MERHABALAR,
Uzunca bir aradan sonra karşınızdayım. Aslında okumaya ara vermiş değilim. Ancak, yazmaya fırsat bulamıyorum maalesef. Gelelim Dünya Klasikleri arasında haklı bir yere sahip olan kitabımızı paylaşmaya.
Klasikler gençken, orta yaşlıyken ve yaşlıyken olmak üzere 3 defa okunmalıdır derler. Ben de orta yaşlara yaklaştığım bu dönemde Lise ve Üniversite yıllarında okumuş olduğum Anna Karenina’yı tekrar okumak istedim. İş Bankası Yayınları mı İletişim Yayınları mı diye ikileme düştüm başlangıçta, elimdekini okumak istemedim. İletişim yayınlarından çıkan ve Vladimir Nabokov’un son sözüyle basılmış 1015 sayfalık eseri tercih ettim.
Tesadüfe bakın ki, farklı bir yayınevinden okumak isterken elimdeki her iki Anna Karenina’nın da çevirisinin Ergin Altay’a ait olduğunu fark ettim ve ters köşe oldum. Sırası gelmişken çevirinin de çok başarılı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Ama yine de sırf Tolstoy ve Dostoyevski okumak için Rusça bilmeyi çok isterdim doğrusu.
Gelelim romanımıza; Anna Karenina; Tolstoy’un Savaş ve Barış’tan sonra ikinci büyük şaheseri ve Rus Habercisi'nin 1873-1877 yılları arasındaki döneminde, bölümler halinde basılmış 8 bölümden oluşan romanıdır. Ve yazılışının üzerinden bu kadar süre geçmesine rağmen Dünya Edebiyatı’ndaki yerini hala koruyabilen nadir eserlerden biridir. (Vikipedi)
“İçim
nefretle dolu, öcümü alacağım.” (Kitaba başlarken…)
ÖZET
Romanımız 8 bölümden meydana gelmektedir.
I. BÖLÜM
“Mutlu
aileler birbirine benzerler, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu
vardır.”
Oblonskilerin
evinde durum kötüydü. Oblonski’nin karısı, kocasının, evlerinde çalışmış eski
Fransız mürebbiyesiyle gizli ilişkisini öğrenmiş, artık kocasıyla aynı çatı
altında yaşayamayacağını kendisine bildirmişti.” ( S.9)
Prens Stefan Arkadieviç Oblonski - sosyetedeki
adıyla Stiva-’nın karısı Prenses Daria Aleksandrovna Şeçerbatski- Dolly-’yi
aldatması ve bu durumun karısı tarafından öğrenilmesi üzerine karısı ile aynı
evde küs yaşamaktadırlar. Dolly ne yapacağını bilemez halde acısını
yaşamaktadır. Her ne kadar girmek istese de beş çocukla bu dileğini
gerçekleştirmesi zor görünmektedir. Stiva duruma üzgün olsa da onu üzen
karısını aldatmanın pişmanlığı değil, karısının durumu öğrenmesidir. 34 yaşındaki
Stiva kendisinden bir yaş küçük, 5 çocuk annesi karısını artık çekici
bulmamakta, yaptığını kendine hak görmektedir.
“Bağışlamaz beni, bağışlayamaz. İşin en korkunç yanı, bütün suçun bende
olmasına karşın suçsuz olmam. Üzüldüğüm bu…” (S.10)
Aynı günlerde Stiva, üst düzey bir devlet memuru olan Aleksi Aleksandroviç Karenin ile evli olan,
St.Petersburg’da yaşayan kız kardeşi Anna Arkadievna Karenina’nın Moskova’ya geleceği
haberi gelir. Stiva’nın karısı ile barışmak için umudu kız kardeşindedir.
Stiva’nın
köyde yaşayan zengin ve asil bir toprak sahibi olan arkadaşı Konstantin
Dmitriyeviç Levin de Stiva’nın baldızı, Dolly’nin kız kardeşi, Yekaterina Aleksandrovna Şçerbatski
– Kity-’ye evlenme teklif etmek üzere çiftliğinde yaşadığı Pokrovski köyünden Moskova’ya
gelmiştir. Levin aynı zamanda Kity’nin vefat etmiş abisinin de arkadaşıdır. Levin
Moskova’da anneden bir babadan ayrı üvey kardeşi Profesör Sergei İvanoviç
Koznişev’in evine iner. Sergei İvanoviç, tanınmış bir bilgin ve yazardır.
Niyeti evlilik konusunda ağabeyine de danışmaktır. Koznişev’den öz ağabeyi
Nikolai Dimitrieviç Levin’in Moskova’da olduğunu ve çok hasta olduğunu öğrenir.
Onu da ziyaret eder. Ağabeyi veremdir.
Anna Moskova’ya trenle gelir. Trende aynı kompartımanı Kontes Vronskaya ile paylaşır. Trenden
indiklerinde Anna Kontes Vronski’nin kendisini karşılamaya gelen oğlu Kont
Vronski ile de tanışırlar. Aynı anda Anna’nın belleğinden hiç çıkmayacak elim
bir olay da yaşanır. Tren garındaki bekçi trenin altında kalıp ölmüştür.
“Suçlu, bütün
felaketin kendi suçundan olduğunu hissediyorsa, suçsuzdan çok acı çeker.” (S.90)
Kont Vronski aynı zamanda Kity’ye kur yapmakta,
özellikle Kity’nin annesi Prenses Şeçerbatski kızının Kont’tan bir evlenme
teklifi alacağını düşünmekte ve kızının Levin yerine kendince ondan daha üstün
gördüğü Kont Vronski ile evlenmesini istemektedir.
Kity hem annesinin hem de Vronski’nin etkisi ile
aslında yanında kendini güvende de hissettiği Levin’in evlenme teklifini
reddeder. Levin çok geçmeden Moskova’yı terk eder, köye döner. Reddedilmenin
verdiği üzüntü ile kendini çiftlik işlerine adeta adar. Böylece Kity’yi
unutacağını sanır.
II. BÖLÜM
Kity’ye kur yapmakla birlikte, aile yaşantısını
çok tatmamış, evlenmeye niyeti de olmayan Vronski genç kıza evlenme teklif
etmek bir yana, trenden inerken gördüğü Anna’nın etkisine girer. Yapılan baloda
Kity yerine Anna ile dans etmesi de bunun kanıtı gibidir. Kont Vronski’den
evlilik teklifi almadığı gibi, Levin’i reddetmenin verdiği vicdan azabı Kity’yi
bunalıma iter. Ailesi ile birlikte tedavi için Almanya’da bir kaplıcaya
giderler.
Stiva ve Dolly’yi barıştıran, aynı zamanda içinde
uyanan duygulardan korkmaya başlayan Anna çok geçmeden St. Petersburg’a dönmek
için trene biner. Kont Vronski de aynı trenle Anna’nın peşinden gider. Anna St.
Petersburg’daki sıradan hayatına geri dönmesine rağmen artık eski Anna
değildir. Daha önce kabullendiği sıradan şeyler bile onu rahatsız etmeye
başlar. Trenden indiğinde kocasının kulaklarının büyük olduğunu düşünmesi gibi.
Kont Vronski, Anna’nın peşini bırakmaz. Anna da
O’na karşı kayıtsız değildir. Çok düşkün olduğu, bütün sevgisini adadığı sekiz
yaşındaki oğlu Seryoja da Vronski ve Anna arasındaki tutkuya engel olmaz.
Vronski ve Anna arasındaki aşk o
kadar çabuk gelişir ki, fısıltılar hemen yayılır. Karısının yaptıklarından
dolayı şöhretinin lekeleneceğinden çekinen Karenin; Anna'yı, hakkında
dedikodulara meydan vermeyecek şekilde hareket etmesi konusunda uyarır. Anna
bu meseleyi, kocası ile görüşmek dahi istemez ve kendisini bu aşka bırakır.
Anna’nın Petergof’taki sayfiyeye gitmesi, Vronski’nin kuzeni Betsy Tverski de
buluşmalarına aracılık etmesi ilişkilerini perçinler. Betsy Tverski’nin de
benzer bir ilişkisi vardır.
Kısa bir zaman sonra Anna, hamile
kalır. Anna, bu haberi,Vronski’ye Krasnoe Selo engelli yarışlarına
katılmasından biraz önce verir. Haber, Vronski'de endişe yaratır. Yarış
sırasında zamansız harekete zorladığı atından düşer ve ölmesine ramak kalır.
Anna'nın olay üzerine verdiği tepki ile dedikodular doğrulanmış olur. Anna
kocası Aleksi Aleksandroviç Karenin ile
ayrılır yarış alanından. Karısını eve götürürken Anna, kocasına her şeyi itiraf
eder. Kocasının vereceği kararı kabul
edeceğini söyler. Anna sayfiyede kalırken kocası St. Petersburg’a döner. Anna ondan
haber bekler.
“
…akla dayanan evliliklerin mutluluğu çoğu zaman, yadsınan aşkın ortaya çıkması
sonucu sabun köpüğü gibi dağılır gider.” (S. 174)
“Nasıl
kaç kafa varsa, o kadar da akıl… varsa dünyada, kalp sayısı kadar da aşk çeşidi
vardır…” (S.
175)
“Belki
de sahip olduğum şeylere sevindiğim, sahip olmadıklarıma da üzülmediğim için
mutluyum.” (S. 203)
“Bu
duygu, gittiği yönün gitmesi gerekenden çok ayrı olduğunu pusulada gören, ama
bu gidişi durdurmak için elinde bir şeyi olmayan bir denizcinin, gerçeği
gördüğü anda hissedeceklerinin aynısıydı. Her geçen dakika uzaklaştırmaktadır
onu gideceği yerden, bu uzaklaşışın ölümden farkı yoktur.” (S. 233)
Kaplıcada kendine gelen Vronski’ye duygularından arınan
Kity, Rusya’ya iyileşmiş olarak döner.
DEVAMI KİTABIMIZDA...
KİTAPTAN
NOTLAR
İlk okuduğum zamanlarda olayları hep Anna’nın açısından
değerlendirdiğimi ve karakterleri Anna’yla ilişkilerine göre değerlendirdiğimi
hatırlıyorum. Bu okumamda karakterleri tek tek değerlendirerek ve duygudaşlık
kurarak değerlendirmeye çalıştım. Hatta birçok bölümde yazar Levin’i bu kadar
öne çıkarırken, romana Anna Karenina adını neden verdiğini bile sorguladım.
“Uzun zamandır ağrıyan dişini çektiren bir insanın o
anda hissedeceklerini hissediyordu. Kocaman, başından bile büyük bir şeyin
çenesinden korkunç bir ağrıyla koparılıp alındığını hisseder hasta. Sonra,
mutluluğuna inanamayarak, onun dünyasını bunca zamandır zehir eden, bütün
dikkatini toplayan şeyin artık var olmadığını; eskisi gibi yaşayabileceğini
hisseder.” (S.
342)
Romanımız televizyon seyrederken okunacak, kolay sindirilip,
değerlendirilecek bir kitap değil. Bu nedenle ilk kez okuyacak olanlara not
tutmalarını tavsiye ediyorum. Çünkü karakterler ve olay örgüsü yan yana
birbirine paralelmiş gibi okunurken, bir karakter baharı, bir karakter son
baharı yaşayabiliyor. Ara ara karakterler bir araya gelip zaman eşitlense de
sonra karakterler kendi hayatlarına kendi zamanlarına dönüyorlar.
Romanımız, Anna Arkadievna Karenina, Aleksi Aleksandroviç Karenin, Kont Aleksi
Vronski, Prens Stefan Arkadieviç Oblonski - sosyetedeki adıyla Stiva-, Prenses Daria Aleksandrovna Şeçerbatski- Dolly-,
Prenses Yekaterina Aleksandrovna Şçerbatski
– Kity- ve Konstantin Dmitriyeviç Levin olmak üzere, yedi ana karakter ve bu
karakterlerin etrafındaki yüksek sosyetedeki asillerden yüksek mevkili
memurlara, oda hizmetçilerinden köylülere, pek çok insan
yelpazesinin hayatından oluşmakta.
“
Özgürlük mü? Neye yarar özgürlük?
Sevmektir mutluluk. Onun istediği şeyleri istemek, onun düşündüğü
şeyleri düşünmektir mutluluk. Özgürlüğün olmamasıdır yani !” (S.
536)
Başlangıçta Kareninler, Oblonskiler ile
Kity- Vronski üç çift varken; Levin dışlansa da romanımızın ilerleyişi içinde
karakterler ve çiftler değişmekte. Anna
ve Kont Vronski yasak ve tutkulu bir aşka yelken açarken, Kity ve Levin
evlilikle kutsanmış meşru aşkın en güzel örneğini sergilemekteler.
Romanı
okumadan önce Tolstoy’un hayatının ayrıntılarını okumuştum. Tolstoy’un günlüklerini
evlenmeden önce karısına okutması, bu günlüklerin ölümünden sonra bile gündeme
gelmesi, Tolstoy’un ağabeyinin veremden ölmesi, Tolstoy’un yaşadığı döngü
içerisinde dini inancına kavuşması, köylüler ve toprak reformuyla ilgili
düşüncelerinin Levin ile gösterdiği benzerlik yazarın kendi düşüncelerini Levin
kanalı ile okuyucuya aktardığı izlenimini yaratmakta. Kitabı okurken ben bu
izlenimleri edinmiştim ki, sonsözde de Nabokov aynı konuya değinmiş. Okuyucu
olarak Nabokov ile aynı fikirde olmak çok hoşuma gitti doğrusu.
“Yalnız
ikisini seviyorum. Ama biri diğerinden uzaklaştırıyor beni. İkisini bir araya
getiremem. Oysa benim için gerekli olan tek şey, ikisiyle bir arada
bulunmaktadır. Bu olmadıktan sonra hiçbir şeyin önemi yok benim için. Hiçbir
şeyi umursamam, hiçbir şeyi.” (S. 770)
Yazarın
yaptığı tasvirler, ruh tahlilleri oldukça başarılı. Kendimi Anna’nın yüzüklü
beyaz ellerini, siyah buklelerini kolaylıkla gözümde canlandırırken buldum. Bir
de bir erkek olarak Anna’nın, Kity’nin ve de Dolly’nin duygularını bu kadar
güzel anlatması bence yazarın başarısının başka bir kanıtı. Öyle ki
karakterlerin iç dünyalarını, duygularını içimde hissetmekte hiç zorlanmadım
doğrusu.
“Bana
olan sevgisinin onun özgürlüğüne bir engel olmaması gerektiğini kanıtlamak
istiyor bana. Ama kanıt değil benim için gerekli olan. Sevgi istiyorum ben.” (
S.845)
Kitapta en
beğendiğim olayların ve duyguların en üst seviyeye çıktığı bölüm 7. Bölüm. Bu
bölümde Anna adım adım intihara yaklaşırken; Levin ve Kity’nin bebekleri de
dünyaya gelmekte. Ancak bu intihar kısmı ile ilgili tek beğenmediğim nokta şu
oldu. Benim en merak ettiğim Vronski’nin intihar ile duygularıydı. Bu kısımları
önceki okumamdan hatırlamıyordum da. İntihar sonrasının Vronski’nin annesinin
ağzından anlatılması, kocasının ölümünden sonra sosyetede evlilik dışı pek çok
gönül macerası yaşayan Kontes
Vronskaya’nın Anna ile ilgili suçlar ifadeleri de o dönemin
düşüncelerini yansıtır cinsten.
“Benim aşkım giderek daha tutkulu, daha bencil
oluyor. Onunkiyse giderek sönüyor, sönüyor. Ayrılmamızın asıl nedeni
bu işte. Bu gidişi düzeltmek olanaksız. Benim için her şey O’dur. Bu
yüzden de giderek daha çok vermesini istiyorum kendini bana. O da giderek
uzaklaşmak istiyor benden. Başlangıçta gerçekten yaklaşıyorduk
birbirimize. Sonra önüne geçilmez bir güç ayrı ayrı yönlere çekmeye
başladı bizi. Bunu değiştiremeyiz. Benim anlamsız bir kıskançlık
içinde olduğumu söylüyor. Saçma bir kıskançlığımın olduğunu ben de
söylüyordum kendime. Ama doğru değildir bu. Kıskançlık değil
benimki. İstediğini bulamamanın verdiği bir bunalım. Onun yalnız
gecelerini çılgınca paylaşmak istediği bir metresten başka bir şey olabilseydim
keşke. Ama bundan başka bir şey olamıyorum. Bu tutkumla tiksinti
uyandırıyorum onda. O da bende nefret uyandırıyor. Başka türlüsü de
olamaz. Onun beni aldatmaya kalkışmayacağını bilmiyor muyum sanki? Biliyorum.
Ama içimin rahat olmasına yetmiyor
bu. Beni sevmeden sırf görev duygusuyla bana karşı iyi, şefkatli
davransa –benim aradığım bu
olmasa da-bana besleyeceği nefretten iyidir bu. Bana olan aşkı sona
ereli çok oluyor. Aşkın bittiği yerde nefret başlar.”
Mutlu olmak için ne istediğimi düşünüp
bulsam ne olacak? Boşandım diyelim, oğlumu da alabildim diyelim, Vronski
ile evlendim diyelim..
Ya Vronski ile aramda yeni nasıl bir
duygu yaratabileceğim? Mutluluk değil, acı dolu olmayan bir duygu söz
konusu olabilir mi artık? Hayır!
Olmayacak bir şey bu! Yaşam
ayırıyor bizi birbirimizden. Ben onun mutsuzluğuna neden oluyorum, o benim
! Üstelik onu da beni de değiştirmek olacak şey değil.Her çareye
başvuruldu, ama cıvata yalama olmuş..
Bizler yeryüzüne birbirimizden nefret etmek, bundan ötürü de hem kendimize hem
de başkalarına acı çektirmek için salıverilmedik mi?
Hem onun cezasını vereceğim, hem de her şeyden de, kendimden de kurtulacağım.” (S.917)
Kitap ile
ilgili gözümden kaçan, yazmak isteyip de unuttuğum bölümler elbette olmuştur.
Üzerine sayısız yazılar tezler yazılmış, yazılmasının üzerinden geçen zaman
rağmen zamana direnen böyle bir baş yapıt ile ilgili ne söylesem ne yazsam
azdır elbette. Ama klasikleri hala okumamış ve okumak isteyen kitap dostları
için güzel bir başlangıç olacaktır diye düşünüyorum.
“Böylesine
uzun, görünüşte tam bir uzaklaşmadan sonra, Tanrı’ya çocukluğunda, ilk gençlik
yıllarında olduğu gibi güvenle, içtenlikle yalvardığını hissediyor durmadan.
“Tanrım, bağışla, yardım et bize!” diye yineliyordu.” (S.856)
“Sonra
titredi, ışık sönmeye başladı, söndü…” (S.923)
YEPYENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE…
Dünya Klasikleri her zaman vazgeçilmezlerim olmuştur.Çok hoş bir tat bırakıyor insanda.Bu romanı okumadım ama okuyacağım sırada bekliyor.Tanıtım için sağolasın,sevgiler..
YanıtlaSilBenim gözümde çok değerli bir kitaptır. Tolstoy'un okuduğum çok eserinin içinde yer alır. Dostoyevski eserlerini birkaç kitap dışında tamamladım. Tolstoy okumalarına yakın zamanda başlayacağım. Yazarı tanımak bakımından Stefan Zweig tarafından yazılmış çok ilgi çekici bir biyografisi var. Öneririm.
YanıtlaSilsen de sevmişsin yani. müthiş roman anna da müthiş karakter yaa jane eyre ve madame bovary gibi :)
YanıtlaSilTam istediğim gibi bir tanıtı-özet yazısı oldu. Elinize sağlık. Lisedeyken okumuştum 3 ciltti. Benim için mükemmel bir hatırlama oldu. Filmini de izlemiştim onu da anımsadım. Tiyatro temsili var gitmeyi düşünüyorum bu sezon, gitmeden hatırlamak çok iyi oldu. Teşekkürler...
YanıtlaSil