5 Mayıs 2014 Pazartesi

GABRİEL GARCİA MARQUEZ - YÜZYILLIK YALNIZLIK - 2

MERHABALAR 

Sevgili Blog Dostlarım;

Geçtiğimiz ayın 17'sinde kaybettiğimiz Büyülü Gerçekliğin büyük ustası, Nobel Ödüllü Gabriel Garcia Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık adlı romanının özetini paylaşmıştım sizlerle.. Gelelim romanımız ile ilgili izlenimlerime ve kitaptan alıntılara... 


KİTAPTAN NOTLAR

Gabriel Garcia Marquez’in kendisine Nobel ödülü de kazandıran romanında Buendia ailesinin yedi kuşağının hikâyesi anlatılmaktadır. Roman aslında daha öncesinden başlasa da soyun atası Jose Arcadio Buendia ile Ursula Iguaran‘ın ailelerinin tüm karşı çıkışlarına rağmen evlenmeleri ve göç ederek Maconda’yı kurmalarıyla başlayan roman soyun yedi kuşak ilerisine kadar yüzyıl sürmektedir.

“İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa , o adam o toprağın insanı değildir.” (Sayfa 24)

“Dünya öylesine çiçeği burnundaydı ki, pek çok şeyin adı yoktu daha ve bunlardan söz ederken parmakla işaret edip göstermek gerekirdi.” (S. 11, Romanın 3. cümlesi)

Kitapta romana başlanmadan 7 kuşağı gösteren bir aile soy ağacı verilmiş. Romanı okurken; bu tablo bana her ne kadar yol gösterse de karakterlerin kimle evleneceği, kaç çocuklarının olacağı okurken soru işareti olmaktan çıkıyor ve heyecanı azaltıyor.

Romanın pek çok bölümünde olaylar sıklıkla tekrarlanmakta, ailenin başına gelecekler bir döngü halinde izlenimi yaratarak, romanı zamansız kılmakta. Her ne kadar yazar bazı gerçek olaylardan beslense de masal dinlediğimiz izlenimi hakimdir kitaba.



“Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı.” (Kitabın Başlangıç Cümlesi)

Ancak Albay Aureliano’nun idam mangasının karşısına çıkması ile ilgili ifade sıkça tekrarlanmakta. Albay idam mangasının karşısına ancak 190’lı sayfalarda çıkmakta.

Arcadio’nun ölümünün üstündeki sır perdesinin aralanmayacağı, Buendia soyunun tamamen ortadan kalkacağı da önceden bildirilmekte. Okuyucu olayları merak etmek yerine olayların nasıl olacağına odaklanmakta bu şekilde.

“Jose Arcadio, yatak odasının kapısını kapar kapamaz evde bir silah sesi çınladı.Kan, kapının altından süzüldü, oturma odasına geçti, sokağa çıktı, inişli çıkışlı yoldan karşıya ulaştı, kaldırımları indi çıktı, Türkler Sokağı'nı geçti, önce sağa, sonra sola saptı. Buendiaların evinin tam karşısına geldi kapalı kapının altından sızdı halıları kirletmemek için duvar diplerinden dolanarak salona geçti, oturma odasına girdi, yemek masasının çevresinde geniş bir kavis çizdi, begonyalı terasa uzandı, Aureliano Jose'ye matematik dersi veren Amaranta'nın sandalyesinin altından görünmeden süzüldü, kileri geçti, ekmek pişirmek için tam otuz altı yumurta kırmak üzere olan Ursula'nın bulunduğu mutfağa girdi.” 

Ursula , ''Aman Tanrım! Vay anacığım !'' diye haykırdı . (S.152)



Tabi ki aile isimlerine değinmeden geçmek olmaz. Ailenin yüzyıllık yaşantısında 7 kuşak boyunca Arcadio, Jose Arcadio, Aureliana, Ursula ve Remedios, Amaranta isimleri tekrarlanıp durmakta. (Bizdeki Şaban oğlu Şaban Latin Amerika’da Jose Arcadio oğlu Arcadio olmuş.) İsimlerin sürekli tekrarı romandaki döngüyü desteklemiş bence. Sanki her karakterde ailenin kaderi tekrarlanarak sürmekte. Bunun yanında aile erkeklerinden Arcadio’lar ne kadar atak ve gözüpek ise, Aureliano’lar bir o kadar içe kapanık ve sıkılgan…
Aile soyunun erkeklerinin hemen hemen tamamı evin işlik odasında kısa ya da uzun süre inziva yaşamakta. Hatta bazıları bu durumu ölene kadar kapısının açılmamasına kadar götürmekte. Ancak en ilginç karakter bence Albay Aureliana Buendi’nın yaptığı gümüş balıklar oldu. Zaman döngüsü balıklarda da olmakta. Belli bir sayıya ulaştığında Albay balıkları eritip tekrar yapmakta.

“Aslında Albay Aureliano Buendia'yı ilgilendiren, işin ticareti değil, çalışmaktı. Pulları birbirine bağlamak, gözlere minicik yakutlar oturtmak, solungaçları yassıltmak, yüzgeçler takmak öyle yoğun bir dikkat gerektiriyordu ki, savaşın getirdiği düş kırıklıklarını düşünmeye zaman kalmıyordu.”


Soyun Atası Jose Arcadio Buendia (Görsel Netten Alıntıdır)

Roman üçüncü tekil kişi ağzından anlatılmakta.  Ancak diyalogların azlığı romanı bir anlatıcının anlattığı bir masala çevirmekte.

Bir de aile içindeki iletişimsizlik diz boyu. Örneğin Pilar’ı hamileyken kaçıp giden büyük oğul Jose Arcadio geri döndüğünde evin içindeki erkek çocuğunun kim olduğunu merak etmediği gibi çocuk da ölürken öz babasını amcası sanmaktadır. Bunun gibi pek çok unsur. Bunun yanında kasabayı kuran aileler içerisinde Jose Arcadio’nun liderlik vasfından sıklıkla bahsedilirken bile onun Melquades dışında diğer ailelerle iletişimine dair diyaloglarına yer verilmemekte. Kasabanın ailenin hayalinde var olduğunu bile düşündüm bir an.

“Yaşamla hesabını kesin olarak kapatırken kendi insanlarını düşündükçe duygulanmıyor, en çok nefret ettiği kişileri aslında nasıl sevmiş olduğunu anlamaya başlıyordu.” ( S.137 )

 “Ölümü umursadığı yoktu, ama yaşam çok şey demekti. O yüzden de idam hükmü verildiği andaki duygusu korku değil, özlem oldu.” ( S. 138)

Bir de ailede kayıplar ölümler son derece olağan Ölümlerde yas tutulmasına rağmen, yas tutanların acısı okuyucuya çok da fazla geçmemektedir. Acaba bunun sebebi ölen herkesin taa Ursula ve Jose Arcadio’nun göç etmesine sebep olan Prudencia Agiular’ın bile evde yaşamaya devam etmesi mi bilemedim doğrusu. 


Romanda aileye fon görevi yapan kasaba da aileyle büyüyüp, gelişmekte.  Başlangıçta tüm yoksunluklarına rağmen cennet olan kasaba ardından cehenneme dönmekte. İlk olarak sulh yargıcı gelen köye zamanla papaz gelir ve kilise yapılır, çok geçmeden muz yetiştiricilerinin sömürgesi haline gelir ve zamanı geldiğinde görevini tamamlamışçasına aile gibi yok olur.

Roman boyunca romanın büyüleyiciliğini arttıran metaforlardan beni en çok etkileyenleri paylaşmak istiyorum sizlerle..

cam kırığı gibi dört yana saçılan kahkaha (Pilar’ın gülüşü)
sesi havada yakalayacaknış gibi (Rebeca)
ayakkabısında taş varmış gibi,yürürken insanın canını acıtan somut sızı (Albay Aureliano)
ölüm tutkusuyla kenetlenmiş kalabalık…..
tüfeklerin kurşun tükürmesi…
yeni doğmuş yaşlı kadın…(Ursula)
sömürge tipi karaciğer…..
anıların ağırlığı altında beli bükülmüş kasabalılar…
büyük yağmurların yitik cenneti…


Buendia'ların Son Bebeği ( Görsel Buradan)

Roman boyunca beni rahatsız eden iki durum, Amaranta ile yeğeni Jose Aureliano  ilişkisi ile bir de Güzel Remedios ile yeğeninin ilişkisi oldu. İtalyan’ın intiharına, general Marquez’in teklifini kabul etmeyerek onunda mutsuzluğuna sebep olan Amaranta kız kurusu olarak ölüp gitti. Aile içi ensest ilişki sonunda ailenin sonunu getirdi.

İşgal edilen kentlerin karanlık yatak odalarında, yatak odalarının en sefillerinde Amaranta’yı bulmuş, yaralıların sargılarındakikurumuş kan kokusunda Amaranta’yı algılamış, ölüm tehlikesinin bir anlık dehşetinde Amaranta’yı yaşamış,her yerdeher zaman onu düşlemişti.” ( S.170)

Romanı okuduğum sürece bende hayranlık uyandıran eskilerin tabiriyle “Osmanlı kadın” olarak da tabir edilebilecek Ursula oldu. Her kötü durumda, defalarca ayağa kalkması bende hayranlık uyandırdı. 

“…çünkü ölünceye kadar aşktan da güçlü bir bağla, ortak vicdan azabıyla bağlıydılar birbirlerine.” ( s.30)

“Seni ömrüm boyunca ölü olarak yanımda taşımaktansa, diri diri gezdirmeyi yeğlediğim için böyle yapıyorum.” (S. 69)


Romanda içimi burkan pek çok sahne de oldu elbette. Ama en çok soyun atası Jose Arcadio Buendia’nın ağaca bağlanması ve öldüğünde gökyüzünden sarı minik çiçeklerin kar gibi yağması beni etkileyen sahnelerdendi.

“Çiçekler bütün gece süren suskun bir sağanakla köyün üzerine yağdı. Bütün çatıları örttü, bütün kapıların önüne yığıldı ve dışarıda yatan bütün hayvanları soluksuz bırakıp öldürdü. Gökten öyle çok çiçek yağdı ki, sabahleyin sokaklar kalın halılar döşenmiş gibi oldu ve cenaze alayının geçebilmesi için çiçekleri küreyip atmak zorunda kaldılar.”(S. 161)

Son olarak bir şey daha eklemek istiyorum. Romanda Albay Gerinaldo Marquez sahneye çıktığında soyadından dolayı yazarın romanı kendi ailesine bağlayacağını sanmıştım. Ancak beklediğim gibi olmadı. Zannediyorum yazar Melquades ismiyle yer alarak romanı kehanetle sonlandırmayı uygun buldu.

“Soyun atası ağaca bağlanır, sonuncusunu da karıncalar yer” ( S.459)

 “… el yazmalarında Aureliano Babilonia’nın şifreleri çözdüğü anda aynalar, ya da seraplar kentinin rüzgarla savrulup yok olacağı, insanların anılarından silineceği ve yazılanların evrenin başlangıcından sonuna dek bir daha yinelenmeyeceği yazıyordu. Çünkü yüzyıllık yalnızlığa mahkûm edilen soyların, yeryüzünde ikinci bir deney fırsatları olamazdı”.(S.461 Romanın Son Cümlesi)


Ara ara kafam karışsa da tüm övgüleri fazlasıyla hak eden bir baş yapıt okuduğumu düşünüyorum. Marquez düşünmeden kitabını alacağım yazarlar listesine eklendi.  Okumak isteyen arkadaşlarıma not alarak okumalarını tavsiye ediyorum.
Romandan bir cümle ile bitirmek istiyorum yorumumu;

“İnsan ölme zamanı geldiğinde değil, ölebildiği zaman ölür.” (S.272)

En kısa zamanda Kolera Günlerinde Aşk’ı okuma istiyorum. 

7 yorum:

  1. muhteşem bir kitap.yine çok sevdiğim ve ilk adını verdiğim kitaplardan.yazıda süper olmuş.emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok teşekkürler Alanay hanım. böyle bir baş yapıtı yayına hazırlamak gerçekten zor oldu benim için.. beğenmenize sevindim.

      Sil
  2. bu kitabı öğretmene anlatacak olursam nasıl anlatabrim lütfen yardımcı olurmusunuz okudum ama pek çoy şeyi anlamadım

    YanıtlaSil
  3. bu kitabı öğretmene anlatacak olursam nasıl anlatabrim lütfen yardımcı olurmusunuz okudum ama pek çoy şeyi anlamadım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. öncelikle roman ayrıntılı ve kalabalık olduğu için anlatırken kitabın başındaki aile soy ağacından faydalanmanızı tavsiye ederim. olaylarda zaman içinde geliş gidişler çok fazla ve geleceğe göndermeler. kitaptaki sıralama ile anlatırsanız oldukça karışık olur. bir de aynı konudaki diğer yazımı da okursanız belki faydası olur..

      Sil
  4. iki yazınızı da okudum, büyük emekle hazırlamışsınız her zamanki gibi, ben bu romana ısınanamıştım -sanırım sizin de kafanıza takılmış olan sebeplerden- ama büyük bir eser olduğu açık, elinize sağlık, sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yazarın oluşturduğu büyülü dünyaya girmeyi seviyorum. kitap içerik anlamında zaman zaman okuyucuyu ikiye bölmekte bahsettiğim konulardan dolayı. ama sağlam kurgusu ve yazarın kalemine diyecek yok.

      Sil

Yorum yazmak için zaman harcadığınız için Teşekkürler...

Blog sahibi olmayan ziyaretçiler Anonim'i işaretleyip, yorum bırakabilirler.

ARGO İÇEREN YORUMLAR YAYINLANMAZ.

Yorumunuz blog sahibininin onayından sonra görünecektir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...