MERHABALAR, KİTAPLARIM OLMADAN ASLA TAKİPÇİLERİM;
“On gündür tek bir kelime bile konuşmadım. Aslında yıllardır... Artık o kadar zor geliyor ki bu, belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla…”(Sayfa 9)
Yine bir Zweig kitabını paylaşmak istiyorum sizlerle...
ARKA
KAPAK
Amok Koşucusu doktor olarak yardıma ihtiyaç duyan bir insana
el uzatmanın vicdani yükümlülüğüyle kendi karmaşık duyguları arasında sıkışıp
kalan bir adamın hikâyesidir. Hollanda Doğu Hint Adaları’nda görev yapan bir
doktor, dara düşüp kendisine başvuran çok zengin bir kadının “yardım” talebini
geri çevirir. Zira kadının mağrur ve hesapçı tavrı karşısında büyük bir öfkeye
kapılmış, gururuna yenik düşmüştür. Ancak söz konusu olan insan hayatıdır. Kısa
süre içinde pişmanlığın pençesine düşer. Kadına yardım etmeyi saplantı haline
getiren doktor, Malezya halkında rastlanan bir nevi öldürücü delilik olan
hummanın, amokun etkisi altına girer.
“Sonuç olarak Amok..
evet, Amok şöyle bir şey: Bir Malezyalı, son derece sade, son derece
iyiliksever bir insan, içkisini içiyor... orada öylece oturuyor, duygusuz,
umursamaz, donuk.. tıpkı benim odamda oturduğum gibi.. ve birden ayağa
fırlıyor, hançerini kapıyor ve sokağa koşuyor.. dosdoğru koşuyor, hep
dosdoğru... nereye olduğunu bilmeden. Yolda karşısına ne çıkarsa çıksın, insan,
hayvan, hançeriyle vurup yere seriyor ve kan sarhoşluğu onu daha da
öfkelendiriyor… Koşan adamın ağzından köpükler saçılıyor, delirmiş gibi
uluyor…ama koşmaya devam ediyor, koşuyor,koşuyor, artık ne sağa bakıyor ne
solda duruyor, sadece tiz çığlığıyla, elinde hançeriyle öyle korkunç bir halde
ileriye doğru koşmaya devam ediyor… Köylerdeki insanlar bir Amok koşucusunu
hiçbir gücün durduramayacağını bilirler…onun koşarak gelmekte olduğunu
gördüklerinde kekresi uyarmak için bağırırlar. Amok! Amok! Ve herkes
kaçışır…ama o koşmaya devam eder, hiçbir şey duymaz, sürekli koşar hiçbir şey
görmez, karşısına çıkan her şeyi yere yıkar… ta ki biri onu kuduz bir köpek
gibi vurup yere serene ya da kendiliğinden köpükler içinde yere yıkılana kadar…
” (Sayfa 31)
ÖZET
1912 yılının Mart
ayında; Napoli Liman'ından Oceania’ya yolculuk eden bir transatlantiğin yük
boşaltma işlemleri sırasında gerçekleşen olaylar gündeme ağır bir şekilde
oturmuştur.
Öykünün anlatıcısı
Kalküta’daki gemi acentesinde Avrupa’ya döneüş için bilet aramaktadır. Ancak
gemi daha Avusturalya’da dolmaktadır. Neyse ki şans eseri bir bilet bulunur ve
gemiye biner. Her ne kadar bulunan kamara pek rahat olmasa da yine de bileti
kabul eder ve yolculuk başlar. Kamarası pek de havadar olmadığından zaman zaman
güvertede hava alır yolcu. Güvertede yıldızları izlerken yalnız olmadığını fark
eder. Orada bir adam olduğunu fark eder. Her ne kadar başlangıçta çekingen
davransa da sonrasında iki yolcu arasında bir sohbet ve arkadaşlık başlar.
“Kadın bana yazmıştı, ölmek zorunda değildim artık, ona yardım edebilirdim... ve belki... ah, delice varsayımların ve umutların içinde tamamen kendimi kaybetmiştim... yüz kere, bin kere okudum o küçük kağıt parçasını, öptüm onu... gözden kaçmış, unutulmuş bir sözcük kalmış mı diye enine boyuna inceledim... hayallerim giderek derinleşti, karmaşıklaştı; açık gözlerle gerçekleşen, hayaller içinde bir uyku durumu...bir tür felç, uykuyla uyanıklık arasında tamamıyla cansız, ama hareketli de bir hal, belki on beş dakika süren, belki de saatler...”( Sayfa 42-43)
Karşılaştığı adam bir
doktordur. Sekiz yıl evvel çalıştığı hastanenin parasına el uzatmış ve amcasının
da yardımıyla, biraz da maddi sebeplerle Avrupa’dan ayrılmak zorunda
kalır. Küçük bir kasabada doktorluk
yapmaya başlar. Yaşadığı hayat başlarda öyle gelmese de sonradan boğucu bir hal
alır. Avrupa’yı özler.
Bu esna esnada zengin
ve asil bir kadın doktor ile görüşmeye gelir. Bekten kurtarmak Kadının yaşadığı
yerden oldukça uzakta doktorluk yapan adama gelme sebebi, kendisini karnındaki
bebekten kurtarmasını istemesidir. Kocası uzun zamandır iş nedeni ile
Avrupa’dadır. Başka bir adamdan olan bu bebeğin ortaya çıkmaması gerekmektedir.
Ancak kadın bu istediği rica eder gibi değil de küstahça, lütfeder gibi dile
getirir. Konuşurken sürekli üst perdeden konuşur.
“İnatçı bir at gibi başını geriye atıyor. Öfkeyle bana bakıyor.
Doktor yasal
olmadığını söyleyerek kabul etmez. Kadın çok dil döker, para önerir. Ancak
doktor yine de kabul etmez. Bunun
üzerine odadan çıkarak doktora sert bir şekilde bağırır ve ona ihtiyacı
olmadığını gururlu ve kendinden emin bir biçimde söyler. Doktor onun bu tavrına
çok kızsa da bir kadının boyun eğmeyişliğini görür ve içinde ilk defa bir
kadına karşı böyle belirsiz duygular hisseder.
Kadının ardından
gitse de ona yetişemez. Kadına yardım etmediği için başına gelebileceklerden
dolayı; kendini çok suçlu hisseder. Daha sonra zor da olsa kadına ulaşır.
Doktor ona yardım etmek istediğini ve o bebekten kurtulması için elinden geleni
yapacağını söylese de kadın kabul etmez. Doktora güvenmez ve bu sırrı açığa
çıkaracağını düşünerek itibarının zedelenmesini istemez.
Kadın doktora
güvenemediği için kötü şartlarda bebeği aldırır. Ancak kanaması bir türlü
durmaz. Kadının güvendiği bir hizmetlisi doktora ulaşır. Ancak her şey için çok
geçtir. Kadın ölmeden önce kendisinin onurunu kurtarması için doktordan söz
almıştır. Doktor bir başka doktordan kadının kocası için bir otopsi raporu
alır. Burada kadının ölüm sebebi ;“kalp yetmezliği”dir.
Aynı günlerde eve
dönen kadının kocası karısının ölümünden şüphelenir. Karsını hem defnetmek hem
de otopsi yaptırmak için Avrupa’ya götürmeye karar verir. Doktor kadına söz
verdiği gibi kadının sırrını koruyacaktır ama nasıl?….
DEVAMI KİTABIMIZDA…
“Elimizde kalan son insan hakkı herhalde şudur: Canının istediği şekilde geberme hakkı...Ve dışarıdan bir yardımla rahatsız edilmeme hakkı.” (Sayfa 59)
KİTAPTAN NOTLAR
“Amok Koşucusu” yazarın 60 sayfadan oluşan Novellasıdır. Kitapta
bir doktorun bir hastasına duyduğu hastalıklı duygu, kadına verdiği sözü yerine
getirme isteğinin marazi bir hal alışı anlatılmaktadır.
Yazarın kocası dışındaki bir adamdan bebek bekleyen bir
kadının ve kadına anlamlandıramadığı marazi duygularla bağlanan doktorun
duyguları çok güzel anlatılmış. Yine yazarın başarılı ruh tahlilleri öne
çıkmıştır.
Doktorun duygularını “Amok Koşucusu”nun duyguları kadar
yoğun ve abartılı bulmasam da yazarın “amok” halinden hareketle anlattığı
duyguları güzel özdeşleştirdiğini düşünüyorum
Sonuç olarak; sıkılmadan okuduğum keyifli bir Zweig okuması
oldu diyebilirim.
YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE…
SEVGİLER..
BU KİTAP GERÇEKTEN DE ÇOK SES GETİREN BİR KİTAPTIR. ÖFKE İLE BİLENMİŞ İNSANLARIN YAPACAKLARI HAKKINDA DA SOSYOLOJİK MESAJLAR VERMEKTEDİR. ÇOK GÜZEL BİR ESER TANITIMI YAPMIŞSINIZ YİNE EMİNE HANIM EMEĞİNİZE SAĞLIK. ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM.
YanıtlaSilYazarın psikoloji eğitimi var mı bilmiyorum ama insan duygularını anlatma konusundaki başarısı tartışılmaz. yazara layık bir tanıtım yapabildiysem ne mutlu bana. yoruma teşekkürler...
SilRİCA EDERİM, ÇOK KAPSAMLI VE GÜZEL TANITIMLAR YAPIYORSUNUZ. YORUM YAPMAYA DEVAM EDECEĞİM.
SilAmok koşucusunu geçtiğimiz yıllarda okumuştum. Zweig sevdigim bir yazar ☺️
YanıtlaSilBenim de paylaşmaktan keyif aldığım yazarlardan... yoruma teşekkürler...
SilAmok ne demek onu da öğrenmiş oldum. Teşekkürler...
YanıtlaSilRica ederim... Sevgiler..
SilBen sevmiştim bu novellayı. Zaten incecik herkes okumalı bence
YanıtlaSilSize kesinlikle katılıyorum. sevgiler...
SilZweig'in okura duyguları geçirmek bakımından başarılı bir eseri bence de... yorum için teşekkürler, sevgiler...
YanıtlaSilKlasikler vazgeçilmezlerdir... Kesinlikle okuyacaklarım arasında. Paylaşımın için çok teşekkür ederim...
YanıtlaSilKlasikleri okumak benim için de ayrı bir keyif... sevgiler..
SilZweig'in ilk okuduğum kitaplarından, bende çok sevmiştim. Elinize sağlık:)
YanıtlaSilçok teşekkürler... sevgiler..
SilZweig her daim okunur. Bunu da okuyacağım inşallah :)
YanıtlaSilKesinlikle... her daim okunur...
Silharika kitap harika tanıtım teşekkürler
YanıtlaSilRica ederim... sevgiler... :)
Silokumuşum da unutmuşum herhalde, gençken okuduklarımın hatırlanamıyor oluşu da bir enteresan, birden fazla okuma yapamamak ayrı bir sıkıntı, teşekkürler paylaşım için...
YanıtlaSilMaalesef ben de blog öncesi okumaların pek çoğunu ayrıntılı hatırlamıyorum. blog için not tutmaya başlayınca biraz daha kalıcı oldu bilgilerim...
Sil