26 Ekim 2018 Cuma

HAYDAR ERGÜLEN - AŞK ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ

MERHABALAR, 

Her ne kadar şiir okumayı çok sevsem de blogumda pek de fazla şiire yer vermiyorum nedense. Geçtiğimiz günler kitap elime geçince bir kaç şiir paylaşayım istedim kitaptan. Bu arada Eskişehirli olmasından da ayrıca mutluluk duydum. 

 

EYLÜL
Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde
Yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir,
Yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu...
Şehir her semtiyle yazın peşine düşse
Yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir,
Yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir
Eylülün semtine kadar böyle gidilir
Bir gecede gittimdi hazirandan eylüle
Eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda...


EYLÜL

Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir
kadın gider ve bir şair doğar bundan
(Ben hangi kadından şair olduğumu bilirim)
“Yazın bittiği her yerde söylenir”se
kadının gittiği de her yerde söylenir
kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir:
Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde
yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir,
yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu…
Şehir her semtiyle yazın peşine düşse
yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir,
yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir
eylülün semtine kadar böyle gidilir
bir gecede gittimdi hazirandan eylüle
eylül yazdan terk edilmişti, şiirse haziranda
kadın tarafından terk edildi o söylenceye:
Bütün oğullar anneyi bir şiire terk eder!
O kadın beni terk ederse şair olurum
oğul olduğum kadın sakın beni terk etme,
şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider

Bütün kadınlar şiiri bir kadına terk eder!



EYLÜL

Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir 
kadın gider ve bir şair doğar bundan 
(Ben hangi kadından şair olduğumu bilirim) 
"Yazın bittiği her yerde söylenir"se 
kadının gittiği de her yerde söylenir 
kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir: 
Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde 
yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir, 
yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu... 
Şehir her semtiyle yazın peşine düşse 
yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir, 
yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir 
eylülün semtine kadar böyle gidilir 
bir gecede gittimdi hazirandan eylüle 
eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda 
kadın tarafından terkedildi o söylenceye: 
Bütün oğullar anneyi bir şiire terkeder! 
O kadın beni terkederse şair olurum 
oğul olduğum kadın sakın beni terketme, 
şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider 


Bütün kadınlar şiiri bir kadına terkeder!



MAVİ GEÇTİ…

Öyle bir yazdı ki
Sanki gökyüzünde oturuyorduk
Seni öpmek gökyüzünü öpmek gibi
Mavi bir şeydi
Gençlik öyle bir yazdır ki
Ne yurt ne ev ne oda
Yalnızca gökyüzü
Yeter insana
Biz seninle gökyüzünde
Çok oturduk
Gençliğimiz
Çok mavi geçti… çok! 


19 Ekim 2018 Cuma

KRİSTİN HANNAH - GECE YOLU

MERHABALAR,

Yıllar evvel okuyup, paylaşmayı unuttuğum kitaplardan. Bu bu aralar geriye dönüp, geçmişin eksiklerini tamamlamaya çalışma zamanları benim için...


ARKA KAPAK

Ateşböceği Yolu, Kış Bahçesi ve Gerçek Renkler kitaplarının yazarı Kristin Hannah'ın aşka ve kaybetmeye dair dokunaklı yeni romanı

Hayat size bir dizi seçenek sunar. Beklemek... Geçmişe tutunmak... Unutmak... Affetmek... 
Siz hangi yolu seçerdiniz?
On sekiz yıldır çocuklarının ihtiyaçlarını her şeyden üstün tutan Jude Farraday'in ikizleri Mia ile Zach zeki ve mutlu birer gençtir. Defalarca evlatlık verilen ve karanlık bir geçmişe sahip olan Lexi kısa sürede Mia'nın en yakın arkadaşı ve bu birbirine bağlı ailenin de bir parçası olur. 

Jude çocuklarının iyi bir yaşam sürmesi ve tehlikelerden uzak olmaları için her şeyi yapmıştır. Ancak lisedeki son yılları hepsini büyük bir sınavdan geçirir ve sıcak bir yaz gecesi, verilen yanlış bir kararla hepsinin hayatları altüst olur. Farraday ailesi göz açıp kapayıncaya kadar paramparça olacak, Lexi her şeyini kaybedecektir. Sonraki yıllarda, hepsi o gecenin doğurduğu sonuçlarla yüzleşir ve unutmaya çalışır. Ya da affetme cesaretini kendinde bulmaya...

Hayat dolu ve evrensel bir roman... Gece Yolu annelik, kimlik, aşk ve affetmeye dair soruları derinlemesine işliyor. Hem kaybetmenin verdiği şiddetli acıyı hem de ümidin hayret verici gücünü gözler önüne seren aydınlatıcı, yürek parçalayıcı bir roman. Kristin Hannah aile özlemi, insan kalbinin direnci ve sevdiklerimizi affetme cesaretine dair unutulmaz bir hikâyeyi olabilecek en iyi şekilde anlatıyor.

"Gece Yolu insan ruhunun affetme konusundaki eşsiz gücüne dair özel bir kitap." 
New York Journal of Books


"Gece Yolu'nu okuyup da hikâyesinden ve karakterlerden etkilenmemeniz imkânsız. Kitabı bitirdikten sonra bile etkisini birkaç gün üzerinizden atamayacaksınız." 
The Huffington Post

 "Gece Yolu'nu son sayfasına kadar ağlayarak okuyacaksınız." 
The Daily Mail

"Vay canına! Sanırım Kristin Hannah en güzel kitabını yazdı. Hannah her zaman harika hikâyeler yazıyor ama Gece Yolu ilk sayfasından itibaren sizi etkisine alıp bitinceye kadar elinizden düşürmek istemeyeceğiniz türden bir hikâye."
Bestsellersworld.com



ÖZET

Lexi Baill, annesi tarafından terk edildiği için koruyucu ailelerde büyümüş, içine kapanık, insanlardan kaçan, kimse tarafından sevilmediğini düşünen bir genç kızdır. Mia ise onun tam tersidir.  Mia ailesi tarafından çok sevilen, deli dolu, neşeli, bir genç kızdır. Mia insanların kendisini Zack’a yaklaşmak için kullandıklarını düşündüğünden pek de sosyal olmayan bir genç kızdır. Zach ise; okulun popüler öğrencisi ve futbol takımı kaptanıdır. Zach, Mia ve Lexi’nin yolu okudukları lisede kesişir.

Annesi ölen büyükannesinin kız kardeşi ile kalmaya başlayan Lexi, önce Zach ile sonra da kardeşi olduğunu bilmeden Mia ile tanışır. Mia ile arkadaşlıkları ilerlerken Lexi Zach ve Mia’nın anneleri ile tanışır. Jude Farraday hayatını ikizlerinin etrafında kurmuş bir annedir. Hayatını onlara adamıştır. Lexi hiç yaşamadığı aile sevgisini bu ailede bulmuştur. Çok geçmeden ailenin de bir parçası olmuştur.  


Zach de çoğunlukla onların yanındadır. Aslında ilk gördüğü andan itibaren Lexi’den hoşlanmasına rağmen Mia’yı incitmemek için; bunu hiç belli edemez.  İlerleyen zamanlarda Zach Lexi’ye ilgisini söyler. Mia ilk başlarda tepki verse de çok geçmeden durumu kabul eder. Artık üçü bir arada hareket eder olurlar. Ta ki o geceye kadar...

Lexi’nin, Zach alkollü olduğu için otomobili kullandığı kazada Mia hayatını kaybederken, Lexi ve Zach yaşar. Jude ve Miles kızlarının ölümünden sonra bu acıyla nasıl yaşamaları gerektiğini bilemezler. Zach kendini suçlu hisseder ve yıkılır. Hem kardeşini kaybetmiş, hem de Lexi o gece direksiyonda olduğundan hapse girmiştir.
DAHASI KİTABIMIZDA…


KİTAPTAN NOTLAR

Kristin Hannah’ın daha önce ATEŞ BÖCEĞİ YOLU, KIŞ BAHÇESİ, GERÇEK RENKLER adlı kitaplarını okumuş ve blogumda yorumlamıştım. Yazarın akıcı kalemi bu kitaba da hakim. Oldukça hızlı okunuyor. Diğer yorumlar için kitabın ismini tıklayabilirsiniz.. 

Konusu ve karakterleri bakımından değenlendirecek olursak; yazarın daha önceki kitaplarıyla benzerliği çok fazla bana göre. Yazar genellikle kadınlar dünyasını ve anlatmakta. Lexi karakteri annesi ile ilişikisi bakımından Tully'yi hatırlattı kitap boyunca.

Kitaptaki hapishane sahneleri çok etkiledi beni. Bir de her ne kadar olaylarda Lexi öne çıkarılarak anlatılsa da ben kızını kaybeden bir annenin -torununa duygularını her ne kadar doğru bulmasam da- Jude’nin duyguları da beni çok etkiledi. 



Yeni evi.

Oradaki yaşamının farklı olacağını düşünmek istiyordu. Fakat buna nasıl inanabilirdi ki? On dört yaşındaydı ve çok şey bilmiyordu belki ama çok iyi bildiği bir şey vardı: Koruyucu ailelerin yanına yerleştirilen çocuklar, boş gazoz şişeleri ya da ayağı vuran ayakkabılar gibi iade edilebilirlerdi.
Dün sosyal hizmetler görevlisi onu erkenden uyandırıp eşyalarını toplamasını söylemişti. Yine.

YENİ PAYLAŞIMLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE...

12 Ekim 2018 Cuma

SALTIKOV ŞÇEDRİN – BÜYÜKLERE MASALLAR

MERHABALAR,



Sizlerle daha önce  Rus edebiyatının en büyük yergi ustalarından sayılan Şçedrin’in “GOLOVLEV AİLESİ”ni paylaşmıştım. Sırada yazarın Çar sansüründen kurtulmak adına, masal formatında yazdığı, toplum ve sistem eleştirileri içeren ve 27 masaldan oluşan kitabını paylaşmak istiyorum.



ARKA KAPAK
Büyüklere Masallar, Saltıkov Şçedrin'in sanatsal yaratıcılığının son on yılının ürünleridir. Ve onun en popüler olmuş yapıtıdır. Birkaçı dışında hemen hepsi 1883-1886 yılları arasında yazılmıştır. Şçedrin'in masal yazmaya başlamasının nedeni, yalnızca bir edebiyat türü olarak masalı denemek istemesi değil; Rusya'da gericiliğin alabildiğine azgınlaştığı o dönemin koşullarında masalın, ilerici sanatsal aktivitenin bir aracı olması ve Çar sansürünün uygulamasını zorlaştırmasıydı.



Şçedrin'in zengin düşsel içerikli masalları herkesin kolayca anlayabileceği bir dilde yazılmıştır. Yazar halk öykülerinden, destanlarından, söylencelerden, atasözlerinden, basit insanların konuşmalarından geniş ölçüde yararlanmıştır. Folklorik öğelerin bolluğuna rağmen, bütün olarak bakıldığında Büyüklere Masallar ne kompozisyon, ne konu yönünden geleneksel folklor şemalarının yinelenmesi değildir ve halk öykülerine benzemezler. Burada tıpkı Puşkin'in ya da Andersen'in masallarında olduğu gibi, sanatçının halk yaratıları üstündeki zenginleştirici etkisi söz konusudur.

KİTABA DAİR;
Kitabın içeriğindeki öykülerin tamamına blogda yer vermek  tek bir posta sığmayacağından bazı masallarda da benzer mesajlar sıklıkla verildiğinden kitapta yer alan 27 masaldan en çok dikkatimi çeken birkaç tanesini özetlemek istiyorum.

Vicdan Kayboldu (S.9 - 22, Kitabın İlk Öyküsü)

Vicdan ortadan kaybolur. Ancak insanlar bu durumdan rahatsız olmak bir tarafa vicdanın yokluğunun verdiği özgürlük ve mutluluğa çarçabuk alışırlar. Yerlerde ayaklar altında gezinene paçavraya dönene Vicdan’ı ilk olarak ayyaş bulur. Onu içki parasına çevirmek maksadıyla alır almaz, geçmişi ve yaptığı hatalar gözünün önüne gelir. Elektrik çarpmışa döner.
Ayyaş Vicdan’dan kurtulmak için onu meyhaneci Prohoriç’in eline bırakır. Neye uğradığını anlamayan meyhaneci ayyaşların çocuklarının ekmek parasını almamak için herkesi meyhaneden kovar. O gece rahat bir uyku çekerken tek kapik kazanamadıklarından rahatsız olan karısı adamın elinden Vicdan’ı semt pazarında Semt Komiseri Lovets’in cebine koyuvermiş. Köylülerden haraç alan onların mallarına kendini ortak gören ve eve çuvallar dolusu erzakla dönen Komiser bir anda değişir. Hatta doyurması için eve karısına kentin dilencilerini de getirir.
Karısı kocası uyuyunca cebinde Vicdan’ı bulur. Ondan kurtulmak için Vicdan’ı zarfa koyup Yahudi Samuel’ gönderir. Samuel de zarfı değiştirip Vicdan’ı hayır kurumuna bağışlar. Orada da barınamayan Vicdan kıt kanaat geçinen bir esnafa sığınır. Esnafın da Vicdan için yeri yoktur. Vicdan esnaftan kendisini yeni doğan bir Rus yavrusunun kalbine koymasını ister.

“Şimdi küçük yavru büyüyor; onunla birlikte yüreğindeki vicdan da büyüyor. Küçük çocuk büyüyüp koca adam olduğunda, vicdan da büyümüş olacak. Ve o zaman haksızlıklar, aldatmacalar, zorbalıklar yok olacak; çünkü o zaman vicdan çekingen olmayacak ve her şeye dilediği düzeni verebilecek.” (Sayfa 22)


Bilge Kayabalığı (S.33 - 39)


ÖZET
Ana babası çok akıllı olan bir kayabalığı vardır. Ana baba kayabalıkları yıllarca turna balığına yem olmadan, insanların çorbalarına girmeden yaşayıp gitmektedirler. Genç kayabalığı nereye baksa tehlikeleri görmektedir gözü. Yengecin kıskacı, turna balığının dişleri onu korkutmaktadır. İhtiyar kayabalığı bir gün genç kayabalığına nasıl balık çorbası olmaktan kurtulduğunu anlatır. O günden sonra genç balığının korkusu daha da büyür.
Kendine kayaların arasında sadece kendinin sığabileceği bir yuva yapar. Avlanmaya kimsenin olmadığı saatlerde çıkar. Sürekli yakalanma korkusu yaşayıp dururken; her gün kovuğunda yaşadığına şükreder durur. Böylece yaşlanıp gider.
Bir süre sonra kendine Bilge kayabalığı demeye başlar. Bilge kayabalığı bir taraftan yaşadığına sevinirken bir yandan da diğer kayabalıkları bana nasıl bu kadar yaşadığımı neden sormuyorlar diye hayıflanmaktadır. Ancak kayabalığı çevresinde kimseciklerin kalmadığını,  yalnız kaldığının da farkına varır. Ölüm korkusuyla, ne aile kurabilmiş; ne de arkadaş edinmiştir. Öylece kovuğunda ölümü bekler.

“Ona ne oldu? Turnabalıklarına mı yutuldu, yengece mi makaslandı, kendi eceliyle öldü de suyun yüzüne mi vurdu? Bunları ne gören, ne bilen var. Ama kendi kendine ölmüş olması çok olasıdır. Hastalıklı ve ölmekte olan kayabalığını yutup da ne yapsın turnabalığı? Ve kim ne yapsın, onun bilgeliğini.” (Sayfa 39)  

ALINTILAR

“Ancak onun böyle kıyıcı olması kendi isteğiyle değildir. Karışıkça bir yapısı vardır çünkü kurdun: etten başka bir şey yiyebilmesi olanaksızdır. Kendisine etli yemekler sağlayabilmesi için de can almaktan başka bir yolu yoktur. Sözün kısası, o, cinayet işlemek ve haydutluk yapmak zorundadır.” Zavallı Kurt (S.47 - 54)

“Bir hayvan olarak’ dermiş Aslan: “Tarihe geçmek hiç iyi bir şey değildir! Tarih yalnızca büyük kan dökmelere değer verir, küçükleri ise aşağılayarak anar!” (Sayfa 70)

“Akbalığı tutmuşlar, içini temizlemişler (Yalnızca üremesine yarayacak organlarını bırakmışlar) ve kuruması için güneşe asmışlar: Bırak kurusun güneşte! Üçüncü gün Akbalığın karın derisi buruşmaya başlamış, kafası kurumuş, beyni havalanıp gevşemiş. Ve akbalık böylece yaşamaya başlamış.

“Ne güzel” diyormuş durmadan, “İyi ki bütün bunlar başıma geldi. Artık benim ne fazla fikrim ne de fazla vicdanım var. Ve ne de bunlara benzer şeylerim olacak. Bendeki gereksiz her şeyi havalandırdılar, temizlediler, kuruttular ve bundan sonra ben artık kendi yolumda kolay ve sakin adımlarla yürüyebilirim!(Sayfa 83)

“Hayatta birinci derecede rol oynayan şey iyiliktir… Kötülük ise yanlışlıkla karışmıştır hayata. Hayat gücü, her zaman için iyiliğin içinde bulunur. Zaten hayatın iyilik gibi güven verici bir yanı olmasaydı, tarih de olmazdı. Hem hiç düşündün mü şu tarih denilen şeyin özü nedir? Tarih, özgürlüğün öyküsüdür; iyilikle mantığın, kötülükle kafasızlığa karşı kazandığı zaferin öyküsüdür.” (Sayfa 112)

“Havla dostum, havla”demiş, bugün çevresinde iyi etki bırakmak isteyen insanlar bile köpek gibi havlamak zorundalar.” (Sayfa 186)


“Varsıl İvan esner, haç çıkarır, yoksul İvan’a bakar acırmış. Sonra da: “Ne tuhaf şu dünyanın hali! dermiş. Sürekli çalışan, üreten adamın sofrasında bayram günleri bile yavan lahana çorbası bulunurken, işi gücü yatıp dinlenmek olanların sofrasında yalnızca bayram günleri değil, sıradan günlerde bile çorbalar etsiz olmuyor. Bu neden böyle acaba?” (Sayfa 195)


KİTAPTAN NOTLAR

Daha önce yazarın Golovlev Ailesini okumuş ve paylaşmıştım. Büyüklere Masallar yazarın 27 masaldan oluşan kitabı. Daha önce de belirttiğim üzere dönemin baskıcı rejiminin sansürlerinden kurtulmak, ve sistemi de eleştirmek adına yazar masal tarzını seçmiş. Kitapta yer alan her bir kahraman o dönemde olduğu gibi günümüzde de karşılığını bulmakta. Ölmemek aslında hiç yaşamayan Bilge Kayabalıkları, Vicdanını üç kuruşa satan insanlar, zalim yöneticiler.

Kitapta 27 masal ardı ardına okunurken; bazılarının konularının benzer hatta aynı olması masallar ilerledikçe biraz sıkıcı bir hal almış. Bence başlayıp bitirmek yerine parça parça okunursa; daha keyifli okuma olur diye düşünüyorum.

Yazarın yergi dilindeki başarı tartışılmaz. Ancak kitaba eklenmiş olan dipnotlar masalların anlaşılmasını kolaylaştırmış. Bu konuda yayınevini başarılı buluyorum.

YENİ OKUMALARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE...

5 Ekim 2018 Cuma

SALTIKOV ŞÇEDRİN – GOLOVLEV AİLESİ

MERHABALAR, 
Üniversiteden beri kitaplığımda yer alan okumaktan keyif aldığım Şçedrin'in Golovlev Ailesi'ni paylaşmak istiyorum sizlerle... Rus Edebiyatı'nı ve klasikleri okumayı seven bir okur olarak güzel bir okuma oldu. Eski bir dostla sohbet etmek gibiydi.


MİHAİL YEVGRAFOVİÇ SALTIKOV (ŞÇEDRİN LAKABIDIR.)

ARKA KAPAK
“…Kısacası ne yandan bakılsa durum değişmiyordu: Hayatla bütün hesaplar görülmüştü. Yaşamak hem acı vericiydi, hem de gereksiz; gerekli olan tek şey, ölümdü ama işte bu tek gerekli şey de bir türlü gelmek bilmiyordu. Ruh kendisini böylesine candan arzu ederken, ölümün cilveler yaparak şımarıkça gelişini geciktirmesinde alçakça bir ihanet vardı sanki…”



 ÖZET
1875 - 1880 yılları arasında yazılan Golovlev ailesinde yaşanan hadiseler serflik (toprağa bağlı kölelik)kaldırılmadan önce, bir toprak ağasının malikânesinde başlar. Ana karakter Anna Petrovna ve kocası Vladimir Mihayloviç’ten başlayarak, onların çocukları ve torunlarının yaşantısını, ailenin üç nesil boyunca ahlaki ve fiziki çöküşünü anlatır.  

“Golovleva ki ölümün ta kendisi…acımasız ve doymak bilmeyen… her an yeni kurban bekleyen…Dayılarının ikisi burada öldü; iki dayıoğlu, sonunda kendilerini ölme götürecek “ağır yara”larını burada aldılar ve Lybinka… uzaklarda, Kreçetova diye bir yerde “kendi işleri yüzünden” öldüğü sanılabilirse de, “ölümcül yara”yı o da burada aldı. Bütün ölümlerin, zehirlenmelerin yaralanmaların kaynağı burasıydı.” (Sayfa 375)

Arina Petrovna; altmış yaşlarında hala dinç bir kadındır. Sert yapılıdır. Karşısındaki insanlardan itaat ve uysallık bekler. Engin ve verimli topraklara zengin bir mülke sahiptir. Bu mülkü Arina Petrovna tek başına yönetir. Arina Petrovna; malını arttırma, çiftliğinin sınırlarını genişletme hırsıyla çalışan çalışkan ve cimri denecek kadar hesaplı bir kadındır.
Arina Petrovna’nın tersine kocası Vladimir Mihayloviç ise hayatı bitmez tükenmez bir tatil olarak yaşayan ayyaş ve işe yaramaz bir adamdır. Aklı bir karış havadadır. Henüz gençlik yaşlarında derbederliği ve çapkınlığıyla ünlenen Vladimir Mihayloviç, kaygının olmadığı bir yaşam sürmekte çalışma odasındaki zamanını Barkov’un (müstehcen şiirleri ile ünlü bir yazar) şiirlerini okuyup benzerlerini yazmakla geçirmektedir.  


Her ne kadar ailenin reisi o olsa da; reislik görevlerini Arina Petrovna yerine getirirken; o sefil hayatına devam etmektedir. Çiftin dört çocuğu vardır. En büyük çocukları Stephan Vladimiriç Golovlev diğer adıyla “Sümsük Styopka” dır. Karakter olarak babasına benzemektedir. Daha küçük yaşından itibaren aile içinde belki de babasına benzemesinden nefret edilenler arasına girmiş, çocukluğundan başlayarak evde hep şamar oğlanı ya da soytarı rolü oynamıştır.

“Bu akışa yeni bir yön verebilmek için çetin uğraşları göze almak, maddi manevi cesaret sahibi olmak gerekir. Bu ise neredeyse intihar gibi bir şeydir. İntihar etmeden önce insan hayatına lanet eder; ölümün kendisi için bir kurtuluş olduğunu da bilir, ama yine de ölüm aleti elinde titrer: ölüm aleti elinde titrer: bıçak boğazdan kayar, tam alında patlaması gereken tabanca daha aşağıda patlar ve yalnızca sakatlar.” (Sayfa 235)

Yıllar öncesinde bir asker ile kaçıp geride iki öksüz kız çocuğu bırakarak ölen kızı Anna Vladimirovna ve Pavel Vladimiriç ve kan içici olarak da bilinen Porfiri Vladimiriç (İyudişka = ihanet eden havarinin adından gelmektedir) vardır.  


Porfiri Vladimiriç Golovlev; evde üç adla anılırdı. İyuduşka, kan içici ve içi dışı bir çocuk. Daha küçücükken aziz dostu annesine sokulmayı, gizlice omzundan öpmeyi ve ona bilgi sızdırmayı severdi. Porfiri’nin iki yüzlülüğü, kurbanı olarak seçtiği kişiye karşı gösterdiği derin sevecenlik, saygı, tatlı dillilik ardında gizlidir. Gevezeliklerinde öylesine sezilmez bir sinsilik, kahpelik vardır ki kurbanı çaresizlik içinde inecek darbeyi beklemekten başka bir şey yapamaz. Aynı zamanda çevresinde herkesin benimseyip saygı gösterdiği gerçeklerden büyük bir ustalıkla yararlanır ve ne yaparsa ‘’ akrabaca, Allahın izniyle ve yasalara göre’’ yapar. Her bakımdan, hatta olumsuz özellikleri yönünden bile bir hiçtir, ama yine de bu hiç çevresindeki herkesi korku içinde tutar. Böylece de korkutan, ezen, yok eden bir anlam kazanır hiçlik. Bunun nedeni hiçliğinin feodal ahlaka, yasalara ve dine yaslanmasıdır.

“… Hayatı boyunca aile sözcüğü dilinden düşmemişti; aile adına kimilerini cezalandırmış, kimilerini ödüllendirmişti; aile adına kendini her şeyden yoksun bırakmış, kendine işkence etmiş, hayatını hayat olmaktan çıkarmıştı, oysa şimdi birdenbire kendisinde özellikle olmayan şeyin aile olduğu ortaya çıkıvermişti.” (Sayfa 103 )

Pavel Vladimiriç Golovlev ise; kardeşi Porfiri’nin tam tersidir. En ufak bir davranışta bulunabilme, en küçük bir şey yapabilme yeteneğinden yoksundur. Yaş aldıkça, gizemli bir biçimde somurtup duran, yüreğinin ateşi sönmüş, gevşek, uyuşuk bir insan olur çıkar. 


Bir de ailenin üçüncü kuşakları vardır. Arina Petrovna’nın torunları: Aninka ve Lybinka ölen kızının öksüz kızlarıdır. Annelerinin ölümünden sonra Arina Petrovna onların bakımını üstlenir. Yaşarken annelerine pay olarak verdiği Pogorelka’nın devamı için de çabalar. Öksüz kızlar sahneye çıkma, kendi paralarını kazanma isteğiyle Moskova’ya gitseler de sonları hüsran olur.

“Ya yarın, insanoğlu, yarın neredesin?” (Sayfa 39) 

Porfiri Vladimiriç’in oğulları Vladimir ve Pyotr da henüz babaları yaşarken biri intihar ederek, diğeri de sürgüne giderken yolda ölürler. 


KİTAPTAN NOTLAR

Öncelikle kitabın fiziki yapısından başlamak istiyorum. Kitabın ciltli kapak olması benim öncelikli tercih sebeplerimden. Öteki Yayınlarının geçmişte kullandığı beyaz 1.hamur kağıt yerine krem tonlarında 1.hamur kağıt tercih etmesi de güzel bir seçim olmuş. Üniversite yıllarımda aldığım Öteki yayınlarından alınan kitaplardan bu şekilde ayrılmış oluyor.
Golovlev Ailesi Rus Edebiyatının sivri dilli, hiciv yazarı Saltıkov Şçedrin’in en bilinen eserlerinden biridir. Roman “Aile Meclisi, Akrabaca, Bilanço, Yeğencik, Yasak Olan Aile Sevinçleri, Mirasçısı Olmayan, Hesap” olmak üzere yedi bölümden oluşmaktadır.

Kitabın başlangıcında Kitabın çevirmeni Mazlum Beyhan tarafından kaleme alınmış bir “ÖNSÖZ” bulunmaktadır. Kitaba dair ayrıntıların bulunduğu bu açıklama kitabı anlamak ve karakterleri yorumlamak bakımından güzel hazırlanmış olduğunu düşünmekteyim. Ancak kitaba dair içeriğe sahip olduğundan kitabın bitiminden sonra okunması da tercih edilebilir.
Kitabın başlangıcındaki tanıtım bölümünden okuduğum kadarıyla yazar Golovlev Ailesi’ni başlangıçta bir roman olarak düşünmemiştir. İlk bölüm olan “Aile Meclisi”ni 1875 yılında vatan notlarında yayınlamıştır. Aynı konuyu sürdürmesi için pek çok mektup almıştır. Turgenyev’in  mektubunda Sçedrin’e ‘’ ister istemez Saltıkov bu yazı dizisini neden romanlaştırmıyor diye soruyor insan.’’ yazması üzerine yazar hikayelerin yerine bu karakterler ve olaylar üzerine büyük bir roman yazmaya karar vermiş ve diğer bölümleri yazmıştır. Bunu yanında; İyuduşka’dan çok etkilenen Gonçarov ise mektubunda Şçedrin’e’’ Hayır İyuduşka ne karnına bir bıçak saplayabilir ne de alnına bir kurşun sıkabilir’’ diye yazmış ve ona baş kahramanın trajik sonuyla ilgili çeşitli önerilerde bulunmuştur. Gerçekten  İyuduşka karnına bıçak saplayacak ya da alnına silah dayayacak kadar cesur değildir.

Sçedrin araştırıcılarının yazarın dostlarının ve çağdaşlarının belirttiklerine göre Golovlev ailesine Saltıkov kendi ailesinden pek çok ayrıntı almıştır. Örneğin; Arina Petrovna Golovleva yazarın annesi Olga Mihaylovna Saltıkova’dır. Turgenyev de bu kanıdadır ve bu düşüncesini de yazar bir mektupla iletmiştir. ‘’ sümsük styopka ‘’ yazarın kardeşi Nikolay Yevkrafoviç’tir. İyuduşka ise pek çok yönden yine yazarın kardeşlerinden Dimitri’ye benzemektedir. Sçedrin’in de annesine yazdığı bir mektupta kardeşi için “… bir eliyle haç çıkarırken öteki eliyle rezillikler yapmaya, ikiyüzlülükler etmeye ne zaman son verecek bu adam?” yazmıştır. 


“Kişilikleri zayıf insanların hayatlarını çevreleyen dış duvarlar onların üzerlerindeki yükü hafifletir. Güç anlarda içgüdüsel olarak bu duvarlara dayanır ve orada kendilerini haklı çıkaracak gerçekler bulurlar.” (Sayfa 236) 


 “…Kısacası ne yandan bakılsa durum değişmiyordu: Hayatla bütün hesaplar görülmüştü. Yaşamak hem acı vericiydi, hem de gereksiz; gerekli olan tek şey, ölümdü ama işte bu tek gerekli şey de bir türlü gelmek bilmiyordu. Ruh kendisini böylesine candan arzu ederken, ölümün cilveler yaparak şımarıkça gelişini geciktirmesinde alçakça bir ihanet vardı sanki… Burada kokmuş tuzlu etle beslerlerdi insanları, öksüzlerin kulakları nefretlik, dilenci, asalak, açgözlü gibi sözleri ilk kez burada duymuştu. Burada hiçbir şey cezasız kalmaz, hiçbir şey o katı, duygusuz kadının keskin gözlerinden kaçmazdı: Ne fazla bir lokma, ne düşürülüp kırılmış beş paralık bir oyun­cak, ne yırtılan bir bez parçası, ve ne de eskitilmiş bir ayakka­bı. Her aykırılığın düzeltilmesi, her bozulan şeyin onarılması ya azarlama, ya dayakla olurdu. ... Golovlevo’dan daha iğrenç bir yer, Golovlevo’daki yaşamdan da­ha iğrenç bir yaşam düşünülebilir miydi?”  (Sayfa 387)


ŞÇEDRİN'in BÜYÜKLERE MASALLARI ile görüşmek üzere... 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...