MERHABALAR,
KİTAP OKUMAK İSTER MİSİN?'den bu ay gelen ikinci kitabı paylaşmak istiyorum sizlerle... Ara ara sıkılsam da, kendine has kurgusuyla keyifle okuduğum kitaplardan biri oldu..
Öncelikle kapak ile başlamak istiyorum . Sofie'nin annesinin doğum gününde hazırladığı pastaya benzeyen iç içe geçen halkalar ve kitapta sıklıkla geçen tavşanımız kapakta arz- ı endam etmekte. Gelelim kitabımıza...
ARKA KAPAK
“15. yaş gününü kutlamaya hazırlanan Sofie, posta kutusunda,
“Kimsin Sen?” yazılı bir kağıt bulur. Bu
soruyu, diğer sorular ve günümüze kadar uzanan bir felsefe kursu takip eder.
Kendine has kurgusu ve şaşırtmacalarıyla, Jostein Gaarder,
15 yaş ve üstü gençlere sadece kuru bir felsefe tarihi sunmak değil, aynı
zamanda hayatı anlamaya yönelik sorular sormanın yollarını açar.
Çağımızın bölümünde şöyle diyor yazar:
“Bütün gerçek filozofların gözleri hep açık olmalı. Hiç
beyaz karga görmemiş olsak da aramayı sürdürmeliyiz. Günün birinde, benim gibi
bir şüpheci bile daha önce inanmak istemediği bir olguyu kabul etmek zorunda
kalabilir. Bu olasılığın kapısını açık tutmasam, dogmatik biri olurdum. Gerçek
bir filozof olmazdım o zaman.””
“Sofi'nin
Dünyası” yayınlandığı 1991 yılında yayınlanmış, artık kült olma mertebesine
erişmiş romanlardan. Bu nedenle kitapla ilgili birkaç notu paylaştıktan sonra
Kitaptan alıntılar yaparak paylaşacağım kitabımızı..
Öncelikle
325. Sayfaya kadar başkahramanı Sofie Amundsen ve Felsefe öğretmeni Alberto
Knox olan bir bölümü okuyoruz. Bu bölümde Birleşmiş Milletler’de asker olan
Alber Knag ve Hilde Moller Knag pek çok bölümde yer almış da olsalar daha geri
plandalar. Ancak 326. Sayfadan itibaren Hilde romana kanlı canlı girerken;
yazar kendine yakışır biçimde Sofie ve Alberto’nun gerçek olup olmadığı
konusunda okuyucusunu şüpheye düşürüyor. Bu kısımda bence tek sıkıntı Albert
Knag’ın kızına gönderdiği klasör ve Sofie’nin baş kahraman olduğu sayfalardaki
pek çok paragrafın Hilde’ye Hilde tarafından tekrarlanması. Bence kitabın
akıcılığını bozan bir unsur haline gelmiş bu tekrarlar. Ancak bu tekrarlar
olmaksızın Hilde ile ilgili kısmı da nasıl aktarabilirdi bilmiyorum.
Yazar
anlatımına “Mitler Dünyası”ndan başlayarak, günümüze kadar gelmekte. Bazı
filozofların isimleri sıkça kullanıldığından mıdır bilmem okurken fazla yabancı
gelmedi bunun yanında daha önce duymuşsam da açıkçası hatırlamadıklarımdan.
Benim ilgimi en çok çeken filozof İ.Ö – 500-428 yıllarında yaşamış olan
Anaksagoras oldu. O yıllarda bile doğanın gözle görülmeyen çok küçük
parçalardan oluştuğu savı dönem için son derece ilginç bir yaklaşım oldu
doğrusu.
Bunun
yanında; kitabın Avrupa’da Karanlık Çağ yaşanırken Müslüman aleminde yaşanan
Felsefi ilerlemeyi birkaç cümle ile geçiştirmesi de kitabın eksikliklerinden.
“ Sihirbazın boş bir silindir şapkadan tavşan çıkarması
nasıl anlaşılamaz bir şeyse, bir çok insan için de dünya böyledir.
Sihirbazın tavşan oyununda yaptığının bir aldatmaca olduğu
açıktır. Ama bunu meydana çıkarmak isteriz. Ancak dünya üzerine konuştuğumuzda
durum biraz farklıdır. Dünyanın bir aldatmaca olmadığını biliriz. Çünkü dünyada
yaşamaktayız ve onun bir parçasıyız. Aslında şapkadan çıkan beyaz tavşan biziz.
Bu beyaz tavşanla aramızdaki fark tavşanın sihirbazlık oyununun bir parçası
olduğunu bilmemesidir. Bizim durumumuz farklı. Biz sır dolu bir şeylere
katıldığımıza inanırız ve her şeyin nasıl bir araya geldiğini açıklamak
isteriz.
Not: Beyaz tavşanı belki de bütün evrenle karşılaştırmak
daha iyi olur. Biz tavşanın tüylerinin e diplerinde oturan kımıl kımıl böcekler
gibiyiz. Ama filozoflar büyük sihirbazın gözlerinin içine bakabilmek için ince
tüylerin uçlarına tırmanmayı denerler. (Sayfa, 22)
“Üç bin yılın hesabını göremeyen
Karanlıkta yolunu bulamaz,
Günü gününe yaşar ancak.”
(Goethe, Kitaba başlarken…)
“Kim olduğunu bilmemesi garip değil miydi? Ya kendi görünüşünü belirleyememek biraz fazla kaçmıyor muydu? Sanki beşiğinde gelip bulmuştu görünüşü onu. Arkadaşlarını seçebilirdi belki, ama kendisini seçememişti. Hatta insan olmaya bile karar vermiş değildi.” (Sayfa, 12)
“Bir gün yok olacağını kuvvetler hissederse, yaşamın nasıl sonsuz bir değere sahip olduğunu da asıl o zaman anlıyordu. Madalyonun bir yüzü ne kadar büyük ve belirginse, diğer yüzü de o kadar büyük ve belirgindi. Yaşam ve ölüm aynı şeyin iki yüzüydü. (Sayfa, 13)
“ İnsan öleceğini fark etmiyorsa, varoluşunu da yaşayamaz.” (Sayfa, 13)
“İyi bir filozof olmak için gereksindiğimiz
tek şey hayret etme yeteneğimizdir.” (Sayfa, 24)
“ En akıllı kişi, neyi bilmediğini bilendir.”
(Sayfa, 71)
“Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” (Sayfa, 80)
“Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” (Sayfa, 80)
“Bir okul öğretmeniyle gerçek bir filozof
arasındaki fark, öğretmenin çok şey bildiğini sanıp bunu durmadan
öğrencilerinin kafasına sokmaya çalışmasıdır. Oysa filozof öğrencileriyle
birlikte her şeyin temeline inmeye çalışır.” (Sayfa, 83)
“Akıl bilgelik peşinde koşmalı, irade cesaret
göstermeli ve arzu da gemlenmelidir ki, insan ölçülü olabilsin. Ancak bu üç
kısım birlikte işliyorsa uyumlu ya da düzgün bir insan ortaya çıkabilir.
Çocuklar okulda önce arzularına gem vurmayı öğrenmelidir; bunun ardından
cesaret geliştirilmeli ve son olarak da akıl bilgelik edinmelidir. (Sayfa,
106)
“Aristoteles mutluluğun üç şekli olduğunu düşünmüştür. Bunların ilki haz ve keyif hayatıdır. İkinci biçimözgür ve sorumluluk sahibi bir yurttaş olmaktır. Mutluluğun üçüncü biçimi ise bir araştırmacı ve filozof olarak yaşamaktır.” (Sayfa, 132)
“İnsan düşünen bir varlıktır. Eğer
düşünmüyorsan, demek ki insan değilsin.” (Sayfa, 137)
“İnsanın hayvanlardan bir farkı da,
hayatını planyabilmesidir.” (Sayfa, 152)
“Ölüm bizi ilgilendirmez, var olduğumuz sürece
ölüm ortada yoktur; ölüm geldiği anda da biz artık yokuz”(Epikuros,
Sayfa, 153)
“Hintli bir gizemci bunu söyle dile
getirmiştir: "Ben varken Tanrı yoktu. Simdi Tanrı var, ben artik
yokum." Hıristiyan gizemci Angelus Silensius (1624-1677) ise şöyle demişti:
Denize varınca, küçücük damla deniz olur – Tanrı’ya kavuşan ruh da Tanrı.” (Sayfa, 156)
“Bir Rus kozmonotla bir Rus beyin cerrahı
din hakkında tartışıyorlarmış. Beyin cerrahı Hıristiyan’mış, kozmonot ise
dinsiz. “Ben uzaya çıktım” demiş kozmonot kibirlice, “ ama ne tanrıya rastladım
ne de meleklere.” Beyin cerrahı yanıtlamış: “Ben de pek çok zeki insanın
beynini ameliyat ettim, ama hiçbir yerde tek bir düşünceye rastlamadım.””
(Sayfa, 263)
“Düşünüyorum, demek ki varım.” (Descartes, Sayfa, 271)
“Tanrı ipleri çekerek olacakları belirleyen bir kukla oynatıcısı değildir. Kukla oynatıcısı kuklaları dışarıdan yönetir, yani “dışsal neden”dir. Oysa Tanrı dünyayı bu şekilde yönetmez, doğa yasaları ile yönetir. Bu yüzden de Tanrı – ya da doğa- olan biten her şeyin içsel nedenidir. Bu da doğadaki her şeyin zorunlu olarak gerçekleştiği anlamına gelir.” (Sayfa, 286)
“Güneş ışınları neyse karatoprak için
Gerçek aydınlanma odur bu dünyada
doğanlara…” (Sayfa, 330)
“Kendi çıkarlarına zarar vermek pahasına
bile olsa kötülük etmemeye karar verdiğinde özgür bir şekilde davranıyorsun.”
“Sırf kendi arzularının peşinden koşan kişi
pek de özgür sayılmaz gerçekten.”
“Böyle biri her şeyin kölesi haline gelir.
Hatta kendi bencilliğinin bile kölesi olabilir insan. Arzu ve tutkuları
aşabilmek bağımsızlık ve özgürlük gerektirir.”
(Sayfa, 382)
“Dünya tini kendini tanımanın en yüksek biçimine “mutlak akıl”da ulaşır. Ve bu mutlak akıl da sanat, din ve felsefedir. Bunların arasında da aklın en yüksek biçimini felsefe oluşturur. Çünkü felsefe aracılığıyla dünya tini tarihteki kendi rolü üzerine düşünmektedir. Yani ancak felsefede kendi kendisiyle karşılaşır. Bu açıdan felsefeyi dünya tininin aynası sayabiliriz.” (Sayfa, 419, Hegel)
“ Tarihsel süreç dışında neyin doğru ya da en ussal olduğunu
belirleyecek ölçütler yoktur.” (Sayfa, 411, Hegel)
“Ussal olan ayakta kalabilendir.” (Sayfa, 415, Hegel)
- Bunu biraz açıklaman gerekecek.
- 8+4=12, Sofi. Bunu kesin olarak bilebiliriz. Bu, Descartes'dan beri tüm filozofların sözünü ettiği "mantıksal doğrular"a bir örnektir. Peki akşam duasında bunu söylesek olur mu? Ölüm döşeğindeyken buna mı kafa yoracağız? Hayır, bu tür doğrular istedikleri kadar “nesnel” ve “genel” olsunlar, bireyin varoluşu açısından bir şey ifade etmezler.
- 8+4=12, Sofi. Bunu kesin olarak bilebiliriz. Bu, Descartes'dan beri tüm filozofların sözünü ettiği "mantıksal doğrular"a bir örnektir. Peki akşam duasında bunu söylesek olur mu? Ölüm döşeğindeyken buna mı kafa yoracağız? Hayır, bu tür doğrular istedikleri kadar “nesnel” ve “genel” olsunlar, bireyin varoluşu açısından bir şey ifade etmezler.
- Ya inanç?
- Yanlış bir şey yaptığında, ilgili kişinin seni bağışlayıp bağışlamadığını bilemezsin. Ama işte bu yüzden senin için bunun varoluşsal bir önemi vardır. Canlı bir ilşikide içinde olduğun bir sorudur bu. Başka birinin senden hoşlanıp hoşlanmadığını da bilemezsin. Olsa olsa umabilirsin ya da buna inanabilirsin. Yine de üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece olduğu gibi tartışılamaz bir doğrudan çok daha önemlidir bu senin için. (Sayfa, 431)
- Yanlış bir şey yaptığında, ilgili kişinin seni bağışlayıp bağışlamadığını bilemezsin. Ama işte bu yüzden senin için bunun varoluşsal bir önemi vardır. Canlı bir ilşikide içinde olduğun bir sorudur bu. Başka birinin senden hoşlanıp hoşlanmadığını da bilemezsin. Olsa olsa umabilirsin ya da buna inanabilirsin. Yine de üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece olduğu gibi tartışılamaz bir doğrudan çok daha önemlidir bu senin için. (Sayfa, 431)
“Niye ki bu bitmek bilmez yaratış,
Yok olacaksa bir gün her yaratılmış! (Sayfa, 437)
“Hayatı büyük bir loto oyununa benzetebiliriz. Sadece
kazanan sayıları görürüz bu oyunda.” (Sayfa, 474)
“Ama özgür bireyleriz işte! Ve özgürlüğümüz
bizi hayatımız boyunca kararlar vermek zorunda bırakıyor. Bize yön gösterecek mutlak
değerler ya da normlar yok. Onun için neye karar verdiğimiz, neyi seçtiğimiz
çok önemli. Sartre insanın yaptığı işten sorumlu olduğunu ve bunu hiçbir zaman
reddemeyeceğini vurgular.” (Sayfa, 514)
“Varolmak demek, kendi varoluşunu yaratmak demektir.”
(Sayfa, 514, Sartre)
YEPYENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE..
SEVGİLER...
bak amaa ödül verdim ki sana blogumdaaaa :)
YanıtlaSilçok teşekkürler...
Silçok güzel yazmışsınız, hele üşenmeden alıntıları buraya yazdığınız için çok teşekkür ederim, güzel bir şekilde hatırlamış oldum ben de kitabı, uzun yıllar önce okumuştum ama sanki bir romanın arasına sıkıştırılmış felsefe ders kitabı gibi gelmişti bana:) yine de tabi dediğiniz gibi edebiyat dünyasında sarsılmaz bir yeri olan kitap:) keyifli okumalar, sevgiler:)
YanıtlaSilteşekkürler Eren bey. blogu kendim için bir arşiv olarak düşünüyorum. o yüzden elimden geldiğince kitaplara ayrıntılı yer vermeye çalışıyorum. beğenmenize sevindim. teşekkürler..
SilEfendim bende bu kitaptan çok etkilenmiştim. Felsefeye karşı öyle bir merak uyandırdı ki;) iyi ki okumuşum
YanıtlaSil