3 Mayıs 2019 Cuma

STEFAN ZWEİG – MÜREBBİYE


MERHABALAR; 
KİTAPLARIM OLMADAN ASLA BLOGU SEVGİLİ TAKİPÇİLERİ...

Yine yeniden bir Zweig kitabı ile karşınızdayım... 


ARKA KAPAK

Mürebbiyeleri katı bir ahlak anlayışının kurbanı olurken, yetişkin dünyasının gaddarlığıyla tanışan iki masum çocuk; Como gölü kıyısındaki bir otelin dingin ortamında gözüne kestirdiği bir genç kıza imzasız aşk mektupları yazarak zalimce bir oyuna girişen görmüş geçirmiş beyefendi; Tirol Alplerinde küçük bir lokantada gençliğinin platonik aşkıyla karşılaşan, artık düşkün ve yaşlı olan bu adama yıllar öncesinden duyduğu gönül borcunu ödeme fırsatı bulan evli bir kadın; bir genç kızın yarı histerik şefkat arayışında ifadesini bulan susuzluktan kurumuş toprak ve sıkıntılı yağmur bekleyişi. Zweig bu öykü derlemesinde, dönüştürücü deneyimleri sağlam anlatılara dönüştürmekteki ustalığıyla yine insanın kusurlarını, özlemlerini, karşılaştığı engelleyici durumları empatiyle çözümlüyor.

MÜREBBİYE

“Ahlaken zayıf olanların her zaman bir mazereti vardır zaten.”( Sayfa 12)

Genç kadın on iki ve on üç yaşında iki kız kardeşe mürebbiyelik yapmaktadır. Kız kardeşler son dönemde mürebbiyeleri Fraulein’in onlarla eskisi kadar ilgilenmediğini ,içe kapandığını, mutsuz olduğunu fark ederler. Kızlardan küçük olanı mürebbiyelerinin odasında gizlice ağladığını da fark ederler. Bu durumun peşini bırakmayan kızlar, meraklarını yenemeyen kız kardeşler çok geçmeden mürebbiyeleri ile kızların kuzeni Otto arasındaki ilişkiyi fark ederler. Zaten Otto tesadüfmüş gibi onlara katılmakta, kızlarla ve mürebbiyeleri ile vakit geçirmektedir. Çok geçmeden mürebbiyelerinin büyük sırrını da öğrenirler. Mürebbiyelerinin Otto’dan bir çocuğu vardır.
Bir süre sınavlarına çalışma bahanesi ile Otto evden ayrılır. Çok geçmeden su yüzüne çıkan olaylar yüzünden evin hanımı mürebbiyenin işine son verir. Fraulein ertesi  gün evden ayrılacaktır. Ertesi sabah kızlar mürebbiyelerini mutlu etmek için odasına çiçeklerle gitseler de mürebbiyeleri odada yoktur.
DEVAMI KİTABIMIZDA…


YAZ NOVELLASI

“Yıldızlar yanıp sönen sessizlikleri içinde öylece duruyorlardı ; yalnız arada bir içlerinden biri elmassı dizinin içinden aniden ayrılıp yaz gecesinin içine kayıveriyor ; karanlığın içinde, vadilere, yarlara, dağlara veya uzak sulara doğru nereye gittiğini bilmeden kör bir kuvvetle savruluyordu, bir insan yaşamının bilinmeyen bir kaderin sarp derinliklerine savruluşu gibi...”( Sayfa 30)
Yazar ağustos ayını Como gölü kıyısındaki Cadenabbia’da geçirmektedir. Otelin hemen hemen boş olduğu günlerde yazarın yaşlı, kibar ve kültürlü bir adam dikkatini çeker. Bir akşam otelin önündeki terasta bu bey ile yazar sohbet ederler. Yaşlı adam yürüyüşe çıkmayı teklif eder. yürüyüş esnasında da bir önceki yıl yaşadığı bir olayı anlatır.
Geçen yıl aynı otelde yine ıssız günler geçirilmektedir. Yaşlı adamın Alman bir aile dikkatini çeker. Görünüşleri tipik kuzey Almanlara benzemektedir. İki yaşlı kadın ve on altı yaşındaki bir genç kızdan oluşan bu aileyi gözlemlemeye başlar adam. Genç kız yanındaki yaşlı kadınlardan dolayı mıdır bilinmez donuk ve güvensiz bakışlıdır. Kıyafetleri yaşına uygun değildir. Genç kızı izlemek yaşlı adamın zevki haline gelir ve genç kıza bir oyun oynamaya karar verir. Genç kızın kahvaltı salonuna herkesten önce gelip hep aynı masaya oturduğunu gören yaşlı adam kızdan önce kahvaltı salonuna gelerek; onun peçetesinin arasına genç kıza bir hayranından gelmiş gibi yazılmış bir mektup bırakır.


GEÇ ÖDENEN BORÇ

“...bir zamanlar tüm aklıma egemen olan ve tüm ruhumu dolduran bu insanı onca yıl boyunca bir kez olsun aklıma getirmemiştim. Ona ne olduğunu hiç merak etmeden ölmüş olabilirdim veya o ölmüş olabilirdi ve benim haberim bile olmazdı.” (Sayfa 45)
“Ağlayamayacak kadar ümitsizdim..” ( Sayfa 47)
"Beni kendi gençliğimin cehaletinden korumuştu." (Sayfa 51)
"...bu gündelik bir yorgunluk değil, hayat yorgunluğuydu." (Sayfa 52)
 “İnsana mutluluk kadar sağlık katan bir şey yoktur ve en büyük mutluluk da bir başka insanı mutlu etmektir.” (Sayfa 57)

Öykümüz mektup formatındadır. Margeret’in arkadaşı Ellen’e genç kızlıklarından beri yazdığı mektuplardan biridir. Margeret orta yaşlarda, bir doktor ile evli torun sahibi bir kadındır. Dinlenmek için yıllar evvel gittiği bir köydeki otele tek başına gider. Amacı herkesten her şeyden uzaklaşıp, dinlenmek yenilenmektir.
Akşam otelin lokantasında bir şeyler içerken içeriye giren yaşlı ve hasta adam ona hiç de yabancı gelmez. Oradakiler tarafından alaya alınan bir bardak birayı lütuf gibi içen felçli adam; Margeret ve arkadaşı Ellen’in genç kızlık dönemlerinde hayran oldukları tiyatro sanatçısı Peter Sturzentaler'den başkası değildir.  Margeret otel sahibi kadına sorarak adamın kim olduğunu teyit eder. Adam köydeki düşkünler evinde kalmaktadır. Margeret bu yaşlı ve düşkün adama yıllar öncesinin borcunu ödemeye, ona hak ettiği itibarı geri vermeye karar verir.
DEVAMI KİTABIMIZDA…

KADIN VE YERYÜZÜ

“Tüm bedenim titriyordu. Hissettiğim öfkeydi, çaresizliğin anlamsız hiddeti, ihanete uğramanın hayal kırıklığıydı. Çığlıklar atabilirdim, bir delilik yapabilirdim, içimden bir şeyleri kırıp dökmek geçti, tehlikeli ve kötü bir şeyler yapma, intikam alma isteği duydum.”  (Sayfa 64)
 “Gökyüzü ve yeryüzü gibi uzak ve yabancıydık yine birbirimize.” ( Sayfa 83)
Yağmursuz ve kavurucu günlerin tüm ülkede ürünü bereketsizleştirdiği , halkın uzun yıllar korkarak hatırladığı bir yazdır. Otelin misafirlerinden olan bir genç kızın yağması beklenen yağmurun birkaç damla sonra kesilmesine üzülmesi yine aynı otelde kalan anlatıcının dikkatini çeker. Delikanlı genç kızı izlemeye onu doğa ile bütünleştirmeye başlar.
Bir gece genç kız ile yakınlaşırlar. Ancak durum anlatıcının tahmin ettiği gibi değildir.


KİTAPTAN  NOTLAR
Kitabımız 83 sayfadan ve 4 öyküden oluşmaktadır. 

Mürebbiye çok klasik bir konuyu işlemekte. Evde çocukların eğitimi için bulunan genç bir kadının evin yeğeni ile yakınlaşması ve maalesef iki kişini işlediği günahın bedelini her zamanki gibi kadının ödemesi konu alınmış. Öykü klasik Zweig tarzı ile son bulmakta. Mürebbiye’nin ayrılma mektubunu okuyan, sararan ev ahalisi bir intiharın habercisi gibi. İntihar direk söylenmese de sezdiriliyor bu defa.

Yaz Novella’sını daha evvel “Bir Yaz Öyküsü” adı ile Koridor Yayınları’ndan çıkan Bir Kadının Yaşamından 24 Saat-Öyküler Seçkisi’nde paylaşmıştım. Bu öyküde yazarın kullandığı birinci tekil şahıs dilini sevdiğimi söyleyebilirim. Bu şekliyle yazar gözlem gücünü daha da öne çıkarmış bu öyküde. 

“Geç Ödenen Borç” genel havası ve konunun ilerleyişi ile en sevdiğim öykü oldu bu kitaptaki. Mektup tarzında ve birinci tekil kişi ağzından yazılmasını da ayrıca sevdiğimi söyleyebilirim. Kitabın olumlu havada devamı ve bitişi de ayrıca beni mutlu etti diyebilirim.

“Kadın ve Yeryüzü” nedense okurken ısınamadığım keyif almadığım bir öykü oldu. Aynı duyguyu daha önce de nedense yazarın “Ayışığı Sokağı”nda hissetmiştim. Betimlemelerde biraz sıkıldım ve keyif de alamadım.
Kitabın geneline baktığımda keyifli ve güzel bir okuma oldu diyebilirim.

YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE…


20 yorum:

  1. Hocam emeğinize kaleminize sağlık ancak yazılarınızı okurken, sol ve sağ taraflarda çıkan menüver, ve bu menülerin fontları okurken göz yoruyor. Bir el atmanızı öneririm. Tekrardan kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler tavsiyeniz için... Aslında sağ taraftaki kitap kısmını kaldırmayı düşündüm ama belki site içi hareketliliği arttırırım diye kaldıramadım.

      Sil
  2. Bu tanıtım Bana Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Mürebbiye romanını hatırlattı, olaylar birbirine çok benzemektedir. Tanıtım için çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hüseyin Rahmi Günpınar'ın Mürebbiye'sini okumadım.Listemde olanlardan... Tavsiyeye teşekkürler...

      Sil
    2. Rica ederim, ilginç bir eser. Bize artı olarak kattığı hiçbir şey yok. Bir köşkte yaşayan ne kadar erkek varsa hepsi de aynı mürebbiye(çocuk bakıcısı)nin peşinden koşuyorlar.

      Sil
    3. Mürebbiye denince akla belki de sinema ve kitaplardan aklımızda kalan algı ile, gündüz çocuklara bakan, sonraki zamanlarda da gayri ahlaki faaliyetlerde bulunan karakterler geliyor nedense... Aklıma gelen bir kaç olumlu örnek ise Yeşilçam melodramlarından ve Jane Eyre'den ibaret gibi.

      Sil
  3. Bu kitabını okumadım sanırım ama okunası...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle okunası kitaplardan... tavsiye ederim... Sevgiler...

      Sil
  4. ne güzel sözmüş,"ahlaken zayıf olanların her zaman bir mazareti vardır saten.." çok doğur bence..stefan zweig halen okuyamadıklarımdan,bu kitabını da okuyamadım,ama okucam inşallah..yorumlamalarla,derlemelerle ve kitabın aforizmalarıyla iyi bir anlatım olmuş,elinize sağlık..😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler Ertuğrul bey... iyi okumalar şimdiden... sevgiler..

      Sil
  5. harika bir yazı olmuş elinize emeğinize sağlık, Zweig sevdiğim bir yazar, buradan mürebiye'yi okumuştum güzeldi..:)

    YanıtlaSil
  6. Kitabı aldım ama henüz okuyamadım canım. Bu yıl okumam lazım inşallah:)

    YanıtlaSil
  7. Zweig okuması zevkli bir yazar..kitap tanıtım yazıların çok başarılı...tebrikler

    YanıtlaSil
  8. Yordam yayınlarından aldığım kitapta "Bir Kalbin Ölümü" ve Mürebbiye vardı. Nedense, bu hikayeyi henüz okumadım. Ancak, Bir Kalbin Ölümü nü çok beğenmiştim.
    Geç Ödenen Borç'tan yaptığınız alıntılar içinde ki "Ağlayamayacak kadar ümitsizdim" çok etkileyici. Allah kimseyi bu duruma düşürmesin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ağlamayacak kadar ümitsiz olmak acının en sığ ve derin hali sanırım. Umarım kimse bu kaddar büük bir acıyla sınanmaz. sevgiler..

      Sil
  9. Zweig' in bu kitabini okumamistim not aldim 😍

    YanıtlaSil

Yorum yazmak için zaman harcadığınız için Teşekkürler...

Blog sahibi olmayan ziyaretçiler Anonim'i işaretleyip, yorum bırakabilirler.

ARGO İÇEREN YORUMLAR YAYINLANMAZ.

Yorumunuz blog sahibininin onayından sonra görünecektir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...