20 Nisan 2018 Cuma

AHMET ÜMİT - BEYOĞLU RAPSODİSİ

MERHABALAR,

Uzun zamandır Ahmet Ümit okumuyordum. Market raflarından cep boy Ahmet Ümit kitaplarına rastlayınca fiyat da makul oluca alayım istedim. Cep boy kitapları pek tercih etmesem de; kitaplığımda olmayan Ahmet Ümit kitaplarını alarak eksikleri tamamlamak istedim. Baskı ve dizgi hatasına pek rastlamadığım için de keyifle okudum. Cüz’i fiyatlara kitap almak isteyenlere ve Ahmet Ümit okumayı sevenlere duyurulur.



Kitaba Başlarken;  

Beyoğlu'yum ben rüzgarlar
öğrenciler yağmurlar kadar eski.
Dünyanın ilk günleri
ilk sakinleri gibi eski.
Pera, İlhan BERK


ARKA KAPAK
Üç arkadaşın öyküsü bu. Beyoğlu'nda büyümüş, Beyoğlu'nda yaşayan üç ayrı kişilik, üç ayrı kimlik, üç ayrı insan. Ölümsüzlük merakıyla başlayan ölümler. Her cinayetin ardında gizemli bir neden... Ve soruşturma boyunca adım adım, bina bina, sokak sokak Beyoğlu. O çoksesli, çokrenkli, çokdilli, çokkültürlü Beyoğlu. Günümüzün Babil Kulesi... İnsanın bencilliğini, acımasızlığını, öfkesini, çaresizliğini en iyi anlatan mekân... Soluk soluğa bir gerilim, benzersiz bir final...
Çok kollu, çok dallı büyük bir ırmağa benzeyen bu muhteşem cadde, papazı, fahişesi, cami hocası, pezevengi, hahamı, Alevi dedesi, bankacısı, işportacısı, öğrencisi, öğretmeni, tinercisi, dönercisi, dekoratörü, evsizi, midye satıcısı, esrar satıcısı, kanun kaçağı, Anadolu kaçağı, Avrupa kaçağı, Amerika kaçağı, Afrika kaçağı, yani yaşam kaçağı, beyazı, karası, sarısı, kızılı yani insan görünümünde olan kim varsa, hepsini, herkesi sorgusuz sualsiz kucaklamıştı.
Kiliseleri, camileri, sinagogları, hanları, hamamları, bankaları, giyim mağazaları, kitabevleri, meyhaneleri, birahaneleri, şaraphaneleri, kafeleri, kültürevleri, randevuevleri, sinemaları, tiyatroları, galerileri, vakitleri çoktan dolduğu halde ömür sürmeye çalışan bilmem kaç yüzyıllık inatçı binaları, dar sokakları, kör çıkmazlarıyla Grande Rue de Pera, Cadde-i Kebir, İstiklal Caddesi ya da Beyoğlu nasıl adlandırılırsa adlandırılsın burası her gün, her an değişen yeryüzünün en büyük tiyatro sahnesi gibiydi."




ÖZET
Beyoğlu Rapsodisi üç arkadaşın çocukluğa, kısa pantolon giydikleri dönemde başlayıp; orta yaşlılığa geldikleri zamanlara kadar uzanan hikâyesini anlatmaktadır. Üç arkadaşın adları; Kenan, Nihat ve Selim’dir. Birbirlerinden oldukça farklı olan bu üç arkadaş arkadaşlıklarını uzun yıllardır sürdürmeyi başarmışlardır. Bu arkadaşlar Galatasaray Lisesi'nde de birlikte okumuşlardır.
Üniversite seçimini Kenan Hukuk Fakültesi'nden yana yapar, ancak stajını yapıp, avukat olmasına rağmen babasının sigorta acentesinin başına geçmeyi seçer. Girişimci ruhu sayesinde de mesleğinde başarılı olur ve işini geliştirir. Ancak Kenan’ın işi dışındaki en büyük tutkusu fotoğrafçılıktır. Çektiği fotoğraflarla kişisel sergiler de açmıştır. 


Selim'e gelince; Mimarlık Fakültesi'ni bitirdikten sonra babasının tekstil fabrikasının başına geçmiştir. O da Kenan gibi kendi mesleğini yapmamış baba mesleğini devam ettirmiştir. AZYA adını verdiği markası ile başarılı olmuştur. Güliz ile mutlu bir evliliği vardır. Burç adında down sendromlu bir oğulları vardır.

Selim ve Kenan’ın aksine orta halli bir aileden gelen Nihat, matbaada çalışan bir işçinin oğludur. Annesini küçük yaşta kaybetmiştir. Küçük yaşlardan itibaren Selim ve Kenan; Nihat’ı maddi ve manevi desteklemişlerdir. Nihat’ın Burç’a büyük bir sevgisi ve ilgisi vardır. Nihat; Kenan ve Selim’in desteğiyle bir kitap dükkanı açmıştır. Melek isimli sözde bir şair ile evlidir bir de kızları vardır. Melek; baskın tavrı ile sürekli Nihat’ı ezmektedir.
Kenan; hayatın tadını dolu dolu çıkaran hayatına sayısız kadın girmiş uçarı bir insandır. Fotoğraf çekiminde başarılı olsa da zengin bir aileden gelmiş olduğu için sanat çevrelerinde istediği değeri görmez. Kenan hem sanat çevrelerinin ilgisini çekmek hem de “ölümsüz” olmak için yeni açacağı sergide ölüm fotoğrafları çekmeyi kafasına koyar.
Beyoğlu'nda işlenen cinayetler sonucunda cinayete kurban giden maktullerin olay yerinde çekilmiş fotoğraflarını stüdyo ortamında yeniden canlandıracaklardır. Bunun için Kenan; başkomiser Cüneyt’ten olay yeri fotoğraflarını almayı başarır. Kendisine güzel bir Rus olan Katya’yı da sanat yönetmeni olarak alır. Katya ile Kenan’ın iş ilişkisi kısa sürede aşka dönüşür.



Çalışmalara başlarlar. Dekorlar hazırlanır. Stüdyo olarak Selim’in babadan kalma apartmanı kullanılacaktır. Her ne kadar Selim Kenan’ın projesinden hoşlanmasa ve bu olayın dışında kalmak istese de olayların içine çekilir. Selim mekan sıkıntısı çeken arkadaşına babasının vasiyetiyle yıktırmadığı Beyoğlu'ndaki dört katlı apartmanı verir.
Kenan fotoğraf çekimleri sırasında cinayete kurban giden uyuşturucu bağımlısı Kartal ile Aysun’un fotoğraflarını çekerken iki fotoğrafta da aynı postere rastlar. Çok geçmeden Aysun ile Kartal’ın sevgi oldukları ortaya çıkar. Aysun’un ölümünden eski sevgilisi sorumlu tutulmaktadır. Kartal’ın da uyuşturucu borcu yüzünden öldürüldüğü düşünülse de Kenan iki cinayetin bağlantılı olduğuna inanmaktadır. 
Kenan Aysun’un evinde araştırma yapar, Fransa'dan Catherina adlı bir kadından gelen mektup, şüphelerini iyice arttırır. Kenan bu cinayetleri gerçekten çözerek; sergisine dikkat çekmeyi de aklına koyar. Katya ve Selim başının belaya girmesinden korkup, onu engellemeye çalışsalar da Kenan vazgeçmez. Nihat da Kenan’ın en büyük destekçisidir.
DEVAMI KİTAPTA…



KİTAPTAN NOTLAR

Gelelim kitap ile ilgili yorumlarıma…

Kitap romandaki başkahramanlardan Selim’in ağzından anlatılmaktadır. Mekân olarak Beyoğlu seçilmiş, Beyoğlu’nda yer alan mekânlar, İstiklal caddesi, tarihi mekânlar romana ev sahipliği yapmıştır.

Roman; pek çok Ahmet Ümit kitabında olduğu gibi bir cinayetle başlamamakta. Hatta Kenan’ın sergi düşüncesi ortaya çıkana dek cinayete yer verilmemektedir. İlerleyen bölümlerde günümüzdeki cinayetlerden yola çıkılarak; geçmişte işlenen bir cinayete hatta cinayetlere ulaşılmaktadır.

Kitabın kurgusunda yazar sonunu kendinden beklenen biçimde bitirse de kitap boyunca bende konunun etrafında dolanılıyor da konuya bir türlü girilemiyormuş gibi bir izlenim bıraktı. Bu nedenle pek beğenemedim kitabı. Bu kadar konu etrafında dolandıktan sonra bir iki sayfada tüm düğüm çözülmekte.

Beyoğlu’nun tarihine, mekanlarına çok fazla yer verilse de mekanları bilmeyen benim gibi bir okur için zaman zaman sıkıcı bir hal aldı. Bir de anlatıcı karakterin mimar olmasını göz önünde bulundurursak, tarihi binaların mimari özelliklerine de yer verilmesi benim için sıkıcı oldu. Ayrıntılara boğulmuş hissettim kendimi. İstanbul Hatırası’ndaki gibi bir anlatım olsaydı da ilgi çekici olabilirdi diye düşünüyorum.

Sonuç olarak; hızlıca okuduğum bir kitap olsa da İstanbul Hatırası, ya da Kukla kadar beğenmediğim bir kitap oldu. Bu durumun sık kitap çıkarma kaygısından kaynaklandığını düşünüyorum. Her ne kadar bir çok kitabını yeterince başarılı bulmasam da zihnen yoğun olduğum dönemlerde okumak için benim için iyi oldu.



Kitaptan bir alıntı ile bitirmek istiyorum yazımı... 

“Hayat kudurmuşçasına akan bir ırmağa benzer, insanoğlu ise bu ırmağın azgın sularında yolculuk yapan bir dal parçasına. Bu yolculukta değişmeyen iki olgu vardır;ilki yalnız olduğun,ikincisi ise ne kadar uzun sürse de yolculuğunun ölümle sınırlı olması... Pek iç açıcı sözler söylemediğimin farkındayım ne var ki, gerçek bu. Gerçeği bilirsen, daha hazırlıklı olursun, fırtınalar kadar, sahte sukunetlere de karşı koyabilirsin. Yani yolculuğun daha iyi geçer. Boş hayallere kapılıp, sık sık düş kırıklıklarına uğramazsın. Sadece kendine güvenebileceğin için, insanların seni aldatmasına izin vermezsin. Kendi ayakları üzerinde durmayı başaran, güçlü bir insan olursun” (Sayfa 68,69)


21 yorum:

  1. Ben çok severek çok çok beğenerek okumuştum. İlk yada ikinci okuduğum Ahmet Ümit kitabıydı yıllar önce Bloga yazmak için bir süre önce yeniden okudum hatta.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keyifli Ahmet Ümit kitaplarından... Sevgiler...

      Sil
  2. hepsını aldım neredeyse ama ben genede istanbul hatırasında tutuklu kaldım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İstanbul Hatırası bence yazarın en iyi kitaplarından...:)

      Sil
  3. Böyle kitap bloglarıyla karşılaşınca pek mutlu oluyorum. :)
    Yazılarınıza bakacağım şimdi detaylıca...
    Ben de beklerim bloguma... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İltifatınıza çok teşekkürler... Seve seve gelirim elbette...

      Sil
  4. Bende yıllar önce okumuştum bu kitabını :) en sevdiğim yazarlardan biri Ahmet Ümit :)

    YanıtlaSil
  5. Açıkçası cep boy taşınması kolay olsa das okurken beni krize soktuğundan tercih etmiyorum. Ahmet Ümit listemde var ama ne zaman okurum bilmiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazı karakteri biraz küçük oluyor cep boyların. ben de okurken biraz zorlandım doğrusu..

      Sil
  6. Beyoğlu'nu sevdiğim için bu kitabını okumak istiyorum ben de yazarın :))

    YanıtlaSil
  7. Ahmet Ümit nedense listemde olan ama hiçbir kitabına sahip olamadığım yazar. Yakın zamanda edinmek niyetindeyim. Teşekkürler canım :)

    YanıtlaSil
  8. Ahmet Ümit'in şimdiye kadar sadece bir kitabını okudum. Belki de bir kitabını daha okuma zamano gelmiştir. Emeğime sağlık.

    YanıtlaSil
  9. Güzel bir kitaptı. Okuması eziyet değil bir zevkti. Adeta İstanbul un içinde aktı ruhum.

    YanıtlaSil
  10. Güzel bir kitaptı. Okuması eziyet değil bir zevkti. Adeta İstanbul un içinde aktı ruhum. 👌

    YanıtlaSil
  11. Ahmet Ümit okumaya hak ediyor bence. Çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle okunmaya değer bir yazar... Sevgiler.. :)

      Sil

Yorum yazmak için zaman harcadığınız için Teşekkürler...

Blog sahibi olmayan ziyaretçiler Anonim'i işaretleyip, yorum bırakabilirler.

ARGO İÇEREN YORUMLAR YAYINLANMAZ.

Yorumunuz blog sahibininin onayından sonra görünecektir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...