DEĞERLİ
KİTAPLARIM OLMADAN ASLA OKUYUCULARIM;
Son dönemlerde blogumla ilgilenemedim. Hem Teknik sıkıntılar hem de tatil derken yorumlara da dönemedim. Otomatik olarak yayınlananlar dışında yeni yazı giremedim. Bugün itibari ile kendimce dönüyorum. Yayınlamak üzere bir kaç kitap hazırlamıştım. Ancak "Ağrı Dağı Efsanesi" ile döneyim istedim bloguma...
Yaşar Kemal tartışmasız benim en sevdiğim Türk yazarıdır.
Onun şiirsel dili, kullandığı kelimeler, yaptığı betimlemeler benim için her
zaman doyumsuz okuma zevki sağlar. Yaşar Kemal okuduktan sonra bir süre
okuduğum diğer kitaplardan keyif alamam.
“Ağrı
Dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubayazıt”, benim
ilk görev yerim olması bakımından gönlümde her zaman özel bir yere sahip
olacaktır. Kitabı ilk göreve atandığımda almış ve okumuştum. Hem kitabı okumak
hem de kitaba mekân olan İshak Paşa Sarayı ve Hani Baba Türbesi’ni adımlamak o
dönemlerde benim için keyif olmuştu. Yaz okumalarımda kitabı tekrar okuyup,
blogumda yer vermek istedim.
ARKA
KAPAK
Bir
aşk destanı olan Ağrı Dağı Efsanesi geleneklerini Mahmut Han'a karşı savunan
Ahmet ile Gülbahar arasındaki aşkı konu alır. Efsanelere ve halk söylencelerine
yürekten bağlı Yaşar Kemal'in bu romanı, insan psikolojisinin derinliklerini de
içerir.
"Yaşar Kemal Anadolu'nun halk edebiyatıyla
alışveriş içindeyken başladı yazmaya. Gerçek bir yazar olduğu için de dilin
duyarlığından, şiirsel destanın tek kahramanıolan Türk halkının kültüründen
esinlenmesini bildi."
- Jeliha Hafsia, La Presse, (Tunus)
"Yaşar Kemal'in romanı Tolstoy'un çapına ve
Dickens'ın canlılığına sahiptir."
- Manchester Guardian, (İngiltere)
"Zengin, renkli ve zekice bir nitelikle
bezenmiş bir üslup ve yazdığı her kelime sert, cilalanmış, ayrıksı ve bir
buğday tanesi gibi potansiyel olarak üretken."
- Irish Times, (İrlanda)
'Kitabın güzelliği zengin şiirsel dilinde,
efsane ve mit duygusunda yatıyor.'
-Sunday Telegraph
“Şu insanlar, şu dünyada var oldukça her şeye
akıl erdirecekler, kartalın uçuşuna, karıncanın yuvasına, ayın, günün doğuşuna,
batışına, ölüme, kalıma, her şeye akıl sır erdirecekler. Karanlığa ışığa, her
şeye, her şeye akıl erdirecekler, tek insanoğluna güçleri yetmeyecek. Onun
sırrına ulaşamayacaklar.” (Sayfa 13)
ÖZET
Ağrı Dağı eteklerinde yaşayan Ahmet’in evinin önüne gümüş
savatlı, Çerkes eğerli Kır bir at gelir. Kır atın üzerindeki damga Sofi’ye
tanıdık gelse de kimin olduğunu bir türlü çıkaramaz. Kır atı gören Sofi, atın
Ahmet’in kısmeti olduğunu söyler. Ahmet Sofi’nin söylemesi üzerine Ahmet Kır
atı üç kere yola götürüp, bırakır. At her defasında Ahmet’in kapısına gelir. Kır
at,üç kez de Ahmet’in evine döndüğü için ona ait olduğu kabul edilir.Ahmet
artık atı canı uğruna alıkoyacaktır.
“Demek
at bunun için geldi de kapısında durdu. Demek Tanrı böyle yazmış. Bu at, bu kız
Tanrı'nın, Ağrının armağanıdır.” (Sayfa 42)
Altı ay sonra Beyazıt Paşası Mahmut’un
atını aradığı haberi gelir. Mahmut Paşa Atının Ahmet’in kapısında durduğunu
öğrenen Mahmut Paşa, geleneğe karşı gelerek atını geri ister. Daha sonra Ahmet
at karşılığında Ahmet’e altın teklif eder.
Mahmut Paşa’nın isteği reddedilince Ahmet’in köyünü yakar ve onu zindana atar. Mahmut Paşa Ahmet’i ve ona yardım edenleri öldürmekte kararlıdır. Ahmet zindandayken Mahmut Paşa’nın kızı Gülbahar Ahmet’e aşık olur. Gülbahar kendisine aşık olan Zindancıbaşı Memo’nun yardımı ile Ahmet’i zindandan kaçırır. Memo Paşa’nın kendisini öldürmesine fırsat vermeden canına kıyar. Hem Ahmet’i elinden kaçırmasına hem de atı geri alamamasına çok öfkelenen Mahmut Paşa kızı Gülbahar’ı da zindana atar. Ancak Ahmet önderliğindeki halk sarayı basarak Gülbahar’ı kurtarır.
“Biz
hep böyle, her şeyde birlik olsak, kimse bize diş geçiremez. Bize dağlar,
şahlar dayanamaz. Hiç kimse... Yeter ki böyle birlik olalım.” (Sayfa
112)
Ahmet ve Gülbahar,
Hoşap Beyi’nin yanına sığınırlar. Hoşap Beyi, onurlu bir beydir. Mahmut Han’a ne isterse vereceğini, Ahmet ve
Gülbahar’ı teslim edemeyeceğini bildirir, misafirlerinin evlenmesine izin
verilmesini ister. Bir süre Hoşap Kalesi'ne saldırmayı da düşünen Mahmut Paşa
cesaret edemez.
“Ağrıdağı
dünyanın üstüne oturmuş ayrı bir dünya gibidir, ağır, heybetli. Çok zaman
Ağrının başı dumanlıdır. Bazı da bulutların yerini savrulan yıldızlar alır. Top
top, dönen, bir boranda esen yıldızlar. Güneş uzun gecelerden sonra Ağrının
böğründen bir kıpkızıl ateş harmanı gibi çıkar.” (Sayfa
98)
Mahmut Paşa Ahmet’in Ağrı Dağı’nın tepesine tırmanmasını ve
burada ateş yakmasını istediğini, bu görevi başarabilirse onu kızıyla
evlendireceğini söyler. Amacı geri dönüş olmadığını bildiği Ağrı Dağı’na
Ahmet’i göndermek ve ondan böylece kurtulmaktır. Ahmet görevi mecburen kabul
eder.
DEVAMI KİTABIMIZDA...
KİTAPTAN
NOTLAR
“Ağrıdağı
Efsanesi” 120 sayfalık bir çırpıda okunacak bir efsane.
Yazarın mistik kalemi göz önünde bulundurulduğunda 120 sayfalık bir şiir… Ayrıca
kitabın içerisinde yer alan çizimler kitaba güzel bir hava katmış. Bu anlamda önce Abidin Dino'yu ve ardından yayınevini kutlamak istiyorum.
“Şu
halka bir çare bulmazsak hepimizin kellesi gider. Yarın zulmü bahane ederler,
öbürsü gün vergiyi, öbürü gün sarayımızı, öbürsü gün ekmeği... Ve birikirler
birikirler... Yüz bin yılın öfkesi ve acısıyla... Şimdiki gibi sessiz
birikirler. Ve bu kalabalığa güç yetmez.Bunlar bir araya gelmeyegörsünler,
önüne geçilemez.” (Sayfa 106)
Ağrı Dağı ve yöresindeki Küp gölünün muhteşem betimlemesiyle başlamakta kitabımız… Kır at ve büyük bir aşk hikâyesi ile devam ediyor. İşin içine Kırat girince insan ilkin Köroğlu Efsanesi’ni hatırlatıyor. Bu ararda yazarın Köroğlu Efsanesi’ni de okumuştum. Yine, güçsüzün yanında, töre ve geleneklerine canları pahasına devam ettiren insanlar Ahmet ve Paşanın güzeller güzeli kızı Gülbahar'ın zorluklar ve imkansızlıklar içerisindeki aşklarını göreceksiniz. Kırat uğruna çekilen eziyetler ve halkın töresine ve bu büyük aşka sahip çıkışları. Kah Kırat’ın üzerinde dört nala koşturuyorsunuz, kah zindanda eziyet çekiyorsunuz… Yazar öyle güzel kelimeler seçmiş ki; insan okumuyor da adeta yaşıyor gibi.
“Ne isterse vereceğimi söyledim. O hiç bir şey istemedi.” (Sayfa 117)
Kitabın aynı zamanda Fatma Girik’in başrolünü oynadığı 1975 yapımı bir de filmi bulunmakta. İshak Paşa Sarayı’nın iç mekânları eşya ile döşenmiş değil şimdilerde. İç mekân görüntüleri nerede çekilmiş bilgim yok ancak dış mekâna İshak Paşa Sarayı ve Ahmed-i Hani Türbesi fon olmuş. Bu şekilde yazınca oraları özlediğimi hissediyorum. Belki bir gün ziyaret etme imkânım olur.
“Her
yıl, bahar çiçeğe durduğunda, dünya nennilendiğinde, Ağrıdağının çobanları dört
yandan gelirler, kepeneklerini gölün bakır toprağına atıp üstüne otururlar.Bin
yıllık sevda toprağının üstüne otururlar. Tanyerleri ışırken kavallarını
bellerinden çekip Ağrıdağının öfkesini, sevdasını çalarlar. Ve gün kavuşurken
bir ak kuş gelir...”
(Sayfa 119)
Kısacası okuduğum kitaplarından yola çıkarak ve haddim olmayarak diyorum ki, Anadolu efsanelerini bence en güzel yorumlayan yazar, Yaşar Kemal… Yine harika bir yorum, yine harika bir efsane… Nurlar içinde yatsın büyük usta…
YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE…
Yaşar Kemal, Türk Edebiyat tarihinin unutulmaz, kalemi en kuvvetli yazarlarından biri. Bahsettiğiniz kitabı okuma fırsatını yakalamamıştım. Son derece detaylı ve güzel bilgiler vermişsiniz, teşekkürler:)
YanıtlaSilBiraz ayrıntılı yazıyorum... tamamını okumaya zaman ayırdığınız için teşekkürler... Sevgiler..
SilUmarım en kısa zamanda tanışırsınız Yaşar Kemal'in kalemiyle... sevgiler..
YanıtlaSilBU ESERİ ÇOK DUYDUM ANCAK OKUMA FIRSATIM OLMAMIŞTI. TANITIM İÇİN ÇOK TEŞEKKÜRLER.
YanıtlaSilhoşgeldiniz, yine süper bir yorumla dönmüşsünüz, çok güzeldi yazınız keyifle okudum elinize sağlık:)
YanıtlaSil