7 Temmuz 2014 Pazartesi

JOSTEİN GAARDER - SOFİE'NİN DÜNYASI

MERHABALAR, 

KİTAP OKUMAK İSTER MİSİN?'den bu ay gelen ikinci kitabı paylaşmak istiyorum sizlerle...  Ara ara sıkılsam da, kendine has kurgusuyla keyifle okuduğum kitaplardan biri oldu.. 


Öncelikle kapak ile başlamak istiyorum . Sofie'nin annesinin doğum gününde hazırladığı pastaya benzeyen iç içe geçen halkalar ve kitapta sıklıkla geçen tavşanımız kapakta arz- ı endam etmekte.  Gelelim kitabımıza...

Photos of Jostein Gaarder

ARKA KAPAK
“15. yaş gününü kutlamaya hazırlanan Sofie, posta kutusunda, “Kimsin Sen?”  yazılı bir kağıt bulur. Bu soruyu, diğer sorular ve günümüze kadar uzanan bir felsefe kursu takip eder.
Kendine has kurgusu ve şaşırtmacalarıyla, Jostein Gaarder, 15 yaş ve üstü gençlere sadece kuru bir felsefe tarihi sunmak değil, aynı zamanda hayatı anlamaya yönelik sorular sormanın yollarını açar.
Çağımızın bölümünde şöyle diyor yazar:
“Bütün gerçek filozofların gözleri hep açık olmalı. Hiç beyaz karga görmemiş olsak da aramayı sürdürmeliyiz. Günün birinde, benim gibi bir şüpheci bile daha önce inanmak istemediği bir olguyu kabul etmek zorunda kalabilir. Bu olasılığın kapısını açık tutmasam, dogmatik biri olurdum. Gerçek bir filozof olmazdım o zaman.”” 


“Sofi'nin Dünyası” yayınlandığı 1991 yılında yayınlanmış, artık kült olma mertebesine erişmiş romanlardan. Bu nedenle kitapla ilgili birkaç notu paylaştıktan sonra Kitaptan alıntılar yaparak paylaşacağım kitabımızı..


Öncelikle 325. Sayfaya kadar başkahramanı Sofie Amundsen ve Felsefe öğretmeni Alberto Knox olan bir bölümü okuyoruz. Bu bölümde Birleşmiş Milletler’de asker olan Alber Knag ve Hilde Moller Knag pek çok bölümde yer almış da olsalar daha geri plandalar. Ancak 326. Sayfadan itibaren Hilde romana kanlı canlı girerken; yazar kendine yakışır biçimde Sofie ve Alberto’nun gerçek olup olmadığı konusunda okuyucusunu şüpheye düşürüyor. Bu kısımda bence tek sıkıntı Albert Knag’ın kızına gönderdiği klasör ve Sofie’nin baş kahraman olduğu sayfalardaki pek çok paragrafın Hilde’ye Hilde tarafından tekrarlanması. Bence kitabın akıcılığını bozan bir unsur haline gelmiş bu tekrarlar. Ancak bu tekrarlar olmaksızın Hilde ile ilgili kısmı da nasıl aktarabilirdi bilmiyorum.

Yazar anlatımına “Mitler Dünyası”ndan başlayarak, günümüze kadar gelmekte. Bazı filozofların isimleri sıkça kullanıldığından mıdır bilmem okurken fazla yabancı gelmedi bunun yanında daha önce duymuşsam da açıkçası hatırlamadıklarımdan. Benim ilgimi en çok çeken filozof İ.Ö – 500-428 yıllarında yaşamış olan Anaksagoras oldu. O yıllarda bile doğanın gözle görülmeyen çok küçük parçalardan oluştuğu savı dönem için son derece ilginç bir yaklaşım oldu doğrusu.

Bunun yanında; kitabın Avrupa’da Karanlık Çağ yaşanırken Müslüman aleminde yaşanan Felsefi ilerlemeyi birkaç cümle ile geçiştirmesi de kitabın eksikliklerinden.


“ Sihirbazın boş bir silindir şapkadan tavşan çıkarması nasıl anlaşılamaz bir şeyse, bir çok insan için de dünya böyledir.
Sihirbazın tavşan oyununda yaptığının bir aldatmaca olduğu açıktır. Ama bunu meydana çıkarmak isteriz. Ancak dünya üzerine konuştuğumuzda durum biraz farklıdır. Dünyanın bir aldatmaca olmadığını biliriz. Çünkü dünyada yaşamaktayız ve onun bir parçasıyız. Aslında şapkadan çıkan beyaz tavşan biziz. Bu beyaz tavşanla aramızdaki fark tavşanın sihirbazlık oyununun bir parçası olduğunu bilmemesidir. Bizim durumumuz farklı. Biz sır dolu bir şeylere katıldığımıza inanırız ve her şeyin nasıl bir araya geldiğini açıklamak isteriz.
Not: Beyaz tavşanı belki de bütün evrenle karşılaştırmak daha iyi olur. Biz tavşanın tüylerinin e diplerinde oturan kımıl kımıl böcekler gibiyiz. Ama filozoflar büyük sihirbazın gözlerinin içine bakabilmek için ince tüylerin uçlarına tırmanmayı denerler. (Sayfa, 22)


“Üç bin yılın hesabını göremeyen
Karanlıkta yolunu bulamaz,
Günü gününe yaşar ancak.” (Goethe, Kitaba başlarken…)

“Kim olduğunu bilmemesi garip değil miydi? Ya kendi görünüşünü belirleyememek biraz fazla kaçmıyor muydu? Sanki beşiğinde gelip bulmuştu görünüşü onu. Arkadaşlarını seçebilirdi belki, ama kendisini seçememişti. Hatta insan olmaya bile karar vermiş değildi.” (Sayfa, 12)

“Bir gün yok olacağını kuvvetler hissederse, yaşamın nasıl sonsuz bir değere sahip olduğunu da asıl o zaman anlıyordu. Madalyonun bir yüzü ne kadar büyük ve belirginse, diğer yüzü de o kadar büyük ve belirgindi. Yaşam ve ölüm aynı şeyin iki yüzüydü. (Sayfa, 13)

“ İnsan öleceğini fark etmiyorsa, varoluşunu da yaşayamaz.” (Sayfa, 13)
“İyi bir filozof olmak için gereksindiğimiz tek şey hayret etme yeteneğimizdir.” (Sayfa, 24)
“ En akıllı kişi, neyi bilmediğini bilendir.” (Sayfa, 71)

“Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.”
(Sayfa, 80)


“Bir okul öğretmeniyle gerçek bir filozof arasındaki fark, öğretmenin çok şey bildiğini sanıp bunu durmadan öğrencilerinin kafasına sokmaya çalışmasıdır. Oysa filozof öğrencileriyle birlikte her şeyin temeline inmeye çalışır.” (Sayfa, 83)

“Akıl bilgelik peşinde koşmalı, irade cesaret göstermeli ve arzu da gemlenmelidir ki, insan ölçülü olabilsin. Ancak bu üç kısım birlikte işliyorsa uyumlu ya da düzgün bir insan ortaya çıkabilir. Çocuklar okulda önce arzularına gem vurmayı öğrenmelidir; bunun ardından cesaret geliştirilmeli ve son olarak da akıl bilgelik edinmelidir. (Sayfa, 106)

“Aristoteles mutluluğun üç şekli olduğunu düşünmüştür. Bunların ilki haz ve keyif hayatıdır. İkinci biçimözgür ve sorumluluk sahibi bir yurttaş olmaktır. Mutluluğun üçüncü biçimi ise bir araştırmacı ve filozof olarak yaşamaktır.”
(Sayfa, 132)


“İnsan düşünen bir varlıktır. Eğer düşünmüyorsan, demek ki insan değilsin.” (Sayfa, 137)
“İnsanın hayvanlardan bir farkı da, hayatını planyabilmesidir.” (Sayfa, 152)
“Ölüm bizi ilgilendirmez, var olduğumuz sürece ölüm ortada yoktur; ölüm geldiği anda da biz artık yokuz”(Epikuros, Sayfa, 153)
“Hintli bir gizemci bunu söyle dile getirmiştir: "Ben varken Tanrı yoktu. Simdi Tanrı var, ben artik yokum." Hıristiyan gizemci Angelus Silensius (1624-1677) ise şöyle demişti: Denize varınca, küçücük damla deniz olur – Tanrı’ya kavuşan ruh da Tanrı.”   (Sayfa, 156)
“Bir Rus kozmonotla bir Rus beyin cerrahı din hakkında tartışıyorlarmış. Beyin cerrahı Hıristiyan’mış, kozmonot ise dinsiz. “Ben uzaya çıktım” demiş kozmonot kibirlice, “ ama ne tanrıya rastladım ne de meleklere.” Beyin cerrahı yanıtlamış: “Ben de pek çok zeki insanın beynini ameliyat ettim, ama hiçbir yerde tek bir düşünceye rastlamadım.”” (Sayfa, 263)

“Düşünüyorum, demek ki varım.” (Descartes, Sayfa, 271)

“Tanrı ipleri çekerek olacakları belirleyen bir kukla oynatıcısı değildir. Kukla oynatıcısı kuklaları dışarıdan yönetir, yani “dışsal neden”dir. Oysa Tanrı dünyayı bu şekilde yönetmez, doğa yasaları ile yönetir. Bu yüzden de Tanrı – ya da doğa- olan biten her şeyin içsel nedenidir. Bu da doğadaki her şeyin zorunlu olarak gerçekleştiği anlamına gelir.”
(Sayfa, 286)

“Güneş ışınları neyse karatoprak için
Gerçek aydınlanma odur bu dünyada doğanlara…” (Sayfa, 330)


“Kendi çıkarlarına zarar vermek pahasına bile olsa kötülük etmemeye karar verdiğinde özgür bir şekilde davranıyorsun.”
“Sırf kendi arzularının peşinden koşan kişi pek de özgür sayılmaz gerçekten.”
“Böyle biri her şeyin kölesi haline gelir. Hatta kendi bencilliğinin bile kölesi olabilir insan. Arzu ve tutkuları aşabilmek bağımsızlık ve özgürlük gerektirir.” (Sayfa, 382)

“Dünya tini kendini tanımanın en yüksek biçimine “mutlak akıl”da ulaşır. Ve bu mutlak akıl da sanat, din ve felsefedir. Bunların arasında da aklın en yüksek biçimini felsefe oluşturur. Çünkü felsefe aracılığıyla dünya tini tarihteki kendi rolü üzerine düşünmektedir. Yani ancak felsefede kendi kendisiyle karşılaşır. Bu açıdan felsefeyi dünya tininin aynası sayabiliriz.” (Sayfa, 419, Hegel)
 


“ Tarihsel süreç dışında neyin doğru ya da en ussal olduğunu belirleyecek ölçütler yoktur.” (Sayfa, 411, Hegel)
“Ussal olan ayakta kalabilendir.” (Sayfa, 415, Hegel)

- Bunu biraz açıklaman gerekecek.
- 8+4=12, Sofi. Bunu kesin olarak bilebiliriz. Bu, Descartes'dan beri tüm filozofların sözünü ettiği "mantıksal doğrular"a bir örnektir. Peki akşam duasında bunu söylesek olur mu?  Ölüm döşeğindeyken buna mı kafa yoracağız? Hayır, bu tür doğrular istedikleri kadar “nesnel” ve “genel” olsunlar, bireyin varoluşu açısından bir şey ifade etmezler.
- Ya inanç?
- Yanlış bir şey yaptığında, ilgili kişinin seni bağışlayıp bağışlamadığını bilemezsin. Ama işte bu yüzden senin için bunun varoluşsal bir önemi vardır. Canlı bir ilşikide içinde olduğun bir sorudur bu. Başka birinin senden hoşlanıp hoşlanmadığını da bilemezsin. Olsa olsa umabilirsin ya da buna inanabilirsin. Yine de üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece olduğu gibi tartışılamaz bir doğrudan çok daha önemlidir bu senin için. (Sayfa, 431)

“Niye ki bu bitmek bilmez yaratış,
Yok olacaksa bir gün her yaratılmış! (Sayfa, 437)



“Hayatı büyük bir loto oyununa benzetebiliriz. Sadece kazanan sayıları görürüz bu oyunda.” (Sayfa, 474)

“Ama özgür bireyleriz işte! Ve özgürlüğümüz bizi hayatımız boyunca kararlar vermek zorunda bırakıyor. Bize yön gösterecek mutlak değerler ya da normlar yok. Onun için neye karar verdiğimiz, neyi seçtiğimiz çok önemli. Sartre insanın yaptığı işten sorumlu olduğunu ve bunu hiçbir zaman reddemeyeceğini vurgular.” (Sayfa, 514)

“Varolmak demek, kendi varoluşunu  yaratmak demektir.” (Sayfa, 514, Sartre)

YEPYENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE..

SEVGİLER...

5 yorum:

  1. bak amaa ödül verdim ki sana blogumdaaaa :)

    YanıtlaSil
  2. çok güzel yazmışsınız, hele üşenmeden alıntıları buraya yazdığınız için çok teşekkür ederim, güzel bir şekilde hatırlamış oldum ben de kitabı, uzun yıllar önce okumuştum ama sanki bir romanın arasına sıkıştırılmış felsefe ders kitabı gibi gelmişti bana:) yine de tabi dediğiniz gibi edebiyat dünyasında sarsılmaz bir yeri olan kitap:) keyifli okumalar, sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkürler Eren bey. blogu kendim için bir arşiv olarak düşünüyorum. o yüzden elimden geldiğince kitaplara ayrıntılı yer vermeye çalışıyorum. beğenmenize sevindim. teşekkürler..

      Sil
  3. Efendim bende bu kitaptan çok etkilenmiştim. Felsefeye karşı öyle bir merak uyandırdı ki;) iyi ki okumuşum

    YanıtlaSil

Yorum yazmak için zaman harcadığınız için Teşekkürler...

Blog sahibi olmayan ziyaretçiler Anonim'i işaretleyip, yorum bırakabilirler.

ARGO İÇEREN YORUMLAR YAYINLANMAZ.

Yorumunuz blog sahibininin onayından sonra görünecektir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...