MERHABALAR,
Kitap severler... Okuldaki yoğunluğumun üzerine bir de bilgisayarım servise gitmek zorunda kalınca, ilgilenemedim bloglarımla... Sana Gül Bahçesi Vadetmedim'i Nisan ayında KİTAP OKUMAK İSTER MİSİN? aracılığı ile okumuştum yine, Elif Şafak'ın Mahrem'i ile birlikte.. Her ikisini de çok beğenmiş, etkilerinde uzunca süre kalmıştım.. Gelelim kitabımıza..
Sana Gül Bahçesi Vadetmedim'i üniversite yıllarında okumaya çalışmış ama çok da kitaba bağlanamamıştım doğrusu..
Zannediyorum kitaplarında okunmak zamanları var. Kitapları sevmemiz de zamanlamayla çok alakalı. Arka kapakla başlayalım kitabımıza....
ARKA KAPAK
Sana Gül
Bahçesi Vadetmedim, deliliğin, - resmi tanımıyla akıl hastalığının-
öyküsüdür. İçine doğduğu dünyanın kurumlarıyla bağdaşmayı öğrenemeyen,
iletişimsizliğin karanlığında yaşayan on altı yaşındaki Deborah’ın
öyküsü.Deborah kimlik kavramını yitirip içine kapanmış, zengin düşlemi ve mizah
duygusuyla yarattığı kendi düşsel dünyasına sığınmıştır.
İki dünyanın çatışmaya başlaması, Deborah'ın akıl hastanesine
"düşme"sine neden olur. Bundan sonra hastaneleri, doktorları vb.
kurumlarıyla toplumun “kurtarma operasyonu” başlar.
Greenberg'in kendi yaşamından yola çıkarak yazdığı bu kitap, “akıl
hastalarının gizleri” üzerine pek çok ipucu taşırken, toplumun yerleşik değer
yargılarına çarpıcı bir eleştiri de getiriyor, böylece normal kavramını
sorgulamaya götürüyor bizi.
“Adalet uygulanmıyorsa, namussuzluk örtbas ediliyorsa ve inançlarını
koruyan insanlar acı çekiyorsa, sizin gerçekliğiniz ne işe yarıyor peki? Helene
da Ellis konusunda verdiği sözü tuttu, ben de. Peki sizin gerçekliğiniz ne işe
yarıyor?"
“Bak, dinle beni,” dedi Furi.
“Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir
adalet vadetmedim...”
...
“ve hiç bir zaman huzur ya da mutluluk vadetmedim. Sana ancak bunlarla
savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. Sana sunduğum tek gerçeklik
savaşım. Ve sağlıklı olmak, gücünün yettiği kadarıyla, bu savaşımı kabul edip
etmemekte özgür olmak demektir. Ben yalan şeyler vadetmem hiç. Kusursuz, güllük
gülistanlık bir dünya masalı koca bir yalandır... üstelik böyle bir dünya çok
can sıkıcı bir yer olur!” (s.113)
“Pekala-
siz soru sorun, ben de yanıt vereyim - bütün 'semptomlarımı' yok edip beni eve
gönderin... Ne kalacak bana o
zaman?" dedi.
Doktor sakin bir sesle “Hastalığının
belirtilerinden vazgeçmek istemiyorsan, hiçbir şey anlatmazsın” dedi.
Deborah'ın boynuna bir korku kemendi dolanıyordu. “Gel, otur. Hazır olana kadar hiçbir şeyden vazgeçmek zorunda değilsin. Böyle bir şeye hazır olduğunda da, kaybettiklerinin yerine koyabileceğin bir şeyler olacak.” (s.25)
Deborah'ın boynuna bir korku kemendi dolanıyordu. “Gel, otur. Hazır olana kadar hiçbir şeyden vazgeçmek zorunda değilsin. Böyle bir şeye hazır olduğunda da, kaybettiklerinin yerine koyabileceğin bir şeyler olacak.” (s.25)
ÖZET
16 yaşındaki Deborah Blau’nun annesi Ester ve babası Jacob ile yaptığı
yolculukla başlar romanımız. Bu yolculuk Deborah’ın intiharının ardından
ailesinin onu götürdüğü hastaneye doğru bir yolculuktur. Annesi onun tedavi
görmesi gerektiğine inanırken, babasının tereddütleri vardır. Deborah Şizofreni
tanısı ile hastaneye yatırılır. Tedavisini Dr. Fried üstlenir.
Deborah’ın doktor ile görüşmeleri başlangıçta fazla ayrıntılar içermese de,
Deborah ve kendi verdiği isimle Furi arasındaki güven arttıkça yavaş yavaş Deborah’ı
hastalığa götüren aşamalar ve Yr Krallığı doktorun önüne serilmeye başlar. İçindeki
sırları açıkladıkça Yr krallığı gazabı ile çullanır Deborah’ın üstüne.
“İnsan mahkûm olacaksa, güzel olmalı, yoksa
dram yalnızca bir komedi olur.” (s.52)
“Sert yumruklarla bakışların ve
açık saçık sözlerin altından ansızın ortaya çıkan gizli kırılganlığı artık
yansıtamasın diye, bu aynanın kirletilmesi gerekiyordu.” (s.73)
“Cehennem'in eşiğine gelmiş kişilerin şeytandan ödü
kopuyordu; zaten cehennemin içinde olanlar içinse şeytan özel biri değildi,
yalnızca başka biriydi, o kadar.”(s.77)
“Kaçık kişi, boynundaki ilmeği kopmuş biridir.” (s.92)
Katlanılacak duygu ve kaygıların olmadığı, geçmişin ya da geleceğin olmadığı, hiç bir kimliğe ait anı ya da saplantıların olmadığı, kendilinden ortaya çıkan, dural olguların olduğu 4. Kuzey, geçmişte yaşanan olumsuzlukların sesi Koro, Düşen Tanrı Ateş Saçlı Anterrabae, Ardı arkası kesilmeyen sövgüler yağdıran bütün öğretmenlerinin, akrabalarının ve arkadaşlarının bir araya gelmiş görüntüleri olan Koro, Kara Tanrı Lactamaeont, Korkuların olmadığı Kuyu, Yr dünyasının gizli tohumlarının Yeryüzü’ne saçılmasını önlemeyle görevli Sansür, Gizleyici denen tanrı İdat…
Yr Krallığı ilk olarak çocukken gittiği kampta çıkmıştır ortaya. Ondan
nefret ettikleri kampta; tuhaflığı yüzünden
yıllar geçtikçe daha çok yalıtıldığı okulda; yalnızlığı derinleştikçe Yr
git gide büyümüştür. Yr Tanrıları başlangıçta koruyucu ruhlar olmuştu Deborah
için. Ancak Yr Deborah’ın ruhuna sızdıkça Ara Dünya, Yeryüzü ve Yr arasında
sürekli geliş gidişler acı ve ıstırap kaynağı olmaya başlamıştır. Başlangıçta
Yr’nin kraliçesi olan Deborah, sonraları Yr’nin esiri olmuştur.
Aynı zamanda Deborah’ın Yr dünyasında konuştuğu bir de dil vardır. Bu dili
her ne kadar Yr Krallığı’nda kullansa da güveni arttıkça Furi ile de paylaşmaya
başlar.
Hastanede devam eden tedavi gelgitlerle doludur. Deborah daha sakin
hastaların bulunduğu B koğuşu ile Saldırgan hastaların olduğu D koğuşu arasında
gider gelir. Bu gidiş geliş aynı zamanda umutsuzluk ile belki arasındaki geliş
gidiştir. Deborah bazen iyileşme emareleri gösterse de bazen Kuyu’nun
en dibine düşer. Bu dönemlerde hastanede uygulanan tulum tedavisi onu kontrol
altına alır.
Deborah’ın en kötü olduğu dönemler Furi’nin izin ve kongreler için
ayrıldığı dönemlerdir. Yeni doktoru ile güven ve sevgi bağı kuramayan Deborah,
daha da kötüler. Hatta bulduğu her ateş parçasıyla kendini yakmaya kadar
götürür çılgınlığını.
Furi’nin dönüşüyle toparlamaya başlar kendini. Bu arada romanda kaç yaz kaç
bahar geçtiğini unutursunuz.
Kitabın devamını merak eden kitap dostlarını devamını okumaya davet
ediyorum..
“Kefen ve gelinlik. Birbirinin aynı olan iki giysi.
Dinle bak! Ölürken yaşamak; yaşarken ölmek; savaşırken teslim olmak ve teslim
olurken savaşmak zorunda kalıyorsun, değil mi? Benim yolumda, bütün
karşıtlıklar aynı anda verilir ve karşıt hedefler için aynı araç kullanılır. (s.173)
“Dünyada bile, aynı dili konuşan iki insan yok muydu
hiç?” (s.183)
“Acı çekmenin tekelinizde mi olduğunu sanıyorsunuz?”
(s.206)
“Sizin yalnızca bir çeşit soğuğunuz var; paltolarla halledilebilecek bir
soğuk…”(s.206)
KİTAPTAN NOTLAR
Kitapla
ilgili pek çok yerde paylaşılan bir bilgiyi paylaşarak başlamak istiyorum
yazıma… Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, Joanne Greenberg'in kendi
hayatından hareketle yazdığı genç yaşta geçirdiği akıl hastanesi deneyimini aktardığı
romanıdır. Kitaplarını yayımlarken çocuklarının etkilenmemesi amacı ile uzun
süre Hannah Green takma adını kullanan Amerikalı yazarın I Never Promised
You a Garden Rose adlı romanı ilk olarak 1964 yılında yayımlanmış ve kitabın ilk Türkçe çevirisi, Nesrin Kasap'ın kaleminden ve 1989
yılında Metis Yayınlarından çıkmıştır. Kitabın kapak fotoğrafı da André Kertész
tarafından çekilmiş.
Ön bilginin
ardından kitapla ilgili düşüncelerime geçmek istiyorum. “Sana Gül Bahçesi
Vadetmedim” deyince aklıma gelen kitapla özdeşleşmiş kitap fotoğrafı.
Gözlerinden hastalığın bezginliği akan bir genç kız. Bence yıllar geçse de
kapağı değiştirilmeden korunması çok doğru bir uygulama olmuş.
Aynı zamanda
yazarın kendi hayatından hareketle yazması ve duygularını okuyucuya geçirmedeki
başarısı dolayısı ile kitabı okumak keyifli bir hal alıyor. Buna ek olarak
Deborah’ın tedavisi esnasında yaşanan gelgitler, tam Deborah iyileşiyor derken
tekrar karanlığa yuvarlanması okuyucunun da umudunu kırarak ara ara kitaptan
kopmalara da neden olmuyor değil.
“Akıl Oyunları”
filminden sonra Şizofreni ile ilgili merakımı tekrardan arttıran bir yapıt
oldu. “Acaba tüm şizofreni hastalarının dünyası bu kadar renkli ve ayrıntılı
mıdır? diye düşünmeden edemiyorum .
Kitapta Yr
Krallığı ile Dünya arasındaki gelgitler de çok güzel verilmiş. Bir de
Deborah’ın kendine zarar verdiği sahneler son derece etkileyiciydi. Yr
krallığını ve Yr dilini merak etmemek elde değil.
Kitaptan alıntılarla tamamlamak istiyorum yazımı;
“Asıl acıtan
şey, kendinden başka herkesin yaşamını yönlendiren güçlerce tekmelenip
dışlanmak, yıllarca deli olarak yaşamak, kimseye bir şeyi anlatıp kendine
inandıramamak. Ne zaman kurumsal bir tümör sancısıyla iki büklüm olsam, neden
böyle bir sanı olmayacağını anlatacak bir profesör mutlaka çıkar. Ve nezaket
gereği, farklı bir deneyime dayanan bir iki iğne yaparlar…”(s.212)
Hoş ve sürükleyici bir kitaba benziyor. Teşekkürler
YanıtlaSilesasında çok sürükleyici değil Uğur bey ama etkileyici olduğu kesin.. üzerine düşünerek kitap okumayı sevenlere tavsiye olunur..
Sil30 yaşlarımda okudum ve beni çok etkiledi.yazmışsınız ya zamanı gelince okumalı kitabı.20 yaşlarda okusam o kadar etkilemeyecek ve sevmeyecektim ihtimal.kitap tavsiyesi istediklerinde ilk söylediğim kitaplardan.
YanıtlaSililk okuduğum zamanlarda hayata bakışım daha farklıydı ve kitabın içine girememiştim. Ancak şuan benim için özel kitaplardan oldu.. bir de TUTUNAMAYALAR'ın zamanı gelse.. Başladım ama sarmadı beni..
SilAlanay yıldırım Ben bunu Askerde okudum ve stkilemişti beni
SilGüzel bir kitaptı, önce ben de içine giremedim ama bir girince çıkamadım tabii, yıllar önce okumuştum. Kesinlikle inandığım bir şey dir her kitabın bir zamanı olduğu.
YanıtlaSilSevgiler :)
benim için de özel bir kitap oldu.. benim için ayrı bir yeri olacak her zaman.. Sevgiler...
Siladını çok duyduğum ama nedense bir türlü okumaya yeltenmediğim bir kitaptı, bu kadar renkli olduğunu bilmiyordum, çok güzel anlatmışsınız:)
YanıtlaSilbiraz ağır ilerleyen bir kitap. Ancak içine girince güzel ilerliyor. kitap bitince sonrasını çok merak ettiklerimden oldu.
SilElinize sağlık çok iyi anlatmışsınız.
YanıtlaSilhttp://kanvekuller.blogspot.com.tr/2015/03/lila-sana-gul-bahcesi-vadetmedim.html
Aynı konuyu blogumda işledim.
hemen geliyorum blogunuza..
YanıtlaSilKaleminize sağlık, ben de kitabı okuyup yorumladım. Aynı kitaplar farklı duygular.
YanıtlaSil