MERHABALAR KİTAPLARIM OLMADAN ASLA BLOGU TAKİPÇİLERİM;
ARKA
KAPAK
“Aziz Nesin Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ı önce radyo oyunu
olarak yazdı. Kazandığı büyük başarı üstüne sahne oyunu haline getirdi.
Israrlar üzerine senaryosunu yazdı; çoğu tiyatrocudan olduğu gibi, bu kez de
filmciden telif hakkını alamadı. Bir haftalık gazetede çizgi romanı yayımlandı.
Ardından televizyon senaryosunu yazdı. Okurların isteği, çevrenin baskısı
artınca sonunda Yaşar Yaşamaz, şu an elinizde tuttuğunuz roman oldu.
Kitabın giriş yazısını kaleme alan Meral Çelen bu büyük
ilgiyi Yaşar Yaşamaz’ın ağzından şöyle açıklıyor:
“...Ünümün bu kadar yaygınlaşmasına, beni bu kadar sevmenize
ilk zamanlar akıl erdiremiyordum ama, şimdi biliyorum artık... Nasıl hepimizde
biraz Don Kişot’luk varsa, demek biraz da Yaşar Yaşamaz’lık varmış... Başıma
gelenler yabancınız olsaydı, sever miydiniz beni, arar mıydınız?”
Kitabımız Yaşar Yaşamaz’ın hapse düşmesi ile başlar. Yaşar
Yaşamaz anlatıcı olduğundan koğuşta itibar gören, ancak hırsızlar koğuşu
içerisinde hırsızlık yaptığından gönderilen mahkûmun yerine koğuşa gelir. Çünkü
namuslu bir hırsız bir hırsızı soymaz.
“Öyle
deme arkadaş, bizden beterleri de var. Hani herif idama götürülürken biri, “
Üzülme arkadaş, beterin beteri var! “ demiş de, idama giden de “Ulan bundan
beteri olur mu?” deyince öbürü, “Olur,” demiş, “ seni asmaya götürüyorlar yine,
senden önce birini kazığa oturtmuşlardı. “ Beterin beteri vardır.” (Sayfa
29)
“Deliler
de ölür ama hiç ölüler delirir mi?” (Sayfa 92)
Yaşar Yaşamaz’a neden hapse düştüğü sorulur; Yaşar Yaşamaz,
12 yaşından itibaren nüfus kâğıdı olmamasının sonucu yaşadığı olayları başlar
anlatmaya.
Yaşar Yaşamaz devlet okuluna gitmek istemektedir. Okula kayıt
olabilmek için o güne kadar çıkarılmamış olan nüfus kâğıdını çıkartmak için
babası Reşit ile birlikte nüfus müdürlüğüne giderler. Kayıtlarda babasının
kaydedilmiş olan doğum tarihi doğru olarak geçirilmiştir. Babası 1897’de
doğmuş, 1911’de de Yaşar’ın annesi ile evlenmiştir. Bu kayıtlar kütükte
doğrudur. Ancak Reşit oğlu Yaşar, kütüğe göre babasından bir yıl önce 1896’da doğmuş
1915’te Çanakkale’de şehit düşmüştür.
“Okula
gideceksem, yaşamıyorum. Askere alacaklarsa, yaşıyorum. Nüfuskağıdı istersem,
yaşamıyorum. Vergi alacaklarsa, yaşıyorum. İş ararsam, yaşamıyorum. Ceza
keseceklerse, yaşıyorum. Dava açarsam, yaşamıyorum. Tımarhaneye kapatacaklarsa,
yaşıyorum. Evleneceksem, yaşamıyorum. Ama şimdi bir casusla içli dışlı olduğum
duyulursa, yaşıyorsun der de asarlar.” (Sayfa 297)
Babası yanlışlığı düzeltmek istese de
başarılı olamaz. Yaşar mecburen mahalle mektebine gider. Zamanı geldiğinde
Yaşar, hem aile dostlarının kızı hem de beşik kertmesi Anşe ile evlenmek ister.
Ancak Yaşar, askere gitmediği için kızı istemeye gidemezler. Sonunda askere
gidemeyeceğini düşünen Yaşar ile Anşe nişanlanırken; askerlik şubesinden
Yaşar’ı almaya gelirler.
Yaşar yaşıyor sayılacağını düşünerek askere adeta
koşarak gider. Çünkü askerlik yaparsa yaşadığı resmen kanıtlanacak ve Anşe’ye
resmi nikâh kıyabilecektir. Ancak şanssızlık yine peşini bırakmaz Yaşar’ın. Devreleri
terhis olup giderken Yaşar terhis olamamıştır. Fazladan askerlik yaparken
komutanı ona bu durumu kayıtlarda Dersim’de 1935’te şehit düştüğünün yazdığını
bu yüzden terhis edemediklerini söylemektedir. Neyseki sonraları komutanı onun
eline askerliğini yaptığını bildiren bir belge verir.
“Normal
insan, dengesiz insandır. Çünkü insan, ateş üstünde duran su dolu bir kazana
benzer. Nasıl içindeki su kaynayınca kazanın kapağı atarsa, makinelerin buhar
kazanlarına da artık buğu dışarı fışkırsın diye subap yapmışlardır. Buğunun
artığı dışarı fışkırır delikten, kazandaki buğu da gerektiği kadar kalır, yani
dengede durur. Yoksa kazan patlar. İnsan da böyle işte... Kızınca,
duygulanınca, üzülünce, acılanınca, insan içinden bir şey boşaltacak ki,
patlamasın da dengesi yerine gelsin. Ee nasıl içini fışkırtacak? Nasıl kazanın
subabı varsa, insanın da bir tahtası eksik olacak ki, bundan dışarıya su
koyversin... Bu yüzden işte, dengeli insan bir tahtası eksik insan demektir. O
normal denilen tahtası eksik olamayanlar, günün birinde birden patlayıp bombok
olur, bir daha da onarılmazlar.” (Sayfa 95)
Yaşar askerlik dönüşü, kasabaya dönünce babasının öldüğünü
öğrenir, Anşe’nin babasından. Şimdi babasının mirasını almak için yine Yaşar’ı
zorlu bir yol bekler. Babasının mirasını almak için onun borçlarını öder
ödemeye ama, iş mirası almaya gelince yine yaşadığını kanıtlayamaz. Güçbela
babasının oğlu olduğunu kanıtlayınca da; resmi evraktaki eksik bir numarayı
almanın peşine düşer. Devlet dairesinde o odadan bu odaya, bu odadan bu odaya
dolanır durur. En son maç izlemeye giden müdürü aramaya stadyuma giden Yaşar
buradaki davranışlarından dolayı deli sanılıp, tımarhaneye kapatılır. Bir müddet sonra doktorlar onun deli
olmadığını anlasalar da onu taburcu edemezler. Onu orada hem hademe olarak
bedavadan çalıştırırlar, hem de onun oradan taburcu olması için yaşadığının
belgelenmesi gerekmektedir. Yaşar en sonunda bir doktorun da tavsiyesi üzerine hastaneden
kaçar.
DEVAMI
KİTABIMIZDA…
KİTAPTAN
NOTLAR
“Yaşar Ne yaşar Ne Yaşamaz”, yerginin büyük ustası Aziz Nesin'in
,nüfus kağıdı olmadığı için başına olmadık işler gelen Yaşar Yaşamaz'ın
hayatını anlatırken bürokrasiyi de bolca eleştirdiği, önce radyo tiyatrosu
olarak yazılan ardından romana çevirdiği kitabıdır.
Yıllar önce Halit Akçatepe’nin başrolünü oynadığı 1975
yapımı filmi izlemiştim. Bazı sahneler aklımdaydı. Kitabı okuyunca pek çoğunu
hatırladım sahnelerin. Zaten Aziz Nesin Türk Sinemasına yapıtlarıyla bolca
malzeme sağlamıştır. Pek çok kişi hiç okumasa da; mutlaka onun yapıtlarını
izlemiştir. Bu anlamda halka ulaşmış bir yazardır bence.
“Bir
insan pek çok şekilde ölür : Hukuki olarak ölür. Siyasi olarak ölür. Psikolojik
olarak ölür.” (Sayfa 199)
Kitapta Yaşar Yaşamaz hapse girmesinin ardından mahkûm
arkadaşlarına hayat hikâyesini anlatır. Devlet, Yaşar Yaşamaz'ın nüfus
kayıtlarına göre bir ölü olduğunu düşünmektedir ama yine de askerlik görevini
yerine getirir. Yaşar nüfus kâğıdı çıkaramaz ve olaylar hem güldürü hem de
düşündürücü şekilde gelişir. Her bölümde bu kadar da olmaz derken; Yaşar’ın
başına yine yeniden ilginç olaylar gelir. Ama bir türlü kimliğine kavuşamaz.
Dönemin Türkiye’sinin bürokratik düzeni çok komik ve dramatik
bir şekilde ele alınmıştır kitapta. Her ne kadar günümüzde bir nebze azalsa da;
günümüzde de bürokrasinin sebep olduğu sıkıntıların devam ettiğini
söyleyebiliriz elbette. Bir örnek vermem gerekirse; Doğubayazıt’ta görev
yaptığım esnada nüfus kâğıdı olmayan başarılı bir öğrencimiz vardı. Yönetmelik
gereği okula geldi ama 5. Sınıfın sonunda herhangi bir belge veremedik. Orta
okula devam etmesi için nüfus kağıdı ve 5. Sınıfı tamamladığına dair belgeleri
olmalıydı. Muhtar, uğraştı durumu düzeltmeye ama çocuğun annesi de nüfusa
kayıtlı olmadığı için çocuklar da nüfusa geçemedi. Sonrasında çocuklar
traji-komik şekilde çözümlendi. Çocuklar, babalarının resmi nikâhlı ilk eşinin
üzerine şahitlerin ifadeleri ile nüfusa geçirildi. Çocukların öz anneleri bugün
ölmüş olsa; resmi olarak zaten hiç doğmamış olarak ayrılacak aramızdan. Bu
olayı 2006 yılında yaşadım ben. Umarım bu olaylar artık kimsenin başına gelmez.
Kitabın dili akıcı, insan eline aldığında; bir anda 50-60
sayfayı okumuş buluyor kendini. Yazarın diyaloglardaki başarısı (tiyatro olarak yazılmasından kaynaklanıyor sanırım.), karakterleri
şive ile konuşturması da keyifli okuma sağlıyor. Ara ara yazarın kelimeleri
kendine has kullanımı da dikkat çekiyor. “epiy (epey)”, “tiren(tren)…v.b.
Sonuç itibari ile Cumhuriyetin yeni kurulduğu dönemleri
anlamak bakımından da keyifli bir okuma oldu. Bu aralar uzun bir aradan sonra o
döneme ait kitaplar ve yazarlar okuyorum. Bunun yanında aynı tarihlerde farklı
ülkelerde farklı coğrafyalarda yaşayan ve üreten yazarların ve insanların
hikayelerini okumak ve kıyaslamak da bana keyif veriyor.
YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE…
SEVGİLER…
Güzel kitap gerçekten,
YanıtlaSilOkuyalı çok uzun zaman oldu aslında tekrar okumakta fayda var....
Keyifli bir okuma oldu benim için de... Yoruma teşekkürler.. SEvgiler...
Silyıllar önce okumuştum da seyretmiştim de ....eskimeyenlerden ...
YanıtlaSilOkurken "Daha ne olabilir" derken, dahasının olması bazen yok artık dedirtse de keyifli bir okuma gerçekten...
Silçok methini duyduğum bir kitaptı, elinize sağlık yine harika bir anlatım, bu arada anlattığınız olay trajikomik gerçekten, 2006'da yaşanmış olmasına inanamıyorum..:)
YanıtlaSilKeyifli bir okuma şiddetle tavsiye ederim. Yaşadığım olayı kendim yaşamasam "yok artık" derdim. Ama maalesef daha da yaşanana pek çok olay var.
SilBu kitabını okumadım ama Aziz Nesin'in mükemmel yazdığını biliyorum. Eminim bu kitapta güldürürken düşündürdüklerindendir. İğnelemelerine hastayım :)
YanıtlaSilKesinlikle Hiciv sanatının ustası... Cumhuriyet döneminin en keyifli kalemi... sevgiler..
SilToplumumuzdaki aksaklıkları anlatması adına çok güzel bir eserdi. Hatırlamak iyi oldu. Çok teşekkürler.
YanıtlaSilGerçekten keyifli ve güzel bir kitap... Yorumunuza teşekkürler.. Sevgiler..
SilBu kitap listemde uzun zamandır. Çok merak ediyordum. Mutlaka okumam lazım yazından sonra. Teşekkürler canım :)
YanıtlaSilElinizde varsa beklemeden okuyun derim... keyifle akan bir kitap... :) sevgiler..
SilNur içinde yatsın Aziz Nesin ne özel bir insandi 😊
YanıtlaSilKESİNLİKLE....:)
SilOkumadım, ancak çocukken okulda piyesini izlemiştim. Tabi o zaman tüm çocukluğumuzun masumiyeti ile yalnızca gülmüştük. Çok zaman geçmiş.
YanıtlaSilİnsan bir eseri hayatının belli dönemlerinde okuduğu veya izlediğinde düşünceleri pek çok anlamda değişebiliyor. hele bir de empati yaparsa daha da farklı bakıyor olaylara... umarım artık kimsenin başına böyle olaylar gelmiyordur.
SilOkuduğumda çok keyif aldığım kitaplardan biriydi, şimdi bile gülümsetti. Teşekkürler..
YanıtlaSilyorumunuza teşekkürler... Sevgiler...
SilÜstadı görünce selam vermeden olmaz. Işıklar içinde uyusun Aziz Bey. Dilimize kazandırdıkları, aydınlattığı gençler sayesinde içinin rahat olduğunu düşünüyorum. Rahat uyusun üstad. Elinize, yüreğinize sağlık.
YanıtlaSil