9 Ağustos 2012 Perşembe

HAKAN GÜNDAY - AZ

MERHABALAR;

Çekilişler dışında pek bir şey paylaşmadım bu aralar blogumda maalesef... Aslında okumaya tam gaz devam ediyorum.. Paylaşılacaklar bir hayli birikti ama bir türlü oturamıyorum bilgisayar başına.. Her ne kadar tatile gidemediysem de tatil modundayım..  Sizlerle paylaşmak istediğim kitap bir çoğunuzun okuyup çoktan (herkes benim gibi kaplumbağa değil çok şükür...) paylaştığı bir kitap..

HAKAN GÜNDAY - AZ


ARKA KAPAK'tan başlayalım..

11 yaşında bir tarikat şeyhinin oğluyla evlendirilen korucu kızı Derdâ ile hapisteki bir gaspçının aynı yaştaki oğlu “mezarlık çocuğu” Derda’nın bir mezarlıkta kesişen hayatlarının, bu iki çocuğu kırk yıl boyunca her tür şiddetle yontup birbirlerine hazırlayışının, (bütün anlamlarıyla) Yazı’nın bu iki çocuğu birleştirmesinin hikâyesi. Çocuk şiddeti, hayatın şiddeti, aşkın şiddeti, inancın şiddeti, hırsın şiddeti üzerine, A’dan Z’ye şiddet üzerine, dilin ve yazının şiddetiyle bir roman…



Diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın. Belki de çok az... O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum... Az...

Sen de fark ettin mi? Az dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi...



AZ yazarın 2011'de çıkardığı son kitabı.. İsmi kısa ama meğer ne anlamlıymış.. Kitabı okumak lazımmış anlamam için... 


Başlamadan yazarın kitabını ithaf ettiği Nevzat Çelik'in bir çalışmasına yer verilmiş.. 

"Çok olmadığımız kesin
Çok olan tarafta değiliz
Çok olan tarafta olmayacağız...."


Gelelim kısaca özetimize...

Derdâ ve Derda isimleri hemen hemen aynı, kaderleri birbirine benzeyen ancak biri kız diğeri erkek olan romanımızın ana karakterleridir. Romanımız 11 yaşındaki Derdâ’nın yatılı okulda geçirdiği gecelerden biriyle başlıyor. Maalesef ki bu gecede 6 yaşındaki, Yatırcalı bir kız çocuğu tavanda gördüğü şekli böcek zannederek; ranzadan düşerek ölür..

“Altı yaşındaydı ve altı yaşında ölecekti. Korkudan titriyor, gözlerini böcekten ayıramıyordu. Ay çekirdeği tarlası kadar bir tavana bakıyor ama sadece onu görüyordu. Ay çekirdeği 
kadar bir böcek. Sivri ayaklarının etrafındaki tüyleri paça gibi duran, antenlerinin inceliği kirpik kadar olan bir böcek. Bir böcek resmi kadar hareketsiz gövdesiyle, koyu bir loşluğun koyu griye boyadığı betonda simsiyah bir leke. Küçük kızın korkudan sulanmış gözleriyle aynı renkte.”


Derdâ bu olayın ardından annesi tarafından köye götürülmek üzere alınır. Derdâ okula geri döneceğini sanırken annesinin niyeti farklıdır. Annesinin niyeti 11 yaşındaki kızını evlendirmek kalan ömründe başlık parası sayesinde rahat etmektir. Annesi amacına ulaşır ve Derdâ; Hikmetçiler tarikatı mensuplarından Ubeydullah'ın oğlu Bezir ile evlendirilir ve Londra'ya götürülür. Derda beş yıl boyunca gittiği Londra'daki evlerinde hapis hayatı yaşar ve kocasından çeşitli işkenceler görür.

Karşı komşusunun kendisini kurtarabileceği inanacına kapılan Derdâ  para bulup kocasından kaçmak için porno kasetleri çeker. Evden kaçtıktan sonra uyuşturucu bağımlısı olur ve uyuşturucu parası için yapmadığı şey kalmaz...  Ancak daha sonra kader yüzüne güler. Derdâ’nın hayatı bir rehabilitasyon merkezinde uyuşturucu tedavisi gördüğü esnada kendisine refakat eden Anne sayesinde değişir. Anne ona gerçekten “annelik” eder. Derdâ okula geri döner üniversiteye gider ve bir edebiyat profesörü olur...



Kitabımızın ikinci kahramanı Derda ikinci bölümde çıkıyor karşımıza….
Derda,mezarlığa bitişik  bir gecekondu da yaşamakta ve göz kanseri olan annesine bakmaktadır. Babası cezaevindedir. Derda da on bir yaşındadır tıpkı Derdâgibi… Hiç okula gitmemiştir ve okuma yazması yoktur. Derda'nın bütün dünyası içinde yaşadığı mezarlıktan ibarettir... Bir gün Derda’nın annesi ölür. Derda arkadaşlarından birinde duyduğu yurt hikayelerinden korkarak annesinin ölümünü gizler.  Annesinin cesedini baltayla parçalar ve çeşitli mezarlara gömer.

 Annesinden kalan son parçayı bir mezara daha gömmüş oradan ayrılırken sakallı ve cüppeli bir adamla çarpışır. Adam annesinin son parçasını gömdüğü mezara gider ve bir zarf gömer. Derda adamı takip etmeye başlar. Adam düzenli olarak gelir mezarlığa ve mezarların içine zarflar bırakır. Derda merakına yenik düşerek zarfları açar içerisinden para ve belgeleri alır.  Ancak adam bu olayı fark ettiğini annesinin sol elini bir kutu içine koyarak gösterir.  Derda aldığı belgeleri yerine koyar. Ancak içindeki korkudan bir türlü kurtulamaz. 

Aynı günlerde mezarda toprağa beyaz bir zarf gömen bir kadın görür ve her şeyi anlatıp yalvarmaya afdilemeye karar verir ama kadın yabancıdır ve ne dediğini anlamaz mezarı işaret eder… Derda mezarı yıkayıp temizlerse kendisini affedeceklerini düşünür... derda ondan sonraki 5 yıl boyunca mezarı temizler ve mezar taşıyla konuşur… Bilmediği bir şey vardır.. O mezar OĞUZ ATAY’ın mezarıdır…. 



Derda'nın okumayı öğrenip Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ını okuduktan sonraki rüyası farklı bir yazı karakteri ile yazılmış.. 

"İnsanlardan geri kalanlara mezar taşı denirdi. Göğsünün üstünde inip kalkan kitabın bir mezar taşı olduğuna inandı ve kırpmaktan vazgeçip gözlerini kapadı."


Derda'nın yolu Derdâ ile tesadüfen sanal alemdeki eski pornolarından biri ile kesişir.  Tecavüze uğrayan Derdâ kameraya Oğuz Atay'ın bir cümlesi ile seslenince Derda onu bulmaya karar verir. Yazmayı öğrenerek ona mektup yazar.... 


Derdâ da Anne'nin ölümünden sonra Anne'nin Oğuz Atay'la tanışıklığını öğrenip; Oğuz Atay'ı araştırırken; Derda ile yolu keşisir. Derdâ  da bir mektup yazar. Karşılaşmaları her ikisi de 40 yaşına geldiklerinde Oğuz Atay'ın mezarı başında olur...


"Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır.Belki de az,hayat ve ölüm kadardır! Belki de,seni az tanıyorum, demek,seni  kendimden çok biliyorum,demektir.Belki de az her şey demektir.Ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir..."

 '' Seni AZ seviyorum'' dedi  Derdâ 
'' Ben daha AZ... '' dedi 
 Derda
Bir daha da konuşmadılar....

Birlikte olabilmek için kırk yıl bekledi onlar birlikte ölebilmek içinde kırk yıl daha yaşadılar...


KİTAPTAN NOTLAR:

Öncelikle kapaktan başlayalım... Kapak renkleri ve tasarımını çok beğendim doğrusu.. Bir erkek vücuduna düşen kadın gölgesi, gölgenin ve erkeğin ortak gözleri kitabı okuyunca daha da anlamlı oluyor elbette.

Roman konu ve dil bakımından son derece akıcı....Olaylar birbirine iyi bağlanmış....Ancak; zaman zaman olay örgüsü; bu kadar tesadüf olur mu? dedirtti bana... Romanın ilk sayfalarında ölen küçük kızın ağabey'i ile Derdâ'nın İngiltere'de karşılaşması bana biraz fazla geldi.. Daha bunun gibi pek çok tesadüf.. Bu tesadüfler içinde en gerçekçi ve etkileyici olan bence Derdâ'nın babası ile son karşılaşması oldu.

Kitabın özellikle ilk bölümünde daha sıklıkla yer alan küfürler okurken beni rahatsız etti.. Bu kelimelerin yerine daha farklı sözcükler kullanılamaz mıydı acaba?..  

Yazar bir hayli fazla aforizma kullanmış.. Bu kitabı okurken benim için daha akıcı olmasını sağladı... 

"O günden sonra Derda, hücre hücre öldü ve gün gün yaşlandı. Çünkü derdi korku değil, korkuyu beklemekti. Ve korkuyu beklemek, korkudan beterdi. Bir zamanlar, birinin yazdığı gibi....." (sayfa - 222)

SEVGİLER... 


NOT: İLK GÖRSEL ALINTIDIR..

17 yorum:

  1. Kitabı okumuştum, tanıtmadım da sanırım bloğumda.Ama siz çok güzel tanıtımını yapıp görsellerle güzelleştirmişsiniz .Elinize sağlık..ve tabii AZ'a gelirsek, çarğıcı ve akılda kalıcıydı.

    YanıtlaSil
  2. bence müthiş bir şey , klasik olabilecek romanlardan , Hakan Günday bütün kitapları güzel ama AZ mükemmel..

    YanıtlaSil
  3. Tesadüfler ve küfürler konusunda size aynen katılıyorum. Bu kadarı da fazla dedirtmişti.

    YanıtlaSil
  4. Okunacaklar listemde en üst sıralarda bu kitap.Tanıtım için teşekkürler..

    YanıtlaSil
  5. sizin tanıtımınızı da merakla bekliyorum gonca keskin...özellikle erkek Derda'nın bölümünü dha çok beğendim...her zaman beklerim gonca keskin...

    YanıtlaSil
  6. ben de severek okudum kitap eylemcisi....

    YanıtlaSil
  7. bana katılmanıza sevindim beyaz kitaplık.. okuduğum yorumlar içerisinde özellikle füfürler bir tek beni mi rahatsız etti diye düşünmeye başlamıştım...

    YanıtlaSil
  8. umarım seversiniz sizde okuyunca.. sevgiler kitap cumhuriyetim...

    YanıtlaSil
  9. Hakan Günday'ı okumaya ilk bu kitapla başlamıştım. Gerçekten beğenilmeyecek gibi değildi.
    http://birazkitap.blogspot.com/2011/11/az.html

    Sonra yazarın diğer kitaplarını da okudum. En başarılı kitabı "Kinyas ve Kayra"

    "Az" şimdilik son romanı. "Kinyas ve Kayra" ilk romanı. Bu ikisi arasında yazdığı kitaplarsa bunlar kadar etkileyici değil.

    YanıtlaSil
  10. İki tane Hakan Günday kitabından sonra bunu okuyup okumamak konusunda kararsızdım, ama tanıtımınızı okuduktan sonra kitabı okumaya karar verdim :)
    Teşekkürler...

    YanıtlaSil
  11. bundan sonra okuyacagim kitap az olacak sanirim, cok merak ettim..

    YanıtlaSil
  12. yaptığınız ve yorumladığınız kitapların hepsini okudum.çok güzel açıklamış ve yazmışsınız umarım devam edersiniz tebrikler

    YanıtlaSil
  13. Şimdi bitirdim kitabı. Konu " Hakan Günday'ın " diğer konuları gibi etkileyiciydi, fakat bu biraz daha ileri gitti sanki aslında hayatın içerisindeki olan ve her an var olabilecek kötülükten haberdar etmeye çalışıyor sanki bizleri.
    Uzun bir süre etkisinde kalacağım bir kitap resmen aklıma, düşüncelerime işledi kitap.
    Sevgili okurlar elinize geçen her Günday kitabını okuyun pişman olmayacaksınız.

    YanıtlaSil
  14. Bu kitabi nerden bulabilirim

    YanıtlaSil
  15. Okuduğum en iyi kitapların arasında yer veriyorum emeğinize sağlık başarılı bir çalışma olmuş .
    Başarılarınızın devamını diliyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hakan Günday, Yeraltı edebiyatı, ya da sokak edebiyatı diye de tabir edilen türün en iyi temsilcilerinden ülkemizde. okurken zaman zaman rahtsız etse de vermek istediği mesajı iyi ulaştırdığını düşünüyorum.

      Sil
  16. Merhabalar,

    Günümüzde minimalist yaşamın popülerlik kazanmasıyla birlikte bazı terimlere ve yaklaşımlara aşina olduk. Bu yaklaşımlardan biri de; Less is More. ”Az, çoktur” felsefesi. Bu yaklaşımın özünü ve ne anlama geldiğini, karantina süreciyle birlikte daha iyi kavradığımızı düşünüyorum. Çünkü karantina süreciyle birlikte tüketim alışkanlıklarımız da değişti. Birçoğumuz sahip olduklarımızla mutlu olmanın farkına vardık. ‘’Less is More’’ hakkında yazdığım yeni yazımı okumanız için izniniz olursa sizinle de paylaşmayı çok isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/less-is-more-nedir/

    Sadelikle ve sağlıkla kalın.

    YanıtlaSil

Yorum yazmak için zaman harcadığınız için Teşekkürler...

Blog sahibi olmayan ziyaretçiler Anonim'i işaretleyip, yorum bırakabilirler.

ARGO İÇEREN YORUMLAR YAYINLANMAZ.

Yorumunuz blog sahibininin onayından sonra görünecektir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...