MERHABALAR, KİTAPLARIM OLMADAN ASLA BLOGU DEĞERLİ TAKİPÇİLERİ;
ARKA
KAPAK
Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen
insanoğluna sistematik bir baskı uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine
haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir
şey yapamıyorum…
…
Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. “Uqueer
as as clockwork orange”. Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri
barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap
başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezyada “canlı” anlamına
gelen “orang” sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve hoş bir kokusu
olan bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da benim anlatmak istediğim
duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikâyeye çok iyi
oturduğunu düşündüm…
-Anthony Burges-
Karabasan gibi bir gelecek atmosferi… Geceleyin sokaklara
dehşet saçan, yaşamları şiddet üzerine kurulu gençler… Sosyal kehanet? Kara
mizah? Özgür iradenin irdelenişi?.. Otomatik Portakal bunların hepsidir. Aynı
zamanda hayranlık verici bir dilsel deneydir, çünkü Burgess antikahramanı için
yeni bir dil yaratır: Yakın geleceğin argosu “nadsat”ı.
… ve Stanley Kubrick’in muhteşem film uyarlaması, yirminci
yüzyılın kült eserlerinden biri olan bu romanın şöhretini pekiştirmiştir…
ÖZET
“Yetişkinlerin savaştığı, bombalar attığı,
birbirini kesip doğradığı, acımasızlığın kol gezdiği bir dünyada gençlerin
yurtsever, dine bağlı, uslu terbiyeli olmaları söz konusu değildir.” (Sayfa
50)
Kitap karanlık bir zamanda, İngiltere’de geçmektedir. Alex
on beş çete lideri bir gençtir. Çetesi ile birlikte sayısız olaya
katılmaktadırlar. Gasp, darp, ırza geçme Alex ve çetesi için günlük rutindir. Ancak
Alex ve çetesi tek değildirler. Neredeyse normal insanların geceleri sokağa
çıkamaycağı kadar suç oranı artmış, toplum düzeni yozlaşmıştır. Polisin gücü
olaylara müdahaleye yetmiyor gibidir.
Çetenin kendi aralarında kullandıkları Rusça sözcüklerden
oluşan bir jargonları da vardır. Bu dile
“Nadsat” demektedirler. Çetede Pete, Georgie ve Dim de vardır. Suç işlemenin yanında çete bol bol süt
(içerisine uyuşturucu katılmış içecek) ve kanser (sigara) içmektedirler. Kısacası
çetenin yapmadığı adilik yok gibidir. Çete yaptıklarından sadistçe haz
duymakta, normal karşılamaktadır. Suçu kanıksamışlardır. Hedeflerinde
kendilerinden güçsüz, savunmasız herkes vardır.
“Tanrı ne ister? Tanrı iyilik mi ister yoksa
iyi olma seçeceğini mi? Kötülüğü seçen bir insan, kendisine iyilik dayatılmış
bir insandan bazı açılardan daha üstün olabilir mi?” (Sayfa
84)
Bir gece çaldıkları araba ile bir köye giderler. Kapısında “YUVA”
yazan eve hastalık hilesi ile girerler. Evde “Otomatik Portakal” adlı bir roman yazmakta
olan F.Alexander adlı bir yazar ve karısı vardır. Evi hunharca dağıtırlar.
Adamın karısına tecavüz ederler. Yaptıklarından zerrece de utanç ya da vicdan
azabı duymazlar.
“Bir
akıl çağının kafirliği: Doğruyu görür ve onaylar ama yanlışı yaparım.” (Sayfa
103)
Bu esnada çete içinde liderlik için küçük bir mücadele
başlar. Ancak Alex diğer çete üyelerine haddini bildirir ve liderliğine devam
eder. Ancak bu durum çete üyelerince unutulmaz.
Başka bir sefer de evde
pek çok kedi ile yaşayan yaşlı bir kadının evine gireceklerdir. Kadın önceki
seferki kadın gibi kolayca açmaz kapıyı. Alex camdan içeri girip kapıyı
açacaktır. İçeri girdiğinde kadın Alex’e direnir. Kadın yaralanır. Ancak
yaralanmadan önce polisi aramayı başarmıştır. Çetenin diğer üyeleri, her şeyin
Alex'in fikri olduğunu polise söyler. On dört yıl hapse mahkum olarak
hapishaneye gönderilir.
DEVAMI
KİTABIMIZDA…
KİTAPTAN
NOTLAR
Kitap seçimlerimi yaparken Kafka’nın “İnsanı ısıran ve sokan kitaplar
okumalıyız. Okuduğumuz kitap bir yumruk indirerek bizi uyandırmıyorsa ne işe
yarar?” sözünden
hareketle, son bir yıllık okuma seçimlerimde “distopya”lara bolca yer
verdim. Distopyalar içinde bulunduğumuz ya da bulunmamız olasılığı bulunan
felaket senaryoları ilgili düşünce yapımı geliştiriyor diye düşünüyorum. Kitap
benim için her zaman pembe rüyalara dalma aracı değil… Hele bir de
distopyalardaki olması zor görünen felaket senaryolarının olmaya başladığını
görmek ayrıca sarsıcı…
Okuduğum distopyalardan Körlük, Görmek, 1984, Fahrenheit 421
ve Cesur Yeni Dünya… Her biri beni farklı anlamlarda sarsmış ve farklı
açılardan olayları değerlendirmemi sağlamıştı. Uzun zaman önce kitaplığıma
eklediğim “Otomatik Portakal”a geldi okuma sırası…
“Seçme
hakkına sahip olmayan kişi kişiliğini yitirmiş demektir.” (Sayfa
176)
Kitabın yazım süreci ile ilgili bilgiler arka kapakta
ayrıntılı verilmiş. Ancak yazım sürecinde yazar ile ilgili “yanlış teşhis”
olayını okuyunca, sadece bizde olmuyormuş bu aksilikler diye düşünmedim desem
yalan olur.
Kitabın kendine özgü argo bir dili var. Kitap anlatıcının
ağzından anlatılıyor. Kitap boyunca Alex, okuyucu ile konuşuyor. Alex’in
kullandığı nefret dili özellikle dikkat çekiyor. Konuşurken bu bol küfürlü ve
argo dili kullanıyor. Açıkça belirtmeliyim ki; bu dil okuma esnasında beni
rahatsız etti. Kitabın Alex’in ağzından anlatılması karakterin duygu durumunu
yansıtması bakımından doğru bir seçim olmuş.
Karakterin sosyopat, acımasız, her
türlü adiliği yapmaya meyyal yapısı gözler önüne serilmiş. Yazar Süskind’in Koku’sundan sonra en rahatsız olduğum anti-kahramanı yaratmış diyebilirim.
Buradan hareketle kitabın ikinci bölümünde Alex’e işkence edildiği zaman başka
bir karakter olsa insani bakardım ama Alex’in hak ettiğini düşündüğüm için ona
hiç acımadım.
Burada dikkatimi çeken diğer bir unsur da çete üyelerinin
yaşları. Neredeyse ergenliğin başındaki gençler 15’li yaşlarda sokak
çetelerinin üyesi olmuşlar. Yine diğer distopyalarda da olduğu gibi aile yapısı
da yozlaşmış.
Sigaraya “kanser” denmesi, içki olarak içine uyuştrucu
katılan sütlerin içilmesi dikkat çekici. Yazarın içki olarak “süt” ü seçmesinin
anlamı nedir acaba?
Kitaptaki yazarın yazdığı kitabın adının “Otomatik Portakal” olmasından hareketle yazarın benzer bir olay yaşayıp yaşamadığını araştırdım kitaptaki olayın çıkış noktasının İkinci Dünya savaşı Londra’sında Anthony Burgess’ın karısıyla birlikte yaşadığı gerçek bir olaya dayandığını okudum. Karısının tecavüz sonrası bebeğini kaybettiğini ve içki bağımlılığından öldüğünü okudum. Ancak bilgiyi yabancı kaynaklardan teyit edemedim.
Kitaptaki yazarın yazdığı kitabın adının “Otomatik Portakal” olmasından hareketle yazarın benzer bir olay yaşayıp yaşamadığını araştırdım kitaptaki olayın çıkış noktasının İkinci Dünya savaşı Londra’sında Anthony Burgess’ın karısıyla birlikte yaşadığı gerçek bir olaya dayandığını okudum. Karısının tecavüz sonrası bebeğini kaybettiğini ve içki bağımlılığından öldüğünü okudum. Ancak bilgiyi yabancı kaynaklardan teyit edemedim.
Daha önce okuduğum distopyalarda teknolojik gelişmeler ön plandaydı.
Ancak bu kitapta hala ev telefonu ve pikaplar kullanılıyor. Bu açıdan
bakıldığında, diğer okuduğum distopyalardan ayrıldığını söyleyebilirim.
Kitabın ana karakteri Alex, Beethoven hayranıdır. Suç
işlerken bile şiddet eğilimini de Beethoven’ın
9. Senfonisi ile doruk noktasına çıkarır. Ve yazar popüler
müziği yine Alex aracılığı ile eleştirir. Kendisi de müzisyen olan ve senfoni
bestelemiş olan yazarın bu konudaki görüşünü Alex aracılığı ile okuyucuya
ulaştırdığını düşünüyorum. 9. Senfoni lise yıllarımda müzik öğretmenim
sayesinde tanıştığım bir eserdi o zamanlar kasetini almış ve zaman zaman
dinlemiştim. Keşke yazar Beethoven ve 9. Senfoni’yi böyle bir kahraman ile
özdeşleştirmeseydi diye düşündüm.
Sonuç ilk defa okuduğum ve kalemi ile tanıştığım bir yazar
oldu Anthony Burgess. Ancak yarattığı anti-kahramanı doğal olarak pek de
sevemedim. Okumak isteyenlere şiddet, argo ve suç dünyasının kapısını
aralayarak okuyacağını hatırlatmak isterim. Kitabı zaman kaybı olarak
görmüyorum ancak herkese hitap eden bir kitap olduğunu da düşünmüyorum.
“Yarın
mis kokulu çiçekler ve dönen leş kokulu dünya ve yıldızlar ve yukarıdaki bizim
ay filan olacak ve eski kankanız tek tabanca Alex, kendine eş filan arayacak.
Bok püsür işte. Cidden korkunç, adi, şerefsiz bir dünya bu, ey kardeşlerim.
İşte küçük kankanız size veda ediyor. Ayrıca bu öyküdeki diğer herkese derin
dudak müziği sesleri, bırrrrrr.” (Sayfa 168, Kitabın son
paragrafı)
YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE…
NOT: Bu arada kitap aynı isimle filme de çekilmiş. Etiketsiz görseller filme aittir. ALINTIDIR...