MERHABALAR;
KİTAPLARIM OLMADAN ASLA BLOGU SEVGİLİ TAKİPÇİLERİ...
Yine yeniden bir Zweig kitabı ile karşınızdayım...
ARKA KAPAK
Mürebbiyeleri katı
bir ahlak anlayışının kurbanı olurken, yetişkin dünyasının gaddarlığıyla
tanışan iki masum çocuk; Como gölü kıyısındaki bir otelin dingin ortamında
gözüne kestirdiği bir genç kıza imzasız aşk mektupları yazarak zalimce bir
oyuna girişen görmüş geçirmiş beyefendi; Tirol Alplerinde küçük bir lokantada
gençliğinin platonik aşkıyla karşılaşan, artık düşkün ve yaşlı olan bu adama
yıllar öncesinden duyduğu gönül borcunu ödeme fırsatı bulan evli bir kadın; bir
genç kızın yarı histerik şefkat arayışında ifadesini bulan susuzluktan kurumuş
toprak ve sıkıntılı yağmur bekleyişi. Zweig bu öykü derlemesinde, dönüştürücü
deneyimleri sağlam anlatılara dönüştürmekteki ustalığıyla yine insanın
kusurlarını, özlemlerini, karşılaştığı engelleyici durumları empatiyle
çözümlüyor.
“Ahlaken
zayıf olanların her zaman bir mazereti vardır zaten.”( Sayfa
12)
Genç kadın on iki ve on üç yaşında iki kız kardeşe
mürebbiyelik yapmaktadır. Kız kardeşler son dönemde mürebbiyeleri Fraulein’in
onlarla eskisi kadar ilgilenmediğini ,içe kapandığını, mutsuz olduğunu fark
ederler. Kızlardan küçük olanı mürebbiyelerinin odasında gizlice ağladığını da
fark ederler. Bu durumun peşini bırakmayan kızlar, meraklarını yenemeyen kız
kardeşler çok geçmeden mürebbiyeleri ile kızların kuzeni Otto arasındaki
ilişkiyi fark ederler. Zaten Otto tesadüfmüş gibi onlara katılmakta, kızlarla
ve mürebbiyeleri ile vakit geçirmektedir. Çok geçmeden mürebbiyelerinin büyük
sırrını da öğrenirler. Mürebbiyelerinin Otto’dan bir çocuğu vardır.
Bir süre sınavlarına çalışma bahanesi ile Otto evden
ayrılır. Çok geçmeden su yüzüne çıkan olaylar yüzünden evin hanımı mürebbiyenin
işine son verir. Fraulein ertesi gün
evden ayrılacaktır. Ertesi sabah kızlar mürebbiyelerini mutlu etmek için
odasına çiçeklerle gitseler de mürebbiyeleri odada yoktur.
DEVAMI KİTABIMIZDA…
“Yıldızlar
yanıp sönen sessizlikleri içinde öylece duruyorlardı ; yalnız arada bir
içlerinden biri elmassı dizinin içinden aniden ayrılıp yaz gecesinin içine
kayıveriyor ; karanlığın içinde, vadilere, yarlara, dağlara veya uzak sulara
doğru nereye gittiğini bilmeden kör bir kuvvetle savruluyordu, bir insan
yaşamının bilinmeyen bir kaderin sarp derinliklerine savruluşu gibi...”( Sayfa
30)
Yazar ağustos ayını Como gölü
kıyısındaki Cadenabbia’da geçirmektedir. Otelin hemen hemen boş olduğu günlerde
yazarın yaşlı, kibar ve kültürlü bir adam dikkatini çeker. Bir akşam otelin
önündeki terasta bu bey ile yazar sohbet ederler. Yaşlı adam yürüyüşe çıkmayı
teklif eder. yürüyüş esnasında da bir önceki yıl yaşadığı bir olayı anlatır.
Geçen yıl aynı otelde yine ıssız
günler geçirilmektedir. Yaşlı adamın Alman bir aile dikkatini çeker.
Görünüşleri tipik kuzey Almanlara benzemektedir. İki yaşlı kadın ve on altı
yaşındaki bir genç kızdan oluşan bu aileyi gözlemlemeye başlar adam. Genç kız
yanındaki yaşlı kadınlardan dolayı mıdır bilinmez donuk ve güvensiz bakışlıdır.
Kıyafetleri yaşına uygun değildir. Genç kızı izlemek yaşlı adamın zevki haline
gelir ve genç kıza bir oyun oynamaya karar verir. Genç kızın kahvaltı salonuna
herkesten önce gelip hep aynı masaya oturduğunu gören yaşlı adam kızdan önce
kahvaltı salonuna gelerek; onun peçetesinin arasına genç kıza bir hayranından
gelmiş gibi yazılmış bir mektup bırakır.
“...bir
zamanlar tüm aklıma egemen olan ve tüm ruhumu dolduran bu insanı onca yıl
boyunca bir kez olsun aklıma getirmemiştim. Ona ne olduğunu hiç merak etmeden
ölmüş olabilirdim veya o ölmüş olabilirdi ve benim haberim bile olmazdı.” (Sayfa
45)
“Ağlayamayacak
kadar ümitsizdim..” ( Sayfa 47)
"Beni
kendi gençliğimin cehaletinden korumuştu." (Sayfa
51)
"...bu
gündelik bir yorgunluk değil, hayat yorgunluğuydu." (Sayfa
52)
“İnsana mutluluk kadar sağlık
katan bir şey yoktur ve en büyük mutluluk da bir başka insanı mutlu etmektir.”
(Sayfa 57)
Öykümüz mektup formatındadır. Margeret’in arkadaşı Ellen’e
genç kızlıklarından beri yazdığı mektuplardan biridir. Margeret orta yaşlarda,
bir doktor ile evli torun sahibi bir kadındır. Dinlenmek için yıllar evvel
gittiği bir köydeki otele tek başına gider. Amacı herkesten her şeyden
uzaklaşıp, dinlenmek yenilenmektir.
Akşam otelin lokantasında bir şeyler içerken içeriye giren
yaşlı ve hasta adam ona hiç de yabancı gelmez. Oradakiler tarafından alaya
alınan bir bardak birayı lütuf gibi içen felçli adam; Margeret ve arkadaşı
Ellen’in genç kızlık dönemlerinde hayran oldukları tiyatro sanatçısı Peter
Sturzentaler'den başkası değildir.
Margeret otel sahibi kadına sorarak adamın kim olduğunu teyit eder. Adam
köydeki düşkünler evinde kalmaktadır. Margeret bu yaşlı ve düşkün adama yıllar
öncesinin borcunu ödemeye, ona hak ettiği itibarı geri vermeye karar verir.
DEVAMI
KİTABIMIZDA…
KADIN
VE YERYÜZÜ
“Tüm
bedenim titriyordu. Hissettiğim öfkeydi, çaresizliğin anlamsız hiddeti, ihanete
uğramanın hayal kırıklığıydı. Çığlıklar atabilirdim, bir delilik yapabilirdim,
içimden bir şeyleri kırıp dökmek geçti, tehlikeli ve kötü bir şeyler yapma,
intikam alma isteği duydum.” (Sayfa 64)
“Gökyüzü ve yeryüzü gibi uzak ve yabancıydık
yine birbirimize.” ( Sayfa 83)
Yağmursuz ve kavurucu günlerin tüm ülkede ürünü
bereketsizleştirdiği , halkın uzun yıllar korkarak hatırladığı bir yazdır. Otelin
misafirlerinden olan bir genç kızın yağması beklenen yağmurun birkaç damla
sonra kesilmesine üzülmesi yine aynı otelde kalan anlatıcının dikkatini çeker.
Delikanlı genç kızı izlemeye onu doğa ile bütünleştirmeye başlar.
Bir gece genç kız ile yakınlaşırlar. Ancak durum anlatıcının
tahmin ettiği gibi değildir.
Kitabımız 83 sayfadan ve 4 öyküden oluşmaktadır.
Mürebbiye çok
klasik bir konuyu işlemekte. Evde çocukların eğitimi için bulunan genç bir
kadının evin yeğeni ile yakınlaşması ve maalesef iki kişini işlediği günahın
bedelini her zamanki gibi kadının ödemesi konu alınmış. Öykü klasik Zweig tarzı
ile son bulmakta. Mürebbiye’nin ayrılma mektubunu okuyan, sararan ev ahalisi
bir intiharın habercisi gibi. İntihar direk söylenmese de sezdiriliyor bu defa.
Yaz
Novella’sını daha evvel “Bir Yaz Öyküsü” adı ile Koridor
Yayınları’ndan çıkan Bir Kadının Yaşamından 24 Saat-Öyküler
Seçkisi’nde paylaşmıştım. Bu öyküde yazarın kullandığı birinci tekil
şahıs dilini sevdiğimi söyleyebilirim. Bu şekliyle yazar gözlem gücünü daha da
öne çıkarmış bu öyküde.
“Geç
Ödenen Borç” genel havası ve konunun ilerleyişi ile en
sevdiğim öykü oldu bu kitaptaki. Mektup tarzında ve birinci tekil kişi ağzından
yazılmasını da ayrıca sevdiğimi söyleyebilirim. Kitabın olumlu havada devamı ve
bitişi de ayrıca beni mutlu etti diyebilirim.
“Kadın ve Yeryüzü” nedense okurken ısınamadığım keyif
almadığım bir öykü oldu. Aynı duyguyu daha önce de nedense yazarın “Ayışığı
Sokağı”nda hissetmiştim. Betimlemelerde biraz sıkıldım ve keyif de
alamadım.
Kitabın geneline baktığımda keyifli ve güzel bir okuma oldu
diyebilirim.
YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE…
Hocam emeğinize kaleminize sağlık ancak yazılarınızı okurken, sol ve sağ taraflarda çıkan menüver, ve bu menülerin fontları okurken göz yoruyor. Bir el atmanızı öneririm. Tekrardan kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilÇok teşekkürler tavsiyeniz için... Aslında sağ taraftaki kitap kısmını kaldırmayı düşündüm ama belki site içi hareketliliği arttırırım diye kaldıramadım.
SilBu tanıtım Bana Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Mürebbiye romanını hatırlattı, olaylar birbirine çok benzemektedir. Tanıtım için çok teşekkürler.
YanıtlaSilHüseyin Rahmi Günpınar'ın Mürebbiye'sini okumadım.Listemde olanlardan... Tavsiyeye teşekkürler...
SilRica ederim, ilginç bir eser. Bize artı olarak kattığı hiçbir şey yok. Bir köşkte yaşayan ne kadar erkek varsa hepsi de aynı mürebbiye(çocuk bakıcısı)nin peşinden koşuyorlar.
SilMürebbiye denince akla belki de sinema ve kitaplardan aklımızda kalan algı ile, gündüz çocuklara bakan, sonraki zamanlarda da gayri ahlaki faaliyetlerde bulunan karakterler geliyor nedense... Aklıma gelen bir kaç olumlu örnek ise Yeşilçam melodramlarından ve Jane Eyre'den ibaret gibi.
SilBu kitabını okumadım sanırım ama okunası...
YanıtlaSilKesinlikle okunası kitaplardan... tavsiye ederim... Sevgiler...
Silne güzel sözmüş,"ahlaken zayıf olanların her zaman bir mazareti vardır saten.." çok doğur bence..stefan zweig halen okuyamadıklarımdan,bu kitabını da okuyamadım,ama okucam inşallah..yorumlamalarla,derlemelerle ve kitabın aforizmalarıyla iyi bir anlatım olmuş,elinize sağlık..😊
YanıtlaSilÇok teşekkürler Ertuğrul bey... iyi okumalar şimdiden... sevgiler..
Silharika bir yazı olmuş elinize emeğinize sağlık, Zweig sevdiğim bir yazar, buradan mürebiye'yi okumuştum güzeldi..:)
YanıtlaSilteşekkürler... sevgiler... :)
SilKitabı aldım ama henüz okuyamadım canım. Bu yıl okumam lazım inşallah:)
YanıtlaSilİyi okumalar sevgiler...
SilZweig okuması zevkli bir yazar..kitap tanıtım yazıların çok başarılı...tebrikler
YanıtlaSilKesinlikle size katılıyorum... Sevgiler...
SilYordam yayınlarından aldığım kitapta "Bir Kalbin Ölümü" ve Mürebbiye vardı. Nedense, bu hikayeyi henüz okumadım. Ancak, Bir Kalbin Ölümü nü çok beğenmiştim.
YanıtlaSilGeç Ödenen Borç'tan yaptığınız alıntılar içinde ki "Ağlayamayacak kadar ümitsizdim" çok etkileyici. Allah kimseyi bu duruma düşürmesin.
Ağlamayacak kadar ümitsiz olmak acının en sığ ve derin hali sanırım. Umarım kimse bu kaddar büük bir acıyla sınanmaz. sevgiler..
SilZweig' in bu kitabini okumamistim not aldim 😍
YanıtlaSiltavsiye ederim... sevgiler...
Sil