MERHABALAR,
Uzun zamandır Ahmet Ümit okumuyordum. Market raflarından cep boy Ahmet Ümit kitaplarına rastlayınca fiyat da makul oluca alayım istedim. Cep boy kitapları pek tercih etmesem de; kitaplığımda olmayan Ahmet Ümit kitaplarını alarak eksikleri tamamlamak istedim. Baskı ve dizgi hatasına pek rastlamadığım için de keyifle okudum. Cüz’i fiyatlara kitap almak isteyenlere ve Ahmet Ümit okumayı sevenlere duyurulur.
Kitaba Başlarken;
Beyoğlu'yum ben rüzgarlar
öğrenciler yağmurlar kadar eski.
Dünyanın ilk günleri
ilk sakinleri gibi eski.
Pera, İlhan BERK
ARKA
KAPAK
Üç arkadaşın öyküsü bu. Beyoğlu'nda büyümüş, Beyoğlu'nda
yaşayan üç ayrı kişilik, üç ayrı kimlik, üç ayrı insan. Ölümsüzlük merakıyla
başlayan ölümler. Her cinayetin ardında gizemli bir neden... Ve soruşturma
boyunca adım adım, bina bina, sokak sokak Beyoğlu. O çoksesli, çokrenkli,
çokdilli, çokkültürlü Beyoğlu. Günümüzün Babil Kulesi... İnsanın bencilliğini,
acımasızlığını, öfkesini, çaresizliğini en iyi anlatan mekân... Soluk soluğa
bir gerilim, benzersiz bir final...
Çok kollu, çok dallı büyük bir ırmağa benzeyen bu muhteşem
cadde, papazı, fahişesi, cami hocası, pezevengi, hahamı, Alevi dedesi,
bankacısı, işportacısı, öğrencisi, öğretmeni, tinercisi, dönercisi, dekoratörü,
evsizi, midye satıcısı, esrar satıcısı, kanun kaçağı, Anadolu kaçağı, Avrupa
kaçağı, Amerika kaçağı, Afrika kaçağı, yani yaşam kaçağı, beyazı, karası,
sarısı, kızılı yani insan görünümünde olan kim varsa, hepsini, herkesi sorgusuz
sualsiz kucaklamıştı.
Kiliseleri, camileri, sinagogları, hanları, hamamları, bankaları,
giyim mağazaları, kitabevleri, meyhaneleri, birahaneleri, şaraphaneleri,
kafeleri, kültürevleri, randevuevleri, sinemaları, tiyatroları, galerileri,
vakitleri çoktan dolduğu halde ömür sürmeye çalışan bilmem kaç yüzyıllık inatçı
binaları, dar sokakları, kör çıkmazlarıyla Grande Rue de Pera, Cadde-i Kebir,
İstiklal Caddesi ya da Beyoğlu nasıl adlandırılırsa adlandırılsın burası her
gün, her an değişen yeryüzünün en büyük tiyatro sahnesi gibiydi."
ÖZET
Beyoğlu Rapsodisi üç arkadaşın çocukluğa, kısa pantolon
giydikleri dönemde başlayıp; orta yaşlılığa geldikleri zamanlara kadar uzanan
hikâyesini anlatmaktadır. Üç arkadaşın adları; Kenan, Nihat ve Selim’dir.
Birbirlerinden oldukça farklı olan bu üç arkadaş arkadaşlıklarını uzun
yıllardır sürdürmeyi başarmışlardır. Bu arkadaşlar Galatasaray Lisesi'nde de
birlikte okumuşlardır.
Üniversite
seçimini Kenan Hukuk Fakültesi'nden yana yapar, ancak stajını yapıp, avukat
olmasına rağmen babasının sigorta acentesinin başına geçmeyi seçer. Girişimci
ruhu sayesinde de mesleğinde başarılı olur ve işini geliştirir. Ancak Kenan’ın
işi dışındaki en büyük tutkusu fotoğrafçılıktır. Çektiği fotoğraflarla kişisel
sergiler de açmıştır.
Selim'e gelince; Mimarlık Fakültesi'ni
bitirdikten sonra babasının tekstil fabrikasının başına geçmiştir. O da Kenan
gibi kendi mesleğini yapmamış baba mesleğini devam ettirmiştir. AZYA adını
verdiği markası ile başarılı olmuştur. Güliz ile mutlu bir evliliği vardır.
Burç adında down sendromlu bir oğulları vardır.
Selim
ve Kenan’ın aksine orta halli bir aileden gelen Nihat, matbaada çalışan bir
işçinin oğludur. Annesini küçük yaşta kaybetmiştir. Küçük yaşlardan itibaren
Selim ve Kenan; Nihat’ı maddi ve manevi desteklemişlerdir. Nihat’ın Burç’a
büyük bir sevgisi ve ilgisi vardır. Nihat; Kenan ve Selim’in desteğiyle bir
kitap dükkanı açmıştır. Melek isimli sözde bir şair ile evlidir bir de kızları
vardır. Melek; baskın tavrı ile sürekli Nihat’ı ezmektedir.
Kenan;
hayatın tadını dolu dolu çıkaran hayatına sayısız kadın girmiş uçarı bir
insandır. Fotoğraf çekiminde başarılı olsa da zengin bir aileden gelmiş olduğu
için sanat çevrelerinde istediği değeri görmez. Kenan hem sanat çevrelerinin
ilgisini çekmek hem de “ölümsüz” olmak için yeni açacağı sergide ölüm
fotoğrafları çekmeyi kafasına koyar.
Beyoğlu'nda
işlenen cinayetler sonucunda cinayete kurban giden maktullerin olay yerinde
çekilmiş fotoğraflarını stüdyo ortamında yeniden canlandıracaklardır. Bunun
için Kenan; başkomiser Cüneyt’ten olay yeri fotoğraflarını almayı başarır.
Kendisine güzel bir Rus olan Katya’yı da sanat yönetmeni olarak alır. Katya ile
Kenan’ın iş ilişkisi kısa sürede aşka dönüşür.
Çalışmalara
başlarlar. Dekorlar hazırlanır. Stüdyo olarak Selim’in babadan kalma apartmanı
kullanılacaktır. Her ne kadar Selim Kenan’ın projesinden hoşlanmasa ve bu
olayın dışında kalmak istese de olayların içine çekilir. Selim mekan sıkıntısı
çeken arkadaşına babasının vasiyetiyle yıktırmadığı Beyoğlu'ndaki dört katlı
apartmanı verir.
Kenan
fotoğraf çekimleri sırasında cinayete kurban giden uyuşturucu bağımlısı Kartal
ile Aysun’un fotoğraflarını çekerken iki fotoğrafta da aynı postere rastlar.
Çok geçmeden Aysun ile Kartal’ın sevgi oldukları ortaya çıkar. Aysun’un
ölümünden eski sevgilisi sorumlu tutulmaktadır. Kartal’ın da uyuşturucu borcu
yüzünden öldürüldüğü düşünülse de Kenan iki cinayetin bağlantılı olduğuna
inanmaktadır.
Kenan
Aysun’un evinde araştırma yapar, Fransa'dan Catherina adlı bir kadından gelen
mektup, şüphelerini iyice arttırır. Kenan bu cinayetleri gerçekten çözerek;
sergisine dikkat çekmeyi de aklına koyar. Katya ve Selim başının belaya
girmesinden korkup, onu engellemeye çalışsalar da Kenan vazgeçmez. Nihat da
Kenan’ın en büyük destekçisidir.
KİTAPTAN
NOTLAR
Gelelim kitap ile ilgili
yorumlarıma…
Kitap romandaki başkahramanlardan Selim’in ağzından
anlatılmaktadır. Mekân olarak Beyoğlu seçilmiş, Beyoğlu’nda yer alan mekânlar,
İstiklal caddesi, tarihi mekânlar romana ev sahipliği yapmıştır.
Roman; pek çok Ahmet Ümit kitabında olduğu gibi bir
cinayetle başlamamakta. Hatta Kenan’ın sergi düşüncesi ortaya çıkana dek cinayete
yer verilmemektedir. İlerleyen bölümlerde günümüzdeki cinayetlerden yola
çıkılarak; geçmişte işlenen bir cinayete hatta cinayetlere ulaşılmaktadır.
Kitabın kurgusunda yazar sonunu kendinden beklenen biçimde
bitirse de kitap boyunca bende konunun etrafında dolanılıyor da konuya bir
türlü girilemiyormuş gibi bir izlenim bıraktı. Bu nedenle pek beğenemedim
kitabı. Bu kadar konu etrafında dolandıktan sonra bir iki sayfada tüm düğüm
çözülmekte.
Beyoğlu’nun tarihine, mekanlarına çok fazla yer verilse de
mekanları bilmeyen benim gibi bir okur için zaman zaman sıkıcı bir hal aldı.
Bir de anlatıcı karakterin mimar olmasını göz önünde bulundurursak, tarihi
binaların mimari özelliklerine de yer verilmesi benim için sıkıcı oldu.
Ayrıntılara boğulmuş hissettim kendimi. İstanbul Hatırası’ndaki gibi bir
anlatım olsaydı da ilgi çekici olabilirdi diye düşünüyorum.
Sonuç olarak; hızlıca okuduğum bir kitap olsa da İstanbul
Hatırası, ya da Kukla kadar beğenmediğim bir kitap oldu. Bu durumun sık kitap
çıkarma kaygısından kaynaklandığını düşünüyorum. Her ne kadar bir çok kitabını yeterince başarılı bulmasam da zihnen yoğun olduğum dönemlerde okumak için benim için iyi oldu.
Kitaptan bir alıntı ile bitirmek istiyorum yazımı...
Kitaptan bir alıntı ile bitirmek istiyorum yazımı...
“Hayat kudurmuşçasına akan
bir ırmağa benzer, insanoğlu ise bu ırmağın azgın sularında yolculuk yapan bir
dal parçasına. Bu yolculukta değişmeyen iki olgu vardır;ilki yalnız
olduğun,ikincisi ise ne kadar uzun sürse de yolculuğunun ölümle sınırlı
olması... Pek iç açıcı sözler söylemediğimin farkındayım ne var ki, gerçek bu.
Gerçeği bilirsen, daha hazırlıklı olursun, fırtınalar kadar, sahte sukunetlere
de karşı koyabilirsin. Yani yolculuğun daha iyi geçer. Boş hayallere kapılıp,
sık sık düş kırıklıklarına uğramazsın. Sadece kendine güvenebileceğin için,
insanların seni aldatmasına izin vermezsin. Kendi ayakları üzerinde durmayı başaran,
güçlü bir insan olursun” (Sayfa 68,69)
Ben çok severek çok çok beğenerek okumuştum. İlk yada ikinci okuduğum Ahmet Ümit kitabıydı yıllar önce Bloga yazmak için bir süre önce yeniden okudum hatta.
YanıtlaSilKeyifli Ahmet Ümit kitaplarından... Sevgiler...
Silhepsını aldım neredeyse ama ben genede istanbul hatırasında tutuklu kaldım.
YanıtlaSilİstanbul Hatırası bence yazarın en iyi kitaplarından...:)
SilBöyle kitap bloglarıyla karşılaşınca pek mutlu oluyorum. :)
YanıtlaSilYazılarınıza bakacağım şimdi detaylıca...
Ben de beklerim bloguma... :)
İltifatınıza çok teşekkürler... Seve seve gelirim elbette...
SilBende yıllar önce okumuştum bu kitabını :) en sevdiğim yazarlardan biri Ahmet Ümit :)
YanıtlaSilKeyifli okumalar... Sevgiler...:)
SilAçıkçası cep boy taşınması kolay olsa das okurken beni krize soktuğundan tercih etmiyorum. Ahmet Ümit listemde var ama ne zaman okurum bilmiyorum.
YanıtlaSilYazı karakteri biraz küçük oluyor cep boyların. ben de okurken biraz zorlandım doğrusu..
SilBeyoğlu'nu sevdiğim için bu kitabını okumak istiyorum ben de yazarın :))
YanıtlaSilTavsiye ederim... Sevgiler...
SilAhmet Ümit nedense listemde olan ama hiçbir kitabına sahip olamadığım yazar. Yakın zamanda edinmek niyetindeyim. Teşekkürler canım :)
YanıtlaSilİyi okumalar... sevgiler...:)
SilAhmet Ümit'in şimdiye kadar sadece bir kitabını okudum. Belki de bir kitabını daha okuma zamano gelmiştir. Emeğime sağlık.
YanıtlaSilİyi okumalar sevgiler... :)
SilGüzel bir kitaptı. Okuması eziyet değil bir zevkti. Adeta İstanbul un içinde aktı ruhum.
YanıtlaSilBence de keyifli bir kitaptı...
SilGüzel bir kitaptı. Okuması eziyet değil bir zevkti. Adeta İstanbul un içinde aktı ruhum. 👌
YanıtlaSilAhmet Ümit okumaya hak ediyor bence. Çok teşekkürler.
YanıtlaSilKesinlikle okunmaya değer bir yazar... Sevgiler.. :)
Sil