Yazarın adını birkaç yıl önce Elif Şafak’ın Ustam ve Ben kitabı ile ilgili tartışmalarda duymuştum. Ustam ve Ben’in Jose Saramago’nun Fil’in Yolculuğu’ndan esinlenildiği iddia ediliyordu. O zamandan beri yazar aklımda olmasına rağmen okumaya ancak fırsat bulabildim. Ve açıkçası çok sey kaçırdığımı düşündüm. Yazarın okuduğum ilk kitabı ile karşınızdayım.
Kitaba
başlarken….
“Bakabiliyorsan,
gör. Görebiliyorsan, fark et.”
Nasihatler
Kitabı
ARKA
KAPAK
Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen
bir kentinde, arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini
bekleyen bir adam ansızın kör olur. Ancak karanlıklara değil, bembeyaz bir
boşluğa gömülür. Arkasından, körlük salgını bütün kente, hatta bütün ülkeye
yayılır. Ne yönetim kalır ülkede, ne de düzen; bütün körler karantinaya alınır.
Hayal bile edilemeyecek bir kaos, pislik, açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir
artık. Yaşam durmuştur, insanların tek çabası, ne pahasına olursa olsun hayatta
kalmaktır. Roman, kentteki akıl hastanesinde karantinaya alınan, oradan
kurtulunca da birbirinden ayrılmayan, biri çocuk yedi kişiye odaklanır.
Aralarında, bütün kentte gözleri gören tek kişi olan ve gruptakilere rehberlik
eden bir kadın da vardır. Bu yedi kişi, cehenneme dönen bu kentte, hayatta
kalabilmek için inanılmaz bir mücadele verir. Saramago’nun müthiş bir gözlem
gücüyle betimlediği bu kaotik dünya, insanın karanlık yüzünün simgesi.
“gerçekten
de hepimizin üzerimizde ikinci bir ten gibi taşıdığımız ve bencillik dediğimiz şeyden
yoksun ilk kişi henüz anasından doğmamıştı, bu ikinci ten, en ufak vesileyle
kanayan birincisinden daha kalındır.”
Körlük, ürkütücü bir roman, beklenmedik bir
felaketi yaşayan bir toplumun nasıl çöktüğünün, nasıl bencilleştiğinin ve değer
yargılarını yitirdiğinin hikayesi.
Konusunun ürkütücülüğüne rağmen olağanüstü
bir şiirsellikle anlatılmış bu unutulmaz roman, usta yazarın belki de en
etkileyici yapıtı.
ÖZET
Kitabımız
bilinmeyen bir ülkenin bilinmeyen bir şehrinde geçmektedir. Kırmızı ışıkta
bekleyen araçlardan biri ışık yeşile döndüğünde hareket etmez. Arabanın
içindeki adam beklenmedik bir anda kör olur. Ancak bu körlük; alışılmışın
dışında karanlık değil, beyaz ışıktır.
“Eskiler ne demiş, körler ülkesinde tek gözlüler kral olur,”(106)
Bu zor durumda kör
olan adama orada bulunan bir adam yardım eder. Kör adamı evine kadar götürür.
Ancak yardımcı olan adamın aslında niyeti kör adamın arabasını çalmaktır. Kör
adamın karısı eve gelip de; durumu öğrenince kocasını göz doktoruna götürmek
isteyince arabalarının çalındığını fark ederler. Çok geçmeden kırmızı ışıkta
bekleyen ilk körün ardından “körlük” salgın halini almaya başlar.
“yalnızca
ölmesi gereken ölür, ölüm haber vermeden seçimini yapar.”
İlk körü muayene
eden doktor, doktorun muayene ettiği koyu renk gözlüklü genç kız, gözleri şaşı
bir çocuk… derken salgın hükumeti korkutur. Körlük inanılmaz bir hızla
yayılırken , ülke ve toplum çaresizce seyretmektedir. İnsanların görmelerine
engel olacak yapısal bir bozukluk da söz konusu değildir. Sayıları artan
körlerin geçmişte akıl hastanesi olarak kullanılan bir binada karantinaya
alınmalarına karar verilir. Körler evlerinden bir bir toplanmaya başlar. Henüz
kör olmayan doktorun karısı da kör olduğunu söyleyerek kocasıyla kalmayı
başarır. Karantina bölgesinde askeri bir
sıkı yönetim söz konusudur. Dışarı çıkmaya teşebbüs edenler öldürülecektir.
Ölenlerin ölüleri dahi dışarı çıkamayacaktır. Karantina kuralları her gün
askeri anons ile hatırlatılır. Ancak alınan önlemler salgının yayılmasına engel
olmaz. Git gide kaotik ve şiddet dolu bir dünya var olmaya başlar.
“Hepimizin zayıf
anları olur ve ağlama yeteneğimizin olması bizim için şanstır, gözyaşları bizi
çoğu kez huzura kavuşturur, ağlayamadığımız bazı durumlarda ölecek gibi
oluruz.” (104)
Körlük
hastalığına yakalananların sayısı arttıkça, karantina bölgesinin nüfusu artar. İnsanlar
açlık ve pislik içinde yaşam savaşı vermeye başlarlar. Doktorun karısı
gördüğünü gizleyerek kocasına ve aynı koğuşta kaldıkları körlere yardımcı
olmaya çalışır. Kalabalığın artması yeni güç dengeleri ve kamplaşmaları da
beraberinde getirir. İçeride çeteler kendi hükümdarlıklarını ilan etmeye
çalışmakta ve zulüm ederek diğer körleri sömürmek istemektedir. Açlık,
pislik, tecavüz kaçınılmaz hal alır. Güçlü olan çeteler ele geçirdikleri
yiyecekler karşılığında haraç isterler. Haraçlar bitince diğer koğuşlardaki
kadınlara tecavüz ederler. Doktorun karısının bulunduğu koğuş da kendilerine
yapılan zulümlerden paylarını alırlar. Çetelerin ellerinde ateşli bir silah
olması diğerlerini itaate zorlar. Zaman geçtikçe çetelerin baskısı ve istekleri
artar. Doktorun karısı bir kargaşada çete liderini makas ile öldürür.
“…zamana
zaman tanırsanız her şeyi çözümler” (243)
Çok geçmeden karantina
bölgesinde büyük bir yangın çıkar. Bu yangın dışarı çıkmanın yasak olduğu
hastaneden çıkış biletidir. Dışarıda kör olmayan tek bir insan kalmamıştır.
Dışarıda da yaşam son derece zordur. Yiyecek bulmak gittikçe zorlaşmıştır. Doktorun
karısı sayesinde beraberindeki altı kişi de hayatta kalmayı başarır. Doktorun
karısı ve beraberindeki altı kişi doktorun evine ulaşmayı başarırlar. Çok
geçmeden ülkeyi etkisi altına alan körlük salgını son bulur.
KİTAPTAN
NOTLAR
Yazarın okuduğum ilk eseri “KÖRLÜK” eserde salgınla değişen kaotik, güçlünün ayakta
kaldığı, hayatta kalmak için her şeyin mübah olduğu bir dünya anlatılıyor. Bu “beyaz
körlük”ten nasibini almayan tek insan ise; “Doktorun Karısı”. Zannediyorum; Saramago günümüz insanının
içinde bulunduğu duyarsızlık ve bencilliği “beyaz körlük” ile imgelemiş. Kitap
boyunca kadının yarın acaba görmeye devam edecek miyim soruları ile okuyucu
olarak benim neden “Doktorun Karısı kör olmadı?” soruları beni çokça meşgul
etti. Kitabın sonunda Doktorun Karısı kör olmadığı gibi, benim de sorum cevap
bulmadı maalesef.
Kitabın anlatımı
benim şahsım adıma ilk defa karşılaştığım türden. Öncelikle
paragraf yok, romanlarda alışık olduğumuz konuşma çizgileri ve pek çok
noktalama işareti yok, noktayla biten cümleler nadir ve hep virgülle bitirmiş.
Bu durum karşılıklı diyalog kısımlarında kimin konuştuğunu kime ne söylediğini
anlamak bakımından dikkat gerektiriyor. Buna uzun paragraflar da eklenince daha
fazla özen ve dikkat istiyor kitabımız.
Yazar karakterlere isim de vermemiş. Onlara romandaki rollerine
uygun isimler vermiş. Doktor, Doktorun karısı, Koyu renk gözlüklü kız, İlk kör
olan adam, Gözyaşı Yalayan Köpek…. vb. Bu ismlendirmler bile yazarı farklı
kılmış bence. Bir de Doktor ve karısının koğuşunda kalanlar özenli bir biçimde
seçilmiş. Yaşlıdan çocuğa toplumun her kesiminden birileri rol almış.
Kitapta genel olarak etkileyivi ve çarpıcı sahnelere sahip
olmakla birlikte beni en çok etkileyen sahneler kadınların yağmurda yıkandığı
sahne ile Doktorun Karısının kilisede yaşadığı sahne kitapta ayrıca güzeldi.
Kilisedeki sahnede anlatılmak istenen duyguyu çok merak ettim doğrusu.
Ayrıca kitap bu kadar felaketten sonra bile insanın asla
vazgeçemediği şeylerin yemek yeme, dışkılama ve cinsellik gerekliliği olduğunu
çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Sanki yazar içimizdeki hayvanı vurgulamak adına
bu kısımları daha da şiddet ile yoğurmuş sanki. Bu kısımlar bana “SİNEKLERİN
TANRISI”nı hatırlattı sanki.
Kitap boyunca aklımda kalan soru işaretlerinden biri yangını
Doktorun karısının mı çıkardığı oldu. Sanırım yangının çıktığı kısmı bir daha
okumalıyım.
“Nasıl
ki cübbe giymekle keşiş olunmuyorsa, eline asa almakla da kral olunmaz, bu asla
unutulmaması gereken bir gerçektir. (213)
“Bence biz kör olmadık, biz zaten kördük, Gören
körler mi, Gördüğü halde görmeyen körler.” (330)
Bir de karantinada olanları ve yapılan eziyetleri gören doktorun
karısı körlük salgınından sonra aynı kişilerle karşılaşsa nasıl bir diyalog
yaşardı diye düşünmeden edemedim. Netice olarak beni sarsan; sorgulatan ve
günlerce aklımdan çıkmayan bir kitap oldu. Sırada “GÖRMEK” var. Acaba “GÖRMEK”de aynı etkiyi yapacak mı diye merak ediyorum. Belki soruların cevabı“GÖRMEK”de vardır.
Bu arada kitap ayracı da bir arkadaşım için hazırlandı. Okuduğum kitap ile aynı döneme gelince uyumları güzel oldu. Kitap ayracı ve takı siparişlerini İnstagram üzerinden almaktayım. İlgilenenleri İNSTAGRAM adresime beklemekteyim.
"GÖRMEK" ile görüşmek üzere...
SEVGİLER...
İLK GÖRSEL ALINTIDIR...