MERHABALAR
Sevgili Blog Dostlarım;
Geçtiğimiz ayın 17'sinde kaybettiğimiz Büyülü Gerçekliğin büyük ustası, Nobel Ödüllü Gabriel Garcia Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık adlı romanının özetini paylaşmıştım sizlerle.. Gelelim romanımız ile ilgili izlenimlerime ve kitaptan alıntılara...
KİTAPTAN NOTLAR
Gabriel Garcia Marquez’in
kendisine Nobel ödülü de kazandıran romanında Buendia
ailesinin yedi kuşağının hikâyesi anlatılmaktadır. Roman aslında daha
öncesinden başlasa da soyun atası Jose Arcadio Buendia ile Ursula Iguaran‘ın
ailelerinin tüm karşı çıkışlarına rağmen evlenmeleri ve göç ederek Maconda’yı
kurmalarıyla başlayan roman soyun yedi kuşak ilerisine kadar yüzyıl
sürmektedir.
“İnsanın
oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa , o adam o toprağın insanı
değildir.” (Sayfa 24)
“Dünya öylesine çiçeği burnundaydı ki, pek çok şeyin adı
yoktu daha ve bunlardan söz ederken parmakla işaret edip göstermek gerekirdi.”
(S. 11, Romanın 3. cümlesi)
Kitapta romana başlanmadan 7 kuşağı gösteren bir aile
soy ağacı verilmiş. Romanı okurken; bu tablo bana her ne kadar yol gösterse de
karakterlerin kimle evleneceği, kaç çocuklarının olacağı okurken soru işareti
olmaktan çıkıyor ve heyecanı azaltıyor.
Romanın pek çok bölümünde olaylar sıklıkla
tekrarlanmakta, ailenin başına gelecekler bir döngü halinde izlenimi yaratarak,
romanı zamansız kılmakta. Her ne kadar yazar bazı gerçek olaylardan beslense de
masal dinlediğimiz izlenimi hakimdir kitaba.
“Albay Aureliano Buendia,
yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye
götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı.” (Kitabın Başlangıç Cümlesi)
Ancak Albay Aureliano’nun idam mangasının karşısına
çıkması ile ilgili ifade sıkça tekrarlanmakta. Albay idam mangasının karşısına
ancak 190’lı sayfalarda çıkmakta.
Arcadio’nun ölümünün üstündeki sır perdesinin
aralanmayacağı, Buendia soyunun tamamen ortadan kalkacağı da önceden
bildirilmekte. Okuyucu olayları merak etmek yerine olayların nasıl olacağına
odaklanmakta bu şekilde.
“Jose Arcadio, yatak
odasının kapısını kapar kapamaz evde bir silah sesi çınladı.Kan, kapının
altından süzüldü, oturma odasına geçti, sokağa çıktı, inişli çıkışlı yoldan
karşıya ulaştı, kaldırımları indi çıktı, Türkler Sokağı'nı geçti, önce sağa,
sonra sola saptı. Buendiaların evinin tam karşısına geldi kapalı kapının
altından sızdı halıları kirletmemek için duvar diplerinden dolanarak salona
geçti, oturma odasına girdi, yemek masasının çevresinde geniş bir kavis çizdi,
begonyalı terasa uzandı, Aureliano Jose'ye matematik dersi veren Amaranta'nın
sandalyesinin altından görünmeden süzüldü, kileri geçti, ekmek pişirmek için
tam otuz altı yumurta kırmak üzere olan Ursula'nın bulunduğu mutfağa girdi.”
Ursula , ''Aman Tanrım! Vay anacığım !'' diye haykırdı . (S.152)
Tabi ki aile isimlerine değinmeden geçmek olmaz.
Ailenin yüzyıllık yaşantısında 7 kuşak boyunca Arcadio, Jose Arcadio,
Aureliana, Ursula ve Remedios, Amaranta isimleri tekrarlanıp durmakta. (Bizdeki
Şaban oğlu Şaban Latin Amerika’da Jose Arcadio oğlu Arcadio olmuş.) İsimlerin
sürekli tekrarı romandaki döngüyü desteklemiş bence. Sanki her karakterde
ailenin kaderi tekrarlanarak sürmekte. Bunun yanında aile erkeklerinden
Arcadio’lar ne kadar atak ve gözüpek ise, Aureliano’lar bir o kadar içe kapanık
ve sıkılgan…
Aile soyunun erkeklerinin hemen hemen tamamı evin
işlik odasında kısa ya da uzun süre inziva yaşamakta. Hatta bazıları bu durumu
ölene kadar kapısının açılmamasına kadar götürmekte. Ancak en ilginç karakter
bence Albay Aureliana Buendi’nın yaptığı gümüş balıklar oldu. Zaman döngüsü
balıklarda da olmakta. Belli bir sayıya ulaştığında Albay balıkları eritip
tekrar yapmakta.
“Aslında Albay Aureliano Buendia'yı ilgilendiren, işin ticareti değil,
çalışmaktı. Pulları birbirine bağlamak, gözlere minicik yakutlar oturtmak,
solungaçları yassıltmak, yüzgeçler takmak öyle yoğun bir dikkat gerektiriyordu
ki, savaşın getirdiği düş kırıklıklarını düşünmeye zaman kalmıyordu.”
Soyun Atası Jose Arcadio Buendia (Görsel Netten Alıntıdır)
Roman üçüncü tekil kişi ağzından anlatılmakta. Ancak diyalogların azlığı romanı bir
anlatıcının anlattığı bir masala çevirmekte.
Bir de aile içindeki iletişimsizlik diz boyu. Örneğin
Pilar’ı hamileyken kaçıp giden büyük oğul Jose Arcadio geri döndüğünde evin
içindeki erkek çocuğunun kim olduğunu merak etmediği gibi çocuk da ölürken öz
babasını amcası sanmaktadır. Bunun gibi pek çok unsur. Bunun yanında kasabayı
kuran aileler içerisinde Jose Arcadio’nun liderlik vasfından sıklıkla
bahsedilirken bile onun Melquades dışında diğer ailelerle iletişimine dair
diyaloglarına yer verilmemekte. Kasabanın ailenin hayalinde var olduğunu bile düşündüm
bir an.
“Yaşamla
hesabını kesin olarak kapatırken kendi insanlarını düşündükçe duygulanmıyor, en
çok nefret ettiği kişileri aslında nasıl sevmiş olduğunu anlamaya başlıyordu.”
( S.137 )
“Ölümü umursadığı yoktu, ama yaşam
çok şey demekti. O yüzden de idam hükmü verildiği andaki duygusu korku değil,
özlem oldu.” ( S. 138)
Bir de ailede kayıplar ölümler son derece olağan
Ölümlerde yas tutulmasına rağmen, yas tutanların acısı okuyucuya çok da fazla
geçmemektedir. Acaba bunun sebebi ölen herkesin taa Ursula ve Jose Arcadio’nun
göç etmesine sebep olan Prudencia
Agiular’ın bile evde yaşamaya devam etmesi mi bilemedim doğrusu.
Romanda aileye fon görevi yapan kasaba da aileyle
büyüyüp, gelişmekte. Başlangıçta tüm
yoksunluklarına rağmen cennet olan kasaba ardından cehenneme dönmekte. İlk
olarak sulh yargıcı gelen köye zamanla papaz gelir ve kilise yapılır, çok
geçmeden muz yetiştiricilerinin sömürgesi haline gelir ve zamanı geldiğinde
görevini tamamlamışçasına aile gibi yok olur.
Roman
boyunca romanın büyüleyiciliğini arttıran metaforlardan beni en çok
etkileyenleri paylaşmak istiyorum sizlerle..
cam kırığı gibi dört yana
saçılan kahkaha (Pilar’ın gülüşü)
sesi havada yakalayacaknış
gibi (Rebeca)
ayakkabısında taş varmış
gibi,yürürken insanın canını acıtan somut sızı (Albay
Aureliano)
ölüm tutkusuyla kenetlenmiş
kalabalık…..
tüfeklerin kurşun
tükürmesi…
yeni doğmuş yaşlı kadın…(Ursula)
sömürge tipi karaciğer…..
anıların ağırlığı altında
beli bükülmüş kasabalılar…
büyük yağmurların yitik
cenneti…
Buendia'ların Son Bebeği ( Görsel Buradan)
Roman
boyunca beni rahatsız eden iki durum, Amaranta ile yeğeni Jose Aureliano ilişkisi ile bir de Güzel Remedios ile
yeğeninin ilişkisi oldu. İtalyan’ın intiharına, general Marquez’in teklifini
kabul etmeyerek onunda mutsuzluğuna sebep olan Amaranta kız kurusu olarak ölüp
gitti. Aile içi ensest ilişki sonunda ailenin sonunu getirdi.
İşgal edilen kentlerin karanlık yatak odalarında, yatak
odalarının en sefillerinde Amaranta’yı bulmuş, yaralıların
sargılarındakikurumuş kan kokusunda Amaranta’yı algılamış, ölüm tehlikesinin
bir anlık dehşetinde Amaranta’yı yaşamış,her yerdeher zaman onu düşlemişti.” (
S.170)
Romanı
okuduğum sürece bende hayranlık uyandıran eskilerin tabiriyle “Osmanlı kadın”
olarak da tabir edilebilecek Ursula oldu. Her kötü durumda, defalarca ayağa
kalkması bende hayranlık uyandırdı.
“…çünkü
ölünceye kadar aşktan da güçlü bir bağla, ortak vicdan azabıyla bağlıydılar
birbirlerine.” ( s.30)
“Seni
ömrüm boyunca ölü olarak yanımda taşımaktansa, diri diri gezdirmeyi yeğlediğim
için böyle yapıyorum.” (S. 69)
Romanda içimi burkan pek
çok sahne de oldu elbette. Ama en çok soyun atası Jose Arcadio Buendia’nın
ağaca bağlanması ve öldüğünde gökyüzünden sarı minik çiçeklerin kar gibi
yağması beni etkileyen sahnelerdendi.
“Çiçekler
bütün gece süren suskun bir sağanakla köyün üzerine yağdı. Bütün çatıları
örttü, bütün kapıların önüne yığıldı ve dışarıda yatan bütün hayvanları
soluksuz bırakıp öldürdü. Gökten öyle çok çiçek yağdı ki, sabahleyin sokaklar
kalın halılar döşenmiş gibi oldu ve cenaze alayının geçebilmesi için çiçekleri
küreyip atmak zorunda kaldılar.”(S. 161)
Son olarak
bir şey daha eklemek istiyorum. Romanda Albay Gerinaldo Marquez sahneye
çıktığında soyadından dolayı yazarın romanı kendi ailesine bağlayacağını sanmıştım.
Ancak beklediğim gibi olmadı. Zannediyorum yazar Melquades ismiyle yer alarak
romanı kehanetle sonlandırmayı uygun buldu.
“Soyun
atası ağaca bağlanır, sonuncusunu da karıncalar yer” ( S.459)
“… el
yazmalarında Aureliano Babilonia’nın şifreleri çözdüğü anda aynalar, ya da
seraplar kentinin rüzgarla savrulup yok olacağı, insanların anılarından
silineceği ve yazılanların evrenin başlangıcından sonuna dek bir daha
yinelenmeyeceği yazıyordu. Çünkü yüzyıllık yalnızlığa mahkûm edilen soyların,
yeryüzünde ikinci bir deney fırsatları olamazdı”.(S.461 Romanın Son Cümlesi)
Ara ara
kafam karışsa da tüm övgüleri fazlasıyla hak eden bir baş yapıt okuduğumu
düşünüyorum. Marquez düşünmeden kitabını alacağım
yazarlar listesine eklendi. Okumak isteyen
arkadaşlarıma not alarak okumalarını tavsiye ediyorum.
Romandan bir cümle ile
bitirmek istiyorum yorumumu;
“İnsan
ölme zamanı geldiğinde değil, ölebildiği zaman ölür.” (S.272)
En kısa
zamanda Kolera Günlerinde Aşk’ı okuma istiyorum.
muhteşem bir kitap.yine çok sevdiğim ve ilk adını verdiğim kitaplardan.yazıda süper olmuş.emeğinize sağlık.
YanıtlaSilçok teşekkürler Alanay hanım. böyle bir baş yapıtı yayına hazırlamak gerçekten zor oldu benim için.. beğenmenize sevindim.
Silbu kitabı öğretmene anlatacak olursam nasıl anlatabrim lütfen yardımcı olurmusunuz okudum ama pek çoy şeyi anlamadım
YanıtlaSilbu kitabı öğretmene anlatacak olursam nasıl anlatabrim lütfen yardımcı olurmusunuz okudum ama pek çoy şeyi anlamadım
YanıtlaSilöncelikle roman ayrıntılı ve kalabalık olduğu için anlatırken kitabın başındaki aile soy ağacından faydalanmanızı tavsiye ederim. olaylarda zaman içinde geliş gidişler çok fazla ve geleceğe göndermeler. kitaptaki sıralama ile anlatırsanız oldukça karışık olur. bir de aynı konudaki diğer yazımı da okursanız belki faydası olur..
Siliki yazınızı da okudum, büyük emekle hazırlamışsınız her zamanki gibi, ben bu romana ısınanamıştım -sanırım sizin de kafanıza takılmış olan sebeplerden- ama büyük bir eser olduğu açık, elinize sağlık, sevgiler:)
YanıtlaSilyazarın oluşturduğu büyülü dünyaya girmeyi seviyorum. kitap içerik anlamında zaman zaman okuyucuyu ikiye bölmekte bahsettiğim konulardan dolayı. ama sağlam kurgusu ve yazarın kalemine diyecek yok.
Sil