MERHABALAR, KİTAPLARIM OLMADAN ASLA TAKİPÇİLERİ
“Korku cezadan daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa, hafif de hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir.” (Sayfa 45)
“Sanıklar en fazla, gerçeği gizlemelerinin, her şeyin anlaşılacağı tehlikesinin ve bir yalanı sayısız saldırı karşısında savunmak zorunda olmalarının üzerlerinde yarattığı o dehşetli baskının eziyetini çekerler.” (Sayfa 46)
ARKA
KAPAK
Rahat ve korunaklı bir yaşam
süren saygın bir kadın, sekiz yıllık evliliğinden sıkılmış, burjuva dünyasının
kozasından çıkarak kendini genç bir piyanistin kollarına atmıştır. Ancak bu
gizli ilişkiden haberdar olan bir şantajcının ansızın zuhur etmesiyle,
hayatında yeni farkına vardığı bütün güzellikleri yitirme tehlikesiyle karşı
karşıya kalır ve kahredici bir korkunun pençesine düşer. Korku insanı
bilinçdışına itilmiş utanç verici deneyimlerden, bastırılmış pişmanlıklardan
özgürleştirebilecek güçte bir yapıt.
ÖZET
Kitabımızın kahramanı Bayan Wagner, aşığının dairesinden çıkarken; içeri girmek
isteyen bir kadın ile çarpışırlar. İrene geçip gitmek istese de kadın,
geçmesine izin vermez. Kaba ve pervasız bir tonda konuşan kadın; Bayan İrene’yi
sevgilisini elinden almakla ve onu sevgilisinden ayırmakla suçlar. bir anda
kapıldığı telaş ve korkuyla; kadının eline cüzdanındaki banknotlardan
sıkıştıran İrene, yaşadığı heyecan içinde kendini evine zorlukla atar. Bu
sırada kocası gelmiş, yemek yenecektir. İrene elinden geldiğince doğal
davranmaya çalışır.
“Fakat fırtına veya bunaltıcı sıcak kadar havanın durgunluğu da insanı rahatsız edebilir, aynı şekilde ılımlı bir mutluluk da talihsizlik kadar kışkırtıcı olabilir ve isteksizlik çeken pek çok kadın için, umutsuzluğun getirdiği sürekli bir doyumsuzluktan daha tekindir. Tokluk da açlıktan daha az kışkırtıcı değildir. Irene’de macera merakını uyandıran da hayatının tehlikesiz oluşuydu.” (Sayfa 8)
Günler geçtikçe; kendisinden para sızdırmaya başlayan ve
alışan kadının bitmek bitmeyen şantajları devam ederken; Bayan İrene’nin de
sinirleri harap olur. kadının istekleri her geçen gün artmakta, İrene köşeye
sıkışmaktadır.
“…oysa maceranın gerçek bedeli tehlikeye atılabilmektir.” (Sayfa 9)
Bir tarafta şantajcısına para yetiştirmek, bir taraftan
kocasının olayı öğrenmesi ve toplumda lekeli bir kadına dönüşmenin utancı
vardır.
DEVAMI KİTABIMIZDA…
“Bir anda yaşamının tüm zenginliğini hissetmeye başlamıştı ve artık yaşamında tek bir saati bile anlamsız geçiremeyeceğini biliyordu. Şimdi her şeyin sonuna yaklaştığı sırada ilk kez bir başlangıç hissediyordu.” (Sayfa 38)
Daha önce Stefan Zweig’in Bir Kadının Yaşamından 24 Saat ve Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nu paylaşmıştım.
Yazara hayranlığım Satranç ile başlamışken, Bir Kadının Yaşamından 24 Saat,
Kızıl ve Kitapçı Mendel ile zirve yapmıştı. Daha önce okuduğum eserleri farklı
yayın evlerine aitti. Ancak bu defa Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarını tercih
ettim. Kitap 70 sayfadan ibaret ve tek bir öyküyü kapsamakta olan kitabın kapak tasarımını beğendim.
Yazarın genel tarzına sadık
kaldığı ruh tahlilleri, tasvirlerin bolca yer aldığı bir yapıt olmuş. Öykünün
bazı bölümlerinde gerilim öyle yükseliyor ki; Bayan İrene’nin sokağa çıktığında
yaşadığı şantajcısıyla karşılaşma korkusu kendini derinden hissettiriyor.
Yazar; pek çok eserinin tersine,
kitabı olumlu bir havada bitiriyor. Ben daha karamsar bir son bekliyordum
doğrusu.
Elinize alır almaz birkaç saatte
okunacak, Zweig severlere ve henüz okumamış olanlara tavsiye edebileceğim, güzel bir kitap…
Yeni kitaplarla görüşmek dileğiyle….
YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞME ÜZERE...
Çok sevmiştim ben de korku yu
YanıtlaSilBen de keyifle okudum ve paylaştım. Tüm Zweig kitapları gibi...
SilDetaylı anlatım için teşekküler. Notlarımı aldım. Blogunuzu izleyiciler bölümünden takibe aldım.
YanıtlaSilSevgiler❤
Çok teşekkürler... Sevgiler... :)
Sil(Bu bir yorum değildir)
YanıtlaSilMerhaba,
Blog yazanlar telaş içinde sanki; Google’da bir değişiklikler oluyor da… Okuyucular azalacak gibi.
Ben, epey zamandır blog yazıyorum; ama, yaşlılığımdan mı nedir teknikleri bilmiyorum. Okuyucu sayısının nasıl artırılacağı, blogun nasıl daha alımlı hale getirileceği vb. konularda bilgim yok. Keşke olsaydı da, böyle tatlı telâş içinde olanlarla paylaşabilseydim. Yaygın bir sözdür:
“Kendisi muhtâc-ı himmet bir dede!
“Nerde kaldı gayrıya himmet ede?”
Evet, ben de, ne yalan söyleyeyim okuyucu sayısının artmasını isteyenlerdenim. Oysa hele ilk başladığım sıralarda okuyucu tıklamalarına bakmazdım bile. “Bir kişi bile okusa yazacağım.” derdim. Ama anladım ki zannedildiği gibi değilmiş. İnsan tabiatı işte; okuyucunun artmasına memnun oluyor insan. Bunun da bir yolu olmalı tabii:
- Oku benim yazımı, okuyayım yazını demek de şık kaçmıyor.
- Teknikleri geliştirmek de herkesin harcı değil.
- “Hiçbir şey yapmam. Benim yazımı nasılsa okurlar” demek de gerçekçi değil.
- Gruplar kurmak bir organizasyon yeteneği isteyen bir iş…
Yukarıda belirttiğim gibi yakın zamanlara kadar birçok blogum vardı. Tabii birçok da takip edenim. Sonra teknik yetersizlikten mi bilmem kapattım blogları. Yeni açtığım “OKU” adlı blogda da tam bir acemi oldum mu, oldum.
Şimdi yaşlı ve az çok tecrübeli biri olarak değil, yeni başlayan bir acemi gibi soruyorum size: Ne yapacağız da takipçi sayısını, tıkçı sayısını, okuyucu sayısını artıracağız?
Takip ettiğim blog yazarlarına da, gelen geçene de bu soruyu soracağım. Onun için bu yazıyı, her ne kadar yorum köşesinden atıyorsam da yorum kabul etmeyiniz.
Hayırlı günler dileğiyle selâmlar…
https://sabahatti.blogspot.com/
Sabahattin Gencal (Emekli Öğretmen)
Sevgili Öğretmenim,
SilBlog yazmaya ilk başladığım yıllarda sanırım kardeşinizdi Şifalı Yemek Tarifleri Blogu bana ilk "hoşgeldin" diyen bloglardandı. Bu nedenle sizi o dönemlerden hatırlıyorum ve istikrarla yazmanızı takdir ediyorum. Zaman zaman bırakmayı düşünsem de sizinle aynı fikirdeyim. "Bir kişi bile okusa yazacağım." Elbette özellikle hobi blogumun günde 4000'i bulan tıklanma sayılarının 500 civarına düşmesi kitap blogumunda 300 - 500 tık arasında geziniyor olması, ulaşmak istediğim kadar insana ulaşamamak üzüyor beni de. Ancak bloglarıma verdiğim emeğe de kıyamıyorum.
Şunu da biliyorum ki, benim aldığım tık sayısından daha fazlasını beni ve benim gibi blogları haksızca kopyalayıp, izinsiz yayınlayanlar alıyor. Bir de bu şahışlar, siteleri üzerinden reklam gelirlerini bizlerin sırtından katlıyorlar.
Ama yine de blog aleminde edindiğimiz sizler gibi dostların dostça "merhabaları" yüreğime su serpiyor. Umarım bloguna gönül ve emek veren her blog kalıcı olur... Sevgiler...
Çok haklısınız.
SilÇok teşekkürler sevgiler.. KİTAPLARA KAÇANLAR...:)
SilKitap okumak ben de istiyorum Çok tembelim bu aralar.
YanıtlaSilBir kıvılcıma iihtiyaç vardır belki. bir başlasanız devamı gelecektir. şimdiden iyi okumalar... Sevgiler. :)
SilBirkaç Zweig kitabımız var henüz başlamadım. En kısa zamanda okumak istiyorum.
YanıtlaSiliyi okumalar... SEvgiler. :)
SilKorku, okuduğum ve beğendiğim bir kitaptı.
YanıtlaSilDiğerlerinden biraz daha farklı bir sonla bitmesi bakımından benim de beğendiklerim arasında. yazarın kurgu konusundaki başarısı da tartışılmaz.
Silİlgi çekici gözüküyor. Alıntılara ağırlık verilerek yapılan kitap paylaşımlarını okumayı seviyorum. Sizinki de öyle olmuş, teşekkürler :)
YanıtlaSilÇok teşekkürler... Sevgiler... :)
SilYazarın bu eserini okumadım. Verdiğiniz bilgiler beni daha da şevklendirdi ve bu kitabı okuma listeme aldım. Teşekkürler :)
YanıtlaSilkeyifli bir kitap... şiddetle tavsiye ederim. :)
SilMimledim sizi Emine hanım sevgiler :)
YanıtlaSilEn kısa zamanda yanıtlayacağım... Sevgiler. :)
SilKeyifli okumalar, sevgiler...
YanıtlaSilÇok teşekkürler... Sevgiler... :)
SilKesinlikle...kitabın en sevdiğim alıntısı... :)
YanıtlaSilben de okumuş ve çok beğenmiştim bu kitabı, siz de çok güzel anlatmışsınız, elinize sağlık:)
YanıtlaSilÇok teşekkürler... Sevgiler. :)
Silbu yazarı o kadar çak duyuyorum ki bloglardan daha da hiç okumak kısmet olmadı meraktan çatlıyorum vallahi....sevgiler canım
YanıtlaSilBir an önce okumanızı tavsiye ederim. başlamak için "Korku" da iyi bir seçim bence... Şimdiden iyi okumalar... :)
SilBu yazarın sadece satranç kitabını okumuştum, buna bakacağım tavsiyeniz için teşekkür ederim... Paylaşımlarınızı takip edemedim bir kaç zamandır gözümden kaçtı, takibinizdeyim artık, paylaşımlarınız daim olur inşaallah...Selam ve Dua ile...
YanıtlaSilMerhabalar,
YanıtlaSilAvusturyalı roman, tiyatro, biyografi yazarı Stefan Zweig’i ilk olarak ”Satranç” kitabıyla tanımıştım. ‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romanını da dün itibariyle bitirdim. ”Olağanüstü Bir Gece”, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimini anlatmaktadır. Romanda beni en çok etkileyen cümle şu iki cümle olmuştu:
-Kendisini bulmuş olan insan dünyada hiçbir şeyi kaybetmeyecektir. Kendi içindeki insanı kavramış olan insan ise bütün insanlığı anlayacaktır.
-Ne var ki bu satırları zaten sadece kendim için yazacaktım ve kendime bile tam açıklayamadığım bir şeyleri başkaları için anlaşılır kılmak gibi bir niyetim hiç yoktu.
‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romandan altını çizdiğim, en sevdiğim yirmi alıntıyı okumanız için sizinle de paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/olaganustu-bir-gece-romanindan-muhtesem-20-alinti/
Umuyorum ilgiyle okursunuz,
edebiyatla ve sağlıkla kalın.