MERHABALAR,
KİTAPLARIM OLMADAN ASLA BLOGU DEĞERLİ TAKİPÇİLERİ;
Okuduğum ikinci Aytmatov kitabı olan "CEMİLE" yi paylaşmak istiyorum sizlerle...
“Şimdi
onlara bakıyor ve Danyar’ın sesini işitiyorum. Beni de yola çağırıyor: Demek ki
bavulumu alıp gitmenin zamanı geldi. Ben de bozkıra, kendi köyümüze döneceğim
ve orada yeni renkler arayacağım.
Fırçayı her vuruşumda danyar’ın türküsü çınlasın !
Fırçayı her vuruşumda Cemile’nin yüreği çarpsın!” (Sayfa
80)
ARKA KAPAK
Aytmatov’a ilk büyük şöhretini kazandıran Cemile, bir
çoklarınca en güzel aşk hikâyesi olarak değerlendirilmiştir. Gerçekten de
Cemile, aşk ve tabiatın çocuk dikkat ve masumiyetiyle sunulduğu şahâne bir
duygu tablosudur. Ayrıca töre ve çevre şartlarının insan unsurlarıyla
ilişkileri açısından da olağanüstü bir hikâyedir.
“İşte şimdi burada, Villon'un, Hugo'nun, Baudelaire'nin
Paris'inde, kralların ve devrimlerin Paris'inde, ressamların yüzyıllık Paris'i
olmakla övünen her taşı ya bir tarihi, ya bir efsaneyi hatırlatan şu Paris'te
Werther, Bérénice, Antoine ve Kleopatra, Manon Lescaut, Education Sentimentale,
Dominique, hepsi birdenbire gözümden düşüverdi. Çünkü ben Cemile'yi okudum.
Roméo Juliette, Paolo ve Francesca, Hernani ve Dona Sol, artık bunların hiçbiri
gözümde değil, çünkü ben ikinci dünya savaşının üçüncü yılı yazında, 1943
yılının o Ağustos gecesinde Kurkureu vadisinde bir yerde Zahire arabaları ile
giden Danyar ve Cemile'ye, bunların hikâyesini anlatan küçük Seyit'e
rastladım.” Louis Aragon
YAZARA
DAİR;
Cengiz Aytmatov, 1928 yılında Kırgızistan’ın başkenti
Bişkek’e bağlı olan ve Talas vadisinde yer alan Şeker Köyünde doğmuştur. Babası
Törekul Aytmatov, annesi Nagima Hamzayevna Aytmatov’adır. Babası Törekul
Aytmatov at yetiştiricisi, Tatar kızı olan annesi Nagima Hamziyevna ise
Abdulvaliyeva tiyatro aktrisiydi.
Yazarın asıl ve tam adı ise
Cengiz Törekuloviç Aytmatov'dur.
Cemile adlı roman daha çok ülkemizde sevilmiş bir romancı
olan Cengiz Aytmatov’un Sosyalist idare altındaki Türk insanları geleneklerini, destanlarını ve atalarının anılarını yaşamak istiyorlar. mesajını vermeye çalıştığı romanlarından
biridir. Bu romanı da
Aytmatov’un çocukluk yıllarını geçirdiği
Talas Vadisinin tarihi öğelerini ve kültürünü aktarmaktadır. Yazarın bu
eserinde de folklorik unsurlar, masal kahramanları, geleneğin taşıdığı
tecrübelerle doludur. (ALINTIDIR)
ÖZET
Olaylar ergenliğe yeni girmiş 15 yaşlarındaki Seyit’in
ağzından anlatılmaktadır. Kurkurcu
köyünde geçmektedir. Seyit romana adını veren Cemile’nin üvey abisi Sadık’ın
eşidir. O yörenin gelenekleri gereğince Seyit’in babası, Sadık’ın babası
öldüğünde, Sadık’ın annesi ile evlenmiştir. Seyit’in babası yaşlı bir
dülgerdir. Büyük Ev ve Küçük Ev dedikleri iki ev bir bahçede yaşamaktadır. Büyük
Ev’de annesi ve yaşlı babası ile Seyit yaşarken, Küçük Ev’de Küçük anne ve
gelini Cemile yaşamaktadır.
II. Dünya Savaşı devam etmekte ve Seyit’in iki
ağabeyi ile Sadık ve Sadık’ın kardeşi de Kursk ve Orel bölgesinde üç yıldır
savaşmaktadır. Erkekler cephede olduğundan tüm işler kadınların ve ergenliğe
yeni girmiş henüz askerlik yaşına gelmemiş gençlerin omuzlarına verilmiştir.
“...
savaşın öyle lâf olsun diye anlatılacak bir konu olmadığını, uyumak için bir
peri masalı dinler gibi dinleyemeyeceğini çok açık bir şekilde anlatmış
oluyordu. (Sayfa 33)
Güzel ve alımlı bir kız olan Cemile; bu ailenin tek
gelinidir. Cemile, erkek gibi serbest yetişmiş, lafını esirgemeyen, çalışkan
güçlü bir kadındır. Kocasının evlenmelerinden kısa bir süre sonra askere
gitmiş, Cemile’ye onun yolunu gözlemek kalmıştır.
Savaşın devam ettiği günlerde köylerine Ozmat adında bir
komutan gelir. İstasyona tahıl taşıma görevi için evin annesinden Cemile’yi
ister. At arabaları ile istasyona buğday taşınacaktır.
“Hem konuşmaya ne gerek vardi? Insan her seyi
anlatamaz, zaten kelimelerde her şeyi anlatmaya yetmez...” (Sayfa
51)
Kayınvalidesi bu
olaya başlarda sıcak bakmasa da oğlu askerde olduğundan ve Seyit’in de
Cemile’nin yanında gidecek olunca razı olur.
Yaralandığı için cepheden dönüp, köye yerleşen köyle uzaktan bağı olan
Danyar da onlarla birlikte çalışacaktır. Danyar, kendi halinde, içine kapanık ve çalışkan işini iyi yapan eski
bir askerdir.
Tahıl taşıma görevi böylece başlar. Seyit ve Cemile çok yorulsalar
da bu işi severek yaparlar. Bu sırada Cemile’ye sarkıntılık emeye çalışanlar da
yok değildir. Özellikle Osman isimli bir genç musallat olsa da Cemile ona yüz
vermez.
“Tabii o gün, bu işin nasıl sona ereceğini ne annem
biliyordu ne de ben.” (Sayfa 15)
DEVAMI KİTABIMIZDA….
KİTAPTAN NOTLAR
Daha önce Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi’sini okumuş çok da
beğenmiştim. Bunun üzerine yazarın kitaplarının bir bölümünü almıştım. Okuduğum
birkaç sayfa sayısı fazla kitabın ardından (Sahilde Kafka ve Kumandanı
Öldürmek) dinlenmelik kısa bir kitap okuyayım dedim. Elime Zweig’in Gömülü
Şamdan’ı ve Aytmatov’un Cemile’sini aldığımda arka kapak yazısı nedeniyle
Cemile’de karar kıldım.
Ancak Aragon’un en güzel aşk hikâyesi dediği hikâyeyi
ararken; savaştaki kocasının ardından yine savaşta sakat kalmış bir adamla
giden Cemile’yi buldum. Nedense; aşktan çok içimde Cemile’nin ihanet burukluğu kaldı. Kaldı ki; Sadık da o dönemler savaşta yaralanmış ve
hastanededir. Bir de Cemile’yi haklı göstermek adına Sadık’ın kaba,
geleneklerine bağlı yapısının, Cemile’ye ayrıca mektup yazmamasının
gösterilmesi de hoşuma gitmedi. İnsanların babasının yanında saygıdan kendi
çocuklarını bile sevmediği dönemleri düşünürsek bu gerekçe haklı gelmedi bana.
“-
Seni ona değişir miyim hiç! Sen öyle mi sandın? Hayır, hayır asla! O beni hiç
sevmedi. Mektubunun en sonunda bana bir tek selâm söylüyordu, o kadar. Bundan
sonra sevse de istemem. Kim ne derse desin. Sevgilim, kimsesiz sevgilim benim!
Uzun zamandan beri seviyorum seni…Bilmediğim zamanlardan beri seni sevmiş, seni
beklemişim ben. Ve işte geldin, seni beklediğimi biliyormuş gibi geldin!” (Sayfa
71)
Belki de bu yorumu yapmamın nedeni yaşımla ilgili de olabilir. Üniversite
yıllarında Anna Karenina’yı, ya da Madam Bovary’yi okuduğumda kadın
karakterleri bu kadar yadırgamamıştım ve aşk kazansın istemiştim. Ama aynı
kitapları 35’den sonra okuyunca ilk okumalarımdaki gibi düşünmüyor insan. Belki de Alyazmalım’daki Aysel’i aradığım içindir. Bir de buna
ek olarak Cemile’nin köy içindeki davranışları, serbestliği, -hele suya
atıldığı sahne- şimdilerde bile hoş karşılanmayabilir pek çok kesimde.
Elbette
Seyit’in pastoral tablosu insana sempatik gelebilir ama Sadık tarafından
bakılınca resim aynı güzellikte serilmiyor karşıma. Cemile-Danyar aşkı meşru
kılınmak için Sadık’ın kötü gösterilmesi de gereksiz olmuş. Keşke Sadık askerde şehit olsaydı. Ya da Sadık ile Cemile zorla evlendirilmiş olsalardı. Bu şekilde hikayeye bakışım değişebilirdi. Kaldı ki, Cemile
kaçtıktan sonra Sadık'ın kötü gösterilmesi gereksiz olmuş. Çünkü evliliklerinin
içerisinde bu durumdan bahsedilmiyor.
“Aklımı kaybetmiştim sanki. Dereye dalıp, suların
içinde arkalarından koşmaya başladım. Hızla giderken birden düşüp yuvarlandım.
Gözlerimden çeşme gibi yaş akıyordu. İşte o zaman yerde
uzanıp yattığım o anlarda, birden anladım Cemile’yi sevdiğimi. Evet, sevmiştim
ve bu benim ilk çocukluk, ilk gençlik aşkımdı an ben yalnız Cemile'den ve
Danyar’dan değil, çocukluğumdan da ayrılmıştım.” (Sayfa
75)
Gelelim kitabın kurgusuna. Kitap uzun öykü uzunluğunda 80
sayfadan oluşmakta. Yazılış sırasına bakılacak olursa Aytmatov'un ilk
eserlerinden. Olay ergenliğe yeni adım atmış Seyit’in ağzından anlatılmakta. Cemile,
Seyit’in üvey ağabeyinin karısıdır. Küçük Seyit aslında kendisinin bile aşık
olduğu bu güzel kadının, o toprakların sevdalı türkülerini söyleyen; hisli ve
sevdalı Danyar’la olan aşklarının da tek şahididir.
Başlarda karakterler ayrıntılı anlatılırken; sonraları hiç
yoklarmış gibi kurgu Cemile, Danyar, Seyit üzerinden ilerliyor. Evin annesinin
daha fazla yer almasını isterdim doğrusu. Belki de bu yüzden bana yarım
bırakılmış gibi geldi. Yazarın diğer kitabı Beyaz Gemi ile kıyaslayacak
olursak, Beyaz Gemi kurgu olarak daha başarılı gelmişti bana.
“Fırtına,
güçlü ve büyük bir ağacı devirirse, o ağaç bir daha doğrulamaz” (Sayfa
76)
harika yazarın şahane bir kitabı ...teşekkürler...
YanıtlaSilTeşekkürler... Sevgiler... :)
SilBu kitabı 2017 yılında okudum. Çok da beğendim. Savaşın tüm gerginliği altında, Cemile ve Danyar bir birini anlayan iki insandı. Sevginin en önemli, belki de en gerekli can damarı bu.
YanıtlaSilAncak, bu güzel aşk hikayesi, yasak aşk olarak kurgulanmasaydı keşke.
Yine, Aytmatov’un Toprak Ana kitabında da, 2. Dünya Savaşı sırasında üç oğlunu kaybeden Tolunay’ın gelini Aliman, (Cemilede ki gibi ilgisiz bir koca deği bu defa) kocasının savaşta ölümünden sonra, cephe gerisinde ki zorlu yaşam şartları altında kendisini çok yalnız hissedince, köylerine gelen bir çoban ile bir ilişki yaşar ve hamile kalır. Tolunay gelininin hamile kalışını sezinlemesine rağmen gelinini anlayışla karşılar ve sahip çıkar.
Hem Cemile, hem Toprak Ana çok acıklı, çok beğendiğim kitaplardı. Bu kitapları beğeniyor olmam, diziler de de çok sık gördüğümüz yasak aşk, nikahsız beraberliklerin yaşanan bazı olaylar, ilgisizlik, yalnızlık gibi nedenlerle masum gösterilerek meşrulaştırılmasını kabul ettiğim anlamına gelmiyor.
Bu yüzden yazınızda belirttiğiniz hassasiyetinize katılıyorum.
Ben de sizinle aynı fikirdeyim. Keşke yasak aşk olmasaydı ya da Cemile'nin kocası savaşta ölmüş olsaydı. Toprak Ana sıradaki okuyacağım kitaplardan... Sevgiler...
SilToprak Ana'yı an itibari ile bitirdim ve Beyaz gemi'den sonra en sevdiğim Aytmatov kitabı oldu. her iki kitap da aynı dönemi ve benzer olayları anlatmakla birlikte, Aliman'ın eşi Kasım'ın ölümü olayı bir nebze meşru kılıyor. Bir de kitap okurken insanın içinde bulunduğu durumlar ya da şahit olduğu günlük olaylar yorumunu etkiliyor. bu kitabı daha genç dönemlerimde okumuş olsaydım muhtemelen yorumum farklı olabilirdi.
Sil''Cemile'' gerçekten de kültürel ögeler barındırıyor. Ancak sizin de bahsettiğiniz gibi bazı olaylar bizim kültürümüze uygun düşmemektedir. Bundan dolayı olayın kurgusundaki çelişkiler beni de rahatsız etti. Yine çok kapsamlı ve güzel bir tanıtım olmuş. Çok teşekkürler.
YanıtlaSilYorumunuza teşekkürler.Olayların kurgulanış yılı konunun biraz daha göze batmasına sebep oluyor. sevmek sevilmek, ilgi görmek elbette insani ihtiyaçlar ancak kurgu biraz rahatsız etti beni... Sevgiler..
SilÇOK TEŞEKKÜRLER.
SilBaşlığı görünce ve okumaya devam ettikçe iştahım kabardı birden. Bu romanı okumak için içimi öyle bir okumak arzusu kapladı ki şart oldu artık. Zaten kipat alırken seçiciyimdir bu da listemdeydi ancak bir türlü sıra gelmeyen kitaplar arasındaydı. Okuyacağım en kısa zamanda. Paylaşımınız için de çok teşekkürler....Kitap dolu sağlıklı günler dileklerimle...
YanıtlaSilTavsiye ederim... okursanız okuma sonrası yorumunuzu da beklerim... Sevgiler..
Silben sevdim Cemile'yi, hikayeyi de evet Aşk-ı memnu durumu var kitapta ancak hayatın her yerinde var bunlar ne yazık ki, o çok kınayanların ülkesinde bundan çok daha ahlaksızca şeyler yaşanmakta ve kimsenin sesi çıkmamakta. Ben ne yazık ki 1.5 yaşındaki çocukların öldürüldüğünü, cinsel istismara yeni doğan bebelerin uğradığını gördükten sonra çok ta inanmıyorum bu olayların tvlerde gösterilenlerin etkisi olduğuna, bunlar hep vardı sadece kol kırılır yen içinde kalırdı, şimdi sağolsun sosyal medya bir nevi kar eridi pislik ortaya çıktı durumunu yaşatıyor bize, o pislik hep vardı içimizde sadece hava ısınmamıştı... Neyse mevzu uzun ve derin, sevgiyle...
YanıtlaSilKesinlikle bu tarz olaylar toplumun her kesiminde ve her dönemde yaşanmakla birlikte; Cemile- Danyar'ın büyük aşkının kitap aracılığı ile bana geçmediğini düşünüyorum... Bir de yukarıdaki yorumumla benzer olacak ancak insanın kitabı okuduğu dönem yorumunu doğrudan etkiliyor. Örneğin; Anna Karenina'yı üniversite yıllarımda ilk okuduğumdaki görüşümle, blogu açtıktan sonraki okuma yorumum farklı elbette. Buradan hareketle diyebilirim ki, ülke gündemini meşgul eden son yıllarda yaşanan iğrenç olayları düşününce; iki genç insanın Cemile-Danyar'ın kendi iradeleri ile aşklarının peşine düşmeleri son derece masum kalıyor elbette.
Sil