29 Ocak 2012 Pazar

ZÜLFÜ LİVANELİ - SERENAD

Kitaplarım Olmadan Asla'dan Merhabalar; 

 “Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına, ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama! Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru!” (Serenad sf. 88 Babaannesinden Maya'ya...)

Buz gibi havanın ve karın hüküm sürdüğü günlerde yapılacak en güzel şeylerden biri sıcacık kalorifere sırtınızı yaslayıp, demli çayımızı yudumlarken kitap okumaktır herhalde.. Kar manzarasının hüküm sürdüğü bu soğuk tatil gününde Zülfü Livaneli'nin okuduğum ilk kitabı olan, SERENAD ile karşınızdayım... 

Doğan Kitaptan çıkan kitabımızın özeti şöyle; 


Maya Duran, İstanbul Üniversitesi’nde çalışan ve rektör hakkında çıkan haberleri medyadan takip edip ona bilgi veren ( Halkla İlişkiler görevini yürüten) sözleşmeli bir memurdur. Eşinden boşanmıştır ve oğlunun velayeti ile birlikte tüm sorumluluğu Maya’ya aittir. Birlikte yaşadığı oğlu Kerem ile aralarında kopuk bir ilişki vardır. Aynı zamanda oğlunun babasıyla da ilişkisi kopuktur. 

2001 yılının Şubat ayında soğuk bir İstanbul gününde İstanbul Üniversitesi’ne konuk olarak gelen Maximillian Wagner’i karşılama ve onunla ilgilenme görevi Maya’ya verilir. Maya, buna benzer karşılamaları ve misafirle ilgilenme işini pek çok defa yapmıştır… Maya için bu durum sıradan bir görevdir.Ta ki.. Prof. Maximillian Wagner’le tanışana dek… 


Prof. Maximillian Wagner 87 yaşında ve Alman asıllı bir Amerikalıdır. Daha önce 1930′lu yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yapmıştır. Profesörün İstanbul’da olmasından İngiliz istihbaratından Türk İstihbaratına kadar pek çok kimse memnun değildir. Öncelikle Türk istihbarat görevlileri onu izlemeye almışlardır.  Max ile Şile’ye gittikleri gün Türk istihbaratçıları Maya’nın evini ziyaret edip, oğlunu kullanarak Maya'ya göz dağı vermişlerdir. Maya bu durumdan üst düzey asker olan abisi tarafından kurtarılmıştır. Daha sonrasında Maya ile iletişime geçen İngiliz istihbarat birimleri de Maya’dan Wagner hakkında bilgi isterler. Maya ve oğlu Kerem de Wagner ile ilgili araştırmalar yaparlar ve onun gerçekte kim olduğunu merak ederler.  


Profesör ile Maya’nın ilk yakınlaşması Profesörün gitmesine az bir süre kaldığında yaptıkları Şile ziyaretinde başlar. Maya, Profesör ve Şoför Süleyman Şile’ye doğru yılın en soğuk gününde yol alırlar. Daha önce ziyaret ettiği Şile’yi yazın bile sevmeyen Maya . bu gezintiye bir anlam veremez.Şile yakınlarında Profesör diğerlerinden ayrılarak deniz kenarına iner ve kemanını çalmaya başlar. Yanında üzerinde “Für Nadia (Nadia için)” yazan küçük çelenk de vardır. Çelengi denize atar ve kemanını çalmaya başlar. Ancak yaşlı adam soğuğa daha fazla dayanamaz. Soğuktan bayılır. 

Max, Maya ve Süleyman’ın yardımıyla yakındaki bir otele götürülür, donmak üzeredir. Bu esnada araba da bozulunca Süleyman yardım çağırmaya gider. Maya, vücut sıcaklığı giderek düşen ve baygın olan Profesör’e yardım etmek için soyunarak onunla aynı yatağa girer. Ve vücut ısısını ona bu şekilde aktarmaya çalışır, ancak Süleyman’ın döndüğünde olanları yanlış anlar. Bu olayı üniversite yönetimine anlatan Süleyman daha sonra Maya’nın başına dert açar.

Daha sonra Proseför’ü hastaneye götüren Maya, arkadaşı Filiz’den yardım ister. Maya, Profesöre yapılan tetkiklerde, onun kanser olduğunu ve az ömrü kaldığını öğrenir. Maya, yaşlı, hüzünlü ve şimdi de kanser olduğunu öğrendiği adamın Şile’de deniz kıyısında ne işi olduğunu ve baygınken sayıkladığı ismin kime ait olduğunu çok merak eder.Maya’ya bir hayat borçlu olan Profesör, Maya’ya hayat hikayesini anlatmaya başlar. Anlattıkları Maya’yı derinden etkileyecektir. 


MAXİMİLLİAN İLE NADİA'NIN HİKAYESİ

Nazi Almanya’sında, Hitler döneminde bir üniversite öğretim üyesi olarak çalışan ari Alman olan Wagner, Yahudi bir genç kıza aşık olur. Bu genç kızın adı Nadia’dır. Max ve Nadia evlendikten sonra Nadia “Deborah” ismini alarak Yahudi kimliğini saklamaya çalışır. Hitler’in dayattıkları, artık dayanılmaz hale gelip de Scurla Raporu ile Deborah’ın gerçek kimliğinin ortaya çıkma korkusundan dolayı Max ve Deborah Paris’e gitmeye ve orada özgürce yaşamaya karar verirler. 

Ancak olaylar istedikleri gibi gelişmez. Max’ın bir anlığına Nadia’nın yanında olmadığı sırada Nadia’nın Yahudi geçmişi anlaşılarak, trenden indirilmiştir. Max mecburen Nadia’sız Fransa’ya gelmiş, oradan da pek çok Yahudi arkadaşlarının bulunduğu İstanbul’a geçmiştir.

İstanbul’a geldikten sonra Max aynı zamanda hamile olan karısını Hitler’in işkencelerinden kurtarmak için pek çok yola başvurduysa da sonuç alamaz. Karısı “Struma” adlı gemiye biner. Yanında Katolik olduğunu gösteren Max’ın temin ettiği belgeler de vardır. Gemi arıza yapması nedeniyle İstanbul’da demir atar. Ancak gemiden kimsenin inmesine izin verilmez. Gemi iki buçuk ay İstanbul açıklarında kaldıktan sonra Ruslar tarafından havaya uçurulur. Gemideki Nadia da hayatını kaybeder.  


Max’ın Şile sahilinde kemanla çaldığı parça Nadia için bestelediği ve evlenme teklif ederken çaldığı parçadır. Wagner bu parçayı Schubert’in Serenad’ından esinlenerek büyük aşkı Nadia’ya yazmıştır.Şile’ye gittikleri gün olan 24 Şubat ise Nadia’nın ölüm yıldönümüdür. Dinlediği bu gerçek hayat hikayesi Maya’yı derinden etkiler.


Maya, Nadia ile birlikte ailesini de düşünür. Babaannesi Semahat (Mari) hanım bir Ermeni, anneannesi Ayşe (Maya) ise Mavi Alay‘dan canını zor kurtarmış bir Türk kadınıdır. Maya  bu şanssız üç kadın içinde dinini değiştirmek zorunda olmadığı için anneannesini şanslı sayar.

Max’ın Amerika’ya geri dönüşünden sonra Maya şoför Süleyman’ın anlattıklarından dolayı zor günler geçirir. İşinden istifa eder. Yaptığı yolculuk ve ziyaretlerle Max’lailgili bir çok bilgiye daha ulaşır. Ulaştıklarının en önemlisi de arşivde saklanan “SERENAD FÜR NADİA”nın orjinalidir. Maya Amerika’ya giderek elindeki notaları Max’a ulaştırır. Hastanede olan Max çok geçmeden ölür. Max’ın vasiyeti üzeine külleri Maya tarafından Şile sahiline getirilerek, denize serpiştirilir. Bu şekilde iki sevgili Max ve Nadia kavuşmuş olur.


Serenad daha önce büyük bir kısmını bilmediğim MAVİ ALAY ve STRUMA gemisi konularında bilgi edindirmesi bakımından benim için anlamlı bir kitap oldu. Kitabı iki gece gibi kısa bir sürede okudum.. Okurken elimden bırakamadım.. Konunun işlenişi ve yazım tekniği çok güzeldi. Ancak bu kadar kapsamlı konuların bir kitaba sığdırılarak mesaj verilmeye çalışılması beni yordu. Bahsi geçen MAVİ ALAY ve STRUMA FACİASI  olayları tek tek ele alındığında bile ciltlerce kitap yazılacak kapsamda olmalarına rağmen, kitapta tüm konuları birlikte ele alma isteği, ayrıntıların atlanmasına neden olmuş.  

Olayların bir kadın tarafından anlatılması ve diğer kadın kahramanlar, Maya'nın babaannesi Semahat, Maya'nın anneannesi Ayşe ve Nadia'nın yaşamlarına da yer verilemesi, olayların siyasi boyutu yanında duygusal taraflarının ağır basmasına neden olmuş.. Bu bakımdan kitaptaki olaylar içimi daha da burktu. 

Maya ve oğlu arasındaki duygusal boşluk günümüz çalışan kadınlarının içinde bulunduğu "İYİ ANNE" ve "ÇALIŞAN KADIN" rolleri arasında sıkışmasına güzel bir gönderme olmuş.. Bazen ben de kendimi Maya gibi hissediyorum..

Kitabın Son sahnesindeki "otel çalışanı - Azrail " bölümü de bana gereksiz geldi. Çünkü kitapta hayal ürünü olaylar değilde gerçek olaylara yer verilmiş.. Bu bölüm kitabın diğer bölümleriyle bağdaşmıyor gibi geldi bana... Bu kısmı Max'ın ve Nadia'nın hayaletleri konuşsa daha anlamlı olurdu.. İlla ki bir doğa üstü olaya yer verilecekse... 

İyisiyle kötüsüyle benim yeni bilgiler edinmeme için araştırma ufku açan güzel bir kitaptı. Zülfü Livaneli'nin yazım tekniği ve konuları ele alış tekniği de hoşuma gitti.. Okumak isteyenlere tavsiye edebileceğim bir kitap.. 


Bu arada bir daha ki yazıda hangi kitabı paylaşacağıma karar veremedim... Değerli fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim...

SEVGİLER.. İYİ OKUMALAR..

22 yorum:

  1. Merhabalar...
    Güzel yazılarınızı zevkle takip edioyorum... Kitap sandığınıza bayıldım bayıldım....İçim gitti...
    Sandıkta görünen kitaplardan Şah ve Sultan, Katre-i Matem ve Aşk'ı okudum... Öncelikle mesleğim, sonrasında da romanları sayesinde İskender Pala eserleri ile yakından ilgilendim. Her eserini çok beğendim. Muhibbi ve köşede adını okuyamadığım kitaplarını okumadım ancak edebiyatçı kimliğim ile şair Muhibbi'i (Kanuni Sultan Süleymen'ı ) tanıyorum...Tarih seven bir eebiyatçı olarak da bu sandıktan bir kitabı size öncelikle çok zorlanarak önerebileceğim seçim güç oldu...
    Katre-i Matem diorum ben size...
    Dağınık bir yazı oldu kusura bakmayın sevgiler...

    YanıtlaSil
  2. Serenad'ı vakti zamanında(çıkar çıkmaz) okumuş ve oldukça beğenmiştim, bu karlı havalarda yapılabilecek en güzel aktivite bence de Kitap...Aşkın Yanında Katre-i Matemin altındaki kitabı paylaşırsanız sevinirim, ben sadece onu okumadım(isimini göremedim) da sebep ondandır, paylaşım için teşekkürler...

    YanıtlaSil
  3. ben de okudum bu kitabı. çok beğendim.

    YanıtlaSil
  4. Çok severek okudum bu kitabı,hatta 2011 yılı top beşimdeydi kendisi..

    YanıtlaSil
  5. Notumu aldım,teşekkürler,deneyeceğim...

    YanıtlaSil
  6. bu kitap elimde ama okuyamadım daha. kitap hakkında görüşlerinize bakılırsa çok güzel bir kitap.

    YanıtlaSil
  7. Mükemmel bir eser muhakkak okuyun kutuphanede bulunmasi gereken en kısa zamanda okumanızı isterim

    YanıtlaSil
  8. 1Buçuk günde okudum okunması gereken bir kitap muhakkak okuyun

    YanıtlaSil
  9. Maya DURAN kim????

    YanıtlaSil
  10. maya duran romanın başkahramanı şahin bey..

    YanıtlaSil
  11. o kadar etkileyici bir kitap ki okurken ağladığımı farketmedim bile bu kitabı kesinlikle bir çok kez okuyucam

    YanıtlaSil
  12. o kadar etkileyci bir kitap ki okurken ağladığımı fark etmedim bile bu kitabı birçok kez okuycama eminim sıkılmadan

    YanıtlaSil
  13. Tek kelimeyle muhtesem

    YanıtlaSil
  14. yeni bitirdim gerçekten çok güzel bir kitap,başladıktan sonra elimden bırakamadım.livanelinin mutluluk kitabınıda şiddetle tavsiye ederim...

    YanıtlaSil
  15. Kitabı bende herkes gibi severek okudum .Kitapta ilgili tek olumsuz eleştirim Maya'yı pek sevememem oldu. Niye bilmiyorum ama bir türlü ısınamadım kendisine. Ayrıca sizinle kesinlikle aynı fikirdeyim kitabın son bölümünde ki o otel çalışanı kısmı bence de çok anlamsız olmuş. Ama genel olarak ardından diğer Zülfü Livaneli kitaplarını da okumalıyım dedirten başarılı bir kitaptı. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Allah'tan kitap da maya'dan daha öne çıkan karakterler var da maya göze o kadar batmıyor... bir de maya'nın anneannesinin kolyesinin tüm yaşadıklarına rağmen torununa kadar ulaşması da biraz ihtimal dışı olmuş..

      Sil
    2. Kesinlikle katılıyorum çok haklısınız kitabı okurken ben de sizinle aynı soruyu sordum. Bunlar belki küçük detaylar ama bizim gözümüzden kaçmayı başaramadıklarına göre pekte önemsiz sayılmazlar .Yazar biraz daha dikkatli olup bu kısımları tekrar gözden geçirseymiş fena olmazmış..

      Sil
    3. bence de ayrıntıları dikkat edilmeli.. yazar gözden kaçırmışsa da editörler gözden kaçırmamalı..

      Sil
  16. maya kitabi yazmaya ucakta basliyor ya nerden nereye gidiyor acil cevap verebilir misiniz odevim var

    YanıtlaSil
  17. Kurgusunu, bilgisini akıcılığını beğendim ama yazar, bir kaç Türk karakteriyle toplumumuzun büyük kısmını hoş olmayan sözlerle yargılaması ve yine bir kaç Avrupalı şahsiyet karakterinde onları yüceltmesi kendisi hakkında olumsuz duygulara kapılmama neden oldu. Devletleri kötülerken hepsini bir kefeye koyması eşit ölçüde suçlaması da bana göre yanlış. Araştırmacı bir profil çizen yazar, keşke Ermeni tehcir yasasını da resmi kayıtlardan incelese de, dünya devletlerinin Osmanlıyı parçalamak için birbirleriyle yarıştığı bir savaş sırasında, yıllarca devletim diye üzerinde barındığı Osmanlı’ ya ihanet eden, çete kurup yakıp, yıkıp, çocuk kadın demeden öldüren, düşmanla işbirliği yapan Ermenilerin de gerçek yüzünü gösterseydi. Yazar kendi dünya görüşünü -ki bu zaten en doğal hakkı ve amacı- kitap içerisine çok iyi yerleştirmiş. Örneğin Türbanlı öğrencilere karşı olumsuz yaklaşımı, Ermeni tehcir yasasını sırf, şu anki Ermenilerin bakış açısıyla ifade etmesi, toplumun yapı taşı olan aile kurumuna olumsuz bakış açısı, Almanların yaptığı soykırımı çok basit düzeye indirgemesi, kutsal mekanlarımızın havasını hoş karşılamaması, Türk İslam, inanç, gelenek görenekleri eleştirmesi(sünnet olmayı aşağılamayla ifade edip, ölülerin yakılmasını nötr olarak yaklaşması) ve bunun gibi nice olaylarla akıcı, kendi inancını karşıya aktarma anlamında başarılı bir kitap...
    Bende kitap okurken sürekli , keşke bizimde böyle yazarlarımız olsa!, kendi inançlarımız bağlamında olaylara bakabilse diye çok iç geçirdim.---maalesef objektiflik denen şeyle pek karşılaşamıyoruz, herkes kendi iç dinamikleriyle olaylara yaklaşıyor, doğru ya da yanlış---

    YanıtlaSil

Yorum yazmak için zaman harcadığınız için Teşekkürler...

Blog sahibi olmayan ziyaretçiler Anonim'i işaretleyip, yorum bırakabilirler.

ARGO İÇEREN YORUMLAR YAYINLANMAZ.

Yorumunuz blog sahibininin onayından sonra görünecektir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...