MERHABALAR,
Biraz uzunca bir aradan sonra Buket Uzuner ile karşınızdayım... Son dönemde okul, kızım derken okuyamıyorum eskisi kadar. Okuduklarımı da bazen toparlayıp yazamıyorum. İki blog olunca ister istemez ikisine de yazı hazırlamak haliyle zaman zaman birini ihmal etmeye sebep oluyor.
ARKA KAPAK ile başlayalım kitabımızı tanıtmaya.
Mutluluğu ve huzuru hiçbir yerde ve hiçbir kimsede bulamayan,
kimseye güvenemeyen genç bir kadın: Nilsu.
Terk edilmekten korktuğu için hep kendisi terk ediyor.
Annesine olan hayranlığı ve bağlılığı kendi yaşamını kurmasına engel
olan, duygusal ve ütopik bir çevreci: Teoman.
Annesinin gizemli intiharıyla yaşamı altüst oluyor.
Buket Uzuner’in artık bir klasik olan İki Yeşil Susamuru romanı
çağdaş bir kadının portresi etrafında çok katmanlı olarak insan durumlarını
sorguluyor. Yazar mizah dolu, çarpıcı ve gerçekçi üslubuyla 80′li yılların
toplumsal ve siyasal ortamını ustaca anlatırken romanın kahramanları kimi zaman
modernizmin altında ezilerek yaşamla ölüm arasında gelgitler yaşıyorlar.
İki Yeşil Susamuru, yaşadığımız dünyaya, aşka, çevre sorununa
alternatif çözümler arayan aydın ve farklı bir çiftin hikâyesi, bir modern
zamanlar romanı.
ÖZET
Yazarımızı adının Nilsu
BARAN olduğunu söyleyen 30’lu yaşlarda genç bir kadının elinde kendi hayatını
yazmasını istediği bir dosya ile ziyaret etmesiyle başlar her şey. Yazar da
isimleri, mekanları değiştirerek, olayların sırasını da değiştirerek başlar
yazmaya…
“…annesi
ve babası ayrılan çocuklar için, o sıralar bilmediğim başka tehlikeler de
vardı: Güven ve belirlilik kavramlarının güdük kalması ! yaşam boyu insanlara
güvenememek, aşka inanmamak ve belirsizlik içinde kaygan bir zeminde tutunmaya
çabalamak…” ( S.21)
“Ailesiz büyüyen çocukların mutlaka eksik bir duygusal
yanları olduğunu çok iyi biliyorum. Bu en ‘mükemmel’ romanda bile, ciddi bir
gramer hatası gibi, iz bırakıyor belleklerde…” (S.18)
Nilsu, 14
yaşındayken annesi bir ressam ile gitmiş, babasını terk etmiştir.
Nilsu Baran on dört yaşında iken, annesi bir ressama âşık olduğu için evi terk eder. Nilsu da hayatındaki en büyük acı olan ve tüm hayatı boyunca izlerini, etkilerini yaşayacağı bu terk edilme ile tanışır. Bu terk edişin ardından annesi ve babası boşanır ve her birinin hayatlarına yeni kişiler girer.
Nilsu Baran on dört yaşında iken, annesi bir ressama âşık olduğu için evi terk eder. Nilsu da hayatındaki en büyük acı olan ve tüm hayatı boyunca izlerini, etkilerini yaşayacağı bu terk edilme ile tanışır. Bu terk edişin ardından annesi ve babası boşanır ve her birinin hayatlarına yeni kişiler girer.
“Yakın
çevresinde ölüm yaşamamış genç insanlar, dostlukları ve sevgiyi bol keseden
harcarlar!” (S.32)
“Çok gençken herkesi, her şeyi, hatta
dünyayı değiştirebileceğimizi sanırız. Nasılsa hiç yaşlanmayacak, hiç ölmeyecek
ve sonsuza ulaşacağızdır. Oysa duvarda tek bir tuğla olduğumuzu ve ancak ‘iyi
bir tuğla’ olmayı başarmakla yükümlü olduğumuzu görürüz bir gün.” (S.45)
Nilsu’nun doktor olan babası eşinin kendisini terk etmesinin acısını atlattıktan sonra Selen adında genç, bağımsız, kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın ile tanışır. Nilsu babasıyla beraber kendi hayatına da giren Selen'i önceleri tehdit olarak görürken, ardından Selen Nilsu'nun hayatında çok önemli bir yere sahip olur. Hatta anne ve babasından bile önemli...
“Tüm umutsuzluğuma karşın içimde gizlice
taşıdığım, aklıma geldikçe utandığım saklı bir beklentiyi, aslında annesiyle
babası boşanmış bütün çocukların her yaşta ve her konumda içlerinde
taşıdıklarını çok sonraları öğrendim. Bütün çocuklar için birbirine en yakışan
çift anne ve babalarıdır! Çünkü ‘anne’ ve ‘baba’ kelimeleri tıpkı lego
parçaları gibi birbirine sımsıkı oturur, uyuşur ve kenetlenir.” (S.46)
“Çünkü anneler, babalarına âşık kız
çocuklarının en büyük rakipleri de olsalar, sonuçta tehlikesizdirler. Ama
‘birisi’ bilinmeyendir ve çok tehlikelidir!”
(S.47)
Nilsu anneannesi ile beraber yaşarken, hayatına kendisinden yaşça epey büyük Mike gider. Okuduğu lisede Amerikan Edebiyatı öğretmenliği yapan Mike intiharın gizemine hayrandır. Çünkü annesinin ölümünün ardından babası intihar etmiştir. Mike, Nilsu için önceleri bir öğretmen, sonrasında sevgili ve ardından da yaşamı boyunca onu derinden etkileyen bir arkadaşa dönüşür.
“Yaşamın yolu gibi, ölmenin yolunu da
kendimiz seçmeliyiz.” O halde intihar edebilenler, yaşamın yolunu seçebilen,
tercihini yapabilen insanlar mıdır?
“Neden yaşam sofrasından, karnı doymuş bir konuk gibi kalkıp gitmiyorsunuz?
Açgözlülük edip, sonuna kadar yaşamakta direnmek, utanmazlık mı yani? (Neyin
sonuna dek?)” (S.60)
Nilsu’nun annesi, kızını ve hatta çok sevdiği oğlu Cem’i yok sayarak İşadamı Fikret ile evlenir. Kızı ve oğlunu bu derece ihmal etmesi her iki çocukta da derin izler bırakır.
Teoman’ın da annesi intihar etmiştir. İki kere evlenmiş ve iki çocuğu olmuştur. Nilsu ile tanışana kadar hayatında hep bir eksiklik olduğuna inanmaktadır. Bu iki yitik ruh Yeşiller Partisinin bir toplantısı esnasında tanışır ve birbirlerine âşık olur.
Roman anneler, babalar, sevgililer ve diğerleri ekseninde, boşanmış ailelerin parçalanmış çocukları, intihar, terk edilme, aşk temalarını işleyerek bir kadının sancılı olgunlaşma sürecini anlatır.
“Daha
sonraları pek iyi kavrayacağım üzere, “güvensizlik” ve “belirsizlik” bir
çocuğun gelişimine vurulabilecek en öldürücü darbedir. Bu darbenin izleri
mutlaka kalıcıdır, mutlaka tehlikelidir.” (S.78)
“Annesi,
babası, çocuğu, sevgilisi, arkadaşı, kim olursa olsun, bir insan, öbürüne
ulaşmak için göze aldıklarıyla sevilir. Öbürüne ulaşmak yürek ister. Göze
alabilmek ister. Bir insandan bir başkasına geçmek, emek ister, sevgi ister,
yürek ister. Bunlar bile köprüleri kurmaya yetmez bazen…” (S.97)
KİTAPTAN
NOTLAR
Kumral Ada & Mavi Tuna benim
için özel kitaplardan biridir. Kumral Ada & Mavi Tuna’dan sonra uzunca bir
süre Buket Uzuner okumamaya özellikle dikkat ettim sırf dimağımda kalan lezzet
bozulmasın diye. Keşke bu kararımı uygulamaya devam etseydim. Çünkü kitabı
okumaktan beklediğim keyfi alamadığım gibi; kitabın sonunu bağlayış biçimi
benim için tam bir hayal kırıklığı oldu diyebilirim.
Ancak yazarın anne, baba, sevgili... ve pek çok konudaki özellikle de İntiha ile ilgili tespitleri bana çok etkileyici geldi. Bunun yanında pek çok yazardan ve şairden yaptığı alıntıları roman için ibraz fazla buldum. Bu tarz alıntılar araştırma ve makalelerde çok sırıtmıyor ama romanlarda biraz akışa müdahale ediyor ve kolaycılığa kaçılıyor gibi geliyor bana.
Sonuç olarak; her ne kadar beklentimi karşılamasa ve karakterler biraz yapay gelse de okunası bir kitap olduğunu düşünmekteyim.
“Kıskançlık,
sahiplenme hastalığının ölümcül sonucudur Teo!” (S.314)
“Küçük
çocuklar, annelerinin öptüğü yaraların iyileşeceğine nasıl inanırlarsa,
birbirine aşık insanlar da küçük bir öpücüğün bulutları yok etme gücüne
inanırlar. Ve her şey inanmakla başlar.” (S.314)
“Ben,
doğurabildiği içn kadını eksik bulmuyorum ki, aksine doğuramadığı için eksik
olan erkektir, diyorum.” (S.321)
“Renksiz
susamurunun üzerinde yeşil kalemle kocaman “YEŞİL” yazıyordu.” (S.364)
KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE..
Buket Uzuner'i çok severim. İstanbullular'a kadar tüm kitaplarını okudum. O da var ben de ama öylece duruyor. Son zamanlarda pek yormayacak kitaplar okumayı tercih ediyorum. Sevgiler...
YanıtlaSilteşekkürler Beyaz Sardunya... istanbullular benim de merak ettiklerimden.. tavsiyenize teşekkürler sevgiler..
SilSevdiğim Buket Uzuner romanlarından biridir. Okumadı iseniz Kumral Ada Mavi Tuna'yı dan önereyim naçizane ...
YanıtlaSilSevgiler ...
teşekkürler Hayat izlerim... Kumral Ada & Mavi tuna benim için özel olan kitaplardan ve blogumun ilk yazılarından... ve bence yazarın şaheseri.. tavsiyenize sonuna kadar katılıyorum.. sevgiler..
Silhttp://kitaplarimolmadanasla.blogspot.com.tr/2012/01/buket-uzuner-kumral-ada-mavi-tuna.html
Ben yazarın bir gezi kitabını okumuştum, Kumral Ada Mavi Tuna'yı ise okumam şart oldu bu yazınızdan sonra. iki Yeşil Su Samuru'nu ise erteleyebilirim sanırım:) elinize sağlık, keyifli okumalar:)
YanıtlaSilBen buket uzunerin kitaplarindan nefret ederim zaa:D
YanıtlaSil