31 Aralık 2018 Pazartesi

STEFAN ZWEIG – BİR ÇÖKÜŞÜN ÖYKÜSÜ

MERHABALAR KİTAPLARIM OLMADAN ASLA TAKİPÇİLERİ;


Yakın Dönem Alman Edebiyatı deyince aklıma gelen iki isimden ilki Franz Kafka, ikincisi Stefan Zweig olur herhalde. Stefan Zweıg'ın kitaplarını seri haline getirmeye çalışıyorum son dönem kitap alışverişlerimde. 


Blogum da okuyucularım da bu durumdan nasibini alıyor haliyle... Sizlerle Sweig'ın Novellalarından BİR ÇÖKÜŞÜN ÖYKÜSÜ'nü paylaşmayı istiyorum sizlerle... 

2018'in son paylaşımında bu da benim ağacım olsun...


“O da kadınların çoğu gibi tümüyle başkalarının ruh halinden beslenirdi. Arzulandığı zaman güzeldi, zeki insanların arasında nüktedandı, gururu okşandığında kibirliydi, sevildiği zaman âşıktı.” (Sayfa 33)


ARKA KAPAK 

Bu son derece çarpıcı çöküş öyküsü, XV. Louis döneminde Fransız sarayında epey etkili olmuş aristokrat bir kadının gerçek yaşamına dayanır. Madame de Prie günün birinde gözden düşer ve kral tarafından Normandiya’ya sürülür. İktidar sahibi ve ilgi odağı olduğu hareketli ve eğlenceli Paris günlerinden sonra, ne kadar süreceği belli olmayan, kendisiyle baş başa kalacağı bir sürgün dönemi beklemektedir onu. Ancak iktidar savaşları, entrika ve eğlenceden ibaret boş saray hayatı varoluşuna anlam katan tek şeydir. Hem kendini hem çevresindekileri sürekli kandırma eğilimindeki bu sığ ve kibirli kadın, malikânesinde gösterişli eğlenceler düzenleyerek Paris’teki hayatını yeniden canlandırmaya çalışır. Giderek mantıklı düşünme yetisini bütünüyle yitiren Madame de Prie, yeniden bütün dikkatleri üzerine çekebilmek için inanılmaz bir plan yapar.


ÖZET

“Mektubun üzerindeki kraliyet mührünü ve getirdiği sıkıntılı haberin birinde olan subayın biraz şaşkın halini görmesine karşın ne merakını ne de kaygısını açığa vurdu.” (Sayfa 1)

“Saraya gündüz dönebilmek için yola gece çıkmak istiyordu” (Sayfa 4)


Kraliçe nedimesi Madame de Prie; gözden düşünce; Normandiya’daki şatoya sürülür. Madame de Prie başta durumu soğukkanlılıkla karşılar ve geçici bir durum olarak algılar.
Balolar, eğlenceler, aristokratlar arasında yaşadığı, sözünün geçtiği Paris’i bırakıp, şatosuna çekilir. Ancak sıkıcı, gösterişten uzak köy yaşantısı, yalnızlık kadını bir canavar gibi sarıp sarmalar. 

“Issızlık bütün odalarda hain bir hayvan gibi oturmaktaydı, kimsenin buralara girmediği yıllar içinde semirmişti ve kadın hayvanın üzerine atılmasından korktu.” (Sayfa 9)


Sırf yalnızlıktan kurtulmak adına köyün rahibiyle arkadaşlık kurar. Köyün rahibinin Paris’te eğitim görmek isteyen yeğeni ile gönül ilişkisi kurar. Madam’ın yeni aşığının amacı Paris’te eğitim görmek için Madamın kendisine hatırlı kişilerle aracılık yapmasıdır.

“Ama burada günler nasıl da uzundu. Saatler, sanki insanlar gibi temkinli adımlarla ilerliyordu ve madam onları hızlandıracak hiçbir yol bilmiyordu. Ne yapacağını bulamıyordu; içinde her şey susmuş, yüreğinin anlamlı müziği, anahtarı kaybolmuş müzikli saat gibi ölmüştü.” (Sayfa 9) 


Gün geçtikçe Madame de Prie, yalnızlığın da etkisiyle mantıklı düşünme gücünü kaybeder. Bu günlerde Paris’e artık geri dönemeyeceğini de anlamış bulunmaktadır. Kendi yerine Kraliçe Nedimesi olarak Madame de Calaincourt getirilmiştir.

“Öldü sanılıp gömülmüş, ancak toprağın altinda tabutunun içinde uyanıp bağırıp çağıran, kıyameti koparan ve duvarları yumruklayan biri gibi hissediyordu kendini kadın. Ancak onu yukarıda duyan yoktu, insanlar toprağın üzerinde hafif adımlarla yürüyor, onun sesiyle yalnızlığın içinde boğulup gidiyordu.” (Sayfa 21)
Çevresindekilerin onun yoksunluklarından beslenmemesi için; varını yoğunu Paris’teki şaşalı yaşamını canlandırmak için partiler yapmaya harcar. Bu partiler Madamın aldığı kararın ilk basamağıdır.


ALINTILAR

“Tek bir insanın diğeri için neler ifade edeceğini hiç bilmemişti, çünkü hiç yalnız kalmamıştı.” (Sayfa 13)

“Uçuruma dans ederek düşmek istiyordu” (Sayfa 31)

“Kıskançlığın, kinin, yalanın olmadığı bir yaşam yaşamaya değmezdi.” (Sayfa 34)

“Evde bir ölü var, farkında değil misiniz?” (Sayfa 36)

“Çünkü ölüm sözcüğü bir sarhoşun yüreğine bile çekiç gibi inerdi.” (Sayfa 36)

“…insanlık tarihi davetsiz misafirleri sevmezdi; kahramanlarını kendi seçer, ne kadar usandırıcı bir çabaya girerlerse girsinler hakkı olmayanları acımasızca geri çevirirdi; talihin ilerlemekte olan arabasından düşen kişi, arabaya bir daha yetişemezdi. (Sayfa 48)


KİTAPTAN NOTLAR

Öncelikle her zamanki gibi içeriğe geçmeden kitabın fiziki  yapısı ile başlamak istiyorum. Bir Çöküşün Öyküsü, tek öyküden oluşan, 48 sayfalık bir kitap. Kapağı içerikle son derece uyumlu ve güzel hazırlanmış. Görselde kadının çöküşünü ve gözlerindeki tarifsiz kederi görmek mümkün.

Yazarın her kitabını okuduğumda her öyküsünü bitirdiğimde aynı duyguya kapılıyorum. Zweıg bence; karakterlerin ruh tahlillerinde, karakterin duygu durumunu yansıtmada öyle başarılı ki; karakterlerle kolay empati kurmamızı, karakteri sevmesek de anlamamızı sağlıyor.

Yazarın kutlanması gereken diğer konuda bence diğer pek çok kitabındaki gibi kadın ruhunu çok iyi anlatması. Bence kadın ruhunu en iyi çözen erkek yazar diyebilirim. Sanıyorum yazarın bu konuda bir seçimi de söz konusu. Çünkü kahramanları ağırlıklı olarak kadınlar. Henüz İş Bankası Kültür Yayınları tarafından çevrilmedi ama, geçtiğimiz yıllarda okuduğum yazarın romanı “ACIMAK” da muazzamdı. Koridor Yayınları ya da İş Bankası keşke yeniden çevirisini yapsa. Bendeki kitapta dizgi hataları var ve yazı karakteri çok küçük.

Kitaptaki küçük ayrıntılardan biri de 19.yy’da Fransa’daki Osmanlı etkisinin kitapta yer bulması oldu. İçinde Türk kelimesi geçince ister istemez dikkatimi çekti.
Türk tatlılarını ve içeceklerini macera dolu görkemden gözleri kamaşmış konuklara sunuyorlardı.” (Sayfa 38)

Kitapta Madame de Prie’nin sergilediği tiyatro sahnesi bence kitabın en güzel sahnelerinden. Bu bölüm Madame de Prie’yi sonuna götüren basamakları yansıtma bakımından güzel kurgulanmış bence.

Yazarın pek çok öyküsünde hâkim olan ve kendi gönüllü ölümüne de gönderme olan intihar etme arzusu, intiharı bir kurtuluş görme durumu bu kitaba da damgasını vurmuş. Pek çok eserinde olduğu gibi, bu eseri de doğrudan ya da dolaylı intihara sahne olmuş.

Yeni kitaplarla görüşmek dileğiyle….

STEFAN ZWEİG’in diğer kitapları için tıklayın….

KORKU

Not: YAZARIN GÖRSELLİ ALINTIDIR.

22 Aralık 2018 Cumartesi

DEBBİE HOWELLS – RİTİMSİZ RUH



ARKA KAPAK
Herkesin sırları vardır ancak bazıları, diğerlerinden daha karanlıktır.

Kate, Rosie Anderson’un kayıp olduğuna dair haberleri aldığında şok geçirir ve duyduklarına inanamaz. Rosie, Kate’in kızı gibi on sekiz yaşında, güzel, sessiz, kibar bir genç bayandır. Kasaba halkı, Rosie gibi bir kızın başını belaya sokmayacağını düşünmektedir ancak Rosie’nin bedeni ölümüne hırpalanmış ve bıçaklanmış bir hâlde bulunduğunda Kate’in önsezileri doğru çıkar. Mükemmel bir aileye sahip olan kusursuz Rosie’yi kim öldürebilirdi?


Kate, Anderson ailesine yaklaştıkça aslında gerçeklerin göründüğü gibi olmadığına daha fazla emin olur. Kimden geldiği belli olmayan notlar, sonunun nereye gideceği belli olmamasına rağmen Kate’e, Rosie’nin birbirine karışmış yaşamını ve ölüm iplerini çözmesi için baskı yapar.


Rosie’nin geçmişine dair bir bakış açısıyla anlatılarak örülmüş Ritimsiz Ruh; fedakârlıkların, yalanların, umutsuzlukların ve aşkın iç içe geçtiği bir roman.


ALINTILAR

“Yıldızlar ölü şairlerin ruhlarıdır,

ama yıldız olabilmek için ölmeniz gerekir.” (Sayfa 7)


“...özlüyorum ama önceki gibi değil. Sanki ölen bir sinir ya da çekilen bir diş gibi. Acı bittiğinde bir boşluk kalıyor.” Ölümün gölgesi, dünyamızı korkuyla doldurarak, üzerimize düşüyor. (Sayfa 46)

“En hoş insanların en karanlık sırları olabilir.”(Sayfa 119)

“Herkesin bir kaderi var. Önceden belli olan bir gelecek bizden gizli ama orada. Gelecekte ve sana olan her şey, yaptığın her seçim ve hayatındaki her insan seni ona yaklaştırıyor.” (Sayfa 85)

 “Güven, çok kırılgan. Umut, hiçbir anlama gelmiyor. Ve daha önce söylediğim gibi, hayal kırıklığı sizi öyle yiyip bitiriyor ki insanlara inanmaktan vazgeçiyorsunuz.” (Sayfa 150)

“İnsanlarla dolu bu dünyada yalnızım.” (Sayfa 200)



“Bu dilek nereden çıktı bilmiyorum ama sekiz yaşında hayatta en çok istediğim şey,yavru bir köpek. Kalbim sadece sevmek için attığından ve karşılığında sevgi görmek için kıvrandığından mı ya da sadece Lucy Mayes‘in yaşlı ve oynamayan küçük bir spanieli var diye mi bilmiyorum. Eğlenceli olmadığını ve kötü koktuğunu söylüyor ama tüyleri yumuşak ve bana baktığında içim eriyor. Babamdan köpek almasını isteyince, biraz daha büyüyene kadar beklememi söylüyor . Ben de bu zamanı yavru köpekler hakkında bilgi edinmek için kullanıyorum. Nasıl eğitildiklerini, nasıl yürütüldüklerini, beslendikleri, kuyruk sallamanın anlamları hakkında bilgi ediniyorum. bir sonraki doğum günümden hemen önce, annemin de orada olmasını bekliyorum.”( Sayfa 67)


ÖZET
Rosie’nin ölüm sahnesi ile başlıyor romanımız. Rosie at eğitmeni Kate’nin kızı Grace’nin de arkadaşıdır. Kate on sekiz yaşındaki Rosie Anderson’un kayıp olduğuna dair haberleri aldığında çok şaşırır. Rosie içe kapanık, sessiz kibar bir genç kızdır. Kendi isteğiyle başını belaya sokabilecek, kaçıp gidebilecek bir genç kız gibi görünmemektedir. Rosie’nin annesi Joanne kızı için çok endişeli olsa da haber spikeri olan babası kızıyla ilgili haberleri soğukkanlılıkla karşılamış gibi görünmektedir. 

Çok geçmeden Rosie’nin cesedine ulaşılır. Ve cesedin etrafında gerçeklere de yaklaşılır. Kitap boyunca olaylar bir taraftan Kate, bir taraftan da Rosie tarafından anlatılarak adım adım katile yaklaşılırken; bir ailenin iç yüzü bir bir ortaya dökülür.


Çok geçmeden Kate, Neal ve Joanne Anderson ailesine yaklaştıkça aslında gerçeklerin göründüğü gibi olmadığına daha fazla emin olur ve aynı zamanda Kate kimden geldiği belli olmayan notlar almaya başlar. Her ne kadar uzak durmaya çalışsa da cinayetin içine çekilir.


DEVAMI KİTABIMIZDA…


KİTAPTAN NOTLAR

Geçtiğimiz ay bir marketten çok da cüzi fiyatlarla aldığım birkaç kitaptan biri de “Haritalı Adam” ile birlikte “Ritimsiz Ruh”du. Arka kapak yazısı ilgimi çekti. Tatil için de uygun diye düşündüm. Hızlı ama bir o kadar da tatmin etmeyen bir okuma oldu.

 Kitabın konusu aslında oldukça sıradan. Küçük bir kasaba, başta kayıp sanılan, sonra öldürüldüğü anlaşılan bir genç kız. Genç kızın kariyer olarak da, görüntü olarak da muhteşem görünen ama sadece görüntüden ibaret olan ambalajı sağlam, içi boş ailesi. 

Kitapta ölen genç kızın ağzından yazılan günlük tarzı kısımlar duyguları güzel aktarmış.
Roman Rosie’nin ölüm anı ile başlasa da roman bir taraftan Rosie’nin ölümünden sonraki süreci anlatırken; diğer taraftan Rosie’nin beş yaşına dönerek; okuldaki ilk gününe dönerek anılarını Rosie’nin ağzından anlatmaktadır. Rosie’nin ağzından anlatılan kısımlarda bir genç kızın mükemmel gibi görünen ailesi içerisindeki çaresizliğini, örselenen çocukluğunu hissettim ve babasından onu koruyamayan annesine öyle çok kızdım ki.

Sonuç olarak; çok da tatmin etmeyen bir okuma oldu. Bu tarz bir konu içerisine farklı gerilim öğeleri de katılarak daha sağlam bir kitaba dönüşebilirdi kolayca. Yazarın konuyu ziyan ettiğini düşünmekteyim.

YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE...

20 Aralık 2018 Perşembe

GEOFF NİCHOLSON – HARİTALI ADAM



ARKA KAPAK
Suçlarla dolu bir dünya ve soluksuz bir takip...

Henüz kimsenin dikkatini çekmeyen bir bölgedeki antika harita dükkânında, kartografyaya kafayı takmış ve çevresinden kopuk bir tezgâhtar. Çözemediği bir sorunun cevabının peşine düşmüş cesur bir kadın. Kısa süre önce satın aldığı park yerinin kendisi ve okul çağındaki kızı için yeni, saygın bir hayatın bileti olduğunu uman önemsiz bir sabıkalı. Acımasız ama savunmasız durumda bir katil ve onun huysuz suç ortağı.



Ortaya çıkan bir grup gizemli kadın, sırtlarına kabaca işlenmiş geniş harita dövmeleri… Bu kadınlardan biri harita dükkânının kapısında belirip sırtını açtığında, çevresinden kopuk bir tezgâhtar olan Zak, kendini suçluların yeraltı dünyasına gönülsüzce girerken buldu. Aslında bu dünyayı görmezden gelmeyi tercih ederdi. Onu bu işe iten meraklı yeni arkadaşı Marilyn olmuştu.

Geoff Nicholson "Haritalı Adam"da, yapması gerektiği gibi insanı zorluyor ve hızla sayfaları çevirmenizi sağlıyor… Nicholson sakinlik yerine aksiyonu tercih ediyor. Kendinizi çok şaşırtıcı şeylerle karşılaşmaya hazırlayın.(The Newyork times)



ALINTILAR
“'İçinde Ütopya olmayan bir dünya haritasına göz atmaya bile değmez, çünkü o harita insanlığın her daim uğrayacağı bir ülkeyi dışarıda bırakmıştır.” -Oscar Wilde- (Sayfa 45)

“Korkak aslanlar hakkında sanki normal değilmiş gibi konuşuyorlar ama öyle değil, değil mi? Tüm aslanlar korkaktır. Yani, bir sürü dolusu antilopa saldırdıklarında hep yalnız olanları, geride kalan zayıf olanları seçmezler mi? Gidip de sırf ne kadar cesur olduklarını göstermek için buldukları en büyük, en sağlam antilopla savaştıkları falan yok.” (Sayfa 61)

“Elbette. Herkesin bir hikâyeye ihtiyacı vardır. Doğru olması şart değil.” (Sayfa 115)

 “Sadece aptallar korkmaz.” (Sayfa 159)

 “Bilgi güçtür, ama bazı insanlar da cehaletin mutluluk olduğunu söylüyor.” (Sayfa 172)


ÖZET

Romanımız bir cinayet olayı ile başlıyor. Wroblevski adındaki bir kiralık katil kendine has yöntemlerle yaşlı ve nüfuzlu bir adamı öldürürken; yardımcısı Akim de ceset ile ilgilenir.
Bu sırada  otopark işleten Billy Moore sosyal hizmet görevlisi ile kızı Carla’nın velayetini alabilmek için görüşmektedir. Kızı için belaya daha az bulaştığı bir hayat istemektedir. Tam da bu sırada, Wroblevski Akim ile beraber otopark işleten Billy Moore ile görüşür ve ona bir iş teklif eder.


Akim’in adlarını ve adreslerini verdiği çeşitli iş grubundan kadını Wroblevski’nin istediği adrese getirecektir. Kızı Carla'nın kendi yanında kalması için her şeyi yapabilecek olan Billy Moore işi kabul eder. Zaten Wroblevski “hayır”ı cevap olarak kabul edecek gibi değildir. Bu kadınların ortak özellikleri vücutlarını kaplayan harita dövmeleridir. Bilinmeyen kişi ya da kişilerce kaçırılan kadınların sırtlarına kendi istekleri dışında harita dövmeleri yapılmış, kadınlar kaçırıldıkları yerlere geri bırakılmıştır.

Billy Moore çok geçmeden işine başlar. Adresleri isimleri belli olan kadınları Wroblevski ‘ye getirmek kolaydır.  Billy Moore sırtına dövme çizilen bu kadınlardan birini alırken Zak Webster ve Marilyn Driscoll ile karşılaşır. Zak Webster bir harita dükkanında çalışan kartograftır.

Billy Moore Zack ve Marilyn’i korkutur ama bu durum onların merakını artırmaktan başka bir işe yaramaz. Haritalarda neresi gösterilmektedir? Haritaları kim çizmiştir?

DEVAMI KİTABIMIZDA….


KİTAPTAN NOTLAR

Geçtiğimiz ay bir marketten çok da cüz-i fiyatlarla aldığım birkaç kitaptan biri de “Haritalı Adam”dı. Arka kapak yazısı ve kapağı nedeniyle ilk okuduğum kitap oldu. Konusu güzel olmak ile birlikte kurgusu bana biraz zayıf geldi.
Bu tarz bir konu ile gerilim daha üst seviyelerde tutulabilirdi diye düşünüyorum.
Sonuç itibari ile boş zamanlarda okunabilecek bir kitap. Fazla beklentiye girmeden okumak isteyenlere tavsiye edebilirim. 

13 Aralık 2018 Perşembe

GEORGE ORWELL - HAYVAN ÇİFTLİĞİ

MERHABALAR; KİTAPLARIM OLMADAN ASLA TAKİPÇİLERİ
George Orwell, uzun zamandır okumak istediğim bir yazardı. 1984 ve Hayvan Çiftliği'ni almıştım geçen ayki kitap alışverişimde. Hayvan Çiftliği ile başladım okumalarıma. Keyifli ve eğlenceli bir okuma oldu benim için. 
Gelelim kitabımıza...

ARKA KAPAK
İngiliz yazar George Orwell (1903-1950), ülkemizde daha çok 1984 adlı kitabıyla tanınır. Hayvan Çiftliği, onun çağdaş klasikler arasına girmiş ikinci ünlü yapıtıdır. 1940'lardaki 'reel sosyalizm'in eleştirisi olan bu roman, dünya edebiyatında 'yergi' türünün başyapıtlarından biridir. Hayvan Çiftliği'nin kişileri hayvanlardır.
George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romandaki önder domuzun, düpedüz Stalin'i simgelediği açıkça görülecektir. Öbür kişiler bire bir belli olmasalar da, bir diktatörlük ortamında yer albilecek kişilerdir. Romanın alt başlığı Bir Peri Masalı'dır. Küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değildir; ama roman, bir masal anlatımıyla yazılmıştır.

ÖZET
Olaylar İngiltere’de bir çiftlikte geçer. Romanımızın kahramanı  hayvanlar Beylik Çiftlik’te ve Bay Jones’un boyunduruğu altında yaşamaktadırlar. Bay Jones, hayvanlara kötü davranmakta onların bakımını ihmal etmekte bunun yanında hayvanları sömürmektedir. Kendisi de vaktini içkiyle geçirmektedir. Çiftlik borç içindedir.

“İnsan, üretmeden tüketen tek canlıdır. Süt vermez, yumurta yumurtlayamaz, sabanı çekecek gücü yoktur. Tavşan yakalayacak kadar hızlı koşamaz. Gene de tüm hayvanların efendisidir. Hayvanları çalıştırır, karşılığında onlara açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek verir vermez.”

Bir gece Koca Reis isimli domuz bir gece herkes yattıktan sonra çiftlik hayvanlarını toplayıp, bir gece önce gördüğü düşü onlara anlatır. Rüyasında tüm hayvanlar özgürdür. İstedikleri gibi yaşamaktadırlar. 
“Yol­daş­lar, artık dün ge­ce gördüğüm düşten söz ede­­bi­li­rim. Tam ola­rak an­lat­mam mümkün de­ğil, ama İnsan or­ta­dan kalktıktan son­ra yeryüzünün na­sıl bir yer olacağını gördüm di­ye­bi­li­rim. Çok­tandır unutmuş ol­du­ğum bir şe­yi anımsadım.”
Üç gün sonra Koca Reis uykusunda huzur içinde öldüğünde; fikirleri çiftlik hayvanları tarafından benimsenmiştir. Koca Reis’in fikirleri "İngiltere’nin Hayvanları" adlı şiirde toplanmış, şiir çok geçmeden hayvanlar arasında marş halini almıştır. 


“İNGİL­TE­RE’NİN HAY­VAN­LARI”


İngil­te­re ve İrlan­da’nın hay­van­ları,

Bütün ülke­le­rin, bütün ik­lim­le­rin hay­van­ları,

Ku­lak ve­rin müjde­le­rin en güze­li­ne,

Düşle­di­ği­miz Altın Çağ önümüzde.


Er geç bir gün ge­le­cek,

Zor­ba İnsan dev­ri­le­cek,

İngil­te­re’nin be­re­ket­li top­rak­larında

Yalnızca hay­van­lar ge­zi­ne­cek.


Bur­nu­mu­za ge­çi­ri­len hal­ka­lar,

Sırtımıza vu­ru­lan se­mer sökülüp atıla­cak,

Karnımıza sap­la­nan mah­muz çürüyüp pas­la­na­cak,

Acımasız kırbaç bir da­ha şak­la­ma­ya­cak.


Zen­gin­lik­ler düşle­re sığma­ya­cak,

Buğ­dayı ar­pası, yu­lafı sa­manı,

Yon­cası, bak­lası, pan­carı,

O gün hep­si bi­zim ola­cak.


İngil­te­re’nin çayırları da­ha ye­şil,

Ir­mak­ları da­ha aydınlık ola­cak,

Rüzgârlar da­ha tatlı ese­cek,

Biz özgürlüğümüze ka­vu­şun­ca.


O günü göre­me­den ölüp git­sek de,

Her­kes bu uğur­da sa­vaş­malı,

İnek­ler­le at­lar, kaz­lar­la hin­di­ler el ele,

Özgürlük uğ­ru­na ter akıtmalı.


İngil­te­re ve İrlan­da’nın hay­van­ları,

Bütün ülke­le­rin, bütün ik­lim­le­rin hay­van­ları,

Ku­lak ve­rin müjde­me, ha­ber salın her ye­re,

Düşle­di­ği­miz Altın Çağ önümüzde.”


Her ne kadar çiftlik hayvanları plan yapsalar da isyanın günü saati belli değildir. Bekledikleri fırsat ayaklarına Bay Jones’in hayvanların yemlerini  vermeyi unuttukları bir gün gelir. Bay jones’in çöpleri arasında çocukların atılmış kitaplarından okuma yazma öğrenen domuzların başkanlığında isyan başlar. Jones çiftlikten gönderilir. Beylik Çiftliğin adı “HAYVAN ÇİFTLİĞİ” olarak değiştirilir. 

“İnsan'a karşı savaşırken sonunda ona benzememeliyiz. Onu alt ettiğiniz zaman bile, onun kötü alışkanlıklarını benimsemeye kalkmayın. Hiçbir hayvan asla bir evde yaşamamalı, yatakta yatmamalı, giysi giymemeli, içki ve sigara içmemeli, paraya el sürmemeli, ticaretle uğraşmamalı. İnsan'ın bütün alışkanlıkları kötüdür. Ve en önemlisi, hiçbir hayvan kendi türünden olanlara zorbalık etmemeli. Güçlüsü güçsüzü, akıllısı akılsızı, hepimiz kardeşiz. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmemeli. Bütün hayvanlar eşittir.”(Sayfa 27)

Yeni düzen içerisinde içerisinde iki domuz öne çıkar: Napoléon ve Snowball. Napoléon iri yarı, iyi konuşamayan ancak otorite sahibi; Snowball ise etkili konuşan, parlak zekaya sahip biridir. İkisi birlikte koca Reis’in fikirlerinden yola çıkarak “ANİMALİZM” adında bir öğreti ortaya koyarlar. Ardından da kamçıları, gemleri, burun halkalarını, zincirleri yok ederler ve aynı gün “yedi Emir”i yazıp ahırın kapısına asarlar. Yedi Emir şöyledir: 

7 EMİR
“1. İki ayak üzerinde yürüyen herkesi düşmanın bileceksin; 
2. Dört ayak üstünde yürüyen ya da kanatları olan herkesi dostun bileceksin; 
3. Hiç bir hayvan giysi giymeyecek; 
4. Yatakta yatmayacak; 
5. İçki içmeyecek; 
6. Hiç bir hayvan bir diğerini öldürmeyecek;
7. Bütün hayvanlar eşittir.”(Sayfa 41) 



ALINTILAR

“Tek gerçek düşmanımız insandır. İnsanı ortadan kaldırın, açlığın ve köle gibi çalışmanın temelindeki neden de sonsuza dek silinecektir.” (Sayfa 24)

“İnsan ile hayvanların ortak bir çıkarı vardır, birinin dirliği öbürlerinin de dirliğidir, diyenler çıkabilir. Onlara sakın kulak asmayın. Hepsi yalan. İnsanoğlu, kendinden başka hiçbir yaratığın hakkını gözetmez.” (Sayfa 26)


“İnsan ile hayvanların ortak çıkarı vardır, birinin dirliği öbürlerinin de dirliğidir, diyen çıkabilir. Onlara sakın kulak asmayın. Hepsi yalan. İnsanoğlu, kendinden başka hiçbir yaratığın çıkarını gözetmez.” (Sayfa 26)

“Açlık çekiyorlarsa, zorba insanları doyuralım diye çekmiyorlardı; çok çalışıyorlarsa, hiç değilse kendileri için çalışıyorlardı.Hiçbir hayvan iki ayak üstünde yürümüyordu.Hiçbir hayvan hiçbir hayvanın "efendisi" değildi.Bütün hayvanlar eşitti.” (Sayfa 139)

“Yiğitlik" yeterli değildir,” ...”Sadakat ve itaat daha önemlidir..” (Sayfa 71)

“Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir!"
“İçeride on ikisi de öfkeyle bağırıyor, on ikisi de birbirine benziyordu. Artık domuzların yüzlerine ne olduğu anlaşılmıştı. Dışarıdaki hayvanlar, bir domuzların yüzlerine bir insanların yüzlerine bakıyor; ama onları birbirlerinden ayırt edemiyorlardı.” (Sayfa 152)

“... Hayvan Çiftliği'nde Cumhuriyet ilan edildi. Bir başkan seçmek gerekiyordu. Tek aday olan Napoléon oy birliğiyle başkan seçildi.” (Sayfa 127)


KİTAPTAN NOTLAR
Kitaptaki Napoléon’un Stalin’e gönderme olduğu kitap kapağında ve kitapla ilgili pek çok kaynakta yer alan bir bilgi olsa da; bence karakteri Stalin ile sınırlamamak gerektiğini düşünmekteyim. Stalinler gelip gider; maalesef tarih de tekerrür edip döngüsüne devam etmekte. Bu bağlamda kitap için her an benzerlerine farklı ülkelerde rastlanabilecek zamansız bir konu ve kitaba da zamansız bir kitap ya da her devrin kitabı diyebiliriz.

Daha önce Büyüklere Masallar kitabını paylaşmış, sansürden kurtulmak adına karakterlerin hayvanlar âleminden seçildiğini yazmıştım. Belki aynı korkularla ya da çekincelerle olmasa da yazarın hayvanları karakter olarak seçmesi hem verilen mesajı güçlendirmiş, hem de “Peri Masal”ı okurken hedefe tam isabet etmiş. 

Kitapta Ezop’un Masalları’nı andırır biçimde hayvanlara uygun görülen karakterler gerçekten tabiri caizse; “cuk” oturmuş. Ama özellikle koyun gibi güdülen kalk; halka karşı görevini unutup, yönetimi halktan korumayı görev edinen köpekler… Tabi ki Napoléon ve domuzlar…

Yazarın yazım tarzından da biraz bahsedecek olursak, yazarın lafı çok uzatmadan ve dolandırmadan yaptığı anlatımları, hedefe en kısa yoldan ulaşan metaforlarını çok beğendim. Akıcı dili ile başlar başlamaz hızla ilerleyen, nasıl bitirdiğimi anlayamadığım bir kitap oldu. Kitabın sonu ile ilgili beklentim acaba hayvanlar ikinci bir isyan yapacaklar mı diye düşünürken; sadece durumla ilgili bir aydınlanma ile son buldu kitabımız… Napoléon’a daha farklı bir son düşünmüştüm oysa.

Kitabın fiziki yapısına bakacak olursak; kitabın kapağı pembe rengiyle sevimli hatta çocuk kitabını andırsa da içerik bir “Peri Masalı” değil maalesef.  Kitabın içerisindeki görseller anlatımı güçlendirmenin yanında; keyifli okuma sağlamış. Her ne kadar büyükler kadar mesajlara vakıf olmasalar da belli yaş grubundaki çocuklara da hitap ettiğini düşünmekteyim.

İlk defa okuduğum bir yazar olsa da 1984’ü okuma için çok fazla beklemeyi düşünmemekteyim.

YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE…
SEVGİLER…
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...