MERHABALAR;
KİTAPLARIM OLMADAN ASLA TAKİPÇİLERİM;
“Deli olacağım, yahut öleceğim dersem yalan söylemiş
olurum. İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve
katlanıyor. Ben de yaşayacağım… Ama nasıl yaşayacağım!.. Bundan sonraki hayatım
nasıl dayanılmaz bir işkence olacak!.. Ama ben dayanacağım… Şimdiye kadar
olduğu gibi…” (Sayfa 46)
Kürk Mantolu Madonna; benim İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN'dan sonra en
sevdiğim Sabahattin Ali kitabı. Defalarca okumama rağmen; blogumda yer
vermemiştim daha evvel.
Nedense Raif
Efendi ve Maria Puder aşkını bir türlü kelimelere döküp, blogumda yer
veremedim. İnsan bazen duygularını ifade etmekte zorlanabiliyor. Bu kitap da
benim için öyle oldu. Uzatmadan gelelim kitabımıza. Bu arada KUYUCAKLI YUSUF için de
buradan...
ARKA KAPAK
“Her
gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş
gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen
adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum “Kürk Mantolu Madonna’yı seyre dalıyor, ta
kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum.” (Sayfa 59)
Kimi
tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan
peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz.
Yapıtlarında
insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında
güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın
uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.
ÖZET
Kitabımız iki insanın hayatının geçmiş ve kitaba göre şimdiki zamanın iç
içe geçmesiyle oluşmuştur. Şimdiki zamanın kahramanı Rasim’dir. Rasim yirmi beş
yaşlarındadır. Çalıştığı işten kovulmuştur. Okuldan arkadaşı Hamdi ile
tesadüfen karşılaşırlar. Hamdi, Rasim’i evine yemeğe çağırır. Hamdi Rasim’i
ertesi gün iş yerine gelmesini söyleyerek gönderir. Hamdi kendi bürosunda işe
alır Rasim’i.
“Nedense, hayatta bir müddet beraber
yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya
düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve
o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri
için, alaka ve merhamet göstermek isteriz.” (Sayfa 15)
Rasim kendisine tahsis edilen odayı Almanca tercümanı olarak çalışan Raif
Efendi ile paylaşır. Raif Efendi, sessiz, sakin kendi içinde yaşayan naif bir
adamdır. Odada yok gibi yaşamaktadır.
“Hayat ve zaruretler insana bir çok şeyler öğretir.” (Sayfa 15)
Arkadaşı Hamdi, Raif Bey’e sürekli Almanca çeviriler vermekte, Raif Bey’de kısa
sürede tamamlamaktadır. Hamdi’nin de davranışlarının etkisiyle büroda
çalışanlar, Raif Bey’i azarlar, bağırıp çağırırlar ama Raif Bey hep sessiz
kalır. Yüzünde hiçbir durumda sevinç, üzüntü veya şaşkınlık oluşmaz. Yüzünde
sanki bir boş vermişlik var gibidir.
Bir gün hastalığından dolayı büroya gelemeyen Raif Bey’in bir çeviri yapması
gerekir. Çeviriyi Raif Efendi’ye götürme işini Rasim üzerine alır. Rasim Raif Efendi’nin zor ve kır kanaat
yaşantısına şahit olur böylece.
Baldızı ve ailesi, kayın biraderleri, kendi ailesi ile birlikte oldukça
kalabalık bir güruh ile aynı evi paylaşmaktadır Raif efendi. Karısı tüm evin
işini omuzlamış gibidir. Baldızı, baldızının kocası, diğerleri Raif Efendi’ye
değer vermedikleri gibi; üzerinde hâkimiyet kurmuşlardır. Raif Efendi kaderine
razı olmuştur.
“Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak
adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha
maliktir!.. Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku
anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?
Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten
kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül
rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?” (Sayfa
38)
Her ne kadar iyileşse de çok geçmeden Raif Efendi’nin hastalığı tekrarlar.
Durumu oldukça ağırlaşır. Rasim Raif efendi’yi ziyarete gittiğinde Raif Efendi;
Rasim’den masasının çekmecesindeki defterini getirmesini ister. Defteri Raif
Efendi’ye götürdüğünde ise; Rasim’den siyah kaplı defteri yakmasını ister.
Ancak Rasim merakına yenilip; siyahkaplı küçük defteri okumaya başlar…
Defter 20 Haziran 1933 tarihiyle ve “Dün başımdan garip bir hadise geçti ve
bana on sene evvelki başka bir takım hadiseleri yeniden yaşattı” cümlesiyle
başlamaktadır.
Defter Raif Efendi’nin Havran’dan Almanya’ya iş öğrenmesi için gönderildiği
yılları anlatmakla başlamaktadır. Raif Efendi, gençliğinde de çok sessiz,
arkadaşı olmayan, insanlarla konuşamayan, kendi halinde bir gençtir.
Mevcut siyasi ortam ve babasının da teşvikiyle sabunculuk işini öğrenmek için
Almanya’ya gider. Almanya’da Berlin’de bir pansiyon odası kiralar ve hayatına
burada devam etmeye başlar. Babasının dediği gibi bir sabun fabrikasına girer.
Ancak onun önceliği iş öğrenmek değil gibidir. Çalıştığı işe keyfi gider gelir.
İşe sarılmaz.
Bir gün caddede gezerken, bir resim sergisi olduğunu görür. Gayri-ihtiyari
içeri girer. Resimleri incelerken, Maria Puder’in Kürk Mantolu Madonna resmine
rastlar. Bu resim Maria Puder’in otoportresidir. Resimden çok etkilenir Raif
Efendi. Adeta resme âşık olur.
Raif Bey, her gün o sergiye gitmekte, sergi kapanana kadar o resmi incelemeye
başlar. O kadar sık gider ki, artık oradaki çalışanlar, Raif Bey’e aşina
olmuşlardır. Bir gün Raif Bey, gene dikkatle o resmi izlerken, bir kadın ona
sokulup fikrini sorar ama Raif Bey ilgilenmez. Hâlbuki o kadın, Kürk Mantolu
Madonna’nın ta kendisidir. Raif Efendi resme öyle âşık olmuştur ki, aslını fark
etmez bile.
DEVAMI
KİTABIMIZDA…
KİTAPTAN NOTLAR
Kürk Mantolu Madonna, yazarın 1937'de yazdığı Kuyucaklı Yusuf, ve 1940'da yazdığı İçimizdeki Şeytan ile birlikte üçüncü romanı. Kitap roman olarak adlandırılsa da yazarının tabiriyle bir Novella. “Kürk Mantolu Madonna”,
kitap olarak basılmadan önce 1941 yılında 48 bölüm halinde “Hakikat” gazetesinde
“Büyük Hikaye” başlığı altında yayımlanmıştır.
Bazı yazarların romanlarını okuduğunuzda; kitaplar birbirinin devamıymışcasına birbirine benzerlik gösterir. Ancak Sabahattin Ali söz konusu olduğunda şu cümleyi rahatlıkla kurabilirim ki; yazarın her romanda yer verdiği kahramanlar şahsına münhasırdır ve farklıdır. Birbirlerine benzemezler. Bu durum öykülerinde de hakimdir. Bu özgünlük benim en sevdiğim tarafıdır yazarın.
Kürk Mantolu Madonna, benim
defalarca okuduğum, her okuduğumda da ayrı bir tat aldığım en sevdiğim
kitaplardan biri. Bugüne kadar blogumda neden yer vermediğime gelince; Kürk
Mantolu Madonna’yı ilk okuduğumda bende uyandırdığı duyguları toparlayıp,
yazamadım bir türlü. İlk okumamı yaptığımda benim için çok zor bir süreçti.
Belki de bu yüzden bende derin izler bıraktı kitap. Sonraki okumalarımda ise;
sonunu bilmenin verdiği duyguyla, ağır ağır ve tadına vararak okudum kitabı.
Her defasında Raif Efendi ,
Maria Pruder içime işledi. 160 sayfalık kısacık kitap her okumamda benim için
devleşti. Bunun sebebi Sabahattin Ali sevgim midir, okuduğumda hayatımdaki
şartlar mıdır bilemem. Ama Kürk Mantolu Madonna bir dönem her kitap
alışverişime eklediğim, sevdiğim bir kitaptan fazlası benim için. Ne zaman hediye kitap almak istesem ilk tercihimdir.
Bir de söylemeden geçemeyeceğim ayrıntı Şubat 2002'de Füsun Akatlı tarafından yazılan kitaba yazılan "Önsöz" yazarı ve kitabı anlamak bakımından oldukça güzel. Ancak; tercihen kitap bittikten sonra da okunabilir elbette.
Bu kadar yoğun duygular
besleyince paylaşmak da o kadar zor oldu elbette benim için. İyi ki bu hayattan
bir Sabahattin Ali geçmiş, iyi ki Sabahattin Ali’nin kaleminden böyle güzel bir
kitap çıkmış dedirten. Keşke daha güzel eserler verecek kadar uzun yaşama imkânı
olsaydı dediğim insanlardan Sabahattin Ali.
NOT: Maria Puder'in Kürk Mantolu Madonna ismini almasını sağlayan ve aralarında şaşırtıcı derecede benzerlik olduğu söylenen Andrea Del Sarto'nun Madonna (Meryem Ana) tasviri. (Görsel Alıntıdır.)
Kitabın en sevdiğim kısmı ile tamamlamak istiyorum yazımı...
“Pek alelade hiç bir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda
yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatının
bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı
muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız:
"Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık
hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?"
Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları,
bunun içinde, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkum birer dimağları
bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç âlemleri olacağını
hiç aklımıza getirmeyiz. Bu âlemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp
onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsü
ile, bu meçhul âlemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz
beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur. Fakat insanlar nedense
daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih
ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir
kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inme
cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.”(Sayfa 11)
YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE...
Kürk Mantolu Madonna kitabı çok zevk alarak okuduğum bir kitaptır. Yazarın kitaptaki saptamaları harikadır. Çok teşekkürler bu güzel tanıtım için. Fakat bu kitap bana her zaman tv programında gaf yapan bayanları da hatırlatıyor neylersin.
YanıtlaSilGaf yapan kadının yüz ifadesini ben de unutamıyorum. Yazarın her kitabında yaptığı saptamalar harika bence... Sabahattin Ali benim en sevdiğim Türk yazar diyebilirim. Keşke daha uzun yaşasaydı dediklerimden...
SilBayılırım bu kitaba çok beğenmiştim kısa öz tatlış bir aşk hikayesi bence<3
YanıtlaSilBenim de favori kitaplarımdan... Keyifle okuduklarımdan... :)
Sildiğer sitenizde gördüm yorum bırakmıştım ama burda da gördüm kürk mantolu madonna kitabını..kitabı okumadım ama okumak isterim tabii,sabahattin ali pokumak istediklerim arasında..bu kitabı yorumlamanız çok iyi olmuş bence elinize sağlık..✔😊
YanıtlaSilDoğum günüme denk gelen günde her iki blogumda da en sevdiğim yazar olsun istediğim için aynı yazıyı iki blogumda da yayınladım. Her ikisinde de yorum bıraktığınız için çok teşekkürler.... Sevgiler...
Silben de çok severek okudum kitabı...çok eski ama yeni popüler olmuş ehh keşfi biraz geç olmuş ama iyi ki olmuş :)) ne çok olmuş dedim :)
YanıtlaSilSabahhatin Ali ne yazık ki değeri Türk edebiyatında hak ettiği değeri geç bulanlardan... iyi ki olmuş.... :)
SilBunca okunması gereken ve kıymetli bir kitap olmasına rağmen neden hâlâ okumadığımı sıklıkla soruyorum kendime ve bir kez daha yazınızı okuyunca aynı soruyla yüz yüze geldim.
YanıtlaSilHer kitabın her insan için bir zamanı vardır bence... Belki sizin için henüz zamanı gelmemiştir. İyi okumalar... :)
SilFazla popüler olan kitaplar ister istemez ön yargı oluşturuyor insanda. Ama bence Sabahattin Ali ve Kürk Mantolu Madonna bir şansı hak ediyor...
YanıtlaSilİkinci blogunuz olduğunu daha yeni fark ettim bunda da takipteyim :)...Selam ve Dua ile...
YanıtlaSilçok teşekkürler... Sevgiler... :)
SilSabahattin Aliyi severim ve bu kitabıda müthiş.ayrıca kitap yorumu çok iyi olmuş.kaleminize sağlık.
YanıtlaSilBloğumda yorumladığım ilk kitaplardan biriydi. Tabii sizin kadar ayrıntılı ve güzel olmamıştı. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSil