MERHABALAR,
2015 Yılının ve blogumun kitap blogumun ( 3. yılı doldurdum, 4'e başladım) 4. yılının ilk kitabı ne olsun diye düşünürken, Yusuf Atılgan olsun istedim.
Anayurt Oteli, aynı zamanda Ömer Kavur tarafından 1987 yılında sinemaya uyarlanmış, Yusuf Atılgan’ın Aylak
Adam’dan sonra, 1973’de yazdığı ikinci romanıdır.
Ömer kavur tarafından çekilen filmi de Türk Sinemasının en iyi 10 filmi
arasındadır.
Romanımız 108 sayfadan ibaret olmasına rağmen
yaşattığı ağırlık bir hayli fazladır diyebilirim. Gelelim romanımıza.
ARKA KAPAK
"Ne ölü, ne sağ" bir yaşamın kahramanı Zebercet. Gözünü ilk açtığı ve yaşadığı Anayurt Oteli'yle aynı kaderi paylaşıyor: Birbirine benzeyen geçici ilişkilerle geçen günler, yalnız ve tek başına sürüklenen bir hayat.
Gecikmeli Ankara treniyle gelen -adını bile bilmediğimiz- kadın otelde bir gece kalır ve
Zebercet'in de, Anayurt Oteli'nin de sessiz akıp giden günlerinin içeriği değişir.
Küçük ayrıntıların tekdüze şaşmazlığında neredeyse takıntılarla sürüklenen bir yaşamın öfkesi de, çaresizliği de büyük oluyor.
Türk edebiyatının unutulmaz bir tipi ve unutulmaz bir mekanı.
ÖZET
Romanımıza ismini veren Anayurt Oteli,
İstasyonun arkasındaki alandan ana caddeye çıkan sokağın karşısında, eskiden
zengin Rumların da oturduğu bir semtte olduğu için yanmadan kalmış yapılardan,
üç katlı bir eşraf konağıdır. (Keçecizade Malik konağı 1255’de yaptırmıştır.) Anayurt
Oteli’nin bulunduğu kent ya da kasabanın neresi olduğu kesin olarak söylenmese
de satır aralarında bir Ege kenti olduğu sezdirilmekte. Kasaba 1922 yılı Eylül
başlarında Yunanlılar tarafından yakılmıştır. İzmir ya da İzmir’e yakındır.
Keçecilerin Rüstem Bey Yangın’dan bir süre sonra
İzmir’e yerleşince eskiden nüfus katibi olan Ahmet Efendi’nin üstelemesiyle
konağı otel yapar. Ahmet Efendi’nin ölümünden sonra görevi oğlu Zebercet alır.
Otel katibi Zebercet, 1.62 boyunda, 54 kg
ağırlığında 33 yaşındadır. Romanımızdaki hikâye 1963’de geçmektedir. Zebercet,
28 Kasım 1930’da yedi aylık doğmuştur.
“Bu doğumda gerçekten sabırsızlık diye bir şey
varsa sabırsızlık edenin ana karnındaki dölüt olduğu düşünüleceği gibi anası
olduğu da düşünülebilir. İkinci olasılık daha akla yatkındır. Ana karnındaki
dölütten doğmuş-büyümüş bir insan davranışı beklemek saçmadır; ama ilerlemiş
yaşta, kırk dört yaşında gebe kalan bir kadın böyle bir sabırsızlığa
kapılabilir; üstelik bu kadın bundan önce biri iki, biri iki buçuk, biri üç
aylık üç çocuk düşürmüşse. gene de, haksız da olsa, bu suçlamalar Zebercet'i
olumlu yönde etkiledi: büyüdükçe sabırlı, ağırbaşlı bir insan oldu.” (s. 13)
Babası Ahmet Efendi adını ebenin benzetmesi
üzerine koymuştur.
“…pamuğa sarılıp inci kutusuna yatırılır bu;
Zebercet koyun adını” (s. 13)
Annesi onu doğurduğunda 44 yaşındadır. Okulu
bitirdiği yaz sünnet olur. Aynı yaz annesi ölür. Babası sanki otel katipliğini
kimseye bırakmamak için Zebercet, askerliğini bitirip geldikten iki ay sonra
ölür. Babası öldüğünde 63 yaşındadır. Kendisini otelin duvarları
ile sınırlayan Zebercet'in dış dünya ve insanlarla ilişkisi çok az ve
yüzeyseldir.
Zebercet, Rüstem Bey’in önerisi ile oteldeki
işleri görmesi için bir kadın alır otele: Zeynep.
Saçları kumral, gözleri koyu mavi.
Yüzü uzun, burnunun ucu kalkık, ağzı büyükçe, biraz dişlek, dudakları kalın.
Orta boylu, balık etinde; bacakları az eğri. Otuz beş yaşlarında.
(s.14)
Kadını çalışmaya Sindelli isimli bir dağ köyünden dayısı
Çalık Ali getirmiştir otele. Anne babasının ölümünden sonra kadın dayısının
evinde kalmaktadır. Parasını da dayısı alır. Daha önce iki defa evlenmiştir.
İlkinde kız çıkmadığı için geri getirilmiştir. İkinci de çok uyuduğu için. Otelde
Zebercet ve ortalık hizmetlerini görmesi için alınan ortalıkçı kadın dışında
başkası yoktur.
Birbirine kopyalanmış gibi benzeyen günler geçip
gitmektedir. Perşembe gecesi gecikmeli Ankara treniyle gelen bir
kadının otelde bir gece kalıp ertesi gün gene geleceğini söyleyip gitmesiyle
başlar her
şey. Zebercet kendisini bekleyen kadını beklemeye koyulur.
Kadın; Yirmi altı yaşlarında. Uzun boylu, göğüslü.
Saçları, gözleri, kara; kirpikleri uzun, kaşları biraz alınmış. Burnu
sivri, dudakları ince. Yüzü gergin, esmer. (s.16)
“ merhaba odam
boş mu? merhaba oda boş mu? odam boş mu? yeriniz var mı? iyi akşamlar, yeriniz
var mı? iyi akşamlar döndüm ben, odam boş mu?”
Zebercet kendisini bu
kadının geri geleceği ana hazırlar. Her zaman gittiği berber dışında farklı bir
berbere gidip bıyığını kestirir, yeni kıyafetler alır.
“karyola
demirindeki havluya, yatağın ayak ucuna atılmış yorgana, kırışık yatak
çarşafına, terliklere, sandalyeye, masasındaki gece lambasına, bakır küllükte
bitmeden söndürülmüş iki sigaraya, tepsideki çaydanlığa,süzgüye,çay bardağına,
tabaktaki şekerlere...”
Aynı
zamanda kadının odasını, çay içtiği bardağı, unuttuğu havlusunu bile olduğu
gibi korur. Odada kalmak isteyen Emekli Subay olduğunu söyleyen adama da odayı
vermez. Romanın büyük bir kısmında
otelde müşteri olarak kalır. Çok okumakta, genelde otelin girişinde
oturmaktadır.
Kadının
geldiğinde odasını bıraktığı gibi bulmasını ister sanki. Odaya Ortalıkçı
Kadının girmesine, temizlik yapmasına dahi izin vermez. Çok geçmeden de takıntı
haline getirdiği kadının odasında kalmaya başlar. Bu esnada Tren saatleri de
takıntı olmuştur Zebercet için. Sürekli kulağı siren sesinde, gözü kapıdadır.
Zebercet bir süre sonra otele müşteri de
almamaya başlar. Zaten takıntılı ve asosyal olan Zebercet tamamen içe
kapanır. Ortalıkçı kadını da köyüne
gönderecektir. Ara ara uyurken cinsel ilişki yaşadığı kadın ile cinsel ilişki
yaşarken kadını boğarak öldürür. Kadına düşkün olan kediyi de başına vurarak
öldürür.
Otele müşteri almamaya devam eder. Kadının
cesedi de odasındadır. Kadını soran bakkala da kadının artık köyüne döndüğünü,
otelin de tadilata gireceğini söyler. Çok geçmeden yanılsamaları, takıntıları
Zebercet’i tamamen etkisi altına alır.
Sanrılarıyla beraber beklenen sona adım adım ilerler Zebercet...
“...Yeryüzünde canlı kalmanın birbakıma suç işlemeden olamayacağını
bilmeyen, kendilerini suçsuz sanan insanlardan çekiniyor, utanıyordu...” (s.96)
“...
Ne oldu? Yapmayı unuttuğu birşeyi mi anımsadı birden? Ya da yeryüzünde tek
gerçek değerin kendisine verilmiş bu olağanüstü yaşam armağanını korumak, her
şeye karşın sağ kalmak, direnmek olduğunu mu anladı giderayak? Yoksa bilinçsiz
canlı etin ölüme kendiliğinden bir tepkisi miydi bu?...” (s.108)
KİTAPTAN NOTLAR
Öncelikle kitabın genel havasından bahsetmek
istiyorum. Roman boyunca karamsar ve tek düzeliğin sıkıcı havası hissedilmekte.
Ana karakter Zebercet de sanki bir türküden esinlendiği gibi “Ne yaşıyor ne de
ölü”. Tek çivisi sökülen anayurt oteli levhasının ucunun yeri
göstermesi de ironik doğrusu. Sanki Zebercet çoktan ölmemiş de mezar gibi
kasvetli bu otele mahkûm olmuş gibi.
Romanın 12.-17.
Sayfaları arsında romandaki karakterleri ayrıntılı bir biçimde anlatmış. Hatta
romanın ilerleyen sayfalarında önemli bir yere kavuşacak havluya bile yer
vermiş. Ancak havlu ile ilgili anlamadığım nokta aynı havludan Emekli Subay
Olduğunu Söyleyen Adamda da olması. Buradaki mesajı anlayamadım.
Yalnızlığından
dolayı acıma duygusu uyandıran Zebercet, ilerleyen bölümlerde iğrenme, hatta
tiksinme duygusu uyandırdı bende. Horoz dövüşünde tanıştığı Ekrem ile ilgili
düşünceleri iğrenme duygumu tamamen tetikledi doğrusu.
Romanda
karakteri anlamamızı sağlayacak noktalar yazarın noktalama işaretlerine de pek
fazla yer vermediği ara ara sayıklamaya benzeyen monologlar. Zebercet’i
duygusal olarak sona sürükleyen süreci göstermek bakımından son derece iyi
kurgulanmış.
Sonuç olarak;
kurgu ve dil anlamında çok beğendiğim, ancak karamsar havası ve sevimsiz
sahneleri ile üzerime kasvet havası çöktüren bir kitap oldu.
YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK ÜZERE...
Yeni yılın ilk kitabı anayurt oteli! Nasıl itici bir karekter öyle.
YanıtlaSilDaha keyifli kitaplarla bol okumalı bir yılınız geçsin inşallah.
sonuna kadar haklısınız acemi blogger, zebercet son derece itici hatta mide bulandırıcı bir karakter.. ama yusuf atılganla başlayayım istedim.. umarım daha keyifli kitaplara geçeceğim.. tavsiyelere açığım.. sevgiler.. :)
Sil