadı da yoktur. Niyeti bu
çocuğu oğlu Hindley ve kızı Catherine ile birlikte, kendi çocuğuymuş gibi
büyütmektir. Küçük kızı Catherine ile Heathcliff birbirlerini hemen severler. Ancak
Hindley eve gelen bu çocuktan pek hoşlanmaz, ve babasının o gösterdiği ilgiyi
de çok kıskanır.
“ Varlığımın tamamı, burada şu halimden ibaret
olsaydı yaratılmamın ne anlamı olurdu ki? Benim bu dünyadaki kederlerim
Heathcliff’in de kederleri oldu. Bunu en başından beri gördüm, yaşadım. Ve
yaşıyorsam eğer, ben onda yaşıyorum. Her şey yok olup kaybolsa, geriye sade bir
o kalsa, ben de var olmaya devam ederdim. Ama her şey yerinde kaldığı halde sadece
o yok olsa, bu koca evren başıma yıkılır, varlığımı sürdüremezdim. Linton’a
olan aşkım ağaçların yapraklarına benziyor. Kışın gelip ağaçalrı değiştirmesi
misali, zamanın da bu aşkı değiştireceğini biliyorum. Ama Heatcliff’ e olan aşkım
toprağın altındaki kayalar gibi… pek göremediğimiz ama gerekli olduğunu
bildiğimiz kayalar…” (Sayfa 102)
Babaları öldükten sonra malikânenin
yönetimi Hindley’e kalınca da; Catherine’nin ayyaş ve kötü bir delikanlı olan
ağabeyi Hindley, Heathcliff’e eziyet eder, sıradan bir uşakmış gibi davranır
ona. Bu esnada artık Catherine genç ve güzel bir genç kıza dönüşmüştür. Bu
esnada Thrushcross Grange’de yaşayan Bay Linton ve kız kardeşi ile İsabella ile
de arkadaşlık kurmuştur. Bay Linton’un Catherine’e olan ilgisi ile
Heathcliff’in aşkı ve arkadaşlığı arasında kalır Catherine. Her ne kadar
Catherine de Heathcliff’i sevse de onun gibi biriyle evlenmesinin kendisini
küçük düşüreceği fikrinden etkilenmektedir. Kahya kadın Nelly’ye bu
düşüncelerini anlattığı esnada Heathcliff Catherine’in konuşmalarını duyar ve Wuthering
Heights’tan kaçar. Üç yıl ortadan yok olur. Bu esnada Catherine bay Linton ile
evlenir. Heathcliff de üç yıl sonra varlıklı bir adam olarak geri döner.
Âşık olduğu karısını doğumdan kısa süre
sonra kaybeden; tamamen ayyaş bir adama dönen Hindley, oğlu Hareton ve uşak
Joseph’in yaşadığı Uğultulu Tepeler’de Hindley’in kiracısı olur. Heathcliff her
iki aileden de intikam alamaya yeminlidir.
Catherine ile Heathcliff karşılaşınca aralarındaki tutku yeniden başlar.
Heathcliff sırf Edgar Linton’a kötülük olsun diye, onun kardeşi İsabella ile
kaçarak evlenir. İsabella’ya kaçırdığı ve evlendiği andan itibaren eziyet eder.
İsabella çok geçmeden kaçar ve dayısının adı verilen doğuştan zayıf bünyeli
marazlı bir oğlu olur. Catherine kendi adını taşıyan kızını doğurduktan
hemen sonra ölür.
“En az arandığında en çok bulunan şeylerden
birisin. Ama arandığında da bulunmazsın!” (Sayfa 159)
Heathcliff, kumar ve içki borçlarını
ödemeye karşılık Hindley’in elinden malikaneyi alır. Catherine ölse de intikam
ateşi sönecek gibi değildir. Annesinin ölümü üzerine dayı Linton tarafından
Thrushcross Grange’ye getirilen oğlunu hemen ertesi gün kendi yanına alır. Hasta ve bakıma ihtiyaç duyan delikanlıya da eziyet eder ve bakımı ile hiç ilgilenmez.
Tek amacı bu marazlı çocuk kanalı ile Thrushcross Grange’ye el koymaktır. Ama o
her zaman daha fazlasını ister.
“Ölüleri yaşıyormuş gibi düşünürsek, onlardan
geriye kalan her şey kıymetlidir.” (Sayfa 168)
Sırf kötülük etmek amacıyla kendi oğlunu, Edgar
Linton’un ve Catherine’nin kızı Cathy ile zorla evlendirir. Edgar Linton ve
ardından çok geçmeden de yeğeni Linton ölünce de amacına ulaşır.Earnshaw ile
Linton ailelerinin malına mülküne, yani Wuthering Heights ile Trushcross
Grange’e el koymanında yolunu bulur. Kendisine yapılan eziyetlerinin hıncını
almak için, Hindley Earnshaw’a da, oğlu Hareton’a da bir köpek muamelesi yapar.
Ama ruhu bir türlü huzur bulmaz. Çok geçmeden beklenmedik biçimde Heathcliff de
ölür. Sonunda gencecikken dul kalan Cathy ile Hareton evlenir.
“Catherine'le ilgili olmayan ne var ki zaten?
Onu anımsatmayan ne var ki? Başımı eğip şu zemine baksam, taşların üstünde
yüzünü görüyorum! Her bir bulutta, her bir ağaçta onu görüyorum… Geceleri
havayı o dolduruyor, nefesim o oluyor. Gündüzleri baktığım her şeyde gözüme o
görünüyor. Onun hayali her yanı sarmış halde! Sıradan insanların yüzleri kadın
ya da erkek, hatta kendi yüzüm bile onunkine benziyormuş gibi geliyor. Bütün
dünya onun bir zamanlar yaşadığının, benim de onu kaybettiğimin korkunç
hatıralarıyla dolu sanki!” (Sayfa 407)
KİTAPTAN
NOTLAR
Öncelikle kitabın fiziki görüntüsü ile başlamak istiyorum.
Kitap Yabancı Yayınları tarafından 2017 yılında ilk defa ve ciltli olarak
basılmış. Ciltli kapağın üstünde bir de kuşe kâğıt kapak bulunmakta. Kitabın
her iki kapağı da son derece şık hazırlanmış. Doğrusu hemen dikkatimi çekti.
Daha önce herhangi bir yayınını okumadığım için yayın evi ile ilgili
tereddütler yaşasam da hiç dizgi hatasına ve imla hatasına rastlamadım. İç
kapak da dış kapak ile aynı renkte güzel hazırlanmış. Kullanılan kâğıt ve yazı
karakteri de beni yormadı doğrusu.
Gelelim kitabımıza. Uğultulu Tepeler veya özgün
adıyla Wuthering Heights, Emily Brontë’nin tek romanı. İlk kez 1847 yılında
Ellis Bell mahlası ile yayımlanmıştır. Emily vefat ettikten sonra kız kardeşi
Charlotte eseri yayıma hazırlayıp, Emily’nin gerçek ismi ile eserin ikinci bir
baskısını yayımlamıştır. Eserin ismi konu aldığı hikâyenin merkezî
figürlerinden olan bir malikâneden gelmektedir.Bugün İngiliz edebiyatının
klasiklerinden sayılan roman ilk yayımlandığında hem olumlu hem de olumsuz
tepkilerle karşılaşmıştır. İç içe geçen yenilikçi yapısı karışık tepkiler
almıştır. Her ne kadar ilk başlarda Charlotte Brontë’nin Jane Eyre isimli eseri
Brontë kız kardeşlerin çıkarttığı en iyi çalışma olarak tanınmış olsa da,
sonradan gelen eleştirmenlerin çoğu Uğultulu Tepeler’in özgünlüğü ve
başarısının onu Brontë kız kardeşler tarafından çıkarılmış en iyi eser
yaptığını öne sürmüşlerdir. (Wikipedia’dan)
Romanda, Heathcliff karakterinin sevdiği kız olan
Cathy’den intikam almasını sağlarken aşkın nefrete dönüşümünü ve nefretin bazen
aşktan da güçlü olabildiği vurgusu yapılmaktadır. Heathcliff’in uzaklara gidip,
üç yıl sonra dönmesinden bahsedilirken; acaba bir “Monte Cristo Kontu” hikayesi
mi geliyor derken; karşıma daha acımasız ve öfkeli bir intikamcı çıktı. Çoğu
eserde intikam alan karakterlere sempati duysam da nedense Heathcliff’i
sevemedim bir türlü. Yazarın oluşturduğu karakteri ayrıntılarla inşa etmesi çok
güzel olmasına rağmen dinmek bilmez öfkesi ve bu öfkesinin suçlu suçsuz herkese
–hatta öz oğluna, hayvanlara bile- yönelmesi beni rahatsız etti.Bu arada Heathcliff’in gerçek ailesi ve ortadan
kaybolduğu zamanlarda nerede olduğu, nasıl zengin olduğu romanda cevabı olmayan
sorulardan.
Romana başlarken; var olan karakterlerden büyük
çoğunluğu yaşlanmadan vefat ederken Kahya kadın ve Uşak Joseph yaşlanana kadar
yaşamayı başaranlardan. Malikâneler gibi onlar da aileye miras yoluyla babadan
oğla geçer gibiler.
Heathcliff de Catherine de lanetli gibiler.
Onlara dokunan felaket yaşıyor gibi. Etraflarından yaşamayı başaran az gibi.
Yazarın hastalığı ve ölüm korusu acaba roman böyle mi yansımış diye düşünmeden
alıkoyamadım kendimi.
Sonuç olarak akıcı bir dille anlatılmış bir
klasik roman olduğunu düşünmekle beraber, Heathcliff’in dinmeyen öfkesi ve
affetmeyen kalbi beni rahatsız etti. Roman boyunca içimi acıtan iki öksüz tabi
ki özellikle de Hareton’un hak ettiği biçimde yaşamasına ve hak ettiği gibi
evin sahibi olmasına sevindim.
Çok severim. Ders kitabımızdı da. İngilizce olarak. Sınavından da geçtim. Defalarca filmlerini de izledim her defasında kahramanlar başka oyuncu yorumuyla başkalaşmış halde. Kimileyin güzeler kimileyin değil.
YanıtlaSilÇok severim. Çok teşekkürler :)
Yakın bir zaman da bende okumuştum. Çok da beğenmiştim. Yabancı Yayınlarının kapak tasarımı falan çok hoşmuş gerçekten. :)
YanıtlaSilNe zaman okudum hatırlamıyorum. Bildiğim bir şey varsa kitabı sevememiştim.
YanıtlaSilgeçen sene okumuştum kapağı ne güzelmiş :D bloguma girerseniz vede yorum bırakırsanız da çok mutlu olurum yeni başladım :) güzel seçimm
YanıtlaSilKitabi okuyali 15 sene olmustur unutmusum resmen...paylasim icin teşekkürler
YanıtlaSilBu kitabı çok merak ediyorum. Güzel anlatmışsınız, emeğinize sağlık
YanıtlaSilYorum yapan herkese çok teşekkürler... Sevgiler. :)
YanıtlaSilGüzel yorumunuz ve açıklamalar için teşekkürler^^ Güzel bir anlatım olmuş. 🤗🤗
YanıtlaSilÇok teşekkürler SEvgiler... :)
SilTəşəkkürlər
YanıtlaSilTəşəkkürlər
YanıtlaSil