19 Temmuz 2019 Cuma

PEYAMİ SAFA – FATİH HARBİYE

       MERHABALAR, KİTAPLARIM OLMADAN ASLA BLOGU DEĞERLİ TAKİPÇİLERİ;

        “Büyük eserler, büyük ruhların enginliğinde yoğrulur ve doğar” (Kitaba başlarken…)

  

ARKA KAPAK

Darülelhan'ın (Konservatuvarın) alaturka kısmında ud eğitimi alan Neriman, mensup olmakla iftihar ettiği Doğu kültürünü çok seven babası Faiz Bey'le on beş yaşından beri Fatih semtinde oturmaktadır. Yine bu semtte tanıştığı, babasına çok benzeyen ve Darülelhan'da kemençe eğitimi alan Şinasi ile yedi yıldır nişanlıdır. Bütün mahalle, tahammül sınırlarını zorlayan bu nişanlılık ilişkisinin evlilikle bitmesini beklemektedir. Ancak Neriman'ın Darülelhan'da tanıştığı Macit, onun içinde yer etmiş Batılı bir hayat yaşama isteğini uyandırır. Neriman, Beyoğlu'nda, Harbiye'de yaşanan ışıltılı hayat tarzına imrenerek yaşadığı muhitten, evlerinden, babasından, Şinasi'den ve hatta doğuyu temsil ettiğini düşündüğü kedisinden bile nefret etmeye başlar. Tramvay yoluyla birbirine bağlanan ama birbiriyle bağdaşması mümkün olmayan iki semt, Fatih ve Harbiye, aynı coğrafyada yaşanan bir kültür ve zihin geriliminin cepheleridir. Türk edebiyatının en üretken kalemi Peyami Safa, televizyon dizilerine de konu olan Fatih-Harbiye romanında toplumumuzun yaşadığı asrîleşme (çağdaşlaşma) sancılarına eşyalar, şahıslar, kurumlar ve mekânlar üzerinden ayna tutmaktadır


ÖZET

127 Sayfadan oluşmakta olan romanımızın özeti arka kapakta büyük ölçüde verildiğinden dolayı, uzun uzadıya özet yapmadan kitap hakkındaki görüşlerime geçmek istiyorum.

“Annesi babası ona halis bir şarklı itiyatları vermişlerdi; anadolu’da, bir çok memuriyetlerde gezen Faiz bey, Neriman’ı yedi yaşına kadar saf Türk muhitlerinde büyütmüştü. fakat İstanbul’a yerleştikten sonra, Neriman’ın akrabalarından, bilhassa büyük dayısının ailesinden aldığı tesirler bambaşkadır. Galatasaray’dan çıkan ve tahsilini Avrupa’da bitiren büyük dayısı ve kızları, Neriman’da garp hayatına karşı incizap uyandırmışlardı. Bu iştiyak, ekseriya Neriman’ın da haberi olmadan, ruhunda gizli gizli yaşamış ve memleketteki asrileşme cereyanlarından gıda almış, fakat ne şuur, ne de irade halinde ortaya çıkmak için fırsat bulamamıştı. Lozan sulhundan sonra, resmi Türkiye’nin de kanunla herkese kabul ettirdiği bu asrileşme, Neriman’ın ruhunda gizli gizli yaşayan bu iştiyaka en kuvvetli gıdasını vermişti.” ( Sayfa 58)


KİTAPTAN NOTLAR

Kitapta olaylar kitabın başkahramanı Neriman, üzerinden anlatılmaktadır. Neriman, Darülelhan'ın (Konservatuvarın) alaturka kısmında ud eğitimi almaktadır. Yaşadığı semt Fatih, eğitimini aldığı Ud ve babası Faiz Efendi’nin hayata bakış tarzından yola çıkarak, eskiyi alaturkalığı temsil etmektedir. Ancak Nerima’nın  gönlünü hayatına giren Macit ile birlikte alafranga yaşam çelmiştir. 

“Fakat uyuyamadı. Hep dalıp dalıp uyanıyordu. Ara sıra, uykusu derinleştiği halde, yattığı yerden fersahlarca uzak bir yere gitmiş de iki dakikada geriye dönmüş gibi, baş döndürücü bir sürat hissiyle gözlerini açıyor ve küçük seslere dikkat ediyordu.”( Sayfa 17)

Neriman Fatih ve Harbiye kadar farklı iki semt arasında iki farklı yaşamın arasında kalmıştır. Bu arada kalmışlık etkisini zaman zaman kendinden bile nefret etmeye kadar gitmektedir.  Yazarın kitapta kullandığı ruh tahlillerine bakacak olursak Neriman’ın hal, tavır ve sinir nöbetlerini öylesine güzel anlatmış ki, insan Neriman’ı tanımakta zorluk çekmediği gibi anlamaya da başlıyor.


“Türk musikisi her şeyden evvel Avrupalılaşmaktan sakınmaya mecburdur.” ( Sayfa 118)

Diğer tarafta Faiz Bey ile birlikte Doğu’yu temsil eden Neriman’ın nişanlısı Şinasi de vardır. Şinasi de Fatih’te yaşamaktadır. O da Darülelhan’da müzik eğitimi almaktadır. Kemençe çalmaktadır. Yazarın davranış tahlilleri ve ruh dünyasını yansıtması bakımından Şinasi’ye de bolca  yer vermiş, seven ve sevdiğini de kaybetmek üzere olan bir gencin duygularını başarılı bir biçimde aktarmıştır.

“Kimi adam vardır ki sabahtan akşama kadar oturur ve düşünür. Onun bir hazine-i efkarı vardır, yani fikir cihetinden zengindir; kimi adam da vardır ki sabahtan akşama kadar ayaküstü çalışır, mesela bir rençper, fakat yaptığı iş dört tuğlayı üst üste koymaktan ibarettir. Evvelki insan tembel görünür velakin çalışkandır, diğer insan çalışkan görünür velakin yaptığı iş sudandır. Zira birisi maneviyat ile zihin gayretiyle yapılan iştir; öbürü vücut ile bedenle yapılan iştir. Maneviyat daima alidir, vücut sefildir. Yapılan işlerin farkı da bundandır.” ( Sayfa 49)

Kitapta Batı’yı temsil etme anlamında karşı taraf olsa da Macit’ e diğer karakterler kadar yer verilmemiştir. Macit bir süre Darülelhan’da müzik eğitimi almış ve keman çalan biridir. Neriman’ın Şinasi’den uzaklaşmasına yol açan kişidir. Ancak Macit’in Neriman’a karşı hisleri Şinasi kadar yoğun değildir. Belki de yazar Macit’e kitapta fazla yer vermeyerek ve Nerman’ı kitabın sonunda Macit’ten uzaklaştırarak sadece Şinasi’den yana değil Doğu’dan yana da yapmıştır.


Yazarın Neriman’ın ağzından yaptığı benzetmeleri de çok beğendiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Şark toplumlarını “kedi” garp toplumlarını ise “köpek” ile özdeşleştirmesini beğendim.

“Hristiyan evlerinde köpek ve Müslüman evlerinde kedi bolluğu şundandı: Şarklılar kediye, garplılar köpeğe benziyorlar..! Kedi yer, içer, yatar, uyur, doğurur ; hayatı hep minder üstünde ve rüya içinde geçer; gözleri bazı uyanıkken bile rüya görüyormuş gibidir; lapacı, tembel ve hayalperest mahluk çalışmayı hiç sevmez.  Köpek diri, çevik, atılgandır. İşe yarar ; birçok işlere yarar. Uyurken bile uyanıktır. En küçük sesleri bile duyar, sıçrar, bağırır.” ( Sayfa 46)

Kitapta analizler ve konuyu beğenmiş olsam da bana biraz kısa geldi. Olayı Macit açısından değerlendirmemiş olması da bir eksiklik gibi geldi bana. Eğer Macit üzerinden Batı kültürüne özentiyi kötülemek gibi bir amacı varsa yazarın Macit’in davranışlarının altını biraz daha çizmesi gerektiği kanısındayım.


Bir de yazarken bile beni etkisine alan dile gelelim. Kitapta bolca eski kelime bulunmakta. Kelimelerin günümüze göre karşılıkları da sayfa altında verilmiş. Yayınevinin kitabın aslına sadık kalma özeni elbette takdir edilesi. 

“Ah efendim, dedi, bizi bizden daha iyi biliyorlar; Mesnevi'yi de, Rubaiyat'ı da, Gazali'yi de, Farabi'yi de bizden daha çok okuyorlar; bizim bizden daha büyük düşmanımız yoktur efendim, yoktur.” (Sayfa 119)

Ancak bazı sayfaların altında çok fazla kelime açıklaması olması okumayı sıkıcı hale getirebiliyor. Okuduğum bir paragrafı kelimelerin anlamlarını da koyarak defalarca okumak sıkıcı bir hal alabiliyor. Kitaba yönelik yapabileceğim tek olumsuz eleştiri bu diyebilirim. Aynı yorumu Halide Edib’in Mor SalkımlıEv’i için de yapmıştım.

“Evet, ölüme mahkûm olduğu için, her şey boştur. Bu cihanın kaşanesi, kum üzerine yapılmıştır.” ( Sayfa 127)

YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE...
SEVGİLER...

5 yorum:

  1. Fatih Harbiye, benim beğenerek okuduğum bir kitaptı.
    Dün Fatih Harbiye arasındaki kültürel ve iktisadi temeller üzerinden ayrışan toplumumuz bugün farklı nedenlerle ayrışıyor.

    YanıtlaSil
  2. KİTAPTA DOĞU VE BATI MUKAYESESİ ÇOK GÜZEL YAPILMIŞ; ÇAĞDAŞLAŞMA GAYRETLERİ DE BİR O KADAR GÜZEL ANLATILMIŞTIR. BU ÇOK KAPSAMLI TANITIMINIZ NEREDEYSE KİTABI OKUMUŞ GİBİ BİR HİS VERDİ BANA. ÇOK TEŞEKKÜRLER EMİNE HANIM EMEĞİNİZE SAĞLIK SEVGİLERLE...

    YanıtlaSil
  3. Eski blogları görünce çokk mutlu oluyorum. Eski bir mahalleye taşınmış gibi hissediyorum. Hep yazın. Bu arada ben de Peyami Safa'yı orta okulda okumuştum sanırım. Son zamanlarda hep güncel kitapları okuyorum.

    YanıtlaSil
  4. Kitabı lisede ödev olarak okumuştum sanırım :)) Kelimelerin açıklamalarına bakmak okuma hızını da kesiyor aynı zamanda, bir de bazen kitabın sonuna koyuyorlar ya hiç hoşlanmıyorum. Her seferinde en sona git, bak, kaldığın yere dön...

    YanıtlaSil

Yorum yazmak için zaman harcadığınız için Teşekkürler...

Blog sahibi olmayan ziyaretçiler Anonim'i işaretleyip, yorum bırakabilirler.

ARGO İÇEREN YORUMLAR YAYINLANMAZ.

Yorumunuz blog sahibininin onayından sonra görünecektir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...