MERHABALAR; Blog Dostlarım;
Son dönemlerin çok satanlar listesinin üst sıralarındaki yerini ısrarla koruyan ve benim de kayıtsız kalamadığım bir kitap ile karşınızdayım...
ZÜLFÜ LİVANELİ'nin Son Kitabı
"KARDEŞİMİN HİKAYESİ"
KİTABA BAŞLARKEN;
“İnsan
Bir
damla kan ve bin endişe” (Şirazlı Sadi 13.yüzyıl)
“Ey
benim şahım; hayatımı bağışladım sana
karşılığında
hikâyelerimi çaldın benden.
Oysa
ben sadece hikâyelerde yaşayabilirdim.
Şimdi
onlar tükendi ve benim hikâyem de sona erdi.”
(Şehrazad’ın Ölümü, İntizar Hüseyin)
ARKA
KAPAK:
“Aşk bir uçurum kenarında gözü bağlı
yürümektir" .
Sakin bir balıkçı köyünde genç bir kadının cinayete kurban
itmesiyle başlar her şey. Dünyadan elini eteğini çekmiş emekli inşaat
mühendisiyle, genç güzel ve meraklı gazeteci kızın tanışmasına da bu cinayet
vesile olur.
Kurguyla gerçeğin karıştığı, duyguların en karanlık, en
kuytu bölgelerine girildiği hikâye, daha doğrusu hikâye içinde hikâye de
böylece başlar. Modern bir Binbir Gece Masalı’nın kapıları
aralanır.
Kardeşimin
Hikâyesi’ni okurken her sayfada yeni bir gerçekliği
keşfedecek, kuşku ile kesinliğin sınırlarında dolaşacaksınız.
“Mantıksız gibi geliyor ama o sabah uyandığımda
tuhaf bir haber alacağımı biliyordum. Karadeniz’in lacivert dalgalarıyla baş
başa kalmış olan bu ıssız köyde geçen her gün birbirinin aynısı olduğu için
burada insanların heyecanla konuşacağı olaylara pek sık rastlanmazdı. O günün
de ötekiler gibi sessizce akıp gitmesi gerekirdi ama galiba başka şeyler
olacaktı. O mahmur sabah saatlerinde bir cinayet haberi alacağımı bilmiyordum
elbette ama bir haber gelecekti. Daha yataktan çıkmamıştım, gözlerim kapalıydı,
arkalarında fosforlu çizgiler bırakarak yıldırım hızıyla hareket eden mor
tavşanları izliyordum.”
Cümleleriyle başlıyor romanımız. Çok geçmeden insanlardan ve
hayattan elini eteğini çekmiş; insani
duygulardan tamamıyla arınmış, kitaplarıyla ve köpeğiyle, nadir görüştüğü
kardeşiyle yarattığı dünyasında; Karadeniz kıyısında Podima Köyü’nde kendi
halinde ve sakin yaşamayı seçen romanımızın başkahramanı Ahmet Arslan;
evinin temizlik işleriyle ilgilenen Hatice Hanım’ın telefonuyla güne uyanır.
Hatice Hanım’dan arkadaşı Arzu’nun katledildiğini öğrenir. Arzu,
kendisinden yaşça çok büyük ve zengin bir adamla evlenip Podima'ya yerleşen
hayat dolu bir kadındır. Ahmet Arzu’yu daha yedi-sekiz saat önce kocası Ali’nin
resim sergisi için verilen davette görmüştür. Davet sonrası İstanbul’dan gelen misafirleri
ana yola çıkarmak için evden ayrılan kocasından sonra Ahmet de davetin
yapıldığı evden ayrılmıştır. Ali, yarım saat sonra eve geri döndüğünde Arzu’nun
kanlar içindeki cesedi ile karşılaşmıştır.
Olay sakin bir hayat yaşanan köyde bomba etkisi yaratmıştır.
Ahmet’in olayı öğrenmesinin üzerinden birkaç saat geçtikten sonra evine bir
gazeteci gelir. Genç kız kendisiyle Arzu ile ilgili röportaj yapmak
istemektedir. Ölümünden önce Arzu’yu son görenlerden olması ayrıca Arzu’nun
Ahmet’i evinde sık sık ziyaret etmesi, onunla vakit geçirmesi buna nedendir.
Ahmet ilk gördüğü andan itibaren kıza duymaya başlar. (Bu bölümler bana Jean Reno'nun "Leon"filmini hatırattı.) Onu yakınında tutmak için önce cinayet
ile ilgili hikâyeler anlatır. Bu hikâyeleri de gözlemlerine dayandırır.
Örneğin; Arzu ile Ali’nin bebeklerine bakıcılık yapan Bulgar hizmetçi Svetlana’nın
Arzu ve Ali’ye bakışından bir hikâye kurgular. Olay günü Svetlana’nın
tutuklanması Ahmet’in öngörüsü ile örtüşür.
Ardından başkahramanımız Ahmet “Kardeşinin Hikayesi”ni
anlatarak genç kızı evinde tutmayı başarır. Anne ve babalarını
kaybettikleri trafik kazasından başlayarak günümüze kadar anlatır kardeşinin hikâyesini.
KİTAPTAN NOTLAR;
Öncelikle Kitabımızın başkahramanı Ahmet Bey'in hastalığı çok ilginç geldi bana; "Blunted Affect" hastalığın özelliklerini kitabın ilerleyen bölümlerinde parça parça öğrensek de hastalıkla ilgili araştırma yapınca, kitabın başından itibaren bana ilginç gelen; özellikle de Arzu'nun ölümünü duyduğunda Kahramanımızın şaşırma, üzüntü hissetmemesi durumu ile ilgili taşar yerine oturdu benim için.
Arzu'nun ölümüne değinmişken; söylemeden geçemeyeceğim, pek çok arkadaşımın da gözünden kaçmamış olan durumu. Arzu’nun öldürülmesinden sonra, Ahmet ifadesi alınmak üzere
çağrılır ve ifade verdikten sonra nezarette kalır. Burada ilginç olan Ahmet’in
nüfus kağıdını kullanan Mehmet’in fark edilmemesi. 1953'te doğan Ahmet, 1963'de trafik kazasında ölmüştür. T.C Numarası uygulaması 1999'da başlamıştır. T.C numarası uygulanmasından
uzun süre önce ölmüş olan Ahmet’in nüfus kağıdında T.C numarası olamaz ve
Mehmet’in yalanının fark edilmesi gerekirdi. Kaldı ki artık hastanede randevu
alınırken bile istenen T.C numarasına milletvekilliği de yapmış bir yazarın
dikkat etmemesi bence kitabın önemli kurgu hatalarından. Keşke Yazar bu kısmı farklı bir biçimde bağlasaydı.
Romanın başkahramanı oldukça ilginç bir kişilik sosyal bir
gelişim bozukluğu var, insani duyguları yok ve insanlarla temas kuramıyor.
İnsani duyguları anlamak için bolca okuyor. İnsanlarla temas ihtiyacını “sevgili”
adını verdiği aletle karşılamakta.
Sevgili sarılma makinesi denen, otistikler için tasarlanan bir aletten
hareketle kahramanımız Ahmet’in tasarımı.
Adını kitabın sonunda öğrenebildiğimiz gazeteci kızın
davranışları, yaşıyla birlikte değerlendirildiğinde biraz çocukça ve şımarıkça
geldi. Hele bir de bir cinayet haberini kovaladığı düşünülürse... Sürekli çatışmalarına, Hatta ilk başlarda cinayeti Ahmet Bey’in
işlediğini düşünmesine rağmen, hele bir de “sevgili”yi gördükten sonra Ahmet’in
evinde kalması da son derece ilginç geldi bana.
Yazar kitabın pek çok yerinde pek çok farklı kitaptan alıntılar ya da göndermeler yapıyor. Bu alıntıların bazıları okuduğum kitaplardan olduğu için zorlanmadım fakat bazıları bana son derece yabancı kitaplardı. Yazarın alıntıları dipnot olarak vermemesi, bana göre bir eksiklikti. Cümleleri nete girip, kimin olduğunu araştırmak bolca vaktimi aldı ve beni yordu. Bunun sonucu olarak uzun bir okuma listesi oluşturmak zorunda kaldım.
Kitapta en sevdiğim bölümler "Mor Tavşanlar" ve "Su içen Minareler"oldu. Beni en etkileyen kısımlar ise "Mehmet'in Ahmet'i Ziyareti" ile "Ahmet'in Hayatı Boyunca Yediği Hayvanları Gördüğü Rüya" oldu.
Sonuç olarak Kardeşimin Hikayesi, Serenad’ın damağımda bıraktığı tadı bırakmakta eksik kaldı. Ancak bence yazarı oluşturduğu karakterle ilgili olarak kutlamak istiyorum. Oldukça ilginç bir karakter. Yine de bu garip adamı sevdim diyebilirim.
YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE...