MERHABALAR, KİTAPLARIM OLMADAN ASLA BLOGU DEĞERLİ TAKİPÇİLERİ...
“
Biraz daha uyusam ve bütün bu delilikleri unutsam nasıl olur acaba,” diye
düşündü,...” (Sayfa
18)
Alman Edebiyatı denince, Stefan Zweig ile Franz Kafka benim için ayrı bir yere sahiptir. Çağdaş olmaları, benzer olaylarla muhatap olmaları, kitaplarındaki duygu aktarımı göz önünde bulundurulduğunda her ikisini okumak da bana büyük keyif verir. "DÖNÜŞÜM" daha önce blogumda yer verdiğim bir kitaptı. Ancak "DAVA"yı alırken Koridor Yayıncılık'ın bez ciltli kapağının albenisine kapılıp, yeniden almış ve yakın zamanda da okumuştum. Aynı kitabı iki farklı çevirmenin yorumu ile okumak ve yorumlamak ayrıca keyifliydi.
ARKA
KAPAK
En
çok okunan klasikler, Türkiye’nin önde gelen çevirmenlerinin özenli çevirileri
ve alanında uzman akademisyenlerin editörlüğünde okuyucularla buluşuyor.
Bir sabah yatağında kendini bir böcek olarak bulan Gregor Samsa, yabancılaştığı
bedenine bakarken bir yandan da ona nasıl davranacağını bilemeyen aile
bireylerinin yaşadığı şokla başa çıkmaya çalışır. Disiplinli yaşam tarzıyla
ailesinin geçimini omuzlamış, gezici bir satış temsilcisi olan Gregor’un
zihinsel faaliyetleri, dönüşen bedenine rağmen devam etmektedir; ancak ailesi
ve işe geç kaldığı için eve kontrole gelen patronu kısa bir şaşkınlık
sürecinden sonra onun artık işe yaramaz bir böcek olduğunu kabullenmek zorunda
kalır.
Alıştığı düzenden koparak ister istemez bambaşka bir yaşam biçimine geçen
Gregor’un iki farklı düzlemin yarattığı gerilim hattında gelişen öyküsünü
yorumlamak ise Kafka’nın varoluş labirentinde bir çıkış arayan okuyucunun hayal
gücüne kalıyor.
Hayata başkaldırdığı, başka bir deyişle genel-geçer normlarla uzlaşmayı kabul
etmediği için koyu bir yalnızlığa itilen bir bireyin aile içinde ezilmesini ve
toplumsal anlamda hiçleşmesini okurken, siz de Gregor’la aynı odaya kapatılmış,
onun gözünden dışarıya bakarken bulacaksınız kendinizi.
ÖZET
Eser ilk olarak 1915 yılında yayımlanmıştır. Kafka denince
akla ilk gelen kitaptır. Öykü, babasının
iflasının ardından ailesinin geçimini üzerine almış, pazarlamacı olarak sık sık
seyahat etmek zorunda olan Gregor Samsa'nın bir sabah kendini dev bir böceğe
dönüşmüş bulmasıyla başlar.
“Gregor
Samsa bir sabah tedirgin rüyalardan uyandığında, kendini yatağında azman bir
böceğe dönüşmüş olarak buldu. Zırh gibi sert sırtının üstünde yatıyordu ve
başını biraz kaldırdığında yay biçimindeki eklem sertliklerinin bölümlendiği,
en yüksek noktasında yorganın büsbütün
aşağıya kaymamak için zar zor tutunduğu kahverengi, tümsek, karnını gördü.
Normal büyüklüğüyle karşılaştırıldığında acınası incelikteki bir sürü bacağı
gözlerinin önünde çaresizlik içinde ışıltıyla titreşiyordu.” (Sayfa
17)
Gregor Samsa bir sabah uyandığında, kendini bir böceğe
dönüşmüş olarak bulur. Odasına göz attığında herhangi bir değişiklik yok
gibidir. Biraz uyusa, uyanınca her şey yoluna girecektir belki de. Sağına dönüp
uyumaya çalışır ancak yeni bedeniyle ne kadar uğraşırsa uğraşsın sağına dönmesi
imkânsız gibidir.
“Bu
erken kalkma yok mu diye düşündü. “insanı tamamen sersemleştiriyor. Uykusunu
almalı insan.” (Sayfa 19)
Bu esnada sanki her şey çok yolunduymışcasına Gregor işini
düşünmeye başlar. Erkenden kalkışını, yolculuk etmekle geçen günlerini… Ama her
ne kadar işinde çok yorulsa ve bundan memnun olmasa da işini değiştirmesi
imkânsız gibidir. Çünkü babasının Gregor’un patronuna yüklüce borcu vardır. Bu
borç beş altı yılda bitmeyecek gibidir. Babasının borcu bittiğinde patronuna
gerçek düşüncelerini söyleyecek ve işi bırakacaktır.
Bu esnada kapı çalınmaya başlar. Önce annesi kapıyı çalar,
ardından babası kapıyı yumruklar. Neyse ki kapı kilitlidir de içeri giremezler.
Gregor’un niyeti kalkıp kahvaltı etmek yapacaklarını düşünmek ve karara
varmaktır. Denetim altına almakta zorlandığı minik bacakları kalkmasına izin
vermez. Bu sırada mağaza müdürü de Gregor’u sormaya gelir. Sonunda kendini
yataktan atarak inmeyi başarır.
Ancak kapıyı açamaz. Ailesi ve müdürü başta Gregor’un hasta
olduğunu düşünürler. Yoksa işine gitmemesinin başka açıklaması yoktur. Gregor
da hasta olduğunu, işten kaçmak gibi bir niyeti olmadığını, toparlanır
toparlanmaz yola çıkacağını söyleyerek müdürü iknaya çalışır. Babası kız
kardeşi Grete’yi doktor ve çilingir için dışarı yollar.
Gregor böcek bedeniyle büyük bir çaba harcayarak ayağa
kalkmayı ve anahtarı kendine zarar verme pahasına çevirmeyi başarır. Manzara
dışarıdakiler için korkunçtur. Gregor onlarla iletişim kurmaya çalışsa da
çabaları boşunadır. Bu çabalar onları daha fazla korkutmaktan başka işe
yaramaz. Annesi babasının kollarında bayılır, müdür koşar adım uzaklaşır.
Babası da Gregor’u bir darbe ile bayıltır.
Gregor uyandığında akşam olmuştur. Kendisini odasında yaralı
bulur. Çok da açtır. Kız kardeşi Grete’nin Gregor’un sevdiğini düşünerek
bıraktığı sütü içemez. Sabah sütün içilmediğini gören Grete eski bir gazete
üzerine çeşitli yiyecekler koyarak Gregor’un neler yiyebileceğini kestirmeye
çalışır. Gregor’un bakımını böylece kız kardeşi üstlenmiş olur. Bu durum
ileriki dönemlerde Gregor ile ilgili kararlarda da etkin olacağının göstergesi
gibidir.
Gregor artık çalışmadığı için evde işler yolunda gitmez.
Evin babası işe girer. Grete, tezgâhtarlık yapmaya başlar ve böylece konservatuvar hayalinden iyice uzaklaşır. Oysa Gregor kardeşi için para
biriktirmektedir ve Grete’yi konservatuvara göndermek istemektedir.
Ev işlerine
bakan iki hizmetçi hem maddi sebeplerden hem de Gregor’dan dolayı işten çıkınca
işler anneye kalır. Bu durum ailenin Greogor’dan her geçen gün biraz daha
uzaklaşmasına hatta tiksinti duymalarına sebep olur. Dönüşümden önce evin tüm
yükünü üstlenen ve saygı gören Gregor bir anda işe yaramaz ve değersiz
olmuştur.
Ailenin Gregor’a karşı tiksintisi; Gregor’un odasından
çıkmaya cesaret ettiği gece daha da pekişir. Gregor’u gören annenin çığlıkları
ve bayılması üzerine babanın öfkesi Gregor’a yönelir. Babası Gregor’u elma
yağmuruna tutar. Gregor’un bedenine saplanan bir elma yaralanmasına sebep olur.
Elma Gregor’un bedeninde uzunca süre kalır.
“Gregor’un
bir aydan fazla acısını çektiği ağır yarası –elma kimse onu çıkarmaya cesaret
edemediği için bariz bir anı olarak etinde yapışıp kalmıştı-, onun üzücü ve
tiksindirici şekline rağmen kendisine düşman gibi davranılmaması, tam tersine
diş sıkarak da olsa ailevi görev gereği katlanılması, sadece ve sadece
katlanılması gereken bir aile üyesi olduğunu babasına bile hatırlatmış gibiydi.” (Sayfa
65)
DEVAMI KİTABIMIZDA...
“ “Sevgili annecim ve babacım,” … “bu böyle devam edemez. Siz bunu görmüyor olabilirsiniz, ama ben görüyorum. Bu canavarın karşısında erkek kardeşimin adını telaffuz etmek istemiyorum ve bu nedenle sadece diyeceğim o ki, ondan kurtulmayı denemek zorundayız. Onun bakımını sağlamak ve ona katlanmak için insanın elinden ne geliyorsa hepsini yapmaya çalıştık, öyle sanıyorum ki, kimse bize en ufak bir suçlama yöneltemez.” “ (Sayfa 79)
“ “ Gitmeli buradan,” diye bağırdı kız kardeşi, “tek çare bu, baba. Yeter ki sen bunun Gregor olduğu fikrinden kurtul. Esas talihsizliğimiz bunca zaman buna inanmış olmamız. Oysa nasıl Gregor olabilir ki o? Eğer Gregor olsaydı, insanların böyle bir hayvanla birlikte yaşamasının mümkün olmadığını çoktan kavramış ve kendiliğinden gitmiş olurdu. O zaman bir kardeşten yoksun kalırdık, ama onu saygıyla anarak yaşamaya devam edebilirdik” (Sayfa 81)
KİTAPTAN
NOTLAR
Söz
konusu kitap “Dönüşüm” olunca;
insanın söyleyeceği pek çok cümle olsa da bir taraftan da insanı çaresiz
hissettiriyor insana. Stanley Corngold, “Eleştirmenin Çaresizliği”
adlı kitabında “Dönüşüm” ile ilgili 130 farklı açıklamaya yer vermiştir. Bu
kadar açıklamayla elbette boy ölçüşemem. Edebiyat eğitimi olmayan bir
kitapsever olarak ben de kitabı kendimce yorumlayacağım. Daha önceki yorumuma
katılmakla birlikte, ekleyeceklerim de olduğunu söylemek istiyorum. Aynı kitabı
okusam da okuyan ben aynı değilim sonuçta.
Kafka'nın
25 Ekim 1915'te “Dönüşüm” ü basan yayınevine gönderdiği ve ilk baskının kapak
resmi ile ilgili sıkıntılarını anlattığı mektupta “Böcek” (Insekt) kelimesini
kullanır ve “Kapakta böcek olmasın. Uzaktan bile görülmesin” der. Yazarın “Dönüşüm”ün
kapağında böcek metaforunun olmamasını istediğini ve pek çok yayın evinin bu
duruma saygı göstermediğinden yola çıkacak olursak; kapağında böcek olmayan kitap olmuş diyebiliriz. Bu konuda gösterdiği
hassasiyet bakımından yayın evini kutlamak lazım.
Kitabın
kapak ve kağıt kalitesi de tartışılmaz. Koridor yayınlarının bez ciltli
klasiklerini gerçekten çok beğeniyorum. En kısa sürede sayılarının artmasını
umuyorum. Sırası gelmişken, söylemeden geçemeyeceğim; cilt ve baskı olarak
“Öteki Yayınları” nın da baskılarını beğendiğimi söylemeliyim. Şato, Milena’ya
Mektuplar, Felice’e Mektuplar, Babaya Mektup, Öteki Yayınlarından aldığım
eserleri yazarın.
İçeriğe
gelince başlangıçta böceğin türü ya da tam büyüklüğü ile ilgili kafamda soru
işaretleri oluşmuştu. Böcek insan boyutunda mıydı yoksa bir böcek boyutuna göre
mi devasaydı. Gregor bir taraftan kapıyı açarken, öldüğünde bir küreğe sığacak
kadar küçük oluyor çünkü.
Böceğin
türüne de gelince Gregor’un ölümünden sonra hizmetçinin “bok böceği” demesi
türüne işaret ediyor bence.
Bu tanımlama duyulan tiksintiyi açıklar gibi. Gregor’un
kendini böcek gibi hissetmesine gelince burada iki seçenek var bence. Franz
Kafka Almanca konuşan, Çek asıllı bir Yahudidir. I. Ve II. Dünya Savaşları
arasında yükselişe geçen Faşizm’in etkisiyle dışlanan, Yahudilere bir gönderme
mi, yoksa babası tarafından asla takdir görmeyen ve hor görülen Kafka’nın
bizzat kendisine mi bir gönderme acaba. Belki ikisi birlikte Gregor’u
yaratmıştır kim bilir? Samsa Ailesi ile Kafka Ailesi'nin benzerliği ve Herman Kafka'nın oğluna "Ailenin sırtındaki parazitsin" dediği iddiaları bu savı destekler niteliktedir.
Franz
Kafka’nın ismine söyleniş olarak benzeyen Gregor Samsa, bence pek çok
eleştirmenlerinin iddia ettiği gibi; Kafka’nın gerçek yaşantısından izler
taşımaktadır. Ailesi içinde sadece kız kardeşi Ottla ile yakınlığı, özellikle
babasının kendisine benzememesinden dolayı “asalak” olarak görmesinden yola
çıkarak kitapta Kafka’nın kendi dışlanmışlığını, yalnızlığını anlattığını
düşünüyorum. Aynı zamanda Kafka'nın hasta (tüberküloz) olduğu zamanlarda kız kardeşinin yanında köyde kaldığı dönemlere de bir gönderme olabilir.
“Babaya Mektup”u okuduktan sonra bu duygum pekişti diyebilirim. (Bence; Kafka okumaya başlamak için en uygun eser “Babaya Mektup”. Kafka, okurken akılda soru işareti olarak
kalan eksik parçayı bulmak için en uygun kitap bence. Bu kitapta da Hermann Kafka kadar olmasa da baba baskınlığı
hissediliyor bence.)
Bir
de kitapta aklıma gelen sorulardan bir de Grete, Gregor’dan kurtulduktan sonra
yeni kurban mı sorusu aklıma takıldı doğrusu. Gelişen ve dişileşen Grete
çalışmayı pek de sevmeyen iflas eden babasının ve hasta annesinin yeni
kurtrıcısı mıdır acaba? Bu sorumun yanıtını kitaptan uyarlanan filmde buldum
gibi. Çünkü film mağaza sorumlusunun gezinti esnasında Grete ile karşılaşmakta
ve imalı bir biçimde genç kıza bakmaktadır 1975
yapımı Jan Němec filmi bu durumu
destekler niteliktedir. Aynı filmde duvarda asılı "Kafka"ya ait fotoğraftan yola çıkılarak Samsa'nın Kafka olduğu fikri güçlenmektedir.
NOT: ETİKETSİZ GÖRSELLER ALINTIDIR.