MERHABALAR;
Bir önceki yazımda paylaşmış olduğum "VEDA - ESİR ŞEHİRDE BİR KONAK" adlı kitabın ardından Veda'nın devamı niteliğindeki "UMUT - HAYAT AKAN BİR SUDUR"u paylaşmak üzere sizlerleyim...
ARKA KAPAK
Osmanlı'nın
gözdesi Bosna bir imza ile elden çıkarken,Kulin ailesi Bosna'dan İstanbul'a göç
ediyor, çöken imparatorluğun son maliye nazırı Ahmet Reşat sürgüne gidiyordu.
Sabahat ile Aram'ın aşkı ise tehcir olaylarının
acısına yenik düşmeyecekti.
Yeni bir cumhuriyet, yeni bir şehir ve yeni bir yuva
kurulurken hayat hep akan bir suydu Sitare, Muhittin ve herkes için...
Savaşlar, yıkımlar, sürgünlerin ardından
Umut geliyor.
Umut "Hayat Akan Bir Sudur"'da Kulin, Veda
ile başladığı Osmanlı ailelerinin yaşamına, bu kez de Cumhuriyetin yeni
kurulmakta olduğu sancılı yıllarda tanıklık ediyor. Akıp gitmekte olan günlük
hayat derinden değişmekte, bu değişim aşklara, dostluklara, aile ilişkilerine,
her şeye yansımaktadır.
Ayşe Kulin, bir kez daha okurlarına
ellerinden bırakamayacakları, okuyup bitirdikten sonra anılarına katacakları
bir armağan sunuyor.
ÖZET:
“Veda”nın
Haziran 1924’de Ahmet Reşat Bey’in Behice Hanım’a yazdığı ve Leman’la
Mahir’in kızları Sitare’nin doğumunu
müjdeleyen mektupla bitmesinin ardından “Umut”5
Ekim 1908’e geri dönerek başlıyor.
Bu başlangıç bize Ayşe Kulin’in baba soyu
olan Boşnak ailenin İstanbul’a alışma çabalarını ve uyum sürecinin sancılarını
gözler önüne seriyor. Boşnak Beyi Zeki Salih Bey, Bosna’nın karışmaya
başlamasından dolayı, hanım Gül’ün ısrarına dayanamayarak İstanbul’a göçmüştür.
İstanbul’a alışma sürecinde Bosna’nın tek kurşun atılmadan masa üzerinde Osmanlı
topraklarından çıktığı ve Avusturya- Macaristan topraklarına katıldığı haberi
ile sarsılan aile ve Boşnak Beyi Zeki Salih Bey için gelecek günler pek çok
olaya gebedir.
Öncelikle her hangi bir işte daha önce hiç
çalışmamış olan, Bosna’da geniş topraklara sahip olan ve yalnızca Boşnak
Bey’lerinin kendi aralarında yazışmalarında kullandıkları bir yazıyı bilen, ağır
şivesi dolayısıyla akrabaları hariç herkesle iletişim kurmaktan çekinen Zeki
Salih Bey ve ailesi için zor günler başlar. Bosna’daki adetleri devam
ettirememeleri de ayrıca Zeki Salih Bey için çok üzücüdür.
Ardından 1928 yılına ve Ahmet Reşat Bey’in
konağında devam eder romanımız. Aradan
yıllar geçmiştir, Ahmet Reşat Bey’in sürgünlüğü devam etmektedir. Çok geçmeden Ahmet
Reşat Bey de sürgünden döner ve Ahmet Reşat Bey’in yeni rejime ve inkılâpların
hızına, İstanbul’un değil de Ankara’nın baş kent olmasına alışma süreci başlar.
Ayrıca Leman’la Mahir’in
ardından Suat da evlenmiş, Bülent İsminde bir oğlu olmuştur. Evin en küçük kızı
Sabahat‘i genç bir kız halini almış, Mehpare ve oğlu Halim‘i ise konaktaki hayatlarına
devam etmektedir. Saraylı Hanım’ın Kemal’in ölümünün ardından başlayan
hastalığı iyice ilerlemiş, davranışları iyice çocuklaşmış bazen de söz
geçirilemez hale gelmiştir. Bu arada Behice’nin annesinin vefatından sonra
kendisine annelik eden teyzesi Neyire Hanım da konakta Ahmet Reşat Bey’lerle
yaşamaya başlamıştır.
Bunlar olurken Mehpare oğlunun sevgisini konaktakilerle
paylaşmamak için Galip Bey’le evlenip evden ayrılır. Çok geçmeden de hamile
kalır. Ali ismini verdiği bir oğlu olur. Suat’ın ikinci oğlu Rasin ile Ali
hemen hemen aynı dönemlerde doğmuşlardır. Bu esnada Ahmet
Reşat Bey’in çok taraftarı olamamasına rağmen Ada’daki evlerinde Sitare’nin 15.
Yaş günü hazırlıkları devam etmektedir. Konakta yaşam tüm hızıyla devam
etmektedir.
Sabahat’ın arkadaşı Aram, evdeki çocuklara Sitare ve
Bülent’e ders vermeye başlamasıyla eve gelişleri sıklaşır. Sabahat ve Aram
arasında filizlenen aşk Üniversite yıllarında karşılıklı itiraf edilir. Ancak
Ahmet Reşat Bey Aram’ın Ermeni olmasından dolayı Sabahat ve Aram’ın
ilişkilerine şiddetle karşıdır. Hatta kızı Sabahat’la girdiği tartışmadan sonra
intihara bile kalkışır. Mahir ve Hilmi’nin fikri ile askere henüz gitmemiş olan
Aram’ın askere, Sabahat’ın ise Kıbrıs’a gönderilmelerine rağmen Sabahat- Aram
aşkı mektuplarla devam eder.
Bu arada Kulin ailesinin en küçüğü Muhittin büyümüş,
okumuş ve Ankara Belediyesi’nde mühendislik yapmaya başlamıştır. Suat kocası
Hilmi ile kocasının görevi nedeniyle Ankara’ya taşınmıştır.
Çok geçmeden Leman’ın kocası Mahir hiç beklenmedik bir
şekilde vefat eder. Konak kırk gün boyunca taziye ziyaretine gelenlerle dolup
taşar. Suat ve Hilmi Ankara’ya dönerken bulundukları ortamdan uzaklaştırmak
için Leman ve Sitare’yi ile beraberlerinde götürürler. Bu esnada Sitare on
sekize basmak üzeredir. Burada Sitare Muhittin ile tanıştırılır. Çok geçmeden
evlenirler. Muhittin ve Sitare Ankara’da Soysal Apartmanı’nda yaşarlar. Çok
geçmeden Sitare hamile kalır.
Bu arada daralan aileye geniş gelen Beyazıt’taki
konaktan Nişantaşı Narmanlı’daki bir apartman dairesine taşınır Ahmet Reşat Bey
ve ailesi.
Zorlu hamilelik sürecinden sonra Sitare kolay ama
biraz erken bir doğum yapar. Sarışın renkli gözlü bir Boşnak bebeği doğurur.
Suat teyzesi ona kendi göbek adını verir “Ayşe”. Yeni doğan bebeğin ikinci bir
ismi taşımayacak kadar minik olduğunu düşünen Muhittin kızına başka isim
koymaz.
Ayşe ile Muhittin zaman zaman içine düştüğü
“umutsuzluk” un içinden bir ışık görmüş gibi olur. Kızı büyüyene kadar okulsuz
tek bir kasaba, okuma yazma bilmeyen kimse kalmayacaktır.
Sitare’nin doğumuyla biten Veda’nın ardından Umut da
Ayşe doğumuyla sonlanır.
KİTAPTAN NOTLAR:
Öncelikle kitabın kapağından
başlamak istiyorum yorumlamaya. Kitabın kapağını Ayşe Kulin’in babası Muhittin
Bey ve annesi Sitare Hanım’ın fotoğrafları süslüyor. Kapak tasarımı ilk kitapta
olduğu gibi Utku Lomlu’ya ait. Kapağı çok beğendim doğrusu. Ama keşke orijinal
fotoğraflara sadık kalınarak siyah-beyaz çalışılsaydı demeden de geçemeyeceğim.
Ayşe Kulin‘in ilk kitapta tanışmış
olduğum üslubu, sade ve sürükleyici dili bu kitapta da hâkim. Bu kitabın tabiri
caiz ise su gibi akmasını sağlamış. Balkan harbi ve Saray Bosna’nın düşüşünü
Kulin ailesinin gözünden anlatılırken çizilen tablo karşısında göz yaşlarımı
tutmakta zorlandım doğrusu. Özellikle Zeki Salih Bey'in aşağıdaki cümleleri çok etkiledi beni.
“Annenizle benim iki vatanımız oldu. Birinde
doğduk, diğerinde öleceğiz. Sizin tek bir vatanınız var. Bu vatanı çok sevin,
dağını taşını her şeyden çok, hatta kendinizden de çok sevin ki kimse gelip
elinizden almasın. İlerde, ihtiyar olduğunuzda inşallah, emrihak doğduğunuz
toprakta nasip olsun sizlere. Babalarının sesi titriyordu.
Nusret, saadet ve henüz beş yaşında olmasına
rağmen Muhittin o gün, vatanın asla kaybedilmemesi gereken çok değerli bir şey
olduğunu, yüreklerinin bir köşesine kazıdılar.” (Sayfa 5
)
Cümleleri duygularımın doruğa çıktığı yerler oldu. İlk
16 sayfa boyunca Zeki Salih Bey’in vatan hasreti iliklerime kadar işledi. Bir
de daha önce Ahmet Reşat Bey’in ailesine yabancı olmadığım için yeni tanıştığım
ailenin dramı daha da ilgimi çekti. Belki de benim anne tarafımda hemen hemen
aynı tarihlerde, Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden önce Türkiye’ye
göç etmesinden bir bağlantı kurdum.
“… Bütün bu vasıflar Zeki Salih Kulinoviç’in,
İstanbul’da hiçbir işine yaramadı. Çalışmayı bilmiyordu. Boşnak beylerinin
aralarında yazışırken kullandıkları eski Boşnak alfabesinden başka yazı da
ilmiyordu. Zeki Salih, İstanbul’da bir hiçe dönüşmüştü. Travnik’te, Banya
Luka’da ve Saraybosna’da yürüdüğü yollarda herkes kenara çekilip saygıyla önünü
iliklerken, İstanbul’da görünmez adam olmuştu. Ağır Rumeli aksanını
düzeltemediği için, alışveriş ederken dahi İstanbulluların kendiyle dalga
geçmesinden çekiniyor, akrabalarının dışında yeni dostlar edinmiyor, çok az
konuşuyor ve daha da içine kapanıyordu.” (Sayfa.11)
Bir de Cumhuriyet döneminin heyecanını, Ahmet Reşat Bey ve ailesi ile
birlikte yaşamak son derece heyecan vericiydi. Ahmet Reşat Bey’in yerine
kendimi koyduğumda, giyimden kuşama, yaşam şekline yapılan inkılaplara uyum
çabalarını onlarla aynı zamanda yaşıyormuş hissi yaratıyor kitabımız. Kitabın
akıcılığı içerisinde yok olup giderken elimden bırakamadığım kısa sürede
okuduğum bir kitap oldu benim için.
Bir de değinmeden geçemeyeceğim konu Aram Sabahat aşkı
elbette. Aram’ın Sabahat ile sokakta görüldüğünde sırf Ermeni olduğu için
Türklerce dövülmesinin ardından Aram’ın annesinin ağzından 1915 Ermeni
olaylarına da giriş yapılıyor. Ancak kitabın sonlarına doğru Aram Sabahat aşkı
üzerinde fazla durulmaması, ancak kitabın başındaki soy ağacında Aram ve
Sabahat’ın Filiz isimli bir kızlarının olması bu aşkın sonunu mutlu gösterse de
mutlu sona ulaşırken gelişecek olaylar;
bir sonraki kitaba merak öğesi olarak aktarılanlardan.
Soyağacı demişken söylemeden geçemeyeceğim; kitabın
başındaki her iki aileye ait soyağaçları okuma esnasında rehber görevi görüyor,
ama Neyire hanım ve Saraylı Hanım’ın yer aldığı soyağacına karşılık; Kulinlerin
soyağacında büyükanne Vasfıy’anım’ın unutulması da küçük bir ayrıntı.
YENİ KİTAPLARLA VE PAYLAŞIMLARLA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE...
Severek okuduğum bir Kulin kitabıydı.Paylaşım için teşekkürler..
YanıtlaSilHarika bir kitap incelemesi yapmışsınız, en ince detaylara bile yer vermişsiniz gerçekten, emeğinize sağlık, uzun zaman önce severek okuduğum bu kitabı sizin kaleminizden zevkle hatırladım, teşekkürler:)
YanıtlaSilGüzel yorumunuza teşekkürler Eren bey...
Silçok teşekkür ederim
YanıtlaSilçok teşekkür ederim
YanıtlaSilElimde bikac kitap var ve hala bitmedi,cocuklar,mutfak,kurabiye,orgu derken
YanıtlaSilSevgiler izliyorum
çok sevmiştim ayşe kulinin bu kitabını.Epey zaman geçti üzerinden ama tekrar okumak istiyorum kesinlikle:) tadı damağımda kaldı :) bana da beklerim :)
YanıtlaSilhttp://beyazbegonvil.blogspot.com/
bugün başladım anlatımınızı sonuna kadar okumadım :) süpriz olsun açısından...
YanıtlaSilemeğinize sağlık
iyi okumalar... bitirdikten sonraki yorumunuzu da merak ediyorum.
SilO kadar merak edip de hala okumadığım kitap. Ayşe Kulin'in kitaplarını çok sevdiğim için ayrıca bu merakım. Emeğine sağlık...
YanıtlaSilTarihi ama aynı zamanda da hayatın içinden bir eser. Tanıtım için çok teşekkürler.
YanıtlaSilGerçekliğiyle insanı içine alan kitaplardan... keyifle okumuştum.
SilAram ve saadet konusu muallakta kalmış. Başka bir romanın konusu mu, bilen?
YanıtlaSilDevamı yazarın "Hayat" ve "hüzün" kitaplarında anlatılıyor bildiğim kadarıyla.. Adı Aylin'de de aile ile ilgili ayrıntılar var.
SilTeşekkürler...
SilSaadet ekrem'den ayrildiktan sonra ne oldu tekrar birlestiler mi yoksa ekrem yahudi kadinla, saadet de baska biriyle mi evlendi gerçekten merak ediyorum. İnternette malesef bulamıyorum herhangi bir romaninda bahsediyor mu?
YanıtlaSildevamı "Hayat" ve "Hüzün" kitaplarında anlatılıyor.
SilSaadet Ve ekrem'e ne oldu acaba? Ekrem yahudi kadinla mi evlendi yoksa tekrar saadetle bir araya mı geldi? Saadet de evlendi mi :D bunlardan bahsettiği bir kitabi var mi?
YanıtlaSil