5 Kasım 2012 Pazartesi

PİERRE LEMAITRE - ALEX

MERHABALAR

Yaz tatilinde D&R’nın Can Yayınları kampanyasından birkaç kitap da ben almıştım… Keşke almayı düşündüğüm diğer Can Yayınları kitapları da kampanyaya dâhil olsaydı. Neyse; D&R’dan aldığım ve okuduğum kitaplardan birini paylaşmak istiyorum sizlerle..



Pierre Lemaitre ‘nin Türkçe’ye çevrilen ilk romanı “ALEX”…


ARKA KAPAK;

Sıradan bir kadın, bir gün sokak ortasında kaçırılır. Ne var ki yalnız kaçıranın değil, kurbanın kimliği de şüphelidir. Tek bilinen, içinde ne ayakta durabildiği ne de uzanabildiği bir kafeste, korkunç şartlar altında hapsedilerek sürekli işkence gördüğü ve isminin Alex olduğudur…
Davayı üstlenmek zorunda kalan Başkomiser Verhoeven, bir yandan geçmişiyle hesaplaşırken bir yandan da bu gizemli kadını celladının elinden kurtarmak için zamanla yarışmak zorunda kalır. Soruşturma ilerledikçe Alex’in karmaşık geçmişiyle yüz yüze gelecek, hiç beklemediği bir sürprizle karşılaşacak ve hayatının en zor kararını vermek zorunda kalacaktır...
Alex, kurban, cellat ve kurtarıcı üçlüsüne getirdiği psikolojik derinlikle, solukları kesen ritmiyle, tüyler ürperten gerçekçi anlatımıyla ve dehşet içinde bırakan sonuyla gerilim tutkunlarını baştan çıkaracak.
İddia ediyoruz, Alex sizi çok şaşırtacak…


Romanımız üç bölümden oluşmaktadır ve; bu üç bölümün her birinde farklı bir Alex’le karşılaşıyoruz.

“Alex vitrinin gerisinden dışarıdaki adamı gördü. Adam karşı kaldırımda duruyordu, birini ya da bir şeyi bekler gibiydi. İki saat içinde üçüncüydü bu. Alex’i takip ediyordu. Şimdi artık kesinlikle anlamıştı. Ama neden ben? Aklına gelen ilk soru bu olmuştu. Sanki kendisi hariç bütün kızların peşine bir erkek takılabilirmiş gibi. Sanki erkeklerin bakışlarını her yerde, metroda, sokakta, mağazalarda sürekli olarak hissetmiyormuş gibi. Alex her yaştan erkeğin hoşuna giden bir kızdı... Alex peruğu yerine koydu. Elleri sebepsiz yere titriyordu. Aptalcaydı. Adamın hoşuna gitmiş, adam da onu takip etmiş, şansını deniyordu; sokağın ortasında saldıracak hali yoktu ya...”

Pierre Lemaitre’in yazdığı Alex ’in  1. Bölümü kısaca Alex’i tanıttıktan sonra yukarıdaki satırlarda anlatıldığı gibi bir takiple konuya giriyor. Alex 30’unda vekil hemşirelik yapan güzel bir kadındır. Ama öyle doğuştan güzel olanlardan değil.. Çirkin ördek yavrusu olanlardan…
Sıradan bir günde peşinde bir adam olduğunu fark eder, biraz endişeye kapılsa da adamın ortadan kaybolmasıyla rahatlar. Alışveriş yapar, restorana gidip yemek yer. Restorandan ayrıldığında ‘bütün gün takip edilmiş olmasına rağmen’ otobüse binmek yerine yürümeye karar verir. Belki de bu karar hayatının en büyük hatası... Birkaç metre ileride park etmek için kaldırıma çıkan beyaz minibüsle bina arasındaki aralıktan geçmeye kalkması da ikinci hatası! Ve tabii ki kaçırılır.

Alex’in kaçırılışına şahit olan bir sokak sakinin ihbarıyla bir polis soruşturması başlatılır. Görev bu işi almaya pek de istekli olmayan Camille’ye verilir. Camille’in hamile eşi hastaneden kaçırılıp öldürülmüştür. O yüzden bu görev onun için çok önemlidir, Alex’in başına bir şey gelmeden onu kurtarmak istemektedir.
Alex darp edilip bağlandıktan sonra terk edilmiş metruk binaya getirilir. Burada soyularak hiçbir eklemini oynatamadığı dar bir tahta kafese konur. Bu kafes kalın halatlarla yerden yükseğe bağlıdır. Alex’i kaçıran adam her gün gelip onun fotoğrafını çekmekte ve ölümünü beklemektedir.

Bir taraftan Camille de bir ip ucu bulmaya çalışmaktadır. Kaybolan kız ile ilgili kimsenin kayıp başvurusu yapmaması da ilginçtir. Alex’i kaçıran kişinin Pascal Trarieux’un babası olduğu bilgisine ulaşılır. Pascal Trarieux geçen yıl temmuz ayından beri kayıptır. Adam polis takibi esnasında intihar ederek ölür.
Alex kendisine saldıran sıçanların da yardımıyla içinde bulunduğu tahta kafesi yere düşürerek parçalamayı ve evine dönmeyi başarır. Sakın kitap bitti sanmayın… Buraya kadar ki kısım sadece kitabımızın 1. bölümü…
Romanımızın 1. Bölümü Alex’in kurban olduğu bölüm... Romanı okumamış olanlar için devamını yazmıyorum…


KİTAPTAN NOTLAR..
  • Polisiye- Gerilim; en severek okuduğum türlerden biridir.. Kitabı seçerken öncelikle arka kapak dikkatimi çekti elbette. Bazen arka kapak yazıları okuyanı tatmin etmeye biliyor ya da fazla beklentiye sokup hayal kırıklığına uğratabiliyor. Ancak Alex’in arka kapak yazısı son derece dozunda hazırlanmıştı bence…
  • 1.Bölümün girişinde de Alex’in peruk merakından uzunca bahsediliyor. Bu merak romana başlar başlamaz Alex’in gizlenme ya da tanınmama ihtiyacıyla ilgili şüphe uyandırdı bende. Tabi ki haksız çıkmadım…
  • Alex’in kafeste kaldığı günler anlatılırken çizilen tablo son derece ürkütücü… Açlık, eklemlerindeki ağrı, bir kafese tıkılıp kalma ve saldırmak üzere olan sıçanlar… Dahasına mideniz dayanmayabilir…
  • Thomas Vasseur (Alex’in abisi)ile  Pascal Trarieux’un tanışıklığından ilk kez 105. Sayfada bahsediliyor. Bu tanışıklık Alex ile ilgili olayların çözülmesinde önemli bağlantılardan biri….
  • Alex tanıştığı pek çok insana kendini farklı isimlerle tanıtmıştır. İsimleriye birlikte lensleri ve perukları da değişmiştir. Pascal’a Nathalie Granger, Bernard Gattegno’ya Léa, Felix’e Julia… Ayrıca Alex tanıştığı farklı insanlara farklı davrandığı için onu anlatan herkes farklı kadın portreleri çizmektedir. Ev arkadaşına göre son derece pasaklıyken, bir başkasına göre derli toplu titiz olabilmektedir.
  • Romanın 2. Bölümünde anlatılan cinayetlerin işleniş şekli ilginç bir o kadar da manidar. Katil öldürdüğü kişilerin biri hariç hepsinin başına sert bir cisimle vurduktan sonra boğazından sülfirik asit boşaltarak öldürüyor. 30 yaşındaki bir genç kadını seri katile çeviren şey nedir acaba? Alex cinayet işlerken öldürdüğü kişileri rastgele seçiyormuş gibi görünüyorken; ardından kişileri neden öldürdüğü açıklanıyor elbette.
  • Alex’in cinayet işlediği yerlerde parmak izlerini bırakmaktan çekinmemesi de ilginç… Bunda poliste kaydının olmamasının da etkisi var elbette…
  • Alex kitabın 1. Bölümünde kurban, 2. Bölümde katil, 3. Bölüm de ise intikamcı oluyor ve kitabın arka kapağında iddia edildiği gibi şaşırtıyor. Hele 3. Bölümde Alex’in kurguladığı bir cinayet var ki...
  • Biraz da romanın dilinden bahsedecek olursak; dili son derece akıcı.. Dili yalın ve akıcı. Tasvirler tadında bırakılmış, gereksiz uzatmalardan özellikle kaçınılmış.. karakterlerle ilgi gereksiz bilgi kalabalığı yapılmamış…
  • 1.ve 2. Bölümde Alex ile komiser Camille’ın arasında gidip geliyor romandaki öykü...  Alex’in 2. Bölümün sonundaki ölümünün ardından olaylar Camille tarafından anlatılarak roman bitiriliyor.  Romanın sonunu tahmin edemiyorsunuz, sonuna kadar temposu koruyor…

NOT: PİERRE LEMAITRE görseli netten alıntıdır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...