29 Aralık 2011 Perşembe

KAR, BENİM ADIM KIRMIZI VE KARA KİTAP


Uzun süre önce başladım. Orhan Pamuk'un Kar Romanına... Öyle uzun oldu ki... Araya öyle şeyler girdi ki, bir türlü bitiremedim dikkatimi verip... Sonunda bitirdim... Ama bir kitabı bitirmenin huzurunu yaşayamadım bir türlü..., kafamdaki soru işaretlerinden dolayı...En merak ettiğim de kitapta adı geçen 19 şiir... Keşke Orhan Pamuk adı geçen şiirlerin olduğu bir de şiir kitabı çıkarsa....Sonuç olarak severek okudum.. Doğubayazıt'ta görev yaptığım için tanıdık gelen bazı ayrıntılar vardı...

Olaylar Kars ilinde geçmektedir. Bir gazetede köşe yazarlığı yapan ve ünlü bir şair olan Kerim Alakuşoğlu (kitabın bütününde ondan “Ka” olarak bahsediliyor) Almanya’nın Frankfurt şehrinde geçirdiği senelerden sonra Türkiye’ye dönme kararı verir ve geldiği ayların flaş haberleri arasında yer alan “Kars’taki kadınların intiharı” konularının üzerinde gazetede yayımlayabileceği bir araştırma yapmaya karar verir. Bunun için ülkemizde kış aylarının en sert geçtiği dönemde Kars’a gitmeye karar verir.



Kars’a geldikten sonra üniversite yıllarından tanıdığı arkadaşlarını bulur hatta üniversiteden tanıdığı ve boşandığını duyduğu eski aşkı sayılabilecek olan İpek’in sahibi olduğu otele yerleşir. Bütün olanlar boyunca bu otelde kalır.

Ka’nın Kars’a geliş sebebi intihar eden genç kızların ve kadınların neden bu yola başvurduklarını öğrenmek, bunları gazetedeki köşesinde yayınlamak ve yapabilirse halka intiharın kötülüklerinden bahsedip halkı bu yönden uzaklaştırmaktır. Tabi bölgeye böyle ünlü gazetecilerden ve sanatkarlardan fazla gelen olmadığı için halk önce onu yadırgar ama Türk halkının en büyük özelliklerinden misafirperverlikten de vazgeçmezler.

İpek’e aşık olan Ka tüm bu olayların yanında kendinin ne kadar tehlikelerin içinde olsa dahi kendinin İpek’in yanında ve mutlu olduğunu hisseder. Ama bu mutluluğun gerçek mi yoksa hayali mi olduğunu anlayamaz...

Kitap bu şekilde devam ediyor ve Ka'nın Kas'tan ayrılıp Frankfurt'ta öldürülmesinin ardından  onun ve şiirlerinin izini süren Orhan'ın önce Frankfurt'ta sonra Kas'ta arkadaşının ve kaybolan 19 şiirin izini sürmesiyle sonlanıyor... Sonlanırken de bir çok soru işareti bırakıyor...

Sonuç olarak, Kar, Kara Kitap kadar zihnimi yormadı...

Benim Adım Kırmızı kadar da sürükleyici gelmedi bana...


Ama yine de çok sevdim... Kar manzarası altında yaşanan Kars romanını ...

NOT: FOTOLAR NETTEN ALINTIDIR...

14 Ağustos 2011 Pazar

AHMET ÜMİT - BAB - I ESRAR

Merhaba KİTAPLARIM OLMADAN ASLA, blog takipçilerim; 

Yine Ahmet Ümit'in bir kitabıyla karşınızdayım...Kitabımızın adı; Bab-ı Esrar...
Yaşamı, aşkı ve inancı yeniden düşünmek için… diye tanımlıyor kitabı okuyanlar.. Yedi yüz yıldır çözülemeyen sır; Şems-i Tebrizi cinayeti'ni konu edinmiş kitabımız...



ARKA KAPAK


Kayıp babasıyla doğacak çocuğu arasında kalmış bir kadın... Hayatın anlamını arayan bir insan: Karen Kimya... Kapıları sırlara açılan bir kent... Sırların mucizelere dönüştüğü geceler. Mucizelerin hakikat sayıldığı zamanlar... Yedi yüz yıl öncesinden gelen bir fısıltı... Aşkı sadece aşkla tartanların ıtırlı soluğu... Ölümün yok edemediği bir sevda... Yıllara direnen bir sevgi; Şems-i Tebrizi ve Mevlâna Celaleddin-i Rumi... Günümüzden yedi yüz küsur yıl öncesine uzanan gerilim dolu, heyecan yüklü, mistik bir serüven...

"Taşta kan vardı, gökyüzünde dolunay, bahçede toprak kokusu. Ürkütücü bir serinlik içinde yüzüyordu ağaçlar. Kış güllerinin katmerlenme vaktiydi, nergislerin tazelenme demi. Yedi kişi girmişti bahçeye... Yedi öfkeli yürek, nefretin ele geçirdiği yedi akıl, yedi keskin bıçak. Yedi lanetli adam bahçenin sessizliğini yedi parçaya bölerek yürüdü kurbanlarının bulunduğu tahta kapıya...

Taşta kan vardı. Bahçede ürkütücü bir serinlik. Cinayetin tek tanığı dolunaydı. Hiç şaşırmadan, ürpermeden, korkmadan bakıyordu uzun boylu kavak ağaçlarının ölü yapraklarının arasından. Yedi kişiden en genç olanı vurmuştu kapıya. En yaşlı olanı çağırmıştı içeridekini. Yedi kişinin yedisi birden saplamıştı bıçaklarını içeriden çıkana.

Taşta kan vardı. İnsanların yüreklerinde nefret, dolunayda derin bir sükûnet..."





KİTAPTAN NOTLAR


Sigorta Şirketinde çalışan Karen (Kimya: Mevlana'nın manevi kızı ve Şems-i Tebrizi'nin eşinin ismi..) Bir otel yangınıyla Konyaya gelir.Yangının otel sahibi tarafından mı yoksa bir patlama sırasında mı çıktığını araştırır.Bu araştırmada ona Mennan yardımcı olur.

Aslında babası Konyalı olan Kimya Bu şehri pek sevmemektedir.Çünkü mevlevi olan babası onu küçükken bir arkadaşıyla giderek terk etmiştir.Bunun yanında Karen'in annesiyle babası da Konya'da tanışmışlardır.
Kimyanın babasının adını Poyrazla cami avlusunda bulunduğundan konmuştur.Kimyanın babası dergahta büyümüştür.


Kitap Karenin Konya'da yaşadığı maceraları anlatıyor.Kitabımızın kahramanı Karen kendisine simsiyah giyinmiş bir adamın verdiği bir yüzüğün sırrını arıyor. Karen sonrasında bu adamın Şems-i Tebrizi olduğunu anlıyor.. Rüyalarına da giren Şems-i Tebrizi Karen'in Konyadayken Şemsin Mevlana ile yaşamını anlatıyor.
Romanımız suçlunun bulunması ve Karen'in çocuğu doğurmaya karar vermesiyle ve babası Poyraz'ın ölümüyle bitiyor.

Kitabı Elif Şafak'ın Aşk'ı ile yakın zamanlarda okumuş, farklı iki Şems ile karşılaşmıştım. Bu anlamda farklı değerlendirme yapabilmek adına iki kitabın kıyaslanmasını tavsiye ederim... 

Kitabı yıllar evvel  bir arkadaşımdan ödünç alarak okumuştum. Blogumda yer vermediğimi fark edince hatırladığım kadarıyla blogda yer vermek istedim. Eksik anlatım olabilir. bu nedenle affınıza sığınıyorum. 

YENİ PAYLAŞIMLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE...

SEVGİLER...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...