(BUF-İ KUR) (بوف کور: Bûf-e
kûr)
İran edebiyatının
Kafka’sı olarak da nitelendirilen Sadık Hidayet’in derin, karanlık ve hatta
ölüm tadındaki Uzun Öyküsü “KÖR BAYKUŞ”u
paylaşmak istiyorum sizlerle…
Bazı kitaplar vardır
size çok şey anlatırlar ama bir türlü kitabın anlattıklarını sözcüklere
dökemezsiniz. Böyle kitaplardan KÖR BAYKUŞ. İçerisinden pek çok altı çizilecek
cümleye yer verebilirim. Hissettirildiklerini yazabilirim. Ama kitabın özeti
derseniz orada dururum. Anlatılan olayları sırasıyla anlatmak bu kitap için
mümkün değil gibidir. Sanki yazar okuru dairesel bir labirentin içine çekmiş,
farklı imgelerle aynı olayı tekrar tekrar yaşatıp, orada unutmuş gibidir. Zaman
ve mekanın yokluğundan dolayı bir çok yer anlatılsa da ana karakterin odasından
hiç çıkılmamış aksine bizim onun rüyasına konuk olmuşuz gibidir.
ARKA KAPAK
Modern İran edebiyatının kurucularından Sadık
Hidayet'in 1936'da Bombay'da yayımladığı başyapıtı, kendi deyişiyle “özenle
hesaplanmış, net, bilinçli etkilerle dolu” ve “her sayfası bir partisyon gibi
düzenlenmiş” Kör Baykuş (Buf-i Kur), öteki yapıtları gibi, pek çok dile
çevrildi, pek çok ülkede pek çok yazarı etkiledi.
Kör Baykuş, 1977'de Behçet Necatigil'in unutulmaz
çevirisiyle Varlık Yayınları'ndan çıkmıştı. Philippe Soupault ve Andre Breton
gibi önemli edebiyatçıların övgüsünü kazanan bu kült romanı, yine Necatigil'in
çevirisinden, Necatigil'in “önsöz” ü (“Türkçede İran Edebiyatı ve Doğumunun 75.
Yılında Sadık Hidayet”) ve Bozorg Alevi'nin “sonsöz”ü (“Sadık Hidayet'in
Biyografyası”) ile sunuyoruz.
Sadık Hidayet’in yakın dostlarından Bozorg Alevi’nin, Kör
Baykuş’un Almancasına eklediği "Sonsöz"den alıntıdır : “Kör
Baykuş’un eylemi, olayları, zaman ve mekân dışında kalır. Olayları bölüşenler
tipik kimselerdir, daha doğrusu bir tipin değişik kişilerdeki varyasyonlarıdır,
bu kişiler mitik bir psikoloji kanunlarına göre birbirlerine dönüşürler. Baba,
amca, arabacı, mezarcı, ihtiyar hurdacı ve nihayet romanın
"kahraman"ı, aslında tek kişidir, esrarengiz genç kız, Bayader ile
kahramanın karısı kahpe de öyle. Normal zaman düzeninin kalkışı bununla bağlantılıdır;
şimdiki zamanla geçmiş zaman; anı, rüya ve hayal olarak birbiriyle
kaynaşmıştır. Sebeple sonuç arasında bir nedensellik yoktur, onları birbirine
masallardaki mantık bağlar. Ama buna rağmen olay, şüphe yok ki gerçek bir
hayatı saptar. Korkular, özlemler, ümit, ümitsizlik, bu olay içine, öteden beri
insan kaderinde olduğu gibidir.”
“Bütün
hayatımı bir salkım üzüm gibi avucumda sıkmak istiyorum, suyunu, hayır,
şarabını damla damla, gölgemin kurumuş boğazına akıtmak istiyorum, kutsal su
gibi.”(Sayfa 39)
Adı belirtilmeyen “kalemdan” olduğu
belirtilen başkarakterimiz kendini gölgesine tanıtma ihtiyacıyla anlatmaya
başlar. Karakter şehirden uzak bir evde kendi başına yaşar. Geçimini üzerine
hep aynı resmi çizdiği kalemdanlar ile geçimini sağlar. Bir gün Hind fakirini
andıran ihtiyar, kambur üzerine eski sarı bir aba sarmış bir ihtiyar çıkagelir. Amcası olduğunu
söyler. Ona ikaram edecek pek bir şey yoktur evde. Sadece bir şişe şarap. Bu
şarap Zerdüşt’te kalma geleneğe göre ana karakterimizin doğduğu gün
yapılmıştır. (Sonradan bu şarabın içinde “kobra” zehri olduğunu öğreniyoruz.)
bir şişe de saklanmıştır. Tam şarabı raftan alırken duvardaki pencereden
hayatına nüfuz edecek görüntüyle karşılaşır. Evin arkasındaki kırda bir servi
vardır. Dibinde oturan bir ihtiyar. Karşısında bir genç kız sağ eliyle ihtiyara
bir gündüz sefası uzatmakta, sol elinin işaret parmağını da ısırmaktadır.
Tabureden indiğinde amcasının gittiğini görür. Şişeyi rafa geri koyarken
duvarda bir pencere olmadığını fark eder.
Gece yürüyüşten dönünce hayalinde
gördüğü kızı kapısında kendisini beklerken bulur. Kız içeri girer, karyolasına
uzanır. Şarabı almaya gidip geldiğinde kızın derin bir uykuda olduğunu fark
eder. Kızın ağzına bir yudum şarap akıtır. Bir süre sonra kızın ölmüş olduğunu
fark eder. Kız ona ruhunu ve tenini teslim etmiştir. Bu yüzden kimse mezarını
bilmemelidir. Kızı parçalar bir bavula koyar. Gömmek için evden çıkarken; yaşlı
bir adamla karşılaşır. Adam mezarcıdır. Aslında amca ile tasvir edilen adamın
yeniden yansımasıdır aynı fiziksel özellikleri taşır. Kitap boyunca yaşlı adam
hurdacı, mezarcı, arabacı ve çizimlerde yer alan ihtiyar olarak karşımıza çıkar
durur. Genç kızı Rey şehrinde bir servinin altına mavi gündüzsefalarının olduğu
bir yere gömer.
DEVAMI KİTABIMIZDA…
KİTAPTAN NOTLAR
Geçmişte uğursuzluğu
nedeniyle pek de sevilmeyen, günümüzde iade-i itibar yapan canlılardan Baykuş.
Yazar yaşadığı dönem itibari ile uğursuzluğu simgeleyen Baykuşa atıfta
bulunarak okuyacaklarımıza bizi hazırlamakta kitabın adıyla. Kör Baykuş, benim
gibi Franz Kafka, Edgar Allan Poe
okumaktan hoşlanan okurlar için de biçilmiş kaftan bu haliyle.
Uzun Öykü biçiminde
yazılmış kitabında yazar; adeta bir rüya tünelinde dolaşır gibi, yüzler yüzlere
karışıyor dönüşüyor. Sesler olaylar gerçek onlara eşlik ediyor. Sanki olaylar
farklı suretlere dönüşen özünde aynı insanlarla tekrarlanıp duruyor. Konuşmalar
ise sayıklamaları andırmakta. Buradan yola çıkarak afyon bağımlılığı olduğu
bilinen yazarın satırlarını afyonun etkisi ile mi yazdığını merak etmekteyim.
Yazar kitabın büyük bölümünde yazdığı cümlelerinde dine
insanlara inancını yitirişine ve yabancılaşmasına sıklıkla yermiş. Bu haliyle
bakıldığında yazarı intihara götüren yolun taşları her bir sözcük.
“Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder. Bizler
ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır. Hayatın
derinlerinden seslenir, yanına çağırır bizi. Ve biz, henüz insanların dilini
bile anlamadığımız yaşlarda, ara sıra oyunlarımızı kesiyorsak, bunun nedeni,
ölümü seslenişini duymuş olmamızdır... Ömrümüz boyunca ölüm bize el eder,
çağırır bizi. Her birimiz ansızın, sebepsiz düşüncelere dalmıyor muyuz bu
hayaller bizi öylesine sarıyor ki zamanı, mekanı fark etmez olmuyor muyuz? İnsan
bilmez bile ne düşündüğünü; ama sonra kendini ve dış dünyayı hatırlamak,
düşünmek için toparlanmak zorundadır. Bu da bir sesidir ölümün.”
Romanda yazarın olayları anlattığı pek çok bölümde “2” ve
“4” rakamından sıklıkla söz etmesi de dikkat çekici. Özellikle masallarda
rastlanan “1,3,5,7” rakamlarına yer verilmesi geleneğinden farklı bir yaklaşım
olmuş. Acaba özel bir sebebi var mı diye merak etmeden geçemedim. “2 yıl 4 ay” "iki dirhem ve dört peşiz"gibi.
Kitapta karakterler birbirine dönüşür ve sürekli kendilerini
farklı süretlerde tekrarlarlar. Ana karakterin dadısı hariç. Bu şekliyle de
kitapta bir zaman örgüsünden bahsedilemediği gibi yazarın rüya( kabus)
görüyormuş havası sanki perçinlenir.
Yazar ve baş yapıtı ile
ilgili ilginç olarak değerlendirilebilecek bir ayrıntı ile bitirmek istiyorum
yorumumu. Yazar 1936’da Hindistan da el yazması olarak yayımladığı kitabına “İran’da satışı yasaktır” koydurmuştur. Ülkesi
tarafından sansürlenmeden kendini sansürlemiş bir yazar olarak kara mizaha imza
etmiştir. Ne yazık ki; ülkesinde hala yasaklı durumundadır.
Kitaptan anladığım kadarıyla adamın hayatındaki neredeyse
herkes (hizmetçisi hariç) bir farklı şekilde ilk bölümde yer alıyor. zorla
evlendiği karısı o çok güzel kadın olarak, evin karşısında kadınla beraber olan
yaşlı adam, mezarcı/arabacı olarak. diğer bir ayrıntı ise ayrıntıların sürekli
tekrar etmesi. evler, kişiler durumlar vs. sürekli sürekli tekrar etmekte.
ETİKETSİZ GÖRSELLER ALINTIDIR.
Bu kitap herşeyiyle uzun süredir aklımda :)) Farklı bir hikaye :))
YanıtlaSilKesinlikle çok farklı ve etkileyici bir hikaye...
SilHer kitabın her okur için bir doğru zamanı olduğu düşüncesindeyim. Belki de zamanı henüz gelmemiştir.
YanıtlaSilOldukça karamsar bir kitap olmakla birlikte, benim çok beğenerek okuduğum bir kitaptı. Çeviri de Behçet Necatigil olunca daha da bir değerli hale geliyor kitap. Nitelikli bir kitap değerlendirme yazısı olmuş. Tebrik ederim.
YanıtlaSiloldukça karamsar bir hikaye gerçekten. kuyuda kalmış hissi uyandırdı bende. karamsar bir dönemde okuyunca konuyu duyumsayarak okudum.
SilBu kitap için çok farklı yorumlar var, açıkçası hiç emin olamıyorum. Elinize sağlık:)
YanıtlaSilBazı kitaplar için şiddetle tavsiye ederim diyorum ancak "kör baykuş" öyle bir kitap değil.büyük farklar olsa da Kafka, Edgar Allan Poe okumayı sevenler belki daha severek okuyabilirler kitabı.
SilBaykuş çizimini görünce Aman Allahım didim bu kitabı bende almalıyım ki :)
YanıtlaSiliyi okumalar... umarım alıp okursunuz... sevgiler... :)
Silhep ertelediğim kitaplardan, hacı ağa okudum sadık hidayetten o da çok çok güzel bir romandır
YanıtlaSilBu kitabın ardından Aylak Köpek'i de okudum. öyküleri de çok güzel. yakında paylaşabilirim umarım. Diri Gömülen ve Hacı Ağa da merak ettiğim kitaplarından yazarın. tavsiyeye teşekkürler... sevgiler. :)
Silokumuş ve blogumda paylaşmıştım fakat sizinki kadar derinlemesine olmuyor benim paylaşımlarım , emeğinize sağlık...
YanıtlaSilKeşke ben de sizin kadar sık paylaşım yapabilsem. Az kitap paylaşınca ayrıntılı yapmaya çalışıyorum kendime arşiv oluşturmak için... hemen geliyorum ziyarete...
SilSanırım başucu kitabı tarzında. Ara ara okunacak bir kitap gibi. Teşekkürler canım :)
YanıtlaSilkitabı okumuştum ama sizin gibi ayrıntılar dikkatimi çekmemişti, bu yazınız benim için çok aydınlatıcı oldu, her zamanki gibi çok güzel anlatmışsınız, elinize sağlık, sevgiler:)
YanıtlaSilKonu ve tarz olarak farklı bir kitap insan içine çakılıp kalmış gibi hissediyor
YanıtlaSilÖ.Elif
labirent gibi gerçekten. her zaman beklerim. Ö.Elif...
Silbu arada isminiz kızımın adına çok benziyor. ilginç bir tesadüf oldu. blogunuz varsa takip etmek isterim.
SilBiraz Kafka karamsarlığı var bu yazarda. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilGaliba bu yüzden İran'ın Kafkası diyorlar yazara. Bence Kafka'dan bir tık daha karamsar...keyifle okuduğum, içinden sıyrılıp çıkamadığım bir kitap oldu.
Sil