MERHABALAR;
Taaa lise yıllarımdan beri kitaplığımda yer alan ilk okuduğumda açıkçası pek bir şey anlamadığım ama son okuyuşumda içselleştirdiğim bir roman ile karşınızdayım.
CARLO LEVY'nin İSA BU KÖYE UĞRAMADI adlı romanı...
Öncelikle kitabın benim kütüphaneme geliş hikayesini anlatayım ardından da romanın konusuna geleyim. Eskişehir'de KİTAPBANK isimli bir mekan vardı benim öğrencilik yıllarımda... 1. elden tutun da 2. el kitaplara, üniversite hazırlık kitaplarından gazetelerin kuponla verdiği ansiklopedilere kadar kitapların tavana kadar yığılı olduğu bir mekan.. Zaman zaman oradan aldığım kitaplar olmuştur... Hala var mıdır bilmem ama benim öğrencilik anılarımda yaşar durur.. Bu kitap oradan, lise yıllarımda hem isminden hem de kapağından etkilenerek aldığım 2. el bir kitap.. Gelelim yazarın "Belgesel Roman" tarzında yazdığı romanımıza..
ARKA
KAPAK:
1902-
1975 yılları arasında yaşayan İtalyan yazar Carlo Levy ilk belgesel romanıyla
büyük yankılar uyandırmış ve ayrıca toplumsal gerçekçiliğe öncülük etmiştir.
Antifaşist etkinliklerinden ötürü sürgüne gönderilen Levy, yazarlığın yanı sıra
ressamlık ve hekimlik de yapmıştır. Sabahattin Eyüboğlu’nun dilimize kazandırdığı
“İsa Bu Köye Uğramadı”adlı yapıtıysa, bir ressamın görsel duyarlılığını ve bir
hekimin sevecenliğini yansıtmaktadır. Edebi anlamda bir başyapıt olarak
nitelendirilen “İsa Bu Köye Uğramadı” romanı, dünyanın çeşitli dillerine
çevrilmiş ve büyük ilgi görmüştür.
“Nice
yıllar geçti, savaşla ve insanların tarih dedikleriyle yüklü yıllar. Rastgele
ordan oraya atılmak yüzünden köylülerime ayrılırken verdiğim sözü tutup
gidemedim onları görmeye. Bilmem ki ne zaman dönebilirim? Belki de hiçbir
zaman… Şimdilik odamın kapalı dünyası içinde anılarımın beni o başka dünyaya;
o, köylünün avuntusuz, güler yüzsüz, kısır topraklar üstünde, her şeyden uzak
ve yoksul ölümle karşı karşıya durgun hayatın yaşandığı dünyaya.
-
Biz Hıristiyan değiliz, derdi köylülerim; İsa Apuleia (Eboli)’ya uğramadı.
Hıristiyan, onların dilinde insan demektir.
Onların ağzından sık sık duyduğum bu söz belki aşağılık duygusunun acı
belirtisiydi sadece. Biz Hıristiyan değiliz, biz insan değiliz; insan dağil
hayvan diye bakarlar bize, birer yük hayvanı gibi.
…
Ama bu günahsız sevapsız karanlık dünyada kötülük bir ahlak olayı değil, bir
gündelik derttir yalnız. Her şeyin yalnız nesnelere dayandığı bu dünyaya İsa
hiçbir zaman inmedi. İsa Apuleia (Eboli)’ya uğramadı.” (s.7-8, Başlangıç)
“Köylüler
için devlet, Tanrı’dan daha uzaklardadır, çünkü devlet hiçbir zaman onlardan
yana olmamıştır. Devletin politika yolu, kuruluşu, programı ne olursa olsun.
Köylüler anlamıyor bütün bunları; başka bir dil bu onlar için; anlamak
istemedikleri için bir sebep lazım o da yok. Devlete karşı, propagandaya karşı
tek korunma çareleri var o da sabretmek: Tabiatın belaları karşısında nasıl
cennet umudu olmadan boyun eğip sabrediyorlarsa öylesine sabretmek.” (s.70)
ÖZET:
Yazar daha önce de sürgün olarak yaşadığı Grassano köyünden Gagliano
köyüne sürgün edilir. Cagliano; kurak topraklara sahip, o dönemde tüm dünyada
hükmünü süren sıtmanın kol gezdiği fakir bir köydür. Yazar ilk olarak köyde
evinin bir odasını kiraya vererek geçimini sağlayan dul bir kadının evine
yerleşir.
Çok geçmeden gelen sürgünün doktor olduğu köye yayılır ve
köylüler yazarın kapısına yığılmaya başlar. Aslında yazar hekimlik yapmak
niyetinde değildir. Resim yaparak sürgün günlerini tamamlamak istemektedir.
Ancak köylülerin ısrarlarına ve köydeki diğer doktorların cahilliklerine
dayanamayarak hekimlik yapmaya başlar.
Hekimlik yaptığı süre boyunca başarılı olur ve köylülerin
güvenini kazanırken, köydeki diğer hekimlerinde düşmanlığını çekmeye başlar.
Merkezden gelen bir yazı ile hekimlik yapması engellenmesine rağmen gizlice
hekimlik yapmaya devam ederken, kazanılan Afrika – İtalya Savaşı’nın onuruna
sürgünlüğüne son verilir.
“
Köylüler aşka ve cinsel arzuya bir tabiat gücü diye bakarlar. Bu gücün önünde
durulamaz onlarca. İnsanın elinde değildir bu.” (s. 89)
“Köy
dünyası devletsiz, ordusuz bir dünyadır.” ( s.126)
“Derin
bir sezişle devletin ne olması gerektiğini bilirler: Devlet, herkesin
istediğinin kanunlaşması demektir onlar içinde. “Kanunca” sözü orada en çok
kullanılan sözlerden biridir. Ama maddeye uygun anlamında değil, doğrudan
gerçeğe uygun anlamında. “Kanunca bir adam” demek, doğru adam, iyi adam
demektir. Kanunca şarap, su katılmamış şarap demektir.” (s. 202)
KİTAPTAN
NOTLAR:
Romanımız yazarın sürgün olarak yaşadığı Cagliano köyüne
gelişiyle başlamakta ve burada yaşadığı iki yıllık süreyi anlatılıyor. Romanda hikaye yazarın ağzından anlatılıyor.
Roman boyunca uzun uzun tasvirlere yer verilmiş. O kadar ki
sanki o köye gitseniz yazarın anlattığı yerleri görseniz tanıyacaksınız. Bu
uzun tasvirler içerisine İtalyanca yer isimleri de eklenince bazen sıkıcı bir
hal almış elbette.
Bir de yazar sahip olduğu antifaşist dünya görüşüne paralel
olarak dönemin siyasi hayatı, kendi görüşü, İtalyan halkı ve sosyal yaşamıyla
ilgili de bolca fikirlerine yer vermiş. Bu kısımlar da yabancı olduğum ve
ilgimi pek de çekmeyen konular olduğu için bir de buna diyalogların azlığı
eklenince açıkçası beni sıktı.
Ancak roman boyunca anlatılan fakir köylülerin zorluklarla
örülü ve bir o kadar da kanıksadıkları yaşamları, hastalıklarla özellikle de sıtmayla
mücadele eden insanlar, çocuklar, yazarın çizdiği resimler romanın en ilgi
çekici kısımlarıydı. Hele bir dişi domuza yapılan bir kısırlaştırma operasyonu vardı ki birkaç
gün aklımdan çıkmadı.
Sonuç olarak, dönemin İtalya’sının özelliklerini, sosyal
yaşamını, Afrika – İtalya savaşı dönemini sürgün yıllarını merak edenler için
güzel bir kitap. İlgilenenlere tavsiye ederim.
YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE….
isim farklı sanki duydum ama , neyse:)teşekkürler:)
YanıtlaSilhocam paylaşım için çok tşk faydalı oldu
YanıtlaSilyazarı biliyom bu kitabı bu yayınevini de hatırlıyorum ama okumadım, uygun bir zamanda okunabilirmiş.
YanıtlaSil:)
okunmulması gereken mukemel bir kitap aslında herkesinde okumasını tavsiye ederim..
YanıtlaSil