MERHABALAR
Tekirdağ sahiline nazır bir çay bahçesinde deniz kokusu eşliğinde çay içerken; en keyif verecek şeylerden biri elbette kitap okumaktır. Hele bir de kitap hediye ise...
Kitabımız Ahmet Ümit'in son romanı
SULTANI ÖLDÜRMEK (Gün Akşamlıdır Devletlum !)
ARKA KAPAK:
Yıllardır aynı kadını bekleyen bir
adam. Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin. Şahane bir aşk için
harcanmış bir hayat. Ve hayatını Osmanlı Tarihine adamış hırslı bir kadın…
başarılarla dolu bir kariyer. Sapında Fatih Sultan Mehmed’in tuğrası bulunan
mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü… Bir aşk cinayeti mi? Yoksa
kökleri “Ulu Hakan”ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin
bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan
sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik
olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin
anlattıkları mı?
“…Ve Sultan Mehmed Han. Mehmed Han
oğlu Murad Han oğlu Fatih Sultan Mehmed Han. İki karanın ve iki denizin hâkimi.
Allahın yeryüzündeki gölgesi. Kostantiniyyeyi zapt eden padişah. Roma
İmparatorluğunun doğal varisi, farklı dinlerden, farklı dillerden, farklı
ırklardan yepyeni bir millet yaratma aşkıyla yanıp tutuşan kudretli hükümdar.
Uçsuz bucaksız ovalarda at koşturan ordular. Kılıç sesleri, savaş naraları,
korku çığlıkları. Ardı ardına düşen şehirler, ardı ardına yıkılan devletler,
ardı ardına el değiştiren kaleler. Kırk dokuz yaşında dünyaya nam salmış bir
hükümdar. Ve değişmez kader. Akşama kavuşan gün. Ecel şerbetini içen insan. Ve
Fatih Sultan Mehmedin şüpheli ölümü. Ve onun iki şehzadesi. İkiye bölünen
saray, ikiye bölünen devlet, hiçbir şeyden haberi olmayan bir halk. Ve iki
şehzadenin kanlı boğazlaşması sürerken saray odasında unutulan Fatih Sultan
Mehmed Hanın cansız bedeni…”
“Biri, sizi cinayet işlemekle
suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu
kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne
yaparsınız?” (S.1, Romanın Başlangıç Cümlesi )
GELELİM ÖZETİMİZE;
Müştak Serhazin, mesleğinde başarılı olması yanında kendi
halinde yaşayan bir tarih profesörüdür. Karlı bir kış gününde, kendisini yirmi
sene önce terk ederek, kariyeri için Amerika’ya giden ve kendisini bir daha
asla aramayan gönlünün tek sultanı Nüzhet’ten bir telefon alır. Ertesi gün
Nüzhet’in daha önce de buluştukları Şişli’nin Hanımefendi Sokağı’ndaki Sahtiyan
Apartmanı’ndaki evinde buluşmak üzere anlaşırlar.
Ertesi gün Tarih profesörü Müştak Serhazin; kendini eski bir
apartmanın merdivenlerinde, biri kendine seslenmiş gibi bulur. Burada daha önce
de yaşadıklarına benzer bir kriz yaşadığını anlar. Daha önceki krizlerinden
biri Nüzhet’in kendini ilk terk ettiğinde, diğerini de annesinin ölümünde
yaşamıştır. Teyzesinin kızı psikiyatr Şaziye; rahatsızlığına Psikojenik Füg,
teşhisi koymuştur. Müştak bey kriz geçirdiği saatlerle ilgili hafıza kaybı
yaşamaktadır.
Bulunduğu yerden kalkarak Nüzhet’in evine yönelir. Daire ulaştığında kapıyı açık bulur ve Nüzhet’in
yakın bir yere gittiğini düşünerek içeri girer. Orada Nüzhet’in boynunda bir
eşi de Müştak beyde de olan mektup açacağının saplandığını ve Nüzhet’in
öldüğünü görür.
Dahası Kitabımızda..
KİTAPTAN
NOTLAR;
SULTANI ÖLDÜRMEK; uzun yıllardır
kendini terk edip giden kadına aşık ve onu bekleyen bir tarihçinin
hikâyesi. Yazarın deyimiyle; “Şahane
bir aşk için harcanmış bir ömrün hikâyesi”... Serhazinlerin son
temsilcisi Müştak Serhazin'in başından geçen dört günlük son derece tuhaf bir
serüven.
Öncelikle kitabımızın arka kapak
yazısı son derece ilgi uyandırıcı ve dozunda hazırlanmış. İlk paragraf
romanımızın kahramanı aslında pek de kahraman sayılmaz ama Müştak Serhazin’e
diğer paragraf ise; romanımızın fonunda yer alan diğer kahramanımız Fatih
Sultan Mehmet’e ait.
Romanın kapağından gülümseyen Ahmet Ümit'ten sonra yazılan ithaf cümlesinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Yazar Maraş olaylarında 1978 yılında öldürülen Eddebiyat öğretmenini unutmayarak çok güzel bir vefa örneği göstermiş. Öğretmenine gösterdiği vefadan dolayı kendisini kutluyorum.
Kitapta Nüzhet’in
öldürülmesi ve katilin aranması yanında, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u
Fethi, taht kavgaları ekseninde “Tarih ne kadar gerçekleri anlatır”
kavramı üzerinde de durmakta. Ulu Hakan’ın ölümü de irdelenmektedir. Kitapta bu
kadar ilgi çekici konu ve Nüzhet’in ölümü ile ilgili pek çok renkli teori
varken Nüzhet’in ölüm sebebi ve katili son derce sıradan oluyor maalesef…
Romanın sonunu pek beğenmedim doğrusu…
“Sahi
kimdik biz? Orta Asya steplerinden gelip, bu toprakların uygarlıklar kurmuş
halklarıyla karışarak yeni bir imparatorluk kurmuş bir milletin kendini
kaybetmiş çocukları… Kendini kaybetmiş… Şu kaybettiğimiz kendimiz neydi acaba?
Irkımız mı? Dinimiz mi? Onurumuz mu? Aklımız mı? Hafızamız mı? Toplumsal
Psikojenik Füg… Bir toplumun geçici olarak hafıza kaybı… Geçici olduğundan pek
emin değildim ama bir hafıza kaybımız olduğu muhakkaktı. Çünkü her gelen
hükümdar, her gelen iktidar, tarihi kendi çıkarına göre yeniden yazdırıyordu.
Çıkarlara göre yazılan tarihin gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktu.”
(s.171)
Kitabı tamamen beğenmedim diyemem ama polisiye –
gerilim okumayı çok seven bir okur olarak; hissetmeyi beklediğim gerilim Müştak
Serhazin’in iç sesiyle konuşmasıyla zaman zaman sıkıntıya dönüştü, kitap
akmadı. Neyse ki Tahir Hakkı’nın İstanbul’un Fethi turu benim adıma kurtarıcı
oldu. Kitabın en sevdiğim kısmı bu bölümleri oldu.
Yazarın karakter yaratmada da bazen kısır bir
döngüye girdiğini de düşünmedim değil doğrusu. Müştak Serhazin; yazarın "Kukla"
adlı eserindeki Adnan Sözmen’e neredeyse kardeşi kadar benziyor. Bir kere her
ikisinin de iç sesi hiç susmuyor. Her ikisi de silik karakterler ve her ikisi
de kendilerini terk eden kadınları hala seviyorlar.
BLOGUMDAKİ KUKLA ÖZET İÇİN BURAYA..
Müştak’ın iç sesine tekrar değinecek olursak
elbette Psikojenig Füg gibi bir rahatsızlığa sahip olan ve Nüzhet’in
apartmanının girişinde kendini baygın bulan ve bakkalın çırağı tarafından
görüldüğünü bilen bir insan kendinden şüphelenir ama aynı düşünceleri kitapta
benzer cümlelerle sayısız kez tekrarlarsa elbette durum bir süre sonra sıkıcı
olabiliyor. Bir de keşke yazar Müştak’ın hastalığını romanın ilk sayfalarında
açıklamasaydı. Bu şekilde merak ve gerilim öğeleri daha yoğun olabilirdi.
Romanda Müştak’ın romanın bir bölümünde Tahir
Hakkı’dan şüphelenmesi konuyu biraz dağıtmış bence. Kendi kendine Tahir
Hoca’nın katil olmayacağını tekrarlamasına rağmen şüphelenmesi gereksiz olmuş.
Katil olma ihtimali daha yüksek olan şüphelilerin üzerine daha çok
gidilebilirdi. Yine de yazar romandaki merak öğesini beslemeyi başarmış.
Elbette romanımızda bir kahraman var ki ; Ahmet Ümit okuyanların artık kanıksadığı karakter Başkomiser Nevzat… Sahneye çıktığı anlarda eski bir dostu görmüş gibi oldum. Okurken zaman zaman keşke başkahraman o olsaydı dediğim anlar da olmadı değil. Ben Ahmet Ümit’in başkahramanı Başkomiser Nevzat olan kitaplarını daha çok seviyorum sanırım.
Roman boyunca tıpkı İstanbul Hatırası’nda olduğu gibi İstanbul’dan hayranlıkla
ve hayranlık uyandıracak şekilde bahsedildiğini söylemeden de geçemeyeceğim. İstanbul
romana mükemmel bir fon oluşturmuş.
Kitabın bazı yerlerinde adından söz ettiren Tolstoy’un Kreutzer Sonat
adlı kitabını da okumanızı tavsiye ederim. Krreutzer Sonat’ı uzun zaman önce
okumuştum ve Sultanı Öldürmek’ten sonra bir defa daha okudum. İkisini ard arda okumak
romanda hatırlamadığım bazı ayrıntıları yerine oturtmak bakımından iyi oldu.
Sonuç olarak romanda daha önceki Ahmet Ümit romanlarında alıştığım tadı bulamadım maalesef... İstanbul Hatırası, Patasana, Şems ile ilgili farklı
yorumuna rağmen Bab-ı Esrar’ın kurguları ve anlatımları daha başarılıydı.
YENİ PAYLAŞIMLARDA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE..
BLOGUMDAKİ DİĞER AHMET ÜMİT KİTAPLARI
Bu kitabın güzel olduğunu çok duydum ama henüz fırsatım olmadı. Zaten Ahmet Ümite karşı bir soğukluk girdi içime ama ilk kitapta Aşk Köpekliktiri okumak hataymış. Yorumlar için çok teşekkürler :) Sevgile ve kitapla kalın :))
YanıtlaSilAhmet Ümit hiç okumadım. Tanımadığım için yorum yapmam çok zor. Ancak, tarih motifiyle yazılan romanlar nedense bana çok suni geliyor. (Ne yazık ki şu anda okuduğum Esirler Hanı böyle-paylaşırken anlatacağım)
YanıtlaSilSevgiyle kalın.
Katil uşak..:)
YanıtlaSilmerhabalar kelebeğin hisleri...kitap aslında okunmayacak kadar kötü değil de sanki biraz eksik ve yazarın katil seçimini bu kadar silik bir karakter üzerinden olayı anlatmasını sevmedim.. ben başkomiser nevzat'ın başkahramanı olduğu kitaplarını okuyacağım bundan sonra...
YanıtlaSilçok haklısınız mehmet bey.. bazen tarihle birlikte yazanlar suni olabildikleri gibi tarihten esinlendikleri konuları da saptırabiliyorlar. ancak ahmet ümit'in verdiği bilgilere kaynakça bakımından güveniyorum ama bu kadar bilgiyi romanda vermek bu kadar gerekli mi bilmiyorum. ahmet ümit'in tarihle olayları anlatması bolca tarihi açıklama yapması bana Dan Brown kitaplarını hatırlatıyor. ama elbette Dan Brown tarihi modifiye etmekte çok daha başarılı ve tabi ki onun muhteşem bir baş kahramanı var. longdon...
YanıtlaSilkesinlikle haklısınız doctorsherL0ck...
YanıtlaSilAhmet ÜMİT harika bir yazar, kitaplarını çok beğenerek okurum. Beyoğlu Rapsodisini okumalısın tabiki istanbul hatırası , yoksa Bab-ı Esrar mı demeliym :)
YanıtlaSilSay say bitmezz, ama ters köşeye yatırıyor seni :))
Keyifli okumalar ,
Bana da beklerim ;
http://ilknur--akpinar.blogspot.com/
Sevgiler
çok güzel bir kitaptı ama sultanı öldürmek den önce istanbul hatırasını okumalıymışım sonra sultanı öldürmek...ben tam tersini yaptım
YanıtlaSilBen beğenmedim.Fazla ironi var.Tarihi kitap modasına uymuş yazar bence.
YanıtlaSilben beğenmedim.
YanıtlaSilben de beklediğimi bulamadım selim bey..
SilKitap yorumlarınızın bir çoğunda hem fikir olsak da bu sefer ne yazık ki aynı fikri paylaşmıyoruz...Ahmet Ümit severek okuduğum bir yazar. İlk olarak da Sultanı Öldürmek isimli kitabını okudum ve tek kelimeyle bayıldım. Müştak karakteri bana o kadar samimi o kadar içten geldi ki henüz 17 yaşındayım ve onun ümitsiz aşık hallerinin de bu fikrimde etkisi oldu diye düşünüyorum ,hala unutamam kendilerini. Kitaptaki dış görünüşünün tasvirlerimi yoksa tarihçi olması mı bilemem kitabı okurken hep Murat Bardakçı olarak düşündüm kafamda hala her Murat Bardakçıyı görüşümde Müştak aklıma gelir ve gülümserim. Müştak karakteri çoğu kişinin aksine kafamda yer eden karakterlerden biri oldu benim için...Ayrıca blogunuz çok güzel okuduğum kitaplar hakkında sizin yorumlarınıza göz atmak keyifli sevgiler...
YanıtlaSilblogum için yaptığınız yorum için teşekkürler Tuba Hanım... Aslında benim Müştak ve kitap ile ilgili olumsuz yorumumun temel sebebi yazarın Kukla'daki Adnan karakter ile çok benzer bir karakter oluşturarak tekrara düşmesi... bir de romanda dan brown kitaplarındaki gibi daha önce bildiğimiz tarihi bir gerçeği temelinden sarsacak bir kurgu beklemiştim... ama beklediğimi bulamadım.. belki tanıtım kampanyaları beklentiyi yükselttiği için..
SilKuklayı ne yazık ki henüz okuma fırsatım olmadı. Haklı olabilirsiniz. Zaten ben Ahmet Ümit kitaplarında genel olarak böyle bir şey olduğunu düşünüyorum. Kitap yorumlarından anladığım kadarıyla genel olarak herkes ilk okuduğu Ahmet Ümit kitabını çok beğeniyor. Sonrasında büyük bir hevesle diğer kitaplarını da okumalıyım diye düşünüyor ama kitaplardan aldıkları zevk her seferinde katlanarak düşüyor . En azından ben de ve Ahmet Ümit okuyan tanıdıklarımda durum böyle. Şu ana kadar 8 kitabını okudum hepsinde ilginç konular vardı ama ne yazık ki ilk okunan kitabın zevkini diğerleri veremedi..
SilAhmet Ümit'le ilgili durumu güzel özetlemişsiniz.. Bir de Bab_ı Esrar'da Şems' yakıştırdığı karakter rahatsız etti beni. ben Ahmet Ümit'in başkomiser Nevzat'ın kitabın baş kahramanı olduğu kitapları okumayı daha çok seviyorum..
SilTeşekkür ederim:) Aynı fikirdeyiz. Elif Şafağ'ın Aşk isimli kitabını çok beğenmiştim. Ahmet Ümit'i yeni yeni okumaya başladığım zamanlarda onun da Şems ile ilgili bir kitabı olduğunu öğrenmek beni çok heyecanlandırdı ve hemen kitabı aldım. Merakla okumaya başladım ama sizin gibi beni de rahatsız eden yerler oldu. Şems ve Mevlana ile ilgili kitaplar çok revaçta. Ben açıkçası Bab-ı Esrar da Ahmet Ümit'in sadece Şems Mevlana popülerliğinden yararlandığını düşündüm. Her şey bir yana Ahmet Ümit kitabı almak bende büyük alışkanlık olmuş. Yeni kitabını alıp almamak konusunda çok tereddütlüyüm. Sevgilerr...
SilGüzel bir kitap. Birkaç yıl önce bana doğum günü hediyesi olaral verilmişti. Severek okumuştum. Tarih ve polisiye iç içe...
YanıtlaSilBen de severek okudum... Bu tarzı sevdiyseniz, diğer kitaplarını da tavsiye ederim
Sil